@gizemmgurbuzz
|
1 hafta sonra
"Belki de hayatımda tanık olduğum en ilginç şey..." Daisy, Isobel!in karnı üzerinde elini gezdirip bebeğin minik tekmesini hissettiğinde kıkırdadı. "Nasıl hissettiriyor Isobel?"
"Tuhaf..." Isobel gözlerini düşürdü. Son bir kaç aydır bebeğinden çok kocasının nerede olduğunu düşünmekteydi. Bir mektup dahi alamamış olmak canını sıkıyordu. Alec ise sürekli şimdi zamanı olmadığından söz edip durmaktaydı.
"Eminim senin gibi o da çok güzel olacak. Merak ediyorum kız mı erkek mi olacak?"
"Bunu öğrenmek için neredeyse üç ayımız var." Violet iç geçirdi. "İsim düşündün mü Isobel?"
"Buna babası ile karar vermek niyetindeyim." Isobel elindeki çayı bırakıp bakışlarını kapıdan yana çevirdi. Alec ile yeniden konuşacaktı. Burada olmak güvenliydi hepsinden öte bu insanları çok sevmişti lakin bir yanı eksik hissediyordu. Genç kadın ayaklandı. "Sanırım gidip ağabeyime baksam iyi olacak."
"Fazla oyalandık. Bende bayan Rose'a yardım etmeliyim." Violet, Ryanın şu saçma kılıç sallama işinden uzak kalacağını düşünerek onu görmek için uygun zaman olduğunu anladığında Isobel'in peşinden çıktı.
Daisy yanaklarındaki havayı üfleyerek bir müddet Isobel'in kocasının nerede olduğunu düşündü. Zavallı kız her daim düşünceli ve üzgündü. Adamın ölmüş olma ihtimali olduğunu Violet annesiyle konuşurken duymuştu. Yoksa hangi koca hamile karısını bıraksındı ki... Elbet kimse bu konuda ağzını açmıyordu. Vakit öğleni geçmişti ve herkes yeniden evin içine doluşmadan evvel biraz toparlasa iyi ederdi. Genç kız odanın diğer köşesindeki perdeleri sıyırıp irkilerek istavroz çıkardı. Evin baş köşesinde yatan adamı unutuveriyordu. Doğrulmuş kendisine baktığını gördüğünde ise perdeyi yeniden kapatmak istedi lakin Brett kumaşı tutarak onu durdurdu.
"Bizi mi dinliyordunuz bayım?"
"Sanırım biraz susadım." Bee tepesinde dikilen kıza başını yana yatırarak baktı. Çok daha iyi hissediyordu genç adam lakin evin dışına çıkmak onu tedirgin ettiğinden yatmayı tercih ediyordu. Üstelik oldukça uzun bir zamanın yorgunluğu ve kalp ağrısını taşımaktaydı. Zindanda geçirdiği kabus gibi zamanlar aklına geldiğinde karşısına çıkı veren meleğe odaklanarak iç geçirdi. Bu denli hayalperest biri değildi. Doğrusu hayal kurmaya vakti olanlardan da değildi. Hayatı karmaşa içinde geçmişti yine de zaman zaman öldüğünü yahut dünyadan soyutlanıp başka bir diyara gittiğini de düşünür olmuştu.
"Sizce de biraz fazla yatmadınız mı?" Daisy adamın önü açık gömleği içindeki sargılarına baktı.
"Beni kovuyor musunuz leydim?" Brett neredeyse gülecekti lakin kendini toparlayarak yalnızca kaşlarını havalandırdı.
"Leydim..." Daisy sırtını dikleştirdi. "Öyle olmasam bile niyetim bir gün leydi olmak..." diye geveledi. "Hayır kovmuyorum lakin kalkıp suyunuzu kendiniz alabilirsiniz."
