Yeni Üyelik
21.
Bölüm

20. Bölüm

@gizemmgurbuzz

Birkaç gün sonra

 

"Hava bugün oldukça güzel görünüyor." Rose dışarıdaki masada kızlar ile birlikte erkeklerin avlarını tüylerinden arındırmaya çalışmaktaydı.

 

"Güzelleşen havaları sevmiyorum." Violet surat astı. Yaz geliyordu ve ayrılık vakti de yakında gelecekti. Erkekler kışın bir nebze olsun rahat edebilmek için çok fazla çalışacaklardı. Bir arada olmadıkları zamanlar burada çok sıkılıyordular.

 

"Ben severim." Isobel elini karnına götürdü. "Korkma Violet. Alec çok yakında kocamdan haber geleceğini söyledi. O vakit kimse ayrılmak zorunda kalmayacak. Ryan da gitmeyecek. Benim evimde hepimize yetecek kadar yer var. "

 

Daisy Violetin yüzünün mora çalmasıyla kıkırdadı.

 

"Ryanın gitmesiyle bir sorunum yok!" Violet boğazını temizledi. "Kafamız rahat eder. " diye ekledi genç kız. Lakin Daisy kendisine dik dik baktığında önüne eğilerek işine döndü.

 

"Violet sanırım yardıma ihtiyacım var." Alecin savurduğu balta ağacın epey yukarısında gövdesine takılmıştı ve tırmanacak bir çıkıntının olmayacağı kadar cılızdı da. Sinir bozucu Brett adındaki kalfa yardımda diretiyordu.

 

"Geliyorum." Violet kurtulduğu için memnuniyetle Alec'in yanına koşturdu.

 

"O ne kadar büyük bir ev olabilir ki?" Rose kaşlarını kaldırdı.

 

"Büyük bir ev... Odaları da çok..." Isobel dudaklarını kemirdi. Onlara bir askerin karısı olduğunu söylemişlerdi ne klanlardan ne de Alec'in Lachlan beyi olduğundan haberleri yoktu. Şayet her şey son bulur da geri dönebilirlerse bu insanları asla bırakmayacaktı. "Hep beraber yaşayabiliriz."

 

"Biz böyle hayallere kapılmayı bırakalı çok oldu Isobel." Rose hafif bir tebessümle ayıkladıklarını kazana attı. "Gidip şunları yıkayayım. Daisy tüyleri çuvala koy."

 

"Tamam anne!" Daisy tüyleri toparlayıp çuvala yerleştirdi. Epeyce biriktiklerinde yeni bir yastıkları olacaktı.

 

"Violet ve Ryan..." Isobel Daisy'e eğildi. "Sence de ikisi arasında bir şey yok mu?"

 

"Bilmiyorum." Genç kız bakışlarını kaçırdı.

 

"ve şu Miller gözlerini senden ayıramıyor gibi."

 

"Bu saçmalık. Beceriksizin teki. Patavatsız ve burnu büyük. Tek bildiği herkese tepeden bakmak. Emir vermeye yelteniyor Isobel görmüyor musun? Bana kalırsa çok yakında Max onu parçalayacak."

 

"O avam tabakadan Daisy. Muhtemelen bu zamana dek yardımcıları olmadan giyinmemiştir bile." Isobel güldü.

 

"Bana kalırsa nasıl giyineceğini bilemeyecek kadar beceriksiz." Daisy omuz silkti. "Biraz da deliye benziyor. " Daisy sesini iyiden iyiye yükseltti.

 

"Bu kadar çok saydırmana gerek yok" Isobel güldü. "Anladım ondan haz etmedin."

 

"Etmedim... " Genç kız eve doğru baktı. Tek yaptığı bir köşede öylece oturmak"

 

"Sİzi duyuyorum leydim!" Bee kaş çatarak içeriden seslendi.

 

"Tanrım..." Daisy yanaklarındaki havayı üfledi. "Gel Isobel yapacak başka bir şey bulalım."

