Yeni Üyelik
17.
Bölüm

16. Bölüm -Bee

@gizemmgurbuzz

1 Hafta Sonra

 

Günler olduğundan daha hızlı geçiyor gibiydi. Daisy küçük evlerinde etrafı toparlama işini halletmeye çalışırken Violet Çalı çırpıdan bağladıkları süpürge ile etraftaki tozu çamuru almaya çalışmaktaydı. Isobelin kanaması durmuş gözüküyordu. Öyle olmasa bile yatmaktan fazlasıyla sıkılmış haldeydi. Annesiyle birlikte yemeğe girişmiştiler. Alec'in yakaladığı geyiği her türlü değerlendirmişlerdi bugün ise kalan parçaları ateşte kızartmaya karar vermiştiler bunun için Leonard dışarda ateş yakmak için çabalıyordu. Genç kız babasının eski kapıdan ayırdığı tahtaları çivileyerek oluşturduğu dikdörtgen sepetvari şeyi alıp erkeklerin yattığı arka kısma girerek yüzünü buruşturdu. Leş gibi kokuyordu. Genç kız kendince söylenerek çıkarttıkları giysileri toparladı. Geçen seneden kalma eskileri giymişlerdi. Daisy Leonardın kıyafetlerinin dahi Alec'e pek olmadığını düşündüğünde kendince kıkırdadı lakin bunları bir an evvel yıkamalı ve kurutmalıydı. Genç kız yüzünü buruşturarak herşeyi sepete doldurdu ve camı koruyan kapakları ittirdi. Soğuk kokudan iyiydi. Gidip tezgah altından sabunluğa baktı. Tek bir tane kalmıştı. Yenisini almak için şu an düşünmeyecek olduklarından omuz silkerek kalıbı sepete koydu.

 

"Ne yapıyorsun Daisy?" Isobel ayağının altındaki kıza baktı.

 

"Çamaşır yıkamam gerekiyor. Bugün bunları halledeceğim ve kuruduklarında bizimkileri yıkayacağım. "

 

"Su kaynattın mı?"

 

"Çamaşır kazanımız yok Isobel. Olanları yemek için kullanıyoruz. " Rose ayırdıkları etleri inceltmek için taşla vurmaya devam etti.

 

"Fakat kocaman bir deremiz var." Violet süpürgeyi bırakıp doğruldu. "Yardım edeyim."

 

"Hayır demem." Genç kız gülümsedi. Dışarı çıktıklarında Alec Ryan'a Isobelin kılıcını vermiş ona talim ettirmekteydi. "Alec tam bir savaşçı..."

 

"Öyle görünüyor." Violet gözlerini kısarak yere düşen Ryan'a baktı.

 

"Yalnızca bu kılıç ile dövüşüyorsun değil mi koca oğlan!" Ryan adama bir tekme savurdu.

 

"Ayaklarına hakim ol sert çocuk. Askeri eğitimi sen istedin." Alec geri çekildi. "Nereye güzellikler?"

 

"Onlar güzel değil!" Ryan kılıcı adama doğrulttu. "Bana bak eline gözüne hakim ol!"

 

Alec adama savurduğu darbe ile ittirip kaş çattı. "Sende o diline hakim ol İngiliz! Beni kendinizle karıştırma. Ufaklıkları kardeşim ile bir tutuyorum."

 

"Ha şunu bileydin!" Ryan kafa salladı. "Ufaklıklar yok olun!"

 

"İğrenç giysilerinizi yıkayabilmek için bize bir hafta lazım!" Violet göz devirdi.

 

"Öyleyse kafanızla bütünleşen saçlarınızdan daha az vakit alacak! Bizi bitlendireceksiniz!"

 

"Susutur şunu Alec..." Daisy başını iki yana sallayarak karların arasından dikkatle yürümeye koyuldu ve ateş başında oturan ağabeyine baktı. Onunla neredeyse bir haftadır konuşmuyordu lakin bu sessizlikte suçlu kimdi bilemedi. Daha kötü kavga ettikleri de olmuştu Max bu defa fazla uzatmıştı. "Violet sen dereye git ben hemen geleceğim."

 

"Kaytarma Daisy! Su soğuk!" Ryan kaçan kardeşine baktı.

 

Violet gülümseyerek sepeti kucaklayıp ilerlemeye devam etti. Şimdi soğuk işlemezdi ona. Ryanın onu koruması içinde birşeyleri havalandırıyordu sanki. Genç kızın yüzü bir an sonra düşerken adamın sinir bözucu sesine cıkladı.

 

"Beceremez kurukafa!"

