Yeni Üyelik
8.
Bölüm

7. Bölüm

@gizemmgurbuzz

"Gidemeyiz!" Jane gözlerini irice açarak bebeğini durması için kucağında hoplattı. "Sen delirdin mi adam! Çocuğun kim olduğu belli değil!"

 

"Haklısınız bayan! Kim olduğumu ben de bilmiyorum..." Ryan kaşlarını kaldırdı.

 

"Ö-öyle demek istemedim." Jane onu gücendirdiğini düşündüğünde kızaran yanaklarıyla yan döndü.

 

Leonard arkada konuşulanları dinlememesi için oğlanın koluna vurup kulaklarını göstererek elini olumsuz manada salladı.

 

"Nesin sen ahlak bekçisi falan mı? Sarayda doğdun da haberimiz mi yok." Ryan çocuğun gülerek omuz silkmesi üzerine kaş çattı. "Saraylılar köpek ismi taşımaz."

 

Leonard max adını Maximillian olarak yazmaya çalışsa da nafileydi. Ryan'nın başına neler geldiği konusunda büyük bir merak içerisindeydi. Kısa bir süre olsa da çaresizliği tatmıştı. Şu an ne denli çaresiz olduklarını ise anlayabilecek yaşta değildi. Büyükbaba Ewans tanrıya şükür yanlarındaydı ve annesi onu öyle överdi ki Leo büyükbabanın bir kahraman olduğuna emindi.

 

"Başka bir tavsiyen var mı? Aynı anda hepimizi kuru ve tok tutacak bir tavsiyen otuz paund ile..." Andrew sesini iyice alçaltıp karısına yanaştı. "Askerleri işittim Jane. Bizden kurtulmaktan bahsediyorlardı ve Kontun böyle bir niyeti varsa çocukların hali ne olur bilmiyorum. Yada bırakalım... Teslim edelim gitsinler!" Adam omuz silkti.

 

"ne demek bırakalım!" Jane kaş çattı.

 

"Bunu ima ediyorsun!"

 

"Sen lafı çeviriyorsun! Nereye gideceğimizi bilmiyoruz bu oğlan birilerinden para almış olabilir ya da şu an izimizi bulmuşlardır ve biz fare gibi kapana kısılmışızdır!" Kadın fısıldayışı hızlandığında sustu.

 

Andrew yüzünü sıvazlayarak Ryan adındaki yan kesici velede döndü. "Evin nerede Ryan!"

 

"Dean ormanında"

 

"Dean ormanı!" Jane gözlerini büyüttü. "Ormanda ne işimiz var biri bana açıklasın!"

 

"Glouchestershiredaki Dean ormanı mı?"

 

"Evet tam olarak orası. lakin oxforda yakın. Buraya yürüyüş mesafesi sekiz saate yakın." Ryan kafa salladı.

 

"Ve sen yürüyorsun buraya."

 

"Her gün değil. Haftada iki defa gelirim. Yiyecek bulabildiğimde gelmem. Güzel bir yol..."

 

"Pekala sanırım bu kötü bir fikir!" Andrew iç geçirdi.

 

"Şunu bil!"

 

Ryan paniğe kapılarak ayağa kalktı. "Evim güzeldir" dedi. "Beş kişiyi alır. daha fazlasını da. Bir masam var. İki sandalye... Bir ocak ve kazanım bile var ve hazır olun küçük bir karyolam var!" Ryan ne durumda olduklarından bahsetmeyecekti.

 

"küçük bir karyola... iki sandalye... Kazan..." Jane iç geçirdi.

 

"Pekala evlat lakin iki sandalye ve bir kazan için fazla kalabalıkmışız gibi." Andrew kafa salladı. Ardından umutsuzluğa kapılan karısını teselli etmeye koyuldu.

 

"Peki..." Ryan dudaklarını kemirerek ayaklandı. "Gitmeliyim öyleyse!" Çocuk kapıya yönelmişti ki Maxin yanına gelerek ona elindeki iki pennyi uzatmasıyla yeniden kaşları havalandı. Ağlamak ile arası iyi değildi uzun zaman önce gücenmeyi alınmayı, birşeylere üzülmeyi bırakıp mutlu olmaya odaklanmıştı lakin şu an tuhaf bir şekilde gözleri dolmuştu. Ryan iki pennyi eline alarak başıyla Leonarda selam verip kapıyı açarak dışarı çıktı. Bir yerden yahut bir şeylerden kaçıyor gibiydiler. Düzgün görünümlü insanlara benziyorlardı lakin bir çeşit suç işlemiş olmalıydılar. Çocuk handan dışarı çıktığında etrafta dolanan ve evlere giren askerleri gördüğü vakit nefesini tutarak içeri geri koştu.

