Yeni Üyelik
33.
Bölüm

32. Bölüm

@gizemmgurbuzz

2 Gün Sonra

 

"Evet ne yapıyoruz..." Bee ellerini ovalayarak içeri girdi. "Leydilerim çalışmalar nasıl gidiyor?" Genç adam Violetin dönüp ona öfke saçan gözler ile bakmasıyla sustu. İki gündür yani Alec ve Bay Allan Cambiridge gittiklerinden beri bir şeyler yapmaktaydılar. Max kendi alemindeydi zatende eskrimde gerçek bir kılıç kullanmak istediğinden beri ona yaklaşmamaya karar vermişti. Çok öfkeliydi. Duygularını kontrol etmekte de pek iyi sayılmazdı. Cromwellin öldüğünü görmeyi kendisi kadar istiyordu şüphesiz ve Bee onu çok iyi anlıyordu. Öldürüldüğüne tanık olmak isterdi. Babası ve ağabeyi için bunu yapanın kendisi olmasını da... Aynı hisler öldüğü var sayılan ve sefalet içinde bir hayat süren Leonard Wellington içinde geçerliydi şüphesiz. Fazla aynıydılar. Yaşadıkları hissettikleri... Genç adam düşünmemek adına Violete ısrarcı bir bakış göndererek gidip masa başına dikildi.

 

"Leydiye mi benziyorum!" Ryan kaş çatarak adama baktı. Okumakta bir sıkıntısı yoktu. Biraz kendi çabasıyla biraz da Maxin yardımıyla geç de olsa öğrenmişti yine de berbat yazısı üzerinde çalışmak istemişti. Bee ise bu konuda usta görünüyordu. Daha önce böyle güzel bir el yazısı görmemişti.

 

"İyi gidiyorsun Ryan."

 

"Gideceğim kadar gittim. Sonra devam ederim." Ryan diviti okkaya batırıp yaka silkti. "Annemden betersin Bee"

 

"Bana boşuna Bee demiyorlar ve sen yeterince yazmış görünmüyorsun."

 

"Yeter!"

 

"Ryan..." Violet adamın ayağına masa altından vurup çaresizce onu da uzaklaştırmasını istedi. Genç kız çok zorlanıyordu. İlk deneyimiydi ve harfleri ezberleyebilmek sandığı kadar kolay değildi.

 

"Violet sanırım annemin yardıma ihtiyacı var." Ryan çenesiyle kıza kapı dışını gösterdi.

 

"Kesinlikle. " Violet hızla kalkıp dışarı çıktı.

 

"Sizde kaçacak mısınız?" Bee boşalan tabureye oturup Daisynin kağıdına bakmak için eğildi ve kızın harflerin ucuna çiçekler yapraklar çizdiğini gördüğünde yumruğunu ağzına dayayarak gülüşünü gizlemeye çalıştı.

 

"Yeterince süslü mü?" Daisy bıyık altından gülen adama karşın gözlerini kırpıştırdı.

 

"Bu... Bu çok kendine özgü evet..."

 

"Olmadığını söyleyin yeter." Genç kız dudak büktü.

 

"A, o-oluyor..." Bee Daisynin büzdüğü pembe dudaklarına bakarak konuştu. Dik dik bakışlarıyla karşılaştığında ise boğazını temizleyerek kağıda döndü. "yedi yaşındaysan evet... " Genç adam divite uzanıp kağıdı önüne çekti. "Müsadenle."

 

"Ha çiçek çizmişim ha uçlarını kıvırıp harfleri selama durdurmuşum ne fark eder." Daisy eğik yazıya kaş çattı.

 

"Harfleri selama durdurmak..." Bee kafa salladı. "Kesinlikle doğru bir yaklaşım leydim. Harfleri selama durduracağız. Yazacağımız kişiye saygı duyduğumuzu belirtmek için."

 

Daisy adamın kağıda harfleri aralıklarla yazışını izledi ve divit ona uzandığında hemen altına aynını yapmaya çalıştı. " "t" bu yalnızca t, böyle yazınca A gibi görünüyor. Üstelik çok zor"

 

"Zor değil leydim." Bee ayağa kalkıp Daisynin elini tutarak karışık gelen birkaç harfi yazdırdı. "İşte böyle."

 

"Böyle..." Daisy heyecandan bulanan gözlerini netleştirebilmek adına sıkıp kağıda kaşlarını kaldırarak baktı. "Böyle mi?" genç kız elini hareket ettirerek "b" harfini büyük bir şekilde çizdi.