 

"Onun dilini kopar Alec!"

 

Daisy elini Maxin omzuna koyup sıktı. "Ağabey... Küsmüyüz?"

 

"H-ha-hayır!" Leonard kız kardeşinin elini sıvazlayıp iç geçirdi. Kızgınlığı ona değil kendineydi. Ya da herkeseydi. Genç adam kendince bir çıkar yol düşünmeye çalışıyordu. Babasının bağlantıda olduğu kimseleri aklına getirmek ile uğraşıyordu. Bunca sene sonra ortaya çıkıp ben Leonard Wellingtonum nasıl diyecekti bilmese de... Belkide amcasına gitmeliydi artık. Karşısına çıkıp ona hakettiğini vermesini isteyebilirdi. Kim olduğundan bihaber Daisynin toprak rengi gözlerine bakıp hafifçe tebessüm etti. Şayet bilseydi belki ona çok daha fazla kızardı. "So-so-sorun yok D-da-daisy..."

 

"Söylediklerim için üzgünüm Max. Bazen ben çok..." Daisy susup önüne baktı. "Çok ileri gidebiliyorum."

 

"Ç-çok fazla ş-şey a-ar-arzu ettiğini bi-biliyorum. Ha-ha-hakkın! B-bir ç-çö-çözüm bu-bulacağım Daisy! Da-daha iyi bir ya-yaşam için!" Leonard kendince kafa salladı.

 

"Bunu yapma. Evet berbat haldeyiz lakin bir şekilde günü kurtarıyoruz. Bizim olayımız bu. Mutluyuz Max. Ailemiz yanımızda..." Genç kız gülümsemeye devam etti.

 

"U-u-umarım m-mut-mutlu numarası ya-yapmıyoruzdur..." Leonard başını iki yana salladı.

 

"Yapmıyoruz!" Daisy onu yalnız bırakmaya karar vererek dere kenarına doğru ilerledi. Söylediği gibi mutluluk numarası mı yapıyorlardı gerçekten. Hiç de öyle değildi. Her insanın umutsuzluğa kapıldığı anlar olurdu. Genç kız yanaklarındaki havayı üfleyerek dere kenarına çökmüş çamaşırları taşa vuran Violete bakıp adımlarını hızlandırarak yanına eğildi. "Çok soğuk değil mi?"

 

"Soğuk..." Violet ellerini silkerek sabunu ıslattığı diğer çamaşırlara sürttü. "Çok pisler! Bu kadar pis olmayı nasıl başarıyorlar bilmiyorum..."

 

"Öfkelisin yine..." Daisy kıza baktı.

 

"Hayır!" Violet elindekini vurdu ardından Daisy'e döndü. "Söylesene gerçekten bitli ve çirkin kızlar mıyız?"

 

"Ryan'a takıldın..." Genç kız dudaklarını birbirine bastırdı. "Öyle olmadığımızı biliyorsun."

 

"Fakat Isobel... O çok güzel Daisy. Kızıl canlı saçları güzel beyaz teni var. Bana bak."

 

"Sen çok ağır şeyler atlattın Violet. Üstelik seninde güzel siyah saçların var. Yani temiz olduklarında..." Daisy iç geçirdi.

 

"Sanırım saçlarımızı yıkamanın vakti geldi." Violet kafasını suya soktu.

 

"Tanrım yapma!" Daisy kızı geri çekti. "Donarsın Violet! Ah tanrım! Ben asla yapmam!"

 

"Sabunla çabuk! Çabuk!" Violet titreyerek örgülerini çözüp saçlarını ovalamaya koyuldu. Şimdiden pişman olmuştu.

 

"Sen aklını kaçırdın!" Daisy hızla kızın saçına sabunu sürdü. "Ateşleneceksin!"

 

"O kadar da kötü değil!" Violet omuz silkti.

 

"Seviyorsun değil mi?" Daisy kıkırdadı.

 

"Ne seviyorum?"

 

"Ryanı..."

 

"Tabiiki Ryanı seviyorum ve Maxi ve seni ..."

 

"Öyle değil Violet. Sen Ryanı başka türlü seviyorsun. Bunu tarif edemem lakin aşk gibi."

 

"Daisy!" Violet doğrulup kaş çattı. "Hayır! Bunu bir daha dillendirme!"

 

"Öyleyse sen dillendir Violet. Ben anladıysam eminim Ryan da anlamıştır. Baksana onu kafanı donduracak kadar seviyorsun!"

 

"O beni sevmiyor! Herkes kadar seviyor."

 

"Bunu bilemeyiz."