 

"Bugün hava güzel Daisy dereye gidip şu pasaklılığımızdan kurtulsak nasıl olur? Saçlarım balçık tuttu. Seninkilerden bahsetmeyeceğim bile."

 

"Banyo günü mü?"

 

"Buna hepimizin ihtiyacı var. Mide bulantısından evde oturamaz oldum. Tezek gibi kokuyoruz."

 

"Evet... Sanırım..." Genç kız üzerine başına baktı. "Giysiler kurudu babamla konuşayım."

 

"İyi olur." Isobel yüzünü sıvazladı. "Neredeyse iki aydır vücuduna su değmemişti. Bu kadarı da fazlaydı."

 

---

 

"Ne yapıyorsunuz?" Ryan Violetin İskoçun bir ettiği eline basarak yukarıda saplı baltaya uzanışını bir süre izlemiş Sonunda onlara katılmaya karar vermişti.

 

"En hafifimiz o." Alec bir çocuk gibi hafif olan kızcağızı işaret etti.

 

"Çıkaramıyorum." Violet yalnızca adamın eline basarak dengeyi sağlayamamıştı ki Alec ellerini ardında bir etmişti ve ona sırtı dönükken basacağı yer de pek kalmamıştı. Genç kız Ryanı gördüğünde duraksadı.

 

"Omzuma çık Violet" Ryan kızın önünde durup ağaca yaklaşarak eliyle omzunu işaret etti. Violet ikiletmeyerek omzuna oturduğunda ise önden bacaklarına sıkıca asıldı. "Şimdi kuvvetle çek"

 

Alec bir şeyler diyecek oldu. Evvela kaşlarını kaldırdı ardından ağır ağır kafa salladı. "Pekala... Geri aldığınızda haber verin."

 

Ryan adamın gidişini izlemesi ardından yerinde yaylanarak tepesindeki kızı salladı. "Oyalanma kurukafa!"

 

"Alıyorum." Violet baltaya asılıp çekmesi ardından yere attı ve ellerini Ryanın başı üzerine koyup öne doğru eğildi. "Ben artık kurukafa değilim."

 

"Tüy gibisin Violet. Biraz daha yemen gerekiyor." Ryan yüzünü kırıştırdı. Daha fazlası olmazdı lakin olanın da yarısını yemek hoş değildi.

 

"Köydeki genç kızlar ince belli olmak için iki beden küçük korse giyerdi." Genç kız Ryanın gözlerini kapattı. "Beni eve götür izci"

 

"Ah... Yapamam sanıyorsan yanılıyorsun." Ryan bir iki adım atarak bilinçli olarak yalpaladığında Violetin boynuna sarılmasıyla sırıttı.

 

"İndir beni Ryan düşüreceksin."

 

"Senin gibi on tane taşırım ben!" Ryan birkez daha yalpaladı Violet çığlık atarak onu sıktığında ise kollarından tuttu.

 

"Bilerek yapıyorsun!" Genç kız elbet durumu değerlendirerek Ryanın boynuna daha sıkı sarıldı.

 

"Sen ne yapıyorsun?" Ryan yüzünü çevirip kadın ile göz göze geldiğinde tuhaflaşan durumu geçiştirebilmek adına yana eğildi. "Kene gibi yapıştın kurukafa!"

 

"Ryan! Violet!" Rose kaş çatarak ikiliye baktı. Banyo için haber vermek üzere gelmişti. "Violet genç bir kız bu şekilde davranmaz ve Ryan kardeşini düşüreceksin!"

 

"Kardeş!" Violet Ryanın çökmesi ile aşağı indi. "O benim kardeşim değil!"

 

"Olsam ağabeyi olurdum lakin ne yazık ki kardeş kotam fazlasıyla dolu!" Ryan kaş çatarak Violete baktı.

 

"Ne kadar ayıp Ryan! Ya ne!" Rose başını iki yana salladı.

 

"Hizmetçi o! Bizim yardımcımız!"

 

"Evet kesinlikle öyleyim." Genç kız kararlılıkla kafa sallayıp bayan Rose'un yanına ilerledi. "Ben hazırlık yapayım bayım."