 

"Sen ne!"

 

"Askerler! Bayım! Askerler... Bilmek istersiniz diye düşündüm."

 

"Evet bilmek istiyoruz!" Andrew hızla başına şapkayı oturtarak pelerinini aldı. "Giyin Leonard! Jane bebeği sar pelerini al! Buradan çıkmak zorundayız!"

 

Ryan adamın kapıya yöneldiğini gördüğünde güldü. "Aptalsınız değil mi? Kapıdan mı çıkacaksınız?"

 

Andrew duraksadı ardından oğlanın pencereyi işaret etmesiyle kaş çattı. Bir çıkma kat yukarıdaydılar.

 

"Oradan inemeyiz!"

 

"Öyleyse buradan çıkın." Ryan kapıyı açacak oldu lakin Max derhal kapattı. O da pencereye koşarak aşağı baktı. Buradan atlamak kendisi için sorun değildi bebeği ne yapacaklarını bilmiyordu.

 

"Lanet olsun!" Andrew yatağa koşup iki çarşafı düğümleyerek komodin ayağına bağlayıp aşağı sallandırdı. Yere ulaşmıyordu lakin oraya indikten sonra atlamak çok daha güvenliydi.

 

"Bu akıllıca!" Ryan tutunup kendisini sallandırarak aşağı indi.

 

"Tanrım Andrew! Ben nasıl!"

 

"Bir şekilde Jane! Bebeği bana ver! Aşağı in Leonardı tut."

 

Jane aşağı bakıp camın kenarına çıktı lakin bu etek ile ne yapacaktı nasıl tutunacaktı bilemedi Joselyn ciyakladığında ve Leo onun ağzını kapattığında ise bir cesaret ile tununarak kendisini aşağı saldı. Yarı yolda asılmış az kala düşmüş olsa da ikinci kattan atlamaktan daha az acı vermişti. Kadın Leonun ayaklarıyla duvardan destek alarak inmesi üzerine bittiği yerde onu kucağına alıp indirdi ve kocası aklını yerinden sökecek bir harekette bulunarak çarşafı çekip Joselyni kollarından bağlanmış halde aşağı sallandırdığında fenalaştı kadın.

 

Ryan bebeği tutmak için kollarını açıp ayağından yakaladığında Max ona düğümü çözmek için yardım ederek kardeşini çıkarttı ve adam da peşlerinden kendisini sallandırdı. Tabii düğümün yarıda çözülüp yere düşmesi onu güldürdü yine de oğlan yardıma koştuğunda o da adamı kolundan tutarak doğrulmasına yardımcı oldu.

 

"Andrew! Nerey gideceğiz!"

 

"Onun evine!" Andrew acıyla inledi.

 

"Ah, şimdi de ben istemiyorum sizi..." Ryan sırıttı.

 

"Öyleyse ilk işim seni eli uzunluktan bir pedere teslim etmek olsun!"

 

"Peki pekala... Yürüyün! Hayatınızı bana borçlusunuz bayım ve umarım keseniz hala yerindedir."

 

Andrew üzerini kontrol edip sıkıntıyla inlediğinde çocuk elindekini ona fırlatınca dişlerini sıktı.

 

"Yakalanırsanız diye..." Ryan önden koşarak eliyle adam ve kadına işaret etti. "Çabuk şu arka taraftan! GELİN BENİMLE!" Adam çarşafı boynuna dolayan ryan'a baktı. "Bırak onu ne yapıyorsun"

 

"Misafirlerim için ödünç alıyorum..."

 

"Tanrım!"

 

---

 

Uzun bir yürüyüş ardından Adrew dizlerini tutarak durup kendisini patikadan uzakta olan ağacın dibine serdi. Gece iyiden iyiye bastırmış önlerini göremez hale gelmişlerdi. "Nereye gidiyoruz."

 

"Daha iki adımda postu yere serdiniz!" Ryan dinlenmek için oturanlara baktı.