 

"Yazın beni şenliğe götürüp koca bulacağını söyledi Daisy! Birini seversen onun koca bulmasını istemezsin!" Violet saçlarından akan suyu sıkıp yüzünü sıvazladı.

 

"Tanrım..." Daisy yanaklarındaki havayı üfledi. Şunları alıp çabuk eve dön. Ateşleneceksin Violet! İlacımız yok!" Genç kız pelerinini çıkarıp Violetin başına attı. "Çabuk Violet! Annem çok kızacak!"

 

Violet dudak bükerek ayağa kalkıp yıkadıklarını aldı ve titreyerek eve yöneldi. Saçmalıyordu. İyiden iyiye saçmalamıştı!

 

"Biliyordum..." Daisy sabunu önündeki çamaşıra sürterek kendince kıkırdadı. Genç kız kalan birkaç çamaşırı da halletmesi ardından çöktüğü yerde ötelere bakıp dişleri arasından sert bir nefes çekti. " Yaz şenliğine gidip koca bulmak mı?" diye mırıldanırken bir müddet kafasını kaşıyıp uzaklara daldı. Violet Ryan'a olan sevgisinden elbet böyle birşey yapmazdı lakin Daisy'e oldukça cazip gelmişti bu fikir. Orada zengin bir koca bulabilirdi. Annesi de Violette her daim ona ne denli güzel olduğunu söylüyordu ve Isobel de söylemişti. Sahip olduğu hiçbir şey yoktu fakat dedikleri kadar güzelse eğer belki variyetli bir adam kendisine tutulur Daisy ailesine güzel bir yaşam sunabilirdi. Genç kız kendi kendine bu saçma fikri ağabeyleri duysa onu pataklayacaklarını düşünürken kıkırdadı lakin yeniden duraksayıp düşünmeye devam etti. Bir süre sonra ellerinin ve ayaklarının çok üşüdüğünün farkına varıp kalkarak yıkadıklarını tahta sepete doldurup kucakladı. Genç kız tam geri dönüp biraz uzaklaşmışken ağaç dalı gibi bir şeyin sertçe incelen buz üzerine düşerek ses çıkartması ile yerinde zıplayıp arkasına baktı. Suyun çokça hareketliliğinden incelen bir buz ağaç belki bir hayvan düşmüştü. Genç kız hemen sonrasında su yüzüne çıkan kafayı kol ve bacakları gördüğünde ufak bir çığlık ile ellerini ağzına kapattı koyu kahve saçları ona Leonardı anımsattığında ise hızla dere içine girip soğuğundan çiyaklaması ardından sürüklenen adamı tutup çevirdi.

 

"Max!" Daisy korkuyla adamı bıraktı. Max değildi. Hareketlilik ile etraflarını kaplayan kızıllık genç kızı iyiden iyiye korkuttuğunda "Yardım edin!" diye bağırdı lakin ev buraya çok uzaktı.

 

"Beni almaya mı geldin..." Genç adam öksürerek gözlerini aralayıp bulanıklığın içinde yüzüne eğilen meleğe baktı. Bu lanetli yerde karşılaşabileceği herhangi bir cadıya benzemeyecek kadar güzeldi.

 

Daisy adamı kolundan tutup kenara sürükleyerek çok büyük bir güçlükle kıyıya çekeledi. Pelerini içindeki koyu mavi yeleği ortasında bir yarık vardı ve kan... Tanrım kanıyordu. "Bayım! İyi misiniz?"

 

"Ç-çok soğuk! Uykum var... Artık gidelim."

 

"Gitmeyin! Tanrım!" Daisy ne yapacağını bilemeyerek kenardaki çamaşırlardan birini adamın yarası üzerine bastırdı. Eliyle gözleri önüne gelen dalgalı saçlarını ittirip açık tenini kaplayan sakallarına, kalın kaşları altında aralık kalan mavi gözlerine baktı. Genç kız koşup yardım getirmeliydi. Ya da onu yeniden göle atmalıydı bilemiyordu ayağa kalkıp üzerinden kana bulanan gömleği çekti lakin adamın elini tutmasıyla yeniden başına çöktü. İkisi de titriyordu. "Çok soğuk... Bayım... Yaşıyor musunuz?"

 

"Daha çok ölüyormuşum gibi..."

 

"Kalkabilir misiniz? Ne oldu size?"

 

"B-beni doğradılar..." Genç adam görüşü çok az da olsa netleştiğinde yuvarlak yüzünü çevreleyen açık sarı saçlı güzel meleğe gülümsedi. "Ölümün böyle birşey olacağını düşünmemiştim..."