 

"Giysilerimi Maxinkiler ile karıştırma sakın!" Ryan annesinden gözlerini kaçırarak diğerlerine doğru ilerledi.

 

"Sanki çoklarmış gibi!" Violet bayan Rose'a zoraki bir gülümseme yollayarak kollarını bedenine dolayıp hızla eve doğru kaçtı.

 

"Demek kardeş değilsiniz..." Rose dudaklarını kemirdi. "Bir daha öyle hareketleri yasaklıyorum Violet."

 

"Nasıl istersen Rose anne."

 

"İkiniz de bana anne diyorsunuz."

 

"Benimki ağız alışkanlığı..."

 

---

 

"Banyo günü ha..." Genç adam diğerlerinin yanında ilerlerken ellerinde yalnızca giysilerini taşıyanlara baktı. "Küvet yok mu?"

 

"A-a-al sana kü-küvet!" Leo eliyle dereyi gösterdi.

 

"Biz küvete sığamayacak kadar büyük adamlarız Bee!" Alec kahkaha attı.

 

"Bir izbandut olmasamda bende yeterince iriyim. Öyleydim. Zayıfladım."

 

"Evet kesinlikle!" Ryan kaşlarını kaldırdı.

 

"Zindanda kalmadıysanız nasıl olduğunu bilemezsiniz baylar."

 

"Söylesene Bee..." Allan kafasını kaşırken oğlana baktı. "Bee ne saçma bir isim. Brett'in kısaltılmışı bile değil"

 

"Ah, o... Arı gibi çalışkan olduğumdan ağabeyim öyle seslenirdi." Genç adam iç geçirdi.

 

"Ç-ça-çalışkan..." Leonard güldü.

 

"Ve birde tersimin pis olma konusu var!"Genç adam kaş çattı.

 

"H-ha-hadi a-arı... İ-iğneni g-görelim!"

 

"Hepimizin tersi şu an pis! Konuşmayı kesin. Güneş aşağı inmeden işimizi halledip hanımlar için ateş yakmamız gerekiyor"

 

"Benim kıçım kabuk bağlamış olabilir..."

 

"Ben daha geçen hafta suya girdim." Alec omuz silkti. "Gidip ateş yakayım."

 

"Bayan Rose girilecek dediyse girilecek!" Allan temiz giysileri kenara koyup sabunu Ryana fırlattı. "O saçlarınızı güzelce temizleyin.

 

"Bir küvet edinmek zor olmasa gerek! Böylece sıcak su da keyif yapılabilir." Genç adam gömleğini çıkarıp sargılarına el attı.

 

"Tabii majesteleri... Biz bunu hiç düşünememiştik!" Ryan parmaklarını çıtlattı. "Bal yapman gerekirken tek yaptığın kuru gürültü Bee!"

 

"Z-zzzzzzz" Leonard bozulan adama sırıttı.

 

"Çözüm üretici düşünemiyorsunuz. Konforu ön planda tutmuyorsunuz bana kalırsa."

 

"Keşke konforu ön planda tutmak yerine köylülerinki de düşünülseydi..." Allan yanaklarındaki havayı üfleyerek oğlanın yaralarına baktı. "Daha iyi görünüyor"

 

"Yenisi eskisinden çok daha iyi oldu demek!" Bee kaş çatarak suya girdi. "Savunduğunuz şey koca ülkeyi çıkmaza sürükledi. "

 

"Çalışan kafa her yerde başarılı olur evlat. Halka şans tanınmalıydı."

 

"Halk şansını sonsuza kadar kaybetti Bayım!" Bee öfkesinin dinmesi için yüzüne su çaldı. "Cromwelin askerleri her yerde. Yönetim ne avam tabakanın ne soyluların elinde adam ne derse o oluyor. Kralı bertaraf edip kendi krallığını kurma gayretine girişti. Halk kendi elleriyle kendini perişan etti. Hak ettiniz! Bu zihniyet ile bu sefalete mahkumsunuz!"

 

"Yavaş ol Bee!" Alec elini kaldırarak adamı uyarmak istedi.

 

"S-se-sen ne b-bi-biliyorsun ki!" Leonard adamı yumruklamak için öne atıldıysa da babası elini kaldırdığında durup tersi yöne doğru ilerleyerek kendini soğuk suya bıraktı.

 

"Başaramayacak!"

 

"Sorun çıkartmaktan vazgeç yoksa-" Ryan diş gıcırdattı.

 

"İşinizi bitirip sudan çıkın!" Allan sabunladığı saçlarını durulayıp öfke saçan Millerin omzuna elini vurdu. "Sakin ol evlat. Öfken bir işe yaramayacak."

 

İki taraf için de ılımlı bir yönetim ele alınmadıkça bu savaş son bulmayacak" Alec kendi diliyle söylenerek saçlarını sabunlayıp arındırmaya çalıştı.

 

"Cromwelin sonunu getirmeden bu iş bitmeyecek." Genç adam Alece onun diliyle karşılık verdi. "Bakma bana öyle bende İskoç soyundanım ve toparlandığımda bana yardım edeceğini var sayıyorum Alec! McKenzie'e ulaşam gerek!"Bunu yaparsan mükafatını alacaksın."

 

Alec durulanıp hızla sudan çıktı. Bu adam McKenzie'e ulaşırsa sonu olurdu...

 

"Tanrım o ne!" Bee ayağına dolanan şeyden ürkerek yerinde zıplayıp elini suya vurdu.

 

"Salak herif!" Ryan başını iki yana salladı.

 

"D-delirmiş... Bundan bir şey o-o-olmaz h-haklıydın R-Ryan" Leonard şaşkın bir halde suyun dibini gözleyen adama sırtını döndü. Akli dengesi pek yerindeymiş gibi görünmüyordu.

 

---

 

Akşam olduğunda herkes uzun zaman sonra temizlenmiş parıldıyordu. Daisy uzun zamandır etrafta uçuşan saçlar görmemişti. Öyle rahat hissediyordu ki şu an annesinin saçlarını kıtıklarından arındırmak için yoluyor oluşu umurunda değildi. "Çok iyi geldi."

 

"Evet." Violet saçlarını ateşin yanında silkeleyek kurutmaya çalıştı.

 

"Isobel artık fazlasıyla hırpalanmış olan giysilerini üzerinde düzeltmeye çalıştı. Kumaş karnını sıkıştırıyor bunlar olmuyordu. Genç kız elbisenin yanlarını yırtmak zorunda kalmıştı onlarda iyiden iyiye sökülmüş aşağıya dek inmişti. Pelerini üzerine geçirerek dışarı çıktı. "Saçların uzamış Alec."

 

"Sıcak tutuyorlar." Alec kendince sırıttı.

 

"Düşünceli görünüyorsun." Isobel ağabeyinin yanına oturmak istediğinde diğer yanından kumaşın yırtılma sesi gelince sinir bozukluğu ile güldü.

 

Alec durumun vahameti karşısında iç geçirdi. "Gidip sana ve yeğenime yeni bir elbise alacağım"

 

"Neyle." Isobel kıkırdadı.

 

"Şu herifin üzerindekileri satarak!" Genç adam kaşlarını kaldırdı.

 

"Yapma Alec..."

 

"Bu yerinde bir karar... Bu adamın uzaklaşmaması gerekiyor Isobel beni anlıyor musun. İlk gideceği yer McKenzie olacak. "

 

"Sıkıldım artık Alec! Git ve Douglası getir! McKenzie adını duymak istemiyorum. Onu bulduğum yerde geberteceğim! Lanet olası. Neden bekliyoruz neyi bekliyoruz!"

 

"Sakin ol güzelim. halledeceğim. " Alec avuç içini ağzına ve sakallarına sürttü. "Yine de bu herife kımıldayamaması için daha çok şey ver."

 

"Elimdeki ot bitmek üzere" Isobel belindeki keseyi göstererek fısıldadı. "Bittiğinde zihin bulanıklığı en fazla bir günde geçecek." Genç kız suçluluk duygusuyla keseyi iç cebine koyarak ellerini karnı üzerinde bir etti. "Yapacak başka bir şey olmalı."

 

"Bilmiyorum Bell, Tek yaptığım herkese, herşeye ihanet ediyormuşum gibi hissetmek..." Genç adam histerik bir iç çekiş ardından öne doğru eğilip ayakkabılarının burnunu gözlemeye koyuldu. Kız kardeşine hepsinin onun lanet kocası yüzünden olduğunu söyleyebilmeyi ölesiye isterdi lakin Isobelin sağı solu belli değildi. Adamı bulup öldürmek için peşine düşme olasılığı oldukça yüksekti. "Halledeceğim." diye tekrarlarken milyon kez yalan söylediğinin farkındaydı lakin elinden hiçbir şey gelmezdi. Alec korkunç bir ihanete hiç istemeden bulaşmıştı ve kendini aklayabileceğini sanmıyordu.

 

Isobel diretmek için ağzını açtıysa da az ileriden gelen bağırış ile başını o yöne doğru çevirdi ve ağabeyi yerinden fırlayarak arka tarafa koştu. Diğerleri de kısa sürede farkedip evin arka kısmına ilerlediler.

 

Bee kadınların ne yaptığını gözleyebilmek adına arkadan dolanıp pencere kenarındaki odun saman yığını içine girmişti. Genç adam yüksekte kalan pencereden içeriyi gözlemek daha doğrusu dinlemek isterken denge kuramamış düşmüş ve sonrasında bir çeşit çivi yada dikenin koluna girdiği hissine kapılmıştı ki öyle olsa iyiydi. Bee kolunun yanında gördüğü siyah akrep ile koca bir çığlığın eşiğine gelmişti. Son zamanlarda duygularını kontrol etmekte zorlanıyordu neredeyse bir tavşan boyundaydı onu sokan akrep.

 

Alec adamın korku ile olduğu yerde duruşuna bakıp onu kaldırmak istediğinde samanların üzerinde duran avuç içi büyüklüğündeki akrebi gördüğünde yüzünü kırıştırdı.

 

"Orada kocaman! Sİlahımı getirin! Beni soktu!"

 

"Ne olmuş?" Allan da Ryan ve Leonard ile o tarafa koşmuştu.

 

"Sanırım akrep sokmuş!" Alec başını iki yana sallarken arkadan gelen Isobel ile göz göze geldi. Sanırım kaynattığı otun ölçüsü fazla kaçmıştı.

 

"Akrep mi?" Ryan eğilip baktı lakin göremedi.

 

"Gitti..."

 

"S-se-sen burada n-ne aradığını s-söyle!" Leo pencereye bakarak kaş çattı.

 

"Çok büyüktü... Sende gördün değil mi İskoç!" Bee endişe ile koluna baktı.

 

"Çekilin. Zehri akıtmazsak onu öldürür. Bu kadar zayıfken dayanamayacaktır." Isobel gözlerini ağabeyinden kaçırıp adamın yanına giderek kolunu sıyırdı. "Müdahale edeceğim!"

 

"Ne oldu?" Daisy nefes nefese arkaya koşmuştu. Görünen o ki Miller her zamanki gibi sorun çıkartmaktaydı.

 

"Akrep..." Ryan başını iki yana salladı.

 

"Bir şey olmaz ben ölmedim" Violet omuz silkerek eve doğru ilerledi. Bu tip şeyler onu pek de fazla etkilemiyordu.

 

"Bu umursamazlığın bir gün başına iş açacak Kurukafa sen ölümsüz değilsin!" Ryan söylenerek diğerlerinden ayrıldı. Akrep sokması pek de umursadıkları bir şey değildi. Çokça yaşıyorlardı ve her daim babasının öğrendiği bir yöntem ile yıllandırdıkları akrep zehrinden yapılma panzehir evlerinde olurdu. Buradaki herkes en az on defa akrep saldırısına uğramıştı.

 

"Çok büyüktü! Bir tavşan kadar."

 

"Tavşan?" Daisy alnını kırıştırdı.

 

"Bunu bilemeyiz." Isobel bulduğu fırsat ile adamı kolundan tutup eve doğru sürükledi "Violet Kamayı ateşe tutup temizlendiğine emin ol!"

 

"Peki..." Violet kamayı ateşte gezdirip ardından suyla soğutup Isobele uzattı.

 

"Pekala bay Miller. şimdi zehri akıtacağız lakin damara çok yakın kıpırdamayın." Isobel yanaklarındaki havayı üfleyerek adamın panik olacağını bildiğinden ayağını topuğuna doğru götürerek dürttü onu ve kıpırdandığında kesiği biraz abarttı. "Tanrım ben söyledim!"

 

"Ah çocuğum!" Jane endişe içinde akan kana baktı. "Gidip saracak birşey bulayım.

 

"İ-içi te-te-temizlenir." Leonard başını pencereden yana çevirdi.

 

"Çok akıyor!" Daisy Isobelin yanına giderek yukarıdan adamın kolunu sıktı.

 

"Öleceğim..." Bee nin gördüğü oluk oluk boşalan türdendi ve kalbi patlarcasına hızlı atan genç adam öyle olmasa bile fenalaşarak olduğu yere yığıldı.

 

"Ödlek!" Ryan başını iki yana salladı. "Söylesenize kim bunu dük yanında tutar ki. "

 

"Pekala hallederim. Sorun yok." Isobel ayağa kalkarak eliyle yatağı gösterdi. "Vücudu fazla güçsüz düştü ve yaşadıkları ağır gelmiş olmalı."

 

Leonard ve Violet kaşlarını kaldırarak umursamaz bir eda ile işlerine döndüler. Bu kısmı anlayabiliyorlardı.

 

"Bu adamın ilaç parasına yetişemiyoruz. Külliyen yük olmaya başladı."

 

"Üzerindekileri satacağım bize fazladan zaman kazandırır." Alec omuz silkti.

 

"Bu iyi bir fikir." Daisy sırıttı. "Dönüşte biraz peynir de al Alec."

 

"Bende geliyorum" Allan kafa salladı.

 

"Kimse bu heriften sabah olanların hesabını sormayacak mı?" Ryan babası ve Alec iyi görünen kaliteli deriden çizmeleri pelerini ve ipekli yeleği almış gitmişlerdi Ryan ise bir parça eğlence peşindeydi.

 

"Ne ya-ya-yapacağız ağabey?" Leonard güldü. Ryanın muzip bakışlarına bakılırsa çokça keyiflenecekleri bir gerçekti.

 

---

 

Genç adam yüzüne dek çekili çarşafı ittirip doğrulduğunda etrafında oturanları daha net görebilmek için gözlerini sıkıp bıraktı. Baş ucunda Daisy Violet ayak ucunda ayakta dikilen Max diğer yanında Isobel ve Ryan oturmaktaydı. "Bayıldım mı?" dedi toparlanmaya çalışırken gereğinden fazla tepki göstermekteydi. Bee Violetin yanındaki çuvaldan etrafına çiçekler serpiştirmesi ile elini savurup iri gözlerini silen kıza baktı.

 

"Onu nereye gömeceğiz" Ryan çenesini sıvazlayarak Maxe baktı.

 

"Ba-ba-bana kalırsa ba-babamı be-beklememiz gerekiyor." Leo iç geçirerek kafa salladı. "G-gidip bahçeye bir çu-çukur kazacağım"

 

"Ne oluyor!" Genç adam sırtını dikleştirip koluna baktı. Son hatırladığında kendisini bir akrep sokmuştu.

 

"Bir peder bulmalıyız." Isobel dudaklarını düzleştirdi.

 

"Hey-hey hey!" Bee döşekte dizleri üzerine kalkıp Daisy'den yana baktı. "Leydim!"

 

"Ondan hiç hoşlanmamı olsamda çok gençti." Daisy güleceğini anladığında elleriyle yüzünü kapattı.