 

"Önümüzü göremiyoruz." Jane iki kez düşmüştü bile ve ilkinde Joselyn kucağındaydı.

 

Ryan gözlerini kısarak etrafa baktı. Onun gözleri geceye alışıktı ve bu yolları ezbere bildiğinden sorun teşkil etmiyordu ki karnı her zamankinden daha toktu. Fazlasıyla enerjikti. fafiften sızlayan bacağı da olmasa keyifliydide. Şu son yaşadıkları ona bir çeşit oyun gibi gelmişti.

 

"Yola çıkıp bir araba çevirelim." Andrew kafa salladı.

 

"En yakın kasaba için bu kadardan fazla yol yürümemiz icap ediyor." Ryan omuz silkti.

 

Leonard oturduğu yerde sağa sola yaylanarak kendisini esnetmeye çabaladı.

 

"At! At alalım Andrew!" Jane Joselyni yanına oturttu.

 

"Somun almıyoruz."

 

"Döndüğümüzde yahnisini de yapar mıyız? Lakin söyleyeyim bir aydan fazla götürmez." Ryan Leonardın kıkırdaması ve belli belirsiz çıkan ses üzerine parmağıyla oğlanı işaret etti. "Size söyleyeyim bu çocuk gerçek bir dolandırıcı."

 

"Senden sonra mı?" Andrew oğlana kaş çattı.

 

"ve sen bayım. Bir kanun kaçağısın Öyle değil mi?"

 

"Evet! Çocukları kazanda pişirip yahnilerini yapan bir kaçağım!"

 

"Tanrım!Allan!" Jane ciyakladı. "Öyle birşey yok Ryan. Biz yalnızca m-mülteciyiz. Ülkeye izinsiz girdik."

 

"Mülteci ne be?"

 

"Yabancı sığınmacılarız. Fransızız."

 

Ryan dudak bükerek bu insanları kımıldatamayacağını anladığında iki taş ve bir avuç çalı çırpı bulup yere oturarak birbirlerine sürtmeye koyuldu.

 

Leonard Ryan'ın yaptığı şeye eğilip baktı. babası ona bu şekilde ateş yakılabileceğini söylemişti lakin bunun için çakmak taşı gerekirdi ve bildiği kadarıyla daha kuvvetli sürtünerek yeterli ısıya sahip olmalıydı. ellerini birbirine hızlı hızlı vurarak göstermeye çalıştı. Savunma sanatı üzerinde eğitimlerine yeni başlamıştı tüm olanlardan önce. her erkek kraliyet askeri derdi babası. Bilgiye önem veren bir adamdı. Burada olsa çoktan ateşi yakmıştı.

 

"Ne daha önce ateş yakmaya çalışan biri görmedin mi?"Ryan maxin hızla olumsuz manada kafa sallamasıyla sırıttı. Çocuk ellerini hızlı hızlı birbirine sürttüğünde ise yanaklarındaki havayı üfleyerek onun yaptığı gibi hızlandı. Uzun bir süre el değiştirerek devam etmeleri ardından ilk duman çıktığı vakit Ryan da Max de eğilip üflemeye koyuldular.

 

"Çocuk! Ryan Max ne halt ediyorsunuz!" Andrew oğlanların önlerinde oluşan cılız alevi gördüğünde gözlerini büyüttü.

 

"Şu oğlanlar kadar olamadınız bayım!"

 

"Onlar niye var!" Adam hayıflandı. "birde bana her gördüğünü toplama dersin. Bu zeka sevgilim. Çokluk iyidir."

 

"Çokluktan bokluk doğar."

 

"Çok ayıp! Bayan Rose!"

 

"Ortama uyum sağlıyorum..."

 

"Bok çok, çok bok!" Ryan önündeki alev büyüdüğünde sırıttı. "Yürü pısırık. Gidip şunu kuvvetlendirecek bir şey bulalım."