 

"Yüce tanrım!" Daisy adamı çekelemeye çalışsa da başaramayacaktı. Titreyerek öksürmesi ve gözlerini kendisine dikmesi üzerine dudak bükerek doğruldu. Yardım etmeliydi. "Hadi. Gel Benimle!"

 

"Cennetlik olduğumu düşünmüyorum..."

 

"Pek cennet sayılmaz..." Daisy adamın kendisine tutunmasıyla çokça uğraş vererek kaldırdı onu ve destek olarak yürütmeye çalıştı. Genç kız bir yandan da onu duyabilmeleri umuduyla seslenmeye çalışmaktaydı. "Yardım edin! Max, Ryan... Alec! Baba!"

 

---

 

"Duydun mu?" Alec Ryana baktı.

 

"Neyi!" Ryan gözlerini kıstı.

 

"Max! Ryan! Alec! Baba!"

 

"Tanrım Daisy bu!" Ryan kılıcı atıp koşmaya çalıştı.

 

"Salak herif kılıcı beraberinde götüreceksin!" Alec yere düşeni de alarak Ryanın peşine takıldı ve epey ilerde Daisy'i bir adamı sürüklemeye çalışırken gördüğünde dahada hızlandı.

 

"Daisy!" Ryan kardeşine ve kolundan yerde sürüklediği yabancıya baktı. İkiside ıslaktı.

 

"Bu kim!" Alec yaralı görünen adama karşın gözlerini kıstı ya da ölüydü bilmiyordu.

 

"B-bilmiyorum!" Daisy titremeye devam etti. Dereye düştü ve çok kan var Ryan Alec ona yardım edin... Tanrım soğuk!"

 

Ryan pelerinini çıkartıp kardeşi üzerine sarması ardından yüzü kireç tutmuş ve giysileri kırmızıya bulanmış genç adamı kollarından tuttu. "Yardım et Alec onu taşıyalım."

 

"Bunun kim olduğunu bilmiyoruz!"

 

"Senin de kim olduğunu bilmiyorduk! Herif ölüyor!" Ryan adamı doğrulttu. "Hadi."

 

Alec Ryana yardım ederek yaralıyı evin önüne getirmesi ardından atı fırtınayı çekip kılıcı kabzasına taktı. "Gidip etrafı kolaçan edeceğim. Tehlike var mı bakacağım." Tanrı korusun genç adam Mckenzie'in izlerini bulmuş olmasından korkmuştu. Kendisi için değil elbet lakin bu insanlara bir zarar gelmesini asla istemediği de bir gerçekti.

 

"Neler oluyor!" Allan dışarı çıkıp kapı önünde yatan genç adama baktı. "Bilmiyorum baba!"

 

"Daisy!" Violet baştan aşağa ıslanmış kızı kolundan tutarak içeri çekti. "Tanrım seni bırakmamalıydım. İyi misin. O kim Birşey mi yaptı sana!"

 

"H-hayır Violet!" Daisy titremeye devam etti.

 

"Çabuk üzerindekileri çıkartın!" Isobel kapıya doğru korkuyla baktı.

 

Jane ocak önüne yatırılan delikanlıyı gördüğünde elini ağzına kapattı.

 

"A-a-an-anne! B-bez getir!" Leonard yaralının pelerinini ve yeleğini çıkarttı gömleği yırtılmış ve kızıla boyanmıştı genç adam onu ortadan ikiye ayırarak yaralının üzerinden attı ve yüzünü buruşturdu.

 

"Karnını deşmişler." Ryan geri çekildi.

 

"Ne- ne? Nereden buldunuz onu?" Allan Daisynin yanına gitti. "Daisy?"

 

"Dereye düştü baba. Ölüyordu... Nereden geldi görmedim. " Genç kız korkuyla yerde yatan adamın yarasına baktı. "Ö-öldü mü?"

 

"Hayır yaşıyor!" Isobel gözlerini kıstı "Lakin ölecek. Çok kan kaybediyor."

 

"Ne olacak!" Ryan babasına baktı.

 

"Dağlamak zorundayız!" Isobel hançerini çıkarttı.

 

"Y-ya-yakacak mısın a-adamı!" Leonard Isobelin hançeri ateşe tutmasıyla başını iki yana salladı.

 

"Ölsün o zaman!"

 

"Hayır nereden geldiğini sanlatmadan ölmesin!" Allan kalan barutu silahın içine doldurdu. "Alec nerede?"

 

"Devamı var mı bakmaya gitti."