 

"Evet ve bu da var." Bee ise hemen yanına "D" harfini koyduktan sonra bakışlarını kızın yanaklarını örten dağılmış birkaç açık sarı bukleye ve pembe beyaz yanaklarına yakından baktı. Daisy başını çevirip oldukça yakından gözlerini gördüğünde büyük bir hatanın eşiğindeydi.

 

Kaldı ki durum Daisy için de farksızdı. Adamın biçimli mavi gözlerine tuhaf bir şekilde renklenen yanaklarına ve burnuna ardından onu sanki her defasında kendine çekiyormuş gibi hissettiren dudaklarına takıldı. "Lütfen devam edin."

 

"Bu ikimiz için de iyi olmaz leydim." Genç adam göğüs kafesini parçalamaya niyetlenen kalbini hızla yutkunarak yerine yerleştirmeye çalışıp çok zorlanıyor olsa da geri çekilerek tabureye oturdu. "Size çalışmanız için bir cümle yazmama ne dersiniz?"

 

"Evet olur..."

 

"Pekala..." Daisy adamın boşta kalan elini masada kendininkinin yanına koymasıyla parmağını onunkine değdirmekten geri durmadı aklını kaçırmıştı değil mi?

 

"Konuşmanın beceremediğini saf masumluğun susması başarır çoğu kez Shakespeare"

 

Violet evvela Max ve Ryana baktı ardından kapıya döndü. Fazla yakındılar çok... çok... genç kız dudaklarını dişleyerek kımıldandı fakat Beenin tabureye geçmesi ile derin bir nefes aldı. "Ne vakit dönerler?"

 

"Bilemiyorum o at onları kaçırmazsa bu gece yahut sabaha burada olurlar diye dişünüyorum."

 

"Umarım Aleci kimse tanımaz."

 

"O haliyle mi..." Rose kıkırdadı. Kocasını riske atmamak için omuzlarından aşağı inen gür saçlarını boynuna dek kısaltmış sakallarını da tıraş etmişti. "Ben bile tanıyamadım."

 

"Tuhaf oldu."

 

"Yine de pek çok genç kadının gönlünü hoplatacaktır. Umarım peşlerinde Alec'in hayran sürüsü ile dönmezler."

 

"Peşlerinde kadınlar ile dönemezler." Violet kaş çattı. "Yerimiz yok!"

 

"Öyle görünüyor." Rose elindekini bırakıp bezi ovuşturdu.

 

"Tanrım!" Violet Bee nin Daisynin saçından bir tutamı tuttuğunu gördüğünde yerinden kalktı ve aynı anda içeri yürüyen Maxin önüne atılarak koşturup ikilinin arasına kendini atıverdi. "Düşündümde sanırım ben biraz daha çalışacağım. Ellerim ağrıdı. Daisy sen yerimi alır mısın?"

 

"Ne yapıyorsunuz?" Leonard masadaki üçlüye baktı.

 

"Yazıyoruz. Okuyoruz." Bee taburesini uzaklaştırıp bu defa zamanlamayı iyi tutturan Violete gülümsedi. Kendine gelmesi gerekmekteydi.

 

---

 

Ertesi gün

 

"Ve bu z. bu da iki w" Violet dünden beri Beenin başının etini yediğinin farkındaydı. Daisy ona ters ters bakıyor diğerleri de pek anlam veremiyordu belki fakat her boşlukta yan yana gelmeye çalışmaları dikkat çekecek diye ödü kopuyordu. Bu konuda Daisye de en az Bay Miller kadar güvenmiyordu çünkü cahil cesaretine sahipti.

 

"İki v değil leydim iki u"

 

"Peki iki u öyleyse neden v olarak görünüyor?"

 

"Bilmiyorum. Bunu harfi bulan kimse ona sormalıyız."

 

"Onu bulursam yahni yapacağım." Violet sırıttı.

 

"Kurukafa ne zamandır harflere bu kadar heveslisin sen."

 

"Yakın bir zamandır." Genç kız hevesle kafa salladı.

 

"Yemeklerinizi bitirin." Rose kapıya doğru döndü. Endişeliydi kadın kocası ve Alecin gelmemesi onu bir parça tedirgin etmişti.

 

"Yemekten sonra üçlü kapışmaya ne dersiniz." Ryan Max ve Beeye baktı. sizin sopalarla.

 

"Bu iyi olur."

 

"Değil mi Max?"