"E-evet... Elbet" Brett destek alarak doğruldu ve güçlükle ayağa kalkıp yüzünü buruşturdu. Canı hala yanıyordu. Ayaklandığında çene hizasına gelen kıza bu kez başını eğerek bakmak durumunda kaldı. Uzun bir süredir aşağıdan gözlediği yüzü nereden bakarsa baksın güzeldi. "İzninizle." dedi kenara çekilirken. O ise kendisini umursamadan kalktığı yerdeki çarşafları çekeleyip kapı dışına götürerek silkelemeye koyuldu. Çok kalabalıktılar. Açıkçası bu ormanda korkunç yaratıklar kaçak cadı ve büyücülerin olduğunu varsaymıştı her daim. Efsaneler yüzünden burası karanlık olarak kabul edilmişti. Girenin ölümcül hastalıklar ile döndüğü söylenmekteydi. Koca bir ailenin bu küçücük taş evde yaşayacağına kimse inanmazdı. Genç adam derme çatma tezgaha bakıp kenardaki testiyi ve diğer tarafta duran kimisi ahşap kimisi demir bardaklardan birini alıp birkaç yudum su içerek arkasına döndü. Kazan her daim olduğu gibi kaynamaktaydı kokuda da pek değişiklik olduğu yoktu. Bir iki küçük adım atıp göz ucuyla içinde kaynamakta olan sebzelere baktı. Brett sürekli aynı şeyin yenilebileceğinden bihaberdi. Her ne kadar zindanlarda geçen sürede iğrenç şeyler önüne konmuş olsa da dışarıda yaşayan normal insanların daha farklı seçenekleri olduğunu düşünmüştü. "Belki biraz makarna, pirinç de pişirilebilir. Ya da eti güzelce kızartabilirsiniz."
"Anlamadım?" Daisy kaş çatarak elindekini yatağın üzerine attı.
"Sadece bir tavsiye... Mönüyü zenginleştirmek için."
"Mönü? Zengin?" Genç kız gözlerini kırpıştırdı. "Üzgünüm dük yardımcısı ya da her kimsen! Lakin olan bu. Tavsiyenizi dikkate almak isterdim lakin onu dahi alabilecek durumda değiliz kaldı ki sizde değilsiniz."
"Kızmayın leydim." Brett boğazını temizledi. Ardından onu yumuşatabilmek için gülümsedi. "Daha önce beni kurtardığınız için teşekkür etme fırsatım olmadı. Minnettarım."
"Umarım bunun için pişman olmam. Gözüm üzerinizde..." Daisy etraftaki şeyleri yerine yerleştirmeye koyuldu. "Sonsuza kadar yatamazsınız bayım. Tek bir yatağı işgal ettiğinizden fazlasıyla sıkışmış haldeyiz."
"Çok kibarsınız." Bee kafa salladı. "Gözünüzün üzerimde olması beni memnun eder."
"Ben ona açık sözlülük diyorum." Daisy iç geçirdi.
"Anlıyorum." Genç adam daha önce konumu gereği çok da açık sözlülük ile karşı karşıya kalmamıştı. Kızın üzerindeki eski pantolona sararmış manşetleri yırtık gömleğe ve süvetere söyle bir baktı. "Bir genç kız böyle giyinmemeli."
"ve ölüme terkedilmiş bir evsiz mi bunları söyleyen? " Daisy adamı boydan boya işaret etti.
"Evsiz..." Bee aniden attığı kahkaha canını yaktığında karnını tutmak zorunda kaldı. "Böylesine bir güzellik için fazla acımasızsınız."
Daisy'nin dudakları cevap vermek için birkaç kez kıpırdandı lakin ne diyeceğini bilemeyerek adamın uzamış sakallarına ve dağınık koyu kumral saçları arasında kalan mavi gözlerine baktı. Dış görünüşüne aldığı ilk iltifat değildi lakin bakışları rahatsızlık vermişti. Susup kaçmak zorunda kaldığını hissettiği an sağa sola bakınarak dışarı seslendi. "Baba! Max? Bay Miller kendine geldi."
Genç adam kızın ciyaklayan sesi ile kendine gelerek kapıdan yana baktı. Bay Allan içeri girdiğinde ise adama kibar bir selam verdi.
"İyi görünüyorsun Miller" Allan sonunda ayaklanmış görünen oğlana baktı.
"Sayenizde." Genç adam göz ucuyla işini yapmaya devam eden Daisy'e bakıp yaşlı adama döndü. "Siz olmasaydınız atlatamazdım."
"Ölürdüm demeniz gerek." Daisy kendi kendine söylendi.
"Ölürdüm." Genç adam gülümsemeye çalıştı.
"Pekala Miller, şöyle geç seninle konuşacaklarım var." Allan kenardan destek alarak yürüyen oğlanı döşeğin üzerine oturttu. "İskoçya'ya gitmekte olduğunu söyledin."
"Bunu çok da büyük bir istek ile yaptığım söylenemez."
"Cornwal dükünün öldüğüne dair kasabada bir takım söylemler işittim." Allan kaş çattı.
"Ö-öldü mü?" Genç adam dişlerini sıkarak yutkundu. "Yatacak yerin yok Cromwel!"
"Şimdi ne yapacaksın?"
"Bunu düşünmem için lütfen izin verin." Bee yanaklarındaki havayı üfleyerek yerdeki taşları gözlemeye koyuldu. Çaresizdi genç adam yapacak pek bir şey yok gibiydi. Kraliyet soyluları tek tek infaz edilerek sebepleri ustaca gizlenmekteydi sarayın en güçlü kalesi Cornwalın düşmesi ise umudu yerle bir etmişti. Bee, Burada gizlenmekte olan Wellington kontunun oğlu ile aynı konumdaydı lakin zavallı oğlanın bilmediği ona yardım edebilecek belkide tek kişi olmasına karşın yapacak hiçbir şeyin kalmamasıydı. Genç adam sinir bozukluğu ile titreyen ellerini ovalamaya koyulmuşken çaresizliğin getirdiği panik sayesinde dolan gözlerini elinde çalı çırpıdan birleştirilmiş süpürge ile tozu dumana katmakta olan genç kızın hareketlerini izlemek üzere kaldırdı. McKenzie'e ulaşmalı mıydı?
---
Daisy yatağın sonunda kendini sıkıştırdığı yerden Isobelin bacağını onunkinin üzerine atmasıyla kıpırdandı. Onu sıcak tutabilmek için aralarına alıyorlardı. Erkekler ise perdenin arkasına sıkışmış haldeydi. Karın eriyip havanın biraz daha normale dönmesiyle küçük ocakları odayı ısıtmaya yeterli geliyordu. Genç kız battaniyenin ucunu kıvırarak Isobelin bacak arasına destek yapıp kendini kurtardı tam rahat bir pozisyon almış gözlerini kapatmıştı ki önünden geçen gölge ile etrafa bakındı. ocak alevinin kısım kısım aydınlattığı odada önündeki karanlıktan geçen adam yavaşça kapıyı sıyırdığında evvela onun Ryan olduğunu varsaydı Alec daha uzun Leonard biraz daha iriydi. Umursamayıp uykusuna en tatlı yerinden devam edecekken kapı sessizce örtüldüğünde Daisy de yerinden kalktı. İhtiyaç giderecek olan kapı örtmezdi. Genç kız çizmelerini geçirerek perdeyi hafifçe sıyırdı ve Brett adındaki şımarık soylu züppenin kendisine tahsis edilen yatakta olmadığını gördüğünde ne yaptığını kontrol etme isteği ile doldu. Daisy kolundan tutup getirdiği adamın bir yanlışta bulunmasının onu utandıracağını biliyordu. Sürekli tedirgindi. Yavaşça kapıya doğru ilerledi.
"Daisy?" Violet tıkırtıyı fark ettiğinde kolu üzerinde doğruldu. "Neden ayaktasın?"
"İhtiyaç..." Genç kız sessizce yanıtlayarak kapıyı gösterdi." Hemen geleceğim." Violet kafa sallayarak yattıktan sonra kapıyı yavaşça açarak aradan sıyrılan Daisy evin dışına birkaç adım atarak etrafa bakındı. Adamı uygunsuz bir halde yakalamaktan bir parça çekindiyse de öyle bir durumda elbet kendi bahanesi de hazırdı. Ön kısımda kimseyi göremediğinde elini gözüne siper ederek evin yan tarafına doğru ilerledi ve parmaklarını açtığında Alec'in atı Fırtınayı çözmeye çalışan Breti gördüğü vakit adımlarını hızlandırıp adamın pelerininin kukuletasına asılarak geri çekti. "Seni düzenbaz adam!"
Genç adam tüm geceyi düşünerek geçirmiş her zamanki gibi kendini soyutlamıştı. Sonunda büyük bir tedirginlikle de olsa İskoç topraklarına ulaşabileceği kanısına varmıştı. Biliyordu ki bu delilikti lakin bu eve tıkılmak da hiçbirşey yapmamak da ona delilik gibi gelmişti. Aldığını vakti geldiğinde misliyle ödeyeceğini düşünmüştü bu insanlara olan minnet borcu karşılıksız kalmayacaktı lakin yakalanabileceğini hesaba katmamıştı. Gece boyu bol bol ihtiyaç molasına çıkılıyordu. Üstelik anladığı kadarıyla çok açık gözlü tipler de değildi. Bee gırtlağına baskı yapan pelerininin ipi ile geri yalpaladığında hızla ardına döndü. Karşısında Daisyi bulduğunda ise nefesini tuttu. "Leydim?"
"Leydin ha!" Daisy eline doladığı kukuletayı çekeledi. "Ne yapıyorsun burada" derken fısıldıyor olsa da bağırmak istiyordu.
"İ-ihtiyaç!" Bee yakalanmanın verdiği panik ile aklına gelen ilk şeyi söylerken pelerinin bağını çözerek kendini kurtardı Daisy geri yalpalayarak düştüğünde ise yüzünü sıktı.
"Demek ihtiyaç!" Daisy düştüğü yerden ayaklanıp adamın koluna asıldı. "Kaçıyordun değil mi! Hem de bize ait olanı çalarak!"
"Hayır! Hayır!" Bee kızı susturmak için çabaladı.
"Seni orada bırakmalıydım!" Daisy adamın koluna iki eliyle tutunarak başını geriye attı ki diğerlerine haber verebilsindi. Lakin genç kız kendini ağzı kapalı halde duvara dayalı bulduğunda kurtulabilmek için onu ittirmeye çalıştı.
"Sus!" Bee iyiden iyiye panik olmuştu. "Gitmek zorundayım! Beni sessizce bırak!" Genç adam eli altındaki kızın kısılan gözleri ile başını iki yana sallaması ile diş gıcırdattı. "Beni zorlama küçük leydi. Kiminle uğraştığının farkında değilsin. Bırak gideyim!"
Daisy adamın elini ısırıp suratından çekti. "Hiçbir yere gitmeyeceksin! Buna babam ve ağabeylerim karar verir tabii yaptığın şey yüzünden seni boydan boya ikiye ayırmazlarsa!"
"Genç adam elini silkip yeniden kadının ağzını örterek onu duvar ile kendi arasına sıkıştırdı. "Bu çok büyük bir hata olur! Uslu bir kız olun leydim."
Daisy üzerindeki baskıdan ötürü kıpırdayamadı. Adam avuç ayasını ağzına yapıştırdığından ısıramadıda verebildiği tek tepki kaşlarını çatmak olmuştu.