 

"Ryan yürü! Bizde bakalım!" Allan oğluna el etti.

 

Isobel diğerleriyle kalkan Max'i kolundan tuttu. "Dur Max onu tutmalısınız. Hareket etmesin. Bayan Jane ayaklarını tutun. Violet yardım et bir koluna asıl. Daisy şu gömleği ağzına tık."

 

"O... o ne... siz de kim?" Genç adam havaya kalkan ucu kırmızı hançeri gördüğünde kıpırdandı "Bı-bırakın!"

 

Daisy bez parçasını yaralı adamın ağzına tıkıp yüzünü kendisine çevirdi. "Sakin olun bayım. Yardım edeceğiz. " Genç kız kıpırdanan adamın yüzünü sabit tutarak eğildi. "Bana bakın. Birşey olmayacak!"

 

"Yalnızca yanacaksın biraz!" Isobel hançeri açık yaraya bastırıp yüzünü buruşturdu.

 

Daisy adamın acı çığlığı ile korkudan bağırdı lakin gözleri yuvalarında dönen yabancı kendini salıverdi. "Öldü! Öldü!"

 

"Hayır Daisy bayıldı." Violet kızı çekti.

 

"Bu korkunç... Şimdi ne olacak?" Jane ayağa kalkıp yanık et kokusu içini bulandığından gidip kendisini dışarı attı.

 

"Leonard sen üzerindeki diğer şeyleri çıkart bizde döşeklerden birini yayalım." Isobel savaşa da yaralı adamlara da alışıktı. Evlenmeden evvel durumları pek iyi değildi ve Alec ile savaşta ölen ağabeylerini çokça tedavi etmişti. Merhemlerden az da olsa anlardı. Burnuna dolan koku ile midesi ağzına geldiğinde eliyle ağzını kapatarak kapı dışına zor yetişti.

 

---

 

Daisy sarındığı battaniye ile ateşin karşısında oturmuş titremesinin dinmesini beklerken az ilersinde söşeğin üzerinde yatan yabancıya korku dolu gözlerle bakmaya devam etti. Aniden çıkıvermişti. Onu orada bırakabilir ve kaçabilirdi... Çokça korkmuş ve başlarına bela olup olmayacağını düşünerek kafayı yeme noktasına gelmişken içinden bir şeyin yardım etmesi gerektiğini söylediği o anı aklından atamıyordu. Bu babasının her daim Ryanı gördüğünde hissettiğini anlattığı şey gibiydi ya da Ryanın Violeti... Genç kız kapının çalınması üzerine bakışlarını hala yaşıyor olsa da yüzünde hiç renk kalmayan yabancıdan çekip o yöne baktı.

 

"Tanrım Alec!" Isonel yerinden kalkıp ağabeyinin koluna asıldı ve gözlerine baktı. Alec başını belli belirsiz olumsuz manada salladığında ise karnını tutarak gidip kütüğe oturdu.

 

"Dere boyu her yere baktım. Kimse yoktu. Lakin ormanın köy çıkışında çok ça kan lekesi ve ayak izleri vardı. Birileri getirip onu atmışlar gibi..." Alec sakalını sıvazladı.

 

"Bizde diğer yerlere baktık lakin bir ize rastlamadık. Güney yolundan dere yatağına doğru tek bir kişinin karda izleri vardı. Yer yer düşüp kalkmış." Ryan yaralıya baktı.

 

"Bi-bi-birileri onu ö-öldürmek istemiş" Leonard adamın giysilerini kontrol etmekteydi. "B-bu-bunlar o-o-oldukça pa-pahalı ku-kumaşlar."

 

"Bir soylu katliyamı gibi mi?" Jane Allan'a baktı.

 

"Öyle görünüyor."

 

Daisy kıpırdanan adama doğru dönüp alnını kırıştırdı. Birşeyler söylüyor gibiydi.

 

-Bırakın... Adi... herifler!

 

-Baba! Ağabey...

 

-Beni burada tutamazsınız...

 

-Bunu yanınıza bırakmayacağım!

 

---

 

Artık normal zamanlı yazdığım için Bee başına gelenleri kendi anlatacak. Uzatıp kafamdakileri bir bölüme sığdırmak isterdim ama ramazanda çok büyük boşluklar bulamıyorum ne yazık ki.

 

İpini koparan bizim ormana düşüyor :D Ne yapayım toparlanmaları lazım. Son çarıyı Daisynin yapmasını istediğimden mecburen evin yakınlarında karşılaşmak zorundalardı.

 

Sonraki bölümde görüşmek dileğiyle...

 

 

Loading...
0%