Yeni Üyelik
17.
Bölüm

12.Bölüm

@gizemmgurbuzz

Lisa, Sam ile konuştukları saatte - ki bu sekize tekammül ediyordu- zor bir veda ardından bayan Porterin evinden çıkıp kiliseye doğru yürümeye koyulmuştu. Genç kız devamlı sağına soluna bakma ihtiyacı ile dolup taşmış olsa da neyse ki kimse yoktu. Yine de bu kilise önünde arabayı beklerken Danieli gördüğü gerçeğini değiştirmemişti ve kesinlikle o olduğundan da emindi. Kuyunun yanında oturmuş onu gözlüyordu. Lisanın o an ilk aklına gelen Bay Andrewe koşmak olsa da henüz evliliğinin ilk sabahında onu kavgaya sürükleyemeyeceğini bildiğinden kilise içine girmiş sunakta titreyen bedeni ile bir süre dua edip kalan zamanında hızlı hızlı konuşarak günah çıkartmıştı. Yine de tam olarak kurtulamamış kabinden çıkıp bağış için harekete geçmişken adamı sırada otururken görmüştü.


"Elizabeth görmeyecek misin beni?"


Lisa isminden nefret ettiği nadir zamanlardaydı büyük bir tiksintiyle arkasını dönüp kendisine bakan yeşillere odaklanmışken duyduğu nal sesi ile nasıl koştuğunu bilememişti. Neredeyse Same sarılacaktı genç kız.


Şimdi ise arabanın içinde sarsılarak giderken şayet durmuş olsa titreyen bedenininde burayı sallayabileceğini biliyordu öyle ki şalinin kenarını parçalamak üzereydi. Lisa ipeği eliyle okşayıp kendisine sıkıca dolarken şu an bir kale içinde olacağı için ölesiye memnundu. Samin girişten geçmesinin imkanı yoktu ve Lisa kesinlikle kont Wellingtonun himayesinde kendini güvende hissedecekti. Lanet adamın vazgeçmeye niyeti yoktu. Böyle zarar verici bir beğeninin de asla geçerliliği yoktu.


"Aklını kaçırmış" diye mırıldandı genç kız. Onu bir daha görürse kesinlikle mahkemeye verecekti. Öncesinde ise yüzü ortasına sağlam bir odun ile vurmak isterdi.


Vakit öğleni bulduğunda kale girişinden geçene dek devam eden kuruntuları araladığı perdeden yüksek duvarlar arasındaki demir kapının kapanması ile aklında kaybolup gitti. Silinmediğini biliyordu lakin şimdilik gitmiş olması yeterliydi. Araba durduğunda Lisa kapıyı Ron'un açması ile yetinde sıçrarken kendine gelmek dileğindeydi.


"Bayan Evans sizi korkuttum"


"Hayır... Dalgındım Ron. " Lisa adamın uzattığı elini tutup aşağı indi. "Ben yokken bir aksilik çıkmadığını umuyorum"


"Hayır" Ron kafasını kaşıdı. "Maise ve Lindanın kaçması dışında bir aksilik yok"


"Tanrım. Onları kaçırdı mı? "


"Özellikle birşey yapmadı Bayan Evans lakin onların sizin gidişinizi beklediği aşikar. "


"Bu hiç iyi değil... Lütfen yeniden ilanlar yollayın. " Lisa çatılı kaşları ile arka taraftaki hizmetli girişinden içeri girerek pelerini ve eldivenlerini orada bıraktı ardından muhtemelen bir sonraki banyoya kadar açılmayacak gibi görünen kıvırcıkları eliyle yatıştırarak kale içine doğru ilerledi. Biraz hızlı ilerledi çünkü karanlık koridordaki mumlar dahi tedirginlik sebebiydi. Genç kız mutfağa ulaştığında ocak başında Trudyi görünce gidip kadına sıkıca sarıldı.


"Bayan Evans. Hoşgeldiniz"


"Sizi özledim" Lisa gülümsemeye çalıştı.


"Bizde sizi özledik sevgili kahyamız ve kesinlikle yokluğunuz aranıyor. Bu arada Maise-"


"Biliyorum... Ron söyledi. "


"Kontun bir suçu yok. Bir parça huysuzdu hepsi bu"


"Bir parça... " Genç kız tek kaşını kaldırdı.


"Şu kadar" Trudy eliyle kısa bir aralık yaptı lakin kahyanın inanmayan bakışları ile aralığı biraz daha büyüttü. "Pekala belki bu kadar. "


"Zaten bize çok daha dayanıklı olanlar lazım ve mümkünse sürekli ağlayıp zırlanmayanlar" Elspