@gizemmgurbuzz
|
Daisy, son iki gününü sinirleri fena halde bozuk geçirmişti üstelik çok da uykusuzdu genç kız. Geceleri gözünü perdeden ayırmamaya gayret ediyordu. Leonardın aklına girmiş Fırtınayı güvenceye aldırmıştı. Yürüyerek buradan çıkması da pek mümkün değildi. Bee adındaki tuhaf adam ise pişkin pişkin oturmaya ve onları delirtmeye devam etmekteydi. Daisy esasen babasının onu göndermesini istiyordu çünkü biraz oturup düşündüğü vakit yaptığı yanlışın farkına varmış adam ağzını açacak diye korkar olmuştu. Böyle bir durumda elbet onu mahvederlerdi lakin Daisy'e olan güvenleri de son bulurdu. Violet ona Bee nin henüz bir yabancı olduğundan ve erkekler güvenilirliğinden emimin olana dek çok da yakın durmamaları gerektiğinden bahsetmişti. Genç kız çamaşırları sepete doldururken neredeyse her şeyi berbat edecek kadar yakın olduklarını hatırladığında elindekini atıp saçlarını yoldu. Babası ile Alec'in adamın gitmemesi konusunda konuştuklarını işitmişti Isobel ise hala tedavi edilmesi gerektiğini söylüyordu. Genç kız, Alec'in kan davalısından ne diye çok korktuğunu anlamış değildi. Dahası onun gibi bir adamın korkabileceğini dahi düşünmemişti. Güçlü, korumacı, sert duruşuna rağmen espirili bir adamdı. Avlanmada da dövüşte de binicilikte de çok iyiydi. Onu gören barbar sıfatı ile ne kadar uyumlu olduğunu anlardı. Leonard bahsi geçen McKenzie ile ilgili olan problemin sandıklarından vahim olduğunu düşünüyordu. Ryana göre adam kız kardeşi ile kafayı bozmuş olabilirdi. Ya da adam kız kardeşinin kocasını öldürmüştü. Babası ise Alec ve Isobelin klanlarının püritenlerden yana olduğundan kral yandaşı olan McKenzienin onlara ve kayıp kocaya düşmanlık güttüğünü düşünüyordu ve Bee adındaki dük yardımcısı yada oğlu ya da her ne ise McKenzie'e gideceğinden söz ettiği için endişeli olmalıydılar. Daisy onlara bir zarar gelsin istemezdi. Ne olursa olsun iyiydiler. Kimseye zarar verecek insanlara benzemiyorlardı. Öyle olsaydı Ryan şüphe duyardı. O hepsinden daha çok insan görmüştü. Daisy, terekten yarım kalıp sabunu alarak sepeti yeniden yüklendi ve dışarı çıktı. Geceler hala soğuk geçse de gündüzler daha iyiydi. Evin içine tıkılıp kalmıyorlar kapı önündeki masada yiyip içebiliyorlardı. Genç kız ağaçların arasından yer yer gözüken göğe bakıp iç geçirdikten sonra berbat çamaşır sepetini kendisinden uzak tutmaya çalışarak ilerledi. Isobel ve Violet mantar toplamak için çıkmışlardı. Isobel şifacılık da bildiğinden bazı bitkileri böcekleri ilaç için getiriyordu. Annesi ise son kalan sebzeleri doğramak ile meşguldü. Daisy uzaklaşmayı kendi kendine hayal kurmayı sevdiğinden çamaşırları üstlenmişti. Genelde Violet te onunla olurdu lakin bu gün onu daha fazla yormamak için gelmeden halledecekti. Her şeye yetişmeye çalışıyordu. Öyle ki günün sonunda ayakları eski ayakkabısı içinde yara bere içinde kalıyordu. Bundan çok, çok daha kötü günleri olmuştu ve Daisy ufak olmasına rağmen Violetin çoğu zaman yemek dahi yemediğini biliyordu. Doyduğunu söyleyip kalkıyor kalanı kim daha çok acıktıysa ona veriyordu. Elbet bu kişi genelde Ryan olurdu. Genç kız kendi kendine tebessüm ederken babasının kütük üzerine oturan Bretti ustura ile tıraş ettiğini görünce başını iki yana salladı. Max kendi kendine söylenirken Daisy Onun neredeyse dudağına gelen favoriler ile kalışına gözlerini kırpıştırarak baktı.
"Max?" Daisy bu defa dönüp aynı vaziyette olan babası ve Ryana baktı "Tanrım siz!"
"Soytarıya benzediler!" Alec dokundurtmadığı yalnızca kendisi kısalttığı sakalını sıvazlarken gülmeden edemedi.
"Bee bizi Lord traşı etti." Ryan favorilerine dokundu.
"Sen kontsun Ryan... Maximillianı dük traşı ettim ve bay Allan her zamanki hali ile olmayı uygun gördü." Brett başını çevirerek Daisye sırıttı. "ve Alec barbar olarak devam ederken ben kral traşı oluyorum." Bee kızın ondan yana dönüp bakmaya tenezzül etmemesine karşın dudaklarını kemirdi.
"Pekala Kont, dük, barbar..." Daisy kıkırdadı. "Kral soytarısı... Siz saçmalarken bende gidip yırtık donlarınızı yıkayacağım. "
"Kral soytarısı!" Bee gözlerini irice açtı.
"Buraya dön delikanlı." Allan oğlanın ani hareketi ile favorisinin yarısını alıverince diğer kısmı da düzeltmek için gözlerini kıstı.
"Umarım yüzüm hala yerindedir... Soytarıymış..." Bee kaş çatarak suratını kesip duran adama baktı.
"Yakışıklı oldun Max." Ryan kardeşine sırıttı. eliyle gövdesini görüş alanından çıkarırken "Boyundan yukarısı tıpkı bir dük havası taşıyor" derken göz kırpmayı ihmal etmedi.
"Ki-kimseyi peşinden s-s-sü-sürüklemediğine emin o-ol Daisy!"
"Gördüğümü öldüreceğim!" Daisy kendince mırıldanarak adamların arasından geçip dereye doğru ilerlemeye koyuldu. Gitmeyecekse en azından çenesini kapatacak bir yol bulmak zorundaydı.
---
Genç adam yüzündeki kesikleri eliyle yoklayarak kendi meşgalelerine dalmış görünen adamlar arasından ayrılıp üzerindekileri kılları silkeledi. Sonunda giysilerini giyebilmiş pasaklılığından yüzünün yarısı ile birlikte kurtulmuştu. Geçen gece ardından mümkün mertebe sessiz kalmaya çalışmıştı. Kaçmaya çalışmak aptallıktı. Oturmak dahi uzun vadede can yakıcıyken bedeni seyahati kaldıramazdı. Etrafındaki ağaçlara bakıp ellerini ardında birleştirerek ilerlemeye devam etti. Henüz kızın peşine takılmış olduğunun bilincinde değildi ondan ne denli etkilendiğini kabul edemeyecek kadar da inatçıydı. Düştüğü duygu karmaşası bedeninden daha çok yormuştu zihnini. Kısa zamanda çok fazla ölüme tanık olmuş kendiside kıyısından dönmüştü. Aklı ne yapacağını düşünmeye çalışırken bedeni koy vermişti. Öylece oturup boş boş etrafı gözlemek ise yeni hobisiydi ve birde o vardı... Genç adam derenin şırıldayan sesiyle birlikte zihnindekilerin akıp gittiğini hissederken gözlerini kenarda oturmuş olan kıza sabitledi öne doğru eğilmiş işini yapar görünüyordu. elini tuniği üzerinden ağrı veren yarası üzerine bastırarak adımlarını hızlandırıp varış noktasına ulaştığında ise Daisy'nin elindeki paçavrayı tutmuş oturduğu yerde uyukladığını fark edince gülümsemesine engel olamadı. Geceleri onu gözetlediğinin bilincindeydi. Genç adam şuracıktan nasıl büyük bir kolaylıkla sıvışıp gideceğini anımsadığında kızın saflığına hayret dolu bir gülüş koy verdi. Onu burada tutsa tutsa Alec adındaki İskoç tutardı ki en az Daisy kadar kendisini gözetliyordu. Kız kardeşi ise yaraları ile fazla alakadar olup onu tuhaf bir şekilde yatmaya teşvik ediyordu. Eğilip kızın tepeden örülmüş fazlasıyla kirli duran altın sarısı saçlarına yuvarlak güzel yüz hatlarına ve ufak burnu altındaki yumuşacık olduğunu keşfettiği pembe dudaklarını seyre daldı. Kendisine Max diye seslenilen genç adam Leonard Wellingtonsa şayet bu kızın Joselyn Wellington olma ihtimali oldukça yüksekti kaldı ki ikili birbirlerini fazlaca andırıyordu. Lakin anlamadığı Şimdiki kont Wellingtonun ne diye yeğenlerinin öldüğünü duyurduğuydu. Hoş asla güvenilir bir adam olmamıştı. İkili oynayarak günü kurtardığını Cornwal dükünden işitmişti. Genç adam onun da canının alındığını hatırladığında inleyerek olduğu yere çöküp derin derin soludu. İçinden Cromwele milyonlarca kez yaptığı gibi lanetler savurdu. Gözleri önünde idam edilen babası zindanda yapılan zulme dayanamayan zaten de hasta olan ağabeyinin bedeninin sürüklenerek gözleri önünden geçtiği anı anımsadığında avuç ayasını alnına bastırarak delirmemek için direnmeye çalıştı.
"Ne yapıyorsun sen!" Daisy içinin geçtiğinin farkında değildi gözlerini açıp az ilerisinde kendisini sıkan adamı gördüğünde elini uzatıp dereden ona doğru su çarptı.
"Ben!" Genç adam ıslanan yüzünü sıvazlayarak panikle ayaklanıp sağa sola bakındı. "Hava alıyordum ki seni görünce ne yaptığına bakmak istedim"
"Yine mi kaçıyordun." Daisy parlak giysileri içinde tepesinde dikilen ve şu haliyle haddinden fazla soylu görünen adamı tepeden tırnağa süzdü. Yüzündeki sakallar tamamen gitmiş fazla aydınlık bir hale bürünmüştü. Genç kız başını çevirip elindekini taşa vurmaya devam etti.
"Bana böyle mi göz kulak oluyorsun? Şuradan yürüyüp gitsem haberin olmayacak."
"Bu ormandan çıkamazsın..." Daisy başını iki yana salladı. "Sen daha aynı yerde dönüp dururken Max ve Ryan yakana yapışır."
"Aydınlattığın için teşekkür ederim lakin bil ki o gece verdiğim karar bir hataydı."
"Şunu bil!" Daisy yüzünü kırıştırdı.
"Lakin sende susman gerektiğinin bilincindesin..."
"Tepemi attırırsan bana ne yaptığını ağabeylerime söylerim"
"Bu senin için hiç hoş olmaz. Eğer tehdit etmeye başlayacaksak beni kızdırırsan ne yaptığımızı gider ben söylerim."
Daisy ayağa kalkıp elindeki gömleği adama doğru salladı. "Onlara beni zorladığını söylerim! Kime inanacaklarını sen düşün."
"Sahtekar prenses..." Genç adam başını iki yana sallayıp kızın elinden ıslak gömleği çekti.
"Soytarı Kral!" Daisy diş gıcırdattı. "Sinir bozucu ukala hadbilmezsin! SOylular kibar olur derler. hiç kibar değilsin. Yattığın yerden etrafa üstü kapalı emirler yağdırıyorsun!"
"Yavaş ol..." Bee kaş çattı. "Takdir edersin ki rica edecek bir konumda olmadım hiçbir vakit."
"Bana kalırsa dükten aldığın emirlerin acısını astlarından çıkartıyorsun lakin artık eskiden olduğun kişi değilsin. " Daisy adamın gözlerini kısarak sağa sola bakınması üzerine sert bir nefes vererek elindekini uzattı. "Burada kalmaya devam edeceksen yatmak yerine işleri yapacaksın!"
"Sen aklını kaçırmışsın!"
"Pekala gidip diğerlerine gece beni sıkıştırıp zorla ne yaptığını anlatacağım"
"Bana şantaj mı yapıyorsun?" Bee başını iki yana salladı. "Bana engel olmadığın gerçeğini vicdanına nasıl yedireceksin leydim?"
"B-ben şoktaydım!" Daisy gözlerini kaçırdı. Ardından onu asla rahat bırakmayan dürüstlük perilerinin içinin kemirmesiyle sırtını dikleştirdi. "Merak..."
"Me- merak?" Bee hayret dolu bir ses çıkararak kızın elinden paçavrayı çekip kaş çattı. "Üzgünüm lakin bir genç kızın böyle merakları olamaz. Öyleyse duacı ol ki karşında onurlu bir adam vardı."
"Onur?" Daisy kahkaha attı. "Hangi onurlu adam bir genç kızı... Boş versene... Git başımdan..." Genç kız omuz silkerek arkasını dönen adamın arkasından bağırdı. "Hayır! Buraya gel ve şunları yıka!"
"Bana emrivaki konuşma bu büyük bir hata leydim..."
"Haklısın öyleyim! Bu ormanın prensesi benim." Daisy burnunu havaya kaldırdı.
Genç adam daha önce böyle inatçı ve utanmaz bir sohbete dahil olduğunu hatırlamıyordu. Normal şartlarda cezalandırmak iki dudağı arasından çıkan tek bir kelimeye bakardı ya ortadan kaldırılmış bir adam olduğunu anımsadığında çenesini kapatmak durumunda kaldı.
"Ne bakıyorsun... Gelip şunları hallet yoksa seni şikayet ederim ve tam burada başladığımız noktaya geri döneriz. Tek fark senin derede ötedeki kurda kuşa yem olmak için sürüklenmen olur. Olması gerektiği gibi."
Bee sinir bozukluğu ile gülerek gidip sepetten berbat görünen bir çamaşır çekip havaya kaldırdı. "Yanılıyorsun yırtık don prensesi. Ağzını açtığın an onurunda tıpkı şuna döneceğinden ömrünün geri kalanında seninle evlenebilecek tek adamı kaybettiğin için burada ağlarsın..." Genç adam elindekini sabunlarken öğürüşünü bastıramadı.
"Ağzımı elimle dikerim daha iyi!" Daisy öfkeden yüzünü yelledi.
"Daisy!" Alec ve Ryan Miller'in ortadan kaybolduğunu fark ettiğinde soluğu burada almışlardı.
"Ne oluyor burada?"
"Hiç!" Genç kız sepetten bir çamaşır daha alıp adamın önüne attı. "Bay Miller ona gösterdiğimiz nezaket karşısında bundan böyle her tür işte yardımcı olmaktan onur duyacağını söyledi."
"Bu oldukça yerinde bir karar. Bir uşağımız eksikti..." Ryan kaşlarını kaldırdı.
"Düzenbaz kadın!" Bee sıktığı dişleri arasından oldukça sevimli bir halde ellerini önünde bir etmiş gülümseyen kıza baktı ve ayağı ile onu dürtmesine karşın dişlerini sıkarak gözlerini kapattı.
"Teşekkürler bayım. Öyleyse siz bunları hallederken ben gidip anneme yardımcı olayım." Daisy adama yan gözle bakıp gülümseyerek gidip Ryanın koluna tutundu.
"Onları güzelce yıka Bee!" Ryan sırıttı. En az yirmi gün daha giyilecek kadar temiz olsun!"
Genç adam elindekine bakıp öğürerek öksürdü. "Aklıma mukayyet ol tanrım!"
---
Sanırım Daisy babası Mathew kadar kıl biraz da saf bir tip :D
Aralarında kaynaştıkları bir bölüm daha yazıp Hikayeyi bir ay daha ileri taşıyacağım. Seriyi şekillendirecek kilit bir olay daha olması gerekiyor. SOnra da yavaşça bitişe geçeceğiz.
Neredeyse tüm seri kafamda şu hikayenin her bölümü de kafamda kayıtlı son kelimesine kadar gelin görün ki klavyeye dökmekte zorlanıyorum . İlk seriden sonra başıma gelecek diye korktuğum geldi. keşke beyinde Daisy, son iki gününü sinirleri fena halde bozuk geçirmişti üstelik çok da uykusuzdu genç kız. Geceleri gözünü perdeden ayırmamaya gayret ediyordu. Leonardın aklına girmiş Fırtınayı güvenceye aldırmıştı. Yürüyerek buradan çıkması da pek mümkün değildi. Bee adındaki tuhaf adam ise pişkin pişkin oturmaya ve onları delirtmeye devam etmekteydi. Daisy esasen babasının onu göndermesini istiyordu çünkü biraz oturup düşündüğü vakit yaptığı yanlışın farkına varmış adam ağzını açacak diye korkar olmuştu. Böyle bir durumda elbet onu mahvederlerdi lakin Daisy'e olan güvenleri de son bulurdu. Violet ona Bee nin henüz bir yabancı olduğundan ve erkekler güvenilirliğinden emimin olana dek çok da yakın durmamaları gerektiğinden bahsetmişti. Genç kız çamaşırları sepete doldururken neredeyse her şeyi berbat edecek kadar yakın olduklarını hatırladığında elindekini atıp saçlarını yoldu. Babası ile Alec'in adamın gitmemesi konusunda konuştuklarını işitmişti Isobel ise hala tedavi edilmesi gerektiğini söylüyordu. Genç kız, Alec'in kan davalısından ne diye çok korktuğunu anlamış değildi. Dahası onun gibi bir adamın korkabileceğini dahi düşünmemişti. Güçlü, korumacı, sert duruşuna rağmen espirili bir adamdı. Avlanmada da dövüşte de binicilikte de çok iyiydi. Onu gören barbar sıfatı ile ne kadar uyumlu olduğunu anlardı. Leonard bahsi geçen McKenzie ile ilgili olan problemin sandıklarından vahim olduğunu düşünüyordu. Ryana göre adam kız kardeşi ile kafayı bozmuş olabilirdi. Ya da adam kız kardeşinin kocasını öldürmüştü. Babası ise Alec ve Isobelin klanlarının püritenlerden yana olduğundan kral yandaşı olan McKenzienin onlara ve kayıp kocaya düşmanlık güttüğünü düşünüyordu ve Bee adındaki dük yardımcısı yada oğlu ya da her ne ise McKenzie'e gideceğinden söz ettiği için endişeli olmalıydılar. Daisy onlara bir zarar gelsin istemezdi. Ne olursa olsun iyiydiler. Kimseye zarar verecek insanlara benzemiyorlardı. Öyle olsaydı Ryan şüphe duyardı. O hepsinden daha çok insan görmüştü. Daisy, terekten yarım kalıp sabunu alarak sepeti yeniden yüklendi ve dışarı çıktı. Geceler hala soğuk geçse de gündüzler daha iyiydi. Evin içine tıkılıp kalmıyorlar kapı önündeki masada yiyip içebiliyorlardı. Genç kız ağaçların arasından yer yer gözüken göğe bakıp iç geçirdikten sonra berbat çamaşır sepetini kendisinden uzak tutmaya çalışarak ilerledi. Isobel ve Violet mantar toplamak için çıkmışlardı. Isobel şifacılık da bildiğinden bazı bitkileri böcekleri ilaç için getiriyordu. Annesi ise son kalan sebzeleri doğramak ile meşguldü. Daisy uzaklaşmayı kendi kendine hayal kurmayı sevdiğinden çamaşırları üstlenmişti. Genelde Violet te onunla olurdu lakin bu gün onu daha fazla yormamak için gelmeden halledecekti. Her şeye yetişmeye çalışıyordu. Öyle ki günün sonunda ayakları eski ayakkabısı içinde yara bere içinde kalıyordu. Bundan çok, çok daha kötü günleri olmuştu ve Daisy ufak olmasına rağmen Violetin çoğu zaman yemek dahi yemediğini biliyordu. Doyduğunu söyleyip kalkıyor kalanı kim daha çok acıktıysa ona veriyordu. Elbet bu kişi genelde Ryan olurdu. Genç kız kendi kendine tebessüm ederken babasının kütük üzerine oturan Bretti ustura ile tıraş ettiğini görünce başını iki yana salladı. Max kendi kendine söylenirken Daisy Onun neredeyse dudağına gelen favoriler ile kalışına gözlerini kırpıştırarak baktı.
"Max?" Daisy bu defa dönüp aynı vaziyette olan babası ve Ryana baktı "Tanrım siz!"
"Soytarıya benzediler!" Alec dokundurtmadığı yalnızca kendisi kısalttığı sakalını sıvazlarken gülmeden edemedi.
"Bee bizi Lord traşı etti." Ryan favorilerine dokundu.
"Sen kontsun Ryan... Maximillianı dük traşı ettim ve bay Allan her zamanki hali ile olmayı uygun gördü." Brett başını çevirerek Daisye sırıttı. "ve Alec barbar olarak devam ederken ben kral traşı oluyorum." Bee kızın ondan yana dönüp bakmaya tenezzül etmemesine karşın dudaklarını kemirdi.
"Pekala Kont, dük, barbar..." Daisy kıkırdadı. "Kral soytarısı... Siz saçmalarken bende gidip yırtık donlarınızı yıkayacağım. "
"Kral soytarısı!" Bee gözlerini irice açtı.
"Buraya dön delikanlı." Allan oğlanın ani hareketi ile favorisinin yarısını alıverince diğer kısmı da düzeltmek için gözlerini kıstı.
"Umarım yüzüm hala yerindedir... Soytarıymış..." Bee kaş çatarak suratını kesip duran adama baktı.
"Yakışıklı oldun Max." Ryan kardeşine sırıttı. eliyle gövdesini görüş alanından çıkarırken "Boyundan yukarısı tıpkı bir dük havası taşıyor" derken göz kırpmayı ihmal etmedi.
"Ki-kimseyi peşinden s-s-sü-sürüklemediğine emin o-ol Daisy!"
"Gördüğümü öldüreceğim!" Daisy kendince mırıldanarak adamların arasından geçip dereye doğru ilerlemeye koyuldu. Gitmeyecekse en azından çenesini kapatacak bir yol bulmak zorundaydı.
---
Genç adam yüzündeki kesikleri eliyle yoklayarak kendi meşgalelerine dalmış görünen adamlar arasından ayrılıp üzerindekileri kılları silkeledi. Sonunda giysilerini giyebilmiş pasaklılığından yüzünün yarısı ile birlikte kurtulmuştu. Geçen gece ardından mümkün mertebe sessiz kalmaya çalışmıştı. Kaçmaya çalışmak aptallıktı. Oturmak dahi uzun vadede can yakıcıyken bedeni seyahati kaldıramazdı. Etrafındaki ağaçlara bakıp ellerini ardında birleştirerek ilerlemeye devam etti. Henüz kızın peşine takılmış olduğunun bilincinde değildi ondan ne denli etkilendiğini kabul edemeyecek kadar da inatçıydı. Düştüğü duygu karmaşası bedeninden daha çok yormuştu zihnini. Kısa zamanda çok fazla ölüme tanık olmuş kendiside kıyısından dönmüştü. Aklı ne yapacağını düşünmeye çalışırken bedeni koy vermişti. Öylece oturup boş boş etrafı gözlemek ise yeni hobisiydi ve birde o vardı... Genç adam derenin şırıldayan sesiyle birlikte zihnindekilerin akıp gittiğini hissederken gözlerini kenarda oturmuş olan kıza sabitledi öne doğru eğilmiş işini yapar görünüyordu. elini tuniği üzerinden ağrı veren yarası üzerine bastırarak adımlarını hızlandırıp varış noktasına ulaştığında ise Daisy'nin elindeki paçavrayı tutmuş oturduğu yerde uyukladığını fark edince gülümsemesine engel olamadı. Geceleri onu gözetlediğinin bilincindeydi. Genç adam şuracıktan nasıl büyük bir kolaylıkla sıvışıp gideceğini anımsadığında kızın saflığına hayret dolu bir gülüş koy verdi. Onu burada tutsa tutsa Alec adındaki İskoç tutardı ki en az Daisy kadar kendisini gözetliyordu. Kız kardeşi ise yaraları ile fazla alakadar olup onu tuhaf bir şekilde yatmaya teşvik ediyordu. Eğilip kızın tepeden örülmüş fazlasıyla kirli duran altın sarısı saçlarına yuvarlak güzel yüz hatlarına ve ufak burnu altındaki yumuşacık olduğunu keşfettiği pembe dudaklarını seyre daldı. Kendisine Max diye seslenilen genç adam Leonard Wellingtonsa şayet bu kızın Joselyn Wellington olma ihtimali oldukça yüksekti kaldı ki ikili birbirlerini fazlaca andırıyordu. Lakin anlamadığı Şimdiki kont Wellingtonun ne diye yeğenlerinin öldüğünü duyurduğuydu. Hoş asla güvenilir bir adam olmamıştı. İkili oynayarak günü kurtardığını Cornwal dükünden işitmişti. Genç adam onun da canının alındığını hatırladığında inleyerek olduğu yere çöküp derin derin soludu. İçinden Cromwele milyonlarca kez yaptığı gibi lanetler savurdu. Gözleri önünde idam edilen babası zindanda yapılan zulme dayanamayan zaten de hasta olan ağabeyinin bedeninin sürüklenerek gözleri önünden geçtiği anı anımsadığında avuç ayasını alnına bastırarak delirmemek için direnmeye çalıştı.
"Ne yapıyorsun sen!" Daisy içinin geçtiğinin farkında değildi gözlerini açıp az ilerisinde kendisini sıkan adamı gördüğünde elini uzatıp dereden ona doğru su çarptı.
"Ben!" Genç adam ıslanan yüzünü sıvazlayarak panikle ayaklanıp sağa sola bakındı. "Hava alıyordum ki seni görünce ne yaptığına bakmak istedim"
"Yine mi kaçıyordun." Daisy parlak giysileri içinde tepesinde dikilen ve şu haliyle haddinden fazla soylu görünen adamı tepeden tırnağa süzdü. Yüzündeki sakallar tamamen gitmiş fazla aydınlık bir hale bürünmüştü. Genç kız başını çevirip elindekini taşa vurmaya devam etti.
"Bana böyle mi göz kulak oluyorsun? Şuradan yürüyüp gitsem haberin olmayacak."
"Bu ormandan çıkamazsın..." Daisy başını iki yana salladı. "Sen daha aynı yerde dönüp dururken Max ve Ryan yakana yapışır."
"Aydınlattığın için teşekkür ederim lakin bil ki o gece verdiğim karar bir hataydı."
"Şunu bil!" Daisy yüzünü kırıştırdı.
"Lakin sende susman gerektiğinin bilincindesin..."
"Tepemi attırırsan bana ne yaptığını ağabeylerime söylerim"
"Bu senin için hiç hoş olmaz. Eğer tehdit etmeye başlayacaksak beni kızdırırsan ne yaptığımızı gider ben söylerim."
Daisy ayağa kalkıp elindeki gömleği adama doğru salladı. "Onlara beni zorladığını söylerim! Kime inanacaklarını sen düşün."
"Sahtekar prenses..." Genç adam başını iki yana sallayıp kızın elinden ıslak gömleği çekti.
"Soytarı Kral!" Daisy diş gıcırdattı. "Sinir bozucu ukala hadbilmezsin! SOylular kibar olur derler. hiç kibar değilsin. Yattığın yerden etrafa üstü kapalı emirler yağdırıyorsun!"
"Yavaş ol..." Bee kaş çattı. "Takdir edersin ki rica edecek bir konumda olmadım hiçbir vakit."
"Bana kalırsa dükten aldığın emirlerin acısını astlarından çıkartıyorsun lakin artık eskiden olduğun kişi değilsin. " Daisy adamın gözlerini kısarak sağa sola bakınması üzerine sert bir nefes vererek elindekini uzattı. "Burada kalmaya devam edeceksen yatmak yerine işleri yapacaksın!"
"Sen aklını kaçırmışsın!"
"Pekala gidip diğerlerine gece beni sıkıştırıp zorla ne yaptığını anlatacağım"
"Bana şantaj mı yapıyorsun?" Bee başını iki yana salladı. "Bana engel olmadığın gerçeğini vicdanına nasıl yedireceksin leydim?"
"B-ben şoktaydım!" Daisy gözlerini kaçırdı. Ardından onu asla rahat bırakmayan dürüstlük perilerinin içinin kemirmesiyle sırtını dikleştirdi. "Merak..."
"Me- merak?" Bee hayret dolu bir ses çıkararak kızın elinden paçavrayı çekip kaş çattı. "Üzgünüm lakin bir genç kızın böyle merakları olamaz. Öyleyse duacı ol ki karşında onurlu bir adam vardı."
"Onur?" Daisy kahkaha attı. "Hangi onurlu adam bir genç kızı... Boş versene... Git başımdan..." Genç kız omuz silkerek arkasını dönen adamın arkasından bağırdı. "Hayır! Buraya gel ve şunları yıka!"
"Bana emrivaki konuşma bu büyük bir hata leydim..."
"Haklısın öyleyim! Bu ormanın prensesi benim." Daisy burnunu havaya kaldırdı.
Genç adam daha önce böyle inatçı ve utanmaz bir sohbete dahil olduğunu hatırlamıyordu. Normal şartlarda cezalandırmak iki dudağı arasından çıkan tek bir kelimeye bakardı ya ortadan kaldırılmış bir adam olduğunu anımsadığında çenesini kapatmak durumunda kaldı.
"Ne bakıyorsun... Gelip şunları hallet yoksa seni şikayet ederim ve tam burada başladığımız noktaya geri döneriz. Tek fark senin derede ötedeki kurda kuşa yem olmak için sürüklenmen olur. Olması gerektiği gibi."
Bee sinir bozukluğu ile gülerek gidip sepetten berbat görünen bir çamaşır çekip havaya kaldırdı. "Yanılıyorsun yırtık don prensesi. Ağzını açtığın an onurunda tıpkı şuna döneceğinden ömrünün geri kalanında seninle evlenebilecek tek adamı kaybettiğin için burada ağlarsın..." Genç adam elindekini sabunlarken öğürüşünü bastıramadı.
"Ağzımı elimle dikerim daha iyi!" Daisy öfkeden yüzünü yelledi.
"Daisy!" Alec ve Ryan Miller'in ortadan kaybolduğunu fark ettiğinde soluğu burada almışlardı.
"Ne oluyor burada?"
"Hiç!" Genç kız sepetten bir çamaşır daha alıp adamın önüne attı. "Bay Miller ona gösterdiğimiz nezaket karşısında bundan böyle her tür işte yardımcı olmaktan onur duyacağını söyledi."
"Bu oldukça yerinde bir karar. Bir uşağımız eksikti..." Ryan kaşlarını kaldırdı.
"Düzenbaz kadın!" Bee sıktığı dişleri arasından oldukça sevimli bir halde ellerini önünde bir etmiş gülümseyen kıza baktı ve ayağı ile onu dürtmesine karşın dişlerini sıkarak gözlerini kapattı.
"Teşekkürler bayım. Öyleyse siz bunları hallederken ben gidip anneme yardımcı olayım." Daisy adama yan gözle bakıp gülümseyerek gidip Ryanın koluna tutundu.
"Onları güzelce yıka Bee!" Ryan sırıttı. En az yirmi gün daha giyilecek kadar temiz olsun!"
Genç adam elindekine bakıp öğürerek öksürdü. "Aklıma mukayyet ol tanrım!"
---
Sanırım Daisy babası Mathew kadar kıl biraz da saf bir tip :D
Aralarında kaynaştıkları bir bölüm daha yazıp Hikayeyi bir ay daha ileri taşıyacağım. Seriyi şekillendirecek kilit bir olay daha olması gerekiyor. SOnra da yavaşça bitişe geçeceğiz.
n pcye bağlanan bir usb kablosu olsa da takır takır yazılsa... Neyse ha gayret atlatacağız...
|
0% |