 

---

 

Ertesi sabah,

 

Andrew ve Jane belkide hayatlarının en bitmek bilmeyen gecesini yaşamışken iki küçük oğlan ne olduğunun biraz farkında biraz değildi. Yorgundular, hem de çok. Lakin keyifleri yerindeydi. Andrew dünyayı çocukların yönetmesi gerektiğini düşünürken bebekleri bunun dışında tutarak kucağındaki Joselyne baktı. yol boyu kucaktan kucağa gezmiş olsa da aralarındaki en huysuzu oydu. birde karısı. Jane'in bu denli şikayetlendiğini görmemişti. Hklıydı kadın. Hayatının en korku dolu zamanlarını geçirmişti. Andrew ise asla yoksulluk sınırında bir adam olmamıştı. vasatın bir parça üzerindeki yaşamından zirveye tırmanmış bugünse yerin dibini boylamıştı ve onu düşündüren de buydu. Ne yapacaktı? Lisa ve Mathewin çocuklarını sağ salim bulmak mucizenin ötesindeydi fakat Leonardın yaptığı hata belki normal şartlarda sürdürebilecekleri yaşantılarını yerle bir etmişti. Ne kadar süre gizlenmeleri gerektiğini bilmiyor olsa da yalnızca otuz paund ile bunu yapmak zorundaydılar. Ya da yirmi yedi. simdiden üçü gitmişti. Yeterince uzaklaştıklarında bir araba durdurup kalan mesafeyi gitmişler. Oxford sınırını geçmeden evvel birkaç günlük erzak almıştı Jane pazardan. Andrew daha çok dikkat çekeceğinden onu uzaktan gözlemişti. Öylede devam etmiştiler Şimdi ise Dean ormanının az ilerisinde bulunan bir yerleşkede inip ürkütücü bir ağaçlığa girmişlerdi. Hem de ipsiz sapsız bir çocuğun sözüyle. Adam aynı çocuğun hayatlarını kurtardıklarını düşünerek düşüncelerini savmak ile uğraşırken başını kaldırıp ağaçlara baktı. "Ryan?"

 

"Evet?"

 

"Hala gelmedik mi?"

 

"Az kaldı bayım." Ryan ise Glouchershire ve Londra arasındaki yolun bu denli keyifli geçebileceğinden bihaberdi. "İki mil... Bilemedin üç..."

 

"İki ve üç mil arasında çok uzun bir yol var." Jane elindeki torbayı sırtına vurdu.

 

Leonard çok daha kötü bir gece geçirmişti. Bu yüzden yürümek her ne kadar ayakları paralanmış olsa da sorun değildi. bu denli dayanıklı bir çocuk olduğunu bilmiyordu yine de Ryan kadar değildi. güçlüydü. Hızlıydı. Her yeri herşeyi biliyormuş gibiydi. Sokak ile ilgi olan herşeyi ve şu an aristokrasi, bürokrasi yahut aritmatiğin hiçbir önemi yoktu. yarımsaat kadar yürüdükten sonra incelen bir su yatağını geçmek zorunda kalarak sonunda ayakkabılarını da ıslattılar ve Ryanın evine ulaştıklarında birkaç kuş Jan'in attığı çığlık ile uçuşarak kaçtı.

 

 

 

"Bu da neyin nesi!"

 

"Ev!" Ryan omuz silkti.

 

Andrew ise yer yer dökülmüş çalı çırpıymış gibi görünen çatıya, isli yığma taşlardan oluşturulmuş ufak eve kaşlarını kaldırarak baktı. görünürde bir penceresi yoktu. Kapısı Fare deliğini anımsatmıştı ona. Yosun tutmuş etrafı ise dudaklarını kemirmesine neden olmuştu. Janein korku dolu gözlerine kayıtsız kalarak Joselyni yere koyup Ryanın ardından içeri girdi. Korkunç bir is kokusu kararmış duvarlar, hayatında gördüğü en pis yer olabilirdi ki içinde bulunmamış olsa da bir zindanı andırmıştı ona.

 

Leonard elindeki bez çuvalı bırakıp kardeşini alarak Jane'e tutunup içeri girdi. Kapı onun boyu için ideal olsa da Jane çokça eğilmişti. kapıdan ve sağda solda bulunan deliklerden içeri giren ışığın sayesinde gördüğü kadarıyla orta duvarda şöminevari ufak bir ocak Ryanın bahsettiği bir tarafı göçük yatak yanmış görünen bir masa ve oturursa kırılacağını düşündüren iki sandalye vardı. Tereklerde içi rezalet görünen kavanozlar yerde kötü kokulu bir kazan Leonard evin içindeki korkunç kokuyu ciğerlerine çekerek içinde hapsetti.

 

"Bu mu ev?"

 

"Bu bir ev!" Ryan kafa salladı. "Görüp görebileceğiniz en iyi bedava ev!" diyerek kaş çatmayı da ihmal etmedi.

 

"Pis Ryan! Burada nasıl yaşıyorsun!" Jane ağlamaklı konuşması ardından parmak ucunda doğruldu.

 

"Özür dilerim bayan Rose lakin bu hafta uşaklarım izinliydi!"

 

"Yapamayız..." Kadın sessizce düşünen kocasına baktı.

 

"Bu ev oldukça göze çarpıyor." ANdrew tek bir cümle kurdu. Bir kapısı yok ve bu ormanda haydutların kol geziyor olduğunu düşünüyorum"

 

"Sorun yok!" Ryan sırtına pelerin gibi bağladığı çarşafı çözüp yatağın üzerine serdi. "İşte temiz ve bayım buraya kimse gelmez."

 

"Bana oldukça açık bir hedef gibi göründü. Üstelik bir mağara çok daha konforludur."

 

"Mağaraların baca çıktısı olmaz ve emin olun ateş bir süre sonra boğmaya başlar. Burası birkaç yıl evvel yaygınlaşan salem cadı mahkemelerinde yakılan bir cadının bana mirası."

 

"Tanrım!"

 

"Ona minnettarım. londra meydanda yakalanıp tahta kelepçeye boynu vurulduğunda geceleri onunla konuşmak için giderdim doğrusu beni bir prense çevirmesi için çokça yalvardım. son üç günü yakılmaktan değil açlıktan ölecekken beni zengin bir lorda çevirmesi için onunla su ve elma karşılığında anlaşma yaptığımda bana ormanda bir şatosu olduğunu ve bana vereceğini lakin onu çözmem gerektiğini söyledi. O gece yağmurun da yardımıyla göz gözü görmezken birkaç vidayı gevşettim."

 

"Bir cadının kaçmasına yardım mı ettin!" Jane yüzünü yelledi.

 

"Ettim... lakin kaçamadı. Askerler fark edip onu yeniden yakaladılar ve ertesi gün ilk infaz edilen oydu. " Ryan etrafına bakındı. "Buranın lanetli olduğu söyleniyor. Kimse gelmeyecek! Evi de yakmışlar. Onarabildiğim eşyalar bunlar ile sınırlı."

 

"Tanrım bizi koru!"

 

"Ölmekten iyidir hayatım... Ölmekten iyi..." Andrew başını iki yana salladı.

 

"Aferin bayım. Kimsesiz ve fakir olmanın ilk dersini çabuk çözmüş görünüyorsunuz."

 

---

 

1 Ay sonra

 

Buraya alışmak sandıklarından çok daha zor olmuştu. Temizlemek ise bir haftadan uzun zaman almıştı. Yine de sonunda ısınabilecekleri bir ocakları dizlerinden aşağısı açıkta kalsa da yan yana sıraya dizilip uyuyabilecekleri kokulu bir döşekleri olmuştu. Büyükbaba ve Ryan en yakın kasabaya gidip birkaç eksik tamamlamışlardı. Gaz yağı mum ve kibritleri vardı. Leonard kapı önünde Ryan ile topladıkları dalları çatı üzerine atmak için sıkıca bağlamaya uğraşırken Andrew tepede yağmurda akan kısmı onarmak için mücadele vermekteydi. Ailesinin kaybının verdiği acı hayatta kalma mücadelesi ile karışmış haldeyken şüphesiz en büyük yardımcısı Ryan dı onu güldürüyor, korkunç hikayeler anlatıyor ya da başından geçen olaylardan bahsediyordu. Hiç susmuyordu çocuk lakin Leonard yeterince sessizdi ve birde Ryan ona konuşacak kimsenin olmamasındansa susup etraftakileri dinlemenin güzel olduğundan bahsettiğinden beri çok daha rahatlamış hissediyordu. Ara ara çığlıkları ormanı inletmiyor değildi ve haylaz arkadaşı daha çok ses çıkarabilmesi için onu sürekli bağırtacak birşeyler buluyordu. Leo boğazına oturan düğüm hafifledikçe minik sesler de çıkartmaya başlamıştı üstelik. İnleyerek derdini anlatmaya çalışıyordu.

 

"Bitti bu hadi uzatalım!" Ryan bağladıkları ve aralarını küçük parçalar ve yapraklar ile doldurdukları parçayı Bay Allan'a uzatmak üzere ayağa kalktı işleri bittiğinde ise eline bir sopa alarak eğilmiş kıçındaki yırtık kabak gibi ortaya çıkmış olan Bay Allanın poposuna indirdi. Adam onu döveceğini bağırırken Maz yaptığı karşısında sesli bir kahkaha attığında Ryan da hareketini yinemek için geri geri eve doğru yürüdü ve Max'e bakıp eliyle sus işareti yaptı.

 

Leonard Büyük baba Allan'ın azarlamasından kaçıp bir ağaç ardına gizlenmiş lakin Ryan onu kızdırmak için devam etmek istemişti. tam tepesinde duran onarmak için yaptıkları parçanın kaydığını fark ettiğinde eliyle çocuğa çekilmesini söyledi. Elbet duymayacaktı lakin o parça kafasına düşecekti. Max yerinden çıkıp hızla ilerlerken telaşeden bağırdığının farkında değildi. "çe-çe-çe-çe-çe-.e"

 

"Çe?" Ryan kaşlarını kaldırdı. "Konuştu bay Allan sizde duyudunuz mu! çe dedi."

 

"Çççççekil!" Leonard avazı çıktığı kadar bağırarak Ryanı tutup onunla birlikte diğer tarafa atladı."

 

"Çekil!" Ryan evvela yere düşen büyük parçaya ardından yanındaki oğlana baktı. "Max? Konuştun Max!"

 

"Tanrım!" Andrew aşağı atlayarak çocukları kontrol etti. "İyimisin Ryan! Max?"

 

Leonard gözlerini irice açarak yeniden denedi. "i-i-i-i-i-i-iyiyiz"

 

Andrew çocuğun çokça zorlanıp kekeleyerek de olsa çıkardığı kelimeye karşın yanına oturarak alnını sıvazladı. "Tanrım Max"

 

"k-ko-ko-ko-ko-konuştum!" Leonard sevinçle yineledi.

 

Ryan bir süre iki uzundu maxin kekelemesini dinledikten sonra dirseği üzerinde doğrulup bay Allan'a baktı. "Hiç yoktan iyidir..."

 

---

 

1 yıl Sonra

 

"A-a-abi"

 

Jane Joselynin ağabeyini taklit ederek konuştuğunu gördüğünde iç geçirerek çocuğu kucağına aldı. "Abi. söyle bakayım..."

 

"Takılma!" Ryan surat asan Maxe bakıp iç geçirdi. Hadi devam et!" dedi elini sallayarak ve yatağın üzerinde karşısına çöktü.

 

Leonard bir süre ellerini ovalayarak taşları gözledi. İlk kelimesinden bu yana neredeyse bir yıl geçmiş lakin hala konuşması düzelmemişti. Ne yaptığını anlayamıyordu kelimeler ağzından çekerken ısrarla takılıyordu ve bu bazen çok uzun sürebiliyordu. Ryan bu konu için bir çözüm geliştirmişti kendince o ilk heceyi farklı tonlarda söylüyor ve oğlan tahmin ederek hızla tamamlıyordu böylece Leonard anlatmak için dakikalar harcamayacaktı. Acele bir cümlede işe yaramıyor değildi lakin çocuk artık tek başına hızla konuşabilmek istiyordu. Yine de mümkün mü bilemedi. "sı-sı-sı"

 

"Sıkıldın!" Ryan ellerini birbirine vurdu. Max kafa salladığında ise omuz silkti. Ardından onu güldürebilmek için fısıldayarak eğildi. Keyifliyken kelimeler daha rahat çıkıyordu. "Birkere siktir desene"

 

Leonard kaş çatarak "si-si-si-siktir Ryan!" diye uzattı lakin bir süre sonra boğazından taşan gülme sesine engel olamayarak kahkaha attı.

 

"Kahkahayı neden kekelemediğini buldum Max."

 

"ne-ne-neden?"

 

"Ha-ha-ha-ha-ha"

 

"Şi-şi-şi-şimdi gerçekten si-sisiktir Ryan!"

 

"Ne ayıp!" Jane ciyakladı. Sizi bay Allana söyleyeceğim gece ağzınızı yakacak!" Kadın eliyle oğlanları ayağa kalkmaları için işaret verip kazanı ve testiyi işaret etti. "Çabuk gidip su getirin! Ve banyo yapacaksınız. O dilinizi de sabunlayacağım!"

 

"Ha-ha-ha-ha"

 

"Gülüyor musun hayır mı diyorsun." Ryan maxin onu iteklemesiyle kazanı eline aldı lakin Allan içeri girdiğinde duraksadılar."

 

"Güzel haberlerim var." Andrew çocuklara ve karısına baktı. Bir süredir başka bir yaşam alanı arayışındaydı adam. Burada çokça görünmüşlerdi. Her ne kadar bir yıldır gizlenmeyi başarmış olsalar da olaylar hala tam olarak unutulmuş değildi. Andrew de Ryan da civarda tatınır olmaya başlamıştı ve cadıların hala ormanda kol gezdiği söylentileri de yayılmış insanlar geceleri yanan ışıklar gördüklerini konuşur olmuşlardı. yakında onlar için gelmeleri muhtemeldi.

 

"Bugün bir Pennyden daha çok kazandığını söyle Allan..." Jane iç geçirdi. çocukların giyisileri iyice küçülmüştü ve onlar da perişan haldeydiler.

 

"Üç..." Andrew dişleri arasından sert bir nefes çekti.

 

"Ve bende geçen günden beş var." Ryan yatağın altındakileri gösterdi. "Bir hafta daha rahatız."

 

"Bunu söylemek istemedim" ANdrew karısına baktı.

 

"Ya?"

 

"Gidiyoruz Jane. Yeni biryer bulmuş olabilirim. Yani duyumlarımdan ibaret olsa da... Emin gibi birşeyim"

 

"Gi-gidiyormusunuz?" Ryanın gözleri irice açıldı. "ne-nereye?" ryan kesinlikle gitmelerini istemiyordu. Onlarsız ne yapacağını bilmiyordu.

 

"Ke-ke-ke-ke-keleme Ryan!" Leonard Andrewe baktı. "ne-ne-nereye b-b-ba-ba?"

 

"Notinghamshire'a..."

 

"Ne yapacağız Nothingam da Allan?Şehir güvenli değil."

 

"Şehre gideceğimizi kim söyledi. Sherwooda gideceğiz. Buranın laneti azalmışa benziyor. Çok daha lanetli bir orman buldum. SÖylentilere göre büyük büyücüler konseyinin inlerinin basıldığını da..."

 

"Merlin Ormanı..." Ryan gözlerini irice açtı. Ardından yatağa oturup gözlerini düşürdü. "Burası çok daha güvenli"

 

Leonard iç geçirerek gidip Ryanın omzunu sıvazladı. "Se-se-se-seni bırakmam Ryan!" Çocuk artık ağabeyi var saydığı oğlana elini uzattı. "Ge-ge-ge-gel b-be-benimle!"

 

---

 

 

Sherwood ormanı o dönem büyücü Merlyn ormanı diye geçiyor ve Robbin Hoodun tüm efsaneleri de orada. Kara orman lakabını da biz ekleyelim. Gidelim oraya daha az rahatsız ediliriz. :D Başka sebeplerimiz de var elbet her ne ise...

 

Şimdi 1644 deyiz sanırım gidiyoruz 1654 e bir başka karakterimizi yanımıza almaya.

 

Andrew 69

 

Jane 54

 

Joselyn 12

 

Leonard 19

 

Ryan 24 yaşında olacak.

 

Zaman atlayışına ufak bir açıklama getireyim. Hikayeye başlamadan evvel direkt olarak 1659 da başlayıp her karakterin düşünceleri içine yaşananları eklemek ile böyle kısa parçalar yazıp yazmamak arasında gidip geldim ama sanırım birkaç paragrafta anlatmaktansa bu şekilde daha akılda kalıcı gibi.

 

Leonarda gelince üzgünüm lakin düzelmeyecek. 8 yaşında bir çocuğun o kadar korku yaşayıp da tramvasız atlatması fazla saçma olurdu. Aksi ve intikamcı bir ruh hali yerine ondaki hasarı bu şekilde vermek istedim.

 

Sonraki bölüm için ben çok heyecanlıyım acaba kim ve nasıl gelecek ...

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%