 

"O-o-olur." Leonard önündekini itekledi. "Gidelim." Genç adam hala derin düşünceler içerisindeydi. Ryan kenardan bacağını dürtüklerken tepki vermemeye çalıştı az sonra nal sesleri duyduklarında ve kapı açıldığında o yöne doğru baktı.

 

"Tanrıya şükür Allan..." Rose rahatlama ile nefes verip omuzlarını düşürdü.

 

"Nerede kaldınız Alec?"

 

"Sorun yok. " Allan sırıttı. "Kulaklarımla duymadan edemeyecektim. Evet o adam ölmüş. Halkın azınlığı yasta. Bu azınlık askerleri içeriyor elbet lakin etrafta bir neşe hakim gibi. Çoğu yerde festivallerin daha erken başlayacağını duydum. Cambridge düşesi bu yıl şenliklere bir servet dökecekmiş. Söylentiler bu yönde. Bana kalırsa Daisy sıradaki dersimiz dans olmalı."

 

"N-n-neden b-bu kadar k-keyiflisin ki." Leonard kaş çatarak kalkıp dışarı çıktı.

 

Allan tedirginlikle diğerlerine baktı. "Ne dedim ben"

 

"Sorun değil Bay Allan... Gidip onu sakinleştireceğim" Bee de Maxin peşinden gitti.

 

"O ikisi iyi anlaşıyor." Alec kapıyı gösterdi.

 

"Bu iyi birşey. aynı yaştalar. Fevri hareketleri birbirine benziyor." Ryan Alec'e gülümsedi. "Gelin birşeyler yiyin. Esas meselemiz... Mektup. "

 

"Gönderdim. Yerine ulaşması için birkaç Paund vermeyi ihmal etmedim." Allan ceplerini yokladı.

 

"Bir hazine var da benim mi haberim yok?" Violet etrafa bakındı.

 

"Bu sondu. Artık eski düzene geri döneceğiz. Oğlanlar çalışırken Yazın idare edecek kadarı ayırdım."

 

"Gidip elbisemi tamamlayacağım." Daisy annesini çekeledi. "Hadi anne az kaldı."

 

"Ah tamam... tamam... Önce şu masayı halledin." Rose ayağa kalkıp arka odaya geçen kocasının yanına gitti. "Neden böyle keyiflisin Andrew Cromwellin ölümü birşey değiştireceğe benzemiyor?"

 

"Güvende hissettiriyor Jane... Şüphesiz düzen değişecek. Parlementerler bir daha başlarına Cromwell gibi sözü tek elinde tutan bir adamı getirmeyecekler. Yeni düzen karışıklığa neden olurken kimse çocukları önemsemeyecek. Biliyorum biraz daha zaman geçmesi gerekiyor lakin düşüncem o ki artık burada saklanmak zorunda kalmayabiliriz.

 

---

 

Bee Maxin ileride yeni yeşeren bir ağacın büyük kökleri altında oturduğunu gördüğünde Yanına giderek elini omzuna koydu. "İyi misin Max?"

 

"Öyle o-olmam gerekiyor a-aa-ma değilim g-g-gibi" Leonard olumsuz manada başını salladı.

 

"Seni anlıyorum bende böyle hissediyorum."

 

"B-b-beni a-a-anlayamazsın."

 

"Babam ve kardeşimin canını alan herifin öylece gittiğini duymak beni çılgına çevirdi. " Bee iç geçirdi.

 

"Ö-ö-öylece..." Leonard dişlerini sıktı. "G-g-giderken dahi f-f-faydası o-o-olmadı. Hiçbir ş-ş-ey değişmeyecek... B-b-ben hep b-b-bir mucize o-o-olacak ve Cromwell y-y-yaptıklarının c-cezasını ç-ç-çekecekken o-o-orada olacağım g-g-günü hayal ettim" Genç adam galeyana gelip yanındaki Ryanmış gibi konuştuğunu fark ettiğinde gözlerini irice açarak Bee'ye baktı. "o-o-o-o-nun y-y-y-yüzünddden" Leo strese girmiş fazladan teklemeye başlamıştı.

 

"Max." Bee dudaklarını kemirdi. "Seni temin ederim anlıyorum. Nasıl diye sorma belki kötü bir tesadüf lakin... Ryan ve seni başımda konuşurken duydum."

 

"S-s-sen n-n-neden b-b-b-b-bahse-"

 

"Mathew Wellingtonun varisi Leonard Wellington ve kardeşi joselyn Wellington."

 

Max iri mavilerini kısarak dişlerini sıktı. "sen!"

 

"Sırrın benimle güvende. Bu tuhaf yerde hepimiz yaşayan ölüleriz. Yalnızca Fletcher ki onun da başına ödül konulmuş. Pek de yaşıyor sayılmaz. Birbirimize güvenmekten başka seçeneğimiz yok."

 

"B-b-ben senin k-kim olduğunu d-d-duyduğumda... B-b-belki bir y-y-yardımın olabileceğini."

 

"Bende aynı yardımı senden dilenecek kadar ümitsizdim" Bee gözlerini kaçırdı. "O kadar da önemli bir adam olmayabilirim"

 

"Ne hoş" Leonard sinir bozukluğuyla güldü.

 

"Birbirimizden medet uman aptallarız." Bee de gülmeye başladı. Elbet onunki biraz zoraki ve abartıydı. Genç adam kendi kurtuluş yolunu biliyordu lakin bu yol tek kişilikti. Dönüşü yoktu. Hayatı, istedikleri için bir kumara dahil olmuştu bile ve hiçbir şeyi riske atamazdı.

 

"Pekala lordum. Artık diğerlerini endişelendirmeyi bırakmak zorundasınız dönelim."

 

"Bana b-b-böyle h-h-hitap etme!"

 

"Ancak bir lord eskrimde o kadar iyi olabilir." Bee Max'e omuz atıp güldü. "Biliyormusun evvelden bir atım vardı. Kızıl bir kısrak. En asilinden adı Maximilliandı."

 

"Siktir!"

 

"Teklemedin!"

 

"İ-iki kere siktir!"

 

"Biz onu üç yapalım. " Bee eve yaklaştıklarında kapıdan yeni elbisesi ile çıkan Daisye başını iki yana sallayarak baktı. Beyaz pamuklu, pembe gül desenli kumaşı eski korse üzerine kaplamıştılar. eteği de aynı kumaştandı ve omuzlarından aşağı kolları eski ipekli kumaş ile korseye dikilmişti. Görünen o ki eteğin kuyrukları işe yaramıştı. Kalanı etek ikiye kesilmiş İçerideki gül deseni üzerinde bir perde gibi iki yanından büzülmüştü. Ufak dantel desenler ise etek uçlarına ve ipeğin zedelendiği kısımlara dikilmiş yakası boncuklar ile işlenmişti. Madam Monrou elinden çıkmamış olsa da belki de maharet terzide değil onu taşıyandaydı... "Hayır dört... beş... "genç adam elini saçları arasından geçirerek yanaklarındaki havayı üfledi.

 

---

 

Dört gün sonra.

 

Daisy çember halinde aradaki ip yardımıyla birbirlerine bağlanıp dönmeleri ardından geri geri adımladı ve öne doğru eğilenlerin elleri üzerinden atlayarak yeniden ipi tutup çembere dahil olarak döndü. Adımları hızlı daha erkeksi bir danstı. esnek bir metal ile yapıldığından ve adında kılıç geçtiğinden anlaşılıyordu. babasının müziği mırıldanmaya çalışması ise yardımcı olmuyordu. geri çekilerek olduğu yere oturdu. "Bunu sevmedim hayır." Squere( Çember) ve Barn( ahır) dansları çok daha keyifliydi.Ceidilth de öyle. Hoş şu an ingilterede kim iskoç dansı etmek isterdi bilmiyor olsa da Aleci kırmamak adına çalışmıştılar. Dahası onu keyiflendirip kafasını dağıtmak için.

 

"Volta, Vals... Basse( Düşük ) dans ya da Manuet"

 

"Kraliyet balosuna gitmeyeceğiz Bay Miller." Rose gülümsedi. "Kimse çayırda vals yapmayacak."

 

"Vals nasıl bir dans?"

 

"Cıvık dansı..." Alec başını iki yana salladı.

 

"Hayır lord Fletcer " aşk " Valsi başka bir şeyle tanımlayamazsınız."

 

"Pekala çok da gerekli değilmiş." Ryan elini savurdu.

 

"Neden göstermiyorsunuz?" Daisy adama baktı.

 

"B-b-babam s-söylerken mi?" Max sırıttı.

 

"Pekala bu kadarı kafi. Birazdan acıktığınızda masa üzerinde tepinen kadınlar görmek istemiyorsanız dağılın" Violet ellerini çırparak içeri girdi.

 

Daisy kendisine bakan Bee den gözlerini kaçırarak iç geçirdi. Merak etmişti genç kız. Vals yapmak isterdi... Onunla...

 

"Y-y-yemekten sonra birşeyler i-i-i-içeriz" Leonard Bee adamlara fısıldadı "İ-İ-ileride"

 

"Nasıl?" Ryan eğildi.

 

"H-h-hep s-sen mi s-saklayacaksın R-R-yan"

 

"Ona kötü örnek oluyorum" Ryan kafasını kaşıdı. Yine de güzel haberdi.

 

Bee ise hafif bir tebessüm ile diğerlerine baktı. Bu iyi haberdi. İhtiyacı olacaktı...

 

---

 

Daisy erkekler gürültüyle eve girip bir bir oda içinde döşeklere serildiklerinde diğer tarafa geçerek ellerini ardında bir etti. Alec daha dinç görünüyordu genç kız boğazını temizleyerek kapıyı gösterdi. "Gidip elbisemin eteklerinin kuruyup kurumadığına bakacağım. Börtü böcek kemirsin istemiyorum daha kötüsü bir baykuş pisleyebilir. "

 

"Pekala ben bu ikisini zapt etmeliyim." Alec ellerini beline yerleştirerek Max ve Ryana baktı.

 

"Kolay gelsin Alec." Daisy dışarı gayri ihtiyari çıkıyormuşçasına ellerini ardında bir ederek ağır ağır yürümeye koyuldu. Huysuzu evin dibine değil yakındaki bir ağaca bağlıyorlardı çünkü ya başını cama vuruyor ya duvara çifte atıp onları uyutmuyordu. Gerçekten kötü huylu bir attı. Genç kız atın önünde birşeyler yapıyor görünen Beeye bakıp hafifçe tebessüm ederek yürümeye devam etti.

 

"Leydim?" Bee tedirginlikle doğruldu. "Ne yapıyorsunuz."

 

"Size sormalı."

 

"Huysuz... Her zamanki hali. Yularını dala iyice bağlıyordum. Siz?"

 

"Ben elbise kurumuş mu bakmak istedim."

 

"Bu vakitte?" Genç adam kaşlarını kaldırdı.

 

"Evet." Daisy eliyle ipin olduğu tarafı işaret etti.

 

"Karanlık"

 

"Karanlıktan korkmam. "

 

"Eşlik edeyim." Genç adam omuzlarını düşürerek kızın peşinden ilerledi.

 

"Geceniz keyifli geçmişe benziyor. Max ve Ryan yine yerlerde sürünüyor" Daisy kıkırdadı.

 

"Ziyadesiyle..."

 

"O ne demek?"

 

"Oldukça fazla"

 

"Anladım. Bende bu elbiseye ziyadesiyle emek verdiğimden ve şenliklere de az zaman kaldığından birşey olsun istemem." Daisy adımlarını hızlandırarak elbisenin etek uçlarını kontrol etti.

 

"Kurumuş mu?" Bee ipin altından eteğin arka tarafına geçti ve kısa zamanda Daisy yanına geldiğinde gözlerini düşürerek baktı ona.

 

"Evet."

 

"Öyleyse dönelim..."

 

Daisy kendini yanak içlerini kemirirken buldu. Yaptığı yanlıştı ve düşünceleri ile kesinlikle uyuşmuyordu evet. Yine de onunla yalnız vakit geçirme isteğinden kendini alamıyordu. "Lord Miller?"

 

"Evet?" Genç adam nefesini tutarak döndü.

 

"V-vals? Rica etsem. B-belki öğrenmeliyim."

 

"Son dans mı?" Bee hızla kafa salladı. "Evet ... evet neden olmasın... " Genç adam kibar bir reverans yaparak elini uzattı. Daisy aynı kibarlık ile karşılık verdiğinde ise karşısına geçti.

 

"Müzik?"

 

"Ben şarkı söyleyemem leydim. Sesim bir kuzgununkinden daha kötüdür." Bee gülümsedi. Tuhaf bir şekilde gece görüşü oldukça iyi hale gelmişti ve Daisynin parlayan bakışlarını da ona tebessüm eden yüzünü de seçebiliyordu.

 

"Ya nasıl-" Daisy derin bir iç çekti.

 

"Dinleriz... Ormanı, rüzgarı... Hatta şu uzaktan gelen tuhaf sesleri." Bee omuz silkti.

 

"Pekala..." Daisy yeniden selam vererek adamın ağır adımlar ile kendisine yaklaşıp hafifçe yaylanışını taklit etti.

 

"Ters yöne."

 

"Pekala..." Genç kız birkaç defa aynı hareketi yapmaları sonrasında kendi etraflarında dönmeleri ardından Beenin elini belinde hissettiğinde nefesini tuttu. Adam kendisini ona yaklaştırıp diğer elini tutarak kaldırdı.

 

"Şimdi ayaklarımızı açarak yana ardından diğer yana gideceğiz ve arkaya..." Bee kısık sesle konuşurken yüzünü kendisini pür dikkat dinleyen Daisye yaklaştırdı. "gözlerime bakmanız gerekiyor leydim lakin dönerken başınızı hafifçe yatırarak etrafa bakacaksınız.

 

Daisy adamın yönlendirmesi ile birkaç beceriksiz hareketten ve ayağına basması ardından duraksadı. "Bu çok zor."

 

"Kendini bana bırak Daisy..." Bee elinin tersi ile kızın yanağını okşayarak onu yeniden kavradı ve ne yaptığını umursamaksızın hareket etmeye koyuldu. Bu müthiş bir histi ve aynı zamanda perişan edici olmayı da başarabiliyordu. Genç adam kızı belinden tutup havaya kaldırması ardından yavaşça indirdi lakin ellerini çekmeksizin yüzüne baktı. "Özür dilerim..."

 

"Neden?"

 

"Çoğu vakit olmaması gereken şeyleri yaptım ve teşekkür ederim"

 

"Neden?" Daisy ellerini Beenin göğsüne yerleştirdi. Hareket etmeksizin duruşlarının dansın bir parçası olduğunu düşünmüyordu. Hareket etmek istediğinden de emin değildi.

 

"Hayatımı kurtardığın için. Tam bırakacakken öylece geldin... Bir melek gibi." Genç adam iç geçirerek Daisynin saçlarını ve yanağını okşadı. "Bunun için ne yapabilirim inan bilemiyorum lakin çabalayacağım. D-daha mutlu olman için"

 

"B-bende senin daha mutlu-"

 

"şhhh." Bee başını iki yana salladı. "Çok zor bir iki kelime etmek istiyorum. Biliyorum yapmamam gerekiyor şu durum da hakkım da yok..." Genç adam güçlükle yutkunarak alnını Daisyninkine dayadı. "Seni seviyorum Daisy..."

 

Daisynin tüm bedenini sarıp sarmalayan tatlı bir ürperti titremesine neden olurken duymak istediği şeyi duyduğunu biliyor lakin nefes almakta güçlük çekiyordu. Günlerdir düşündüğü o keskin kararın eşiğindeydi söylemek istedikleri onu dünyanın en mutlu insanı yapacaktı. Tüm bu yere rağmen lakin hiç denememiş olmak ile kendisini suçlamayacak mıydı? Hayal ettiklerinin bunca zaman kendini zorladığı herşeyin işe yarama ihtimali yok denecek kadar azdı fakat elinden ne gelirdi ki. Dolan gözlerini aşağı indirerek tepki vermek yerine susmayı tercih etti. İ

 

"Biliyorum." Bee gülümseyerek geri çekildi. "Biliyorum..." diye tekrarladı. Oldukça yersiz bir gerekçe ile karşı konulmaz çekimlerini reddediyordu. Duymasa da biliyordu. Daisynin bilmediği o şenliğe adım dahi atamayacak oluşuydu... "Eve dön Daisy önden . Yokluğun fark edilmeden."

 

"Sen?"

 

"Arkandan geliyorum."

 

"Peki..." Genç kız tedirginlikle elbisenin eteğini çekip koluna astı ve arkasını dönüp ağır adımlarla eve yürüdü. Doğru olanı yapıyordu... Kesinlikle doğru olandı... Parmak uçlarında içeri girip sessizliğin içinde adımlayarak Violetin yanına kıvrıldı. Bir süre dolu gözlerle geceyi dinledikten sonra ise kapı gıcırtısını duyup Beenin geldiğine emin olduğunda olduğu yerde dönerek gözlerini kapattı. Sabah her şey çok daha kolay olacaktı.

 

---

 

Ertesi Sabah...

 

Ryan içeri girip evvela perdeyi çekerek Alec ve Maxe baktı ardından diğer kapıyı açarak Daisy Violet anne ve babasına. Genç adam yatakta oturan Violet ile göz göze geldiğinde kapıyı kapatarak geri döndü.

 

"Ne oldu Ryan?"

 

"Bu hiç hoş değil!" Ryan kapıdaki masa önünde parçalanmış elbiseyi bulduğunda tek düşündüğü Daisydi. Bu korkunçtu. Dün onu temizleyip astığını biliyordu ve gece bir çeşit ayı yahut her ne ise yapmış olabilirdi. Daha evvelden yenen ve parçalanan elbiseleri olmuştu. Genç adam Alece başını olumsuz manada sallayarak yeniden dışarı çıktı. Huysuz da yerinde yoktu.

 

"Ryan?" Alec evvela kapı önündeki parçalanmış elbiseye ardından yerinde olmayan atına baktı. "Bu nedir böyle?"

 

"Bir ayı?" Ryan aklı karışmış vaziyette atın olduğu ağaca doğru yürüdü. Bir boğuşma duymamışlardı ki Huysuz öylece pes edecek türden bir hayvan değildi. "Hayır?"

 

Alec yüzünü sıvazlayarak peşlerinden gelen Max'e baktı. "Onu iyice bağladın değil mi Max?"

 

"E-e-evet. Ü-üç kez. " Yüzünü sıvazladı. "Daisy a-a-aklını oynatacak."

 

"O-ona yeni bir tane alırız sorun değil." Ryan etrafa bakındı. "Dün gece aklımız güzelken hayvanı salıvermedik değil mi?"

 

"Ben oldukça normaldim ve Bee de öyle ki ona atı kontrol etmesi gerektiğini söyledim" Alec hızla kafa salladı. "Sarhoş değildik"

 

"Bee nerede?" Ryan Alec ile göz göze geldi.

 

"Tanrım!" Alec nefesini tutarak Huysuzun eyerini koydukları yere koştu.

 

"S-s-siktir!" Leonard olumsuz manada kafa salladı.

 

"Atlar pek çok şeyi yapabilir lakin eğerlerini tek başına takamazlar!" Alec adamlara bağırması ardından içeri girip perdeyi sonuna kadar sıyırdı."

 

"Neler oluyor!" Daisy tüm gece Rüyasında Bee ile dans etmişti ve öyle sanıyordu ki artık bir karara varmıştı.

 

"Bilmiyorum"

 

"Yok!"

 

Violet evin içinde bağıran Alec'i duyduğunda kaş çatarak ayaklanıp çizmelerini hızla geçirerek diğer tarafa koştu. "Alec ne oldu."

 

"Yok Violet Bee..."

 

"Kim yok!" Daisy de fırlamıştı. Genç kız hızla dışarı çıkıp kapı önünde paramparça öylece duran elbiseyi gördüğünde beynine bir odunla vurulmuşçasına sendeledi. "B-bu?"

 

"Tanrım!" Violet Daisyi kolundan tuttu.

 

"Ne bu gürültü sabah sabah!" Allan evvela evin içinde öylece dikilen Alece ardından kapı önünde çığlık atan kızına koştu manzara hoş değildi. "Sorun yok... Sorun yok Daisy halledeceğiz. Zaten hiç güzel değildi kızım. Çok daha iyisini alabiliriz"

 

Violet gözlerini kısarak başını olumsuz manada salladı. Çok daha büyük bir sorunları varmış gibiydi.

 

"Lanet olsun Miller!" Ryan hızla eve girdi.

 

"Ryan oğlum?" Rose yatak odasındaki hurçları talan eden oğluna baktı. "Ne yapıyorsun?"

 

"Anne? keseler... Para keseleri yerini değiştirdin mi?"

 

"Hayır dipteki hurcun içinde Ryan! Orada iyi bak. eski çizmenin içindeler."

 

Ryan çizmeyi ters çevirmesi ardından yumruğunu yere vurdu. "Yok! Burada yok!"

 

"Ne yok!" Allan odaya girdi.

 

"P-para keseleri! Lanet şerefsiz hepsini alıp gitmiş!"

 

"S-sen n-ne diyorsun?" Rose elini başının tepesine koyarak olduğu yere oturdu.

 

Violet korku dolu gözlerle ağlayan Daisyi içeri sokup diğerlerine baktı. "E-emin misiniz?" Bee ye herkes kadar güvenmişlerdi.

 

"L-lanet olsun!" Leonard yüzünü sıvazlayarak bağırdı. "L-lanet o-olsun Miller!"Genç adam gidip babasını sarstı. "S-söyledim b-ba-baba! H-h-herşeyi!"

 

"N-neyi söyledin evlat?"

 

"B-be-beni Jo-joselyni... B-Bizi duymuş!" Leonard panikle ağlayan kız kardeşine baktı. "O-ona anlattım! Lanet o-o-o-lsun!"

 

"Ah hayır?"

 

"Neyi anlattın Max? Joselyn kim?" Alec anlamayan gözlerle iyiden iyiye panik olmuş diğerlerine baktı.

 

Daisy Ryanın çenesiyle kendisini işaret etmesi üzerine ağlamayı keserek Maxe döndü. "Joselyn kim Max?"

 

"Hi-hiç kimse!" Rose koşup kızına sarıldı.

 

"N-ne önemi var! A-artık n-ne ö-önemi var!" Leonard yeniden bağırdı.

 

"J-joselyn kim anne?" Daisy korkulu gözlerle sırtını sıvazlayan ve ondan daha çok titriyor görünen annesine baktı.

 

"S-s-sensin!" Leonard yeniden bağırdı.

 

"Dışarı çık Max kendinde değilsin!" Ryan kardeşini yakasından tutarak kapı dışına çıkarttı ve elinden kurtulan Leonard masadaki elbiseyi sağa sola saçarak ayağıyla kütükleri tekmelerken nefesini tuttu.

 

"B-ben neden Josely'nim anne?" Daisy yanına çöken babasına baktı.

 

"Daisy... Sakin ol... Açıklayacağım..." Allan yüzünü sıvazladı. "Sakin ol kızım... "

 

Daisy olan biteni anlattıkları kadarıyla geçmişini dinlerken kah sinir krizi geçirmiş kah kaldıramayarak baygınlık geçirmişti. Titreyen eliyle Violetin ona içirmeye çalıştığı suyu kavrayıp aynı suyu sertçe yüzüne boca etti. Tüm duydukları ve Beenin ondan herşeyini alarak gidişi tahammül edebileceğinden çok... ama çok fazlasıydı.

 

Peki şimdi ne olacaktı?

 

---

 

Bir hafta sonra İskoçya McKenzie kalesi

 

Gillian büyük taş salonda huzur içinde yemeğini yemeye çalışırken lakin bir türlü yapamazken yanına gelen askerin uzattığı kağıt ile yüzünü sıvazladı. "Bana şu lanet kağıtları getirmeyi bırakın dedim!" diye gürledi genç adam. Ortalık karıştıkça karışmıştı. Cromwellin ölümü güzel olandı lakin içten içe ölüp gitmesi onu delirtiyordu. Pek çokları gibi bunu görmeyi yürekten isterdi. Askerinin ona hala uzatıyor olduğu kağıdı hızla çekip adama ters bir bakış gönderdikten sonra tanıdık gelen lakin biçimsiz mührü yırtmadan önce üzerinde yazılı İsme baktı. Allan Ewans... Tanıdığı bir isim değildi. Bir bey yahut herhangi soylu bir piç de değildi. Hızla kağıdı açıp içinde kendi diliyle yazan iri harfleri okurken yüksek arkalıklı ahşap sandalyeye yaslanarak sinir bozukluğuyla güldü. "Fletcher.."

 

"Bulundu mu beyim?"

 

"Kendi ayağıyla gelecek. Manyak kız kardeşi karşılığında kendince bir teklif sunuyor. Korkak herif!" Gillian kağıdı ters çevirdi lakin ikiye ayrıldığında diğerini eline aldı. Genç adam bir müddet yazılanları tekrar ve tekrar okuyup ayağa fırlayarak açılan gözlerini askerine çevirdi.

 

"B-beyim... İyi misiniz?"

 

"En iyi askerleri topla Malcom... Hayır... hayır çok fazlasını... " Gillian kağıdı yeniden açtı. Genç adam berbat bir eşek şakasına maruz kalıyor olabilirdi yahut korkunç bir tuzak lakin bunu göz ardı edemezdi. "Dediğimi yap çabuk!" diye gürleyerek hızla koridora çıktı ve yolunu kesen bir başka asker ile çarpıştı.

 

"Beyim?"

 

"Ne var!"

 

"Leydi Fletcher... Askerin başını parmaklıklara sokmuş..."

 

"Lanet olası kadın!" Gillian şüphesiz onu seve seve verirdi. "Dokunmayın. Gerizekalıyı çıkarıp başında daha çok adamın beklemesini sağlayın sakın! Sakın ola kendisine birşey yapmasına müsaade etmeyin anladınız mı! Bu bir emirdir. Kadına zarar gelirse hepinizi cehennemin dibine gönderirim!"

 

"Emredersiniz beyim!"

 

Gillian yüzünü sıvazlayarak hızla üst kata koştu. Peki şimdi ne olacaktı?

 

---

 

Düzenlenecek...

 

 

Son iki bölüm... Peki şimdi ne olacak...

 

 

 

 

 

 

 

"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%