 

"Ben ölmedim!"

 

"Onu dışarı taşıyalım sanırım kokmaya başladı." Isobel ağzını kapatabilmek adına yüzünü çevirip avcunu örttü.

 

"Hayır hayır! Kabus!" Bee Ryanı sarstı lakin tepki alamadığında korku dolu gözlerle etrafına bakındı. "Ben yaşıyorum."

 

"G-gi-gidip m-Me-mezar ka-ka-kazacağım!" Leonard cıkladı.

 

"Hayır Leydim! Görmüyormusunuz beni." Bee üzerindeki kolu lekelenmiş gömleğe ve pantolonuna baktı. "İyiyim!" Genç adam Kafasından düşen çiçekleri savuşturup yüzüne tokat attı. "Kabus! Uyanmak zorundasın! Uyan!"

 

"Tanrım Bay Miller lütfen uyanın!" Daisy dudak bükerek yastığa doğru eğilip okşadı.

 

"Ben buradayım leydim!" Bee dönüp kızın elini tuttu lakin o derhal çekip dizleri üzerinde geri gitti.

 

"Ah çok soğuk!"

 

"Ölmedim ben!" Genç adam tedirginlikle bağırdı.

 

Jane içerden gelen sesleri duyduğunda girip Miller'in etrafında toplaşmış gençlere bakarak kaş çattı.

 

"Ben yaşıyorum! Bana bakın!"

 

"Gidip hazırlananlım" Ryan kafa salladı.

 

"Hayır!"

 

"Ne oluyor burada!"

 

"Bayan Rose! Bayan Rose! Ben ölmedim beni görebiliyor musunuz!" Genç adam döşekten atlayıp kadının elini tuttu.

 

"Sakin olun Bay Miller. Gidip uzanın." Jane ellerini beline dayayarak gülmemek için kızaran diğerlerine baktı.

 

"Görüyorsunuz!" Bee arkasını döndü. "Bakın ben ölü değilim."

 

"Tanrım dayanamayacağım!" Isobel boğazından taşan gülme sesine engel olamadı ve o başlattığı an diğerleri de katıldılar.

 

"Gülüyorsunuz!" Bee burun kemiğini sıktı.

 

"Siz iyice çileden çıktınız artık!" Jane oğlanı kendine çekti. "Ah çocuğum!" diyerek sırtını sıvazlaması ardından köşeden ocak maşasını çekip diğerlerinin üzerine yürüyerek bulduğu yere vurdu kadın. "Başka işiniz yok mu sizin!"

 

"Anne vurma!" Daisy kendini köşeye çekti.

 

"E-e-eğleniyorduk anne!" Leonard sıçrayarak geri kaçtı.

 

"Tanrım acıdı!" Ryan köşeye sindi.

 

Jane Isobelin yanına gelince duraksayıp dudaklarını kemirerek eliyle hafifçe poposuna vurdu. "Çıkın dışarı!"

 

"Sizi mahvedeceğim!" Bee diş gıcırdattı.

 

"Çok komikti!" Daisy neşeli bir kahkaha attı. Lakin adam onu kaçamadan kolundan yakalayınca durup sırıtmaya devam etti. "Ölmedim ben... ölmedim!"

 

"Bunun ağır bir bedeli olacak" Genç adam kızın temizlenmiş dalga dalga etrafından süzülen açık sarı saçlarına gülmekten kızarmış yanaklarına ve kısık koyu renk gözlerine baktı. "Güzelliğin leydim, vereceğim cezayı hafifletmeye yardımcı olmayacak."

 

"Merakla bekliyorum bayım!" Daisy kolunu kendine çekerek dizlerini kırıp geri kalkarak selam vermeye çalıştı.

 

"Ne beceriksiz bir selam..."

 

"Ne şapşal bir adam..."

 

---

 

Eveeettt biraz zaman atlayıp olay çıkaralım ne dersiniz? Beenin şapşal hallerine umarım açıklık getirebilmişimdir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%