Bee ise şu dakikadan sonra nereye kaçacağını bilemez haldeydi. Kapıldığı vahamet ile yanlış bir karar vermişti ve sonucunun burada ölüm olmasını da istiyor değildi. Öte yandan onu bıraktığı an bağıracağının da farkındaydı. Genç adam her genç kızın korkulu rüyasından hareket ederek onu susturmayı denedi. "Eğer ağzından tek kelime çıkarsa burada seni öpüp isobel gibi karnını şişiririm"
Daisy gözlerini kırpıştırarak adama baktı ardından gözlerini dudaklarına indirip geri kaldırdı ve olumsuz manada başını salladı. Adam hareketini susacağına yorumlamış olmalıydı ki "İşte böyle" diye mırıldanarak elini çekme gafletinde bulundu "Ba-"
Bee anlaştıklarını var sayarak kendince sırıtıp elini hafifçe geri çekti lakin kız bağırmak üzere harekete geçtiğinde çenesinden kavrayıp dudaklarını onunkilere bastırdı. Genç adam böylesine güzel bir his tatmayalı epeyce vakit olmuştu. Hislerine yenik düşerek elini kızın yanağına kaydırıp güzel dolgun dudaklarına daha gerçekçi bir öpücük kondurdu ve tepkisizliği karşısında geri çekilip güzel dolgun dudaklarına ve şaşkın ifadesine baktı. "Artık konuşamazsın!"
Daisy bu hamleyi beklememişti. İlk tepkisi şaşkınlık ile donup kalmak oldu. Sonrası ise merak. Babasının zaman zaman annesini öptüğüne şahit olmuş merak etmişti. Kendine geldiği ve ne yaptığını fark ettiği vakit güçlükle yutkundu. "Öpüşerek karnımın şişeceğini düşünecek kadar man kafa olduğumu nereden çıkarttın!" Genç kız kaş çattı. "Ba-"
"Üzgünüm leydim lakin tam olarak böyle olacak ve çeneni kapatmazsan benimle birlikte sende yanarsın!"
Daisy adamın ağırlığını çekmesinden faydalanıp bacak arasına sıkı bir tekme atarak onu ittirdi. "Soyunu tükettiğim için üzgünüm" Daisy inleyen adamın koluna yapıştı. "Yürü!"
"Daisy!" Violet kızın geri gelmemesi üzerine dışarı çıkarak Bee ile onu gördüğünde elini ağzına kapatıp yanlarına koştu. "Ne yapıyorsunuz burada! Max ve Ryan görürse ikinizi de parçalara ayırır!"
"Ne mi yapıyoruz! Biz tam olarak-"
"Kes sesini!" Daisy elinin tersini adamın yarası üzerine vurdu. "Bu adam Fırtına ile-"
"Bayan Daisy peşimden onu-" Bee kaş çatarak kolunu tırnaklayan kıza baktı.
"İkinizde hemen içeri girin!" Violet duyulmamak için çaba sarfederek onları kapıya itekledi tanrı korusun ortalık fena karışabilirdi.
"Sen susacaksın yoksa ne yaptığımızı söylerim!"
"Hayır sen susacaksın yoksa ne yaptığını söylerim!" Daisy adamı içeri itekleyip. Kaş çatarak peşinden girdi.
Bee dudaklarını kemirerek perdenin arkasına geçip döşeğin üzerine uzandı ve perde aralığından kendisine dönük vaziyette yatmış kaş çatarak ondan yana bakan inatçı yaratığa bakmaya devam etti. İyiden iyiye saçmalıyordu. Ruh halinin de pek iyi olduğu söylenemezdi. Tek başına onca yolu gideceğini düşünmek iyi bir fikir değildi kaldı ki ufak tefek bir kızın hareketlerine karşı koyacak güç bedeninde yoktu. Kendi kaşları da çatılırken elini dudağına götürerek onu uyarmak istedi lakin kafasına yediği şaplak ile neye uğradığını şaşırdı genç adam.
"S-sen ne-nereye ba-bakıyorsun!" Leonard perdeyi aralamış olan adamın kafasına sertçe vurup diş gıcırdattı. "Gözünü o-o-oyarım!"
Genç adam yüzünü sıvazlayarak yerinden kıvrılırken kendi kendine sırıtmakla yetindi. Nereden nereye gelmişti Bee... Nereden nereye...
---
.
.
|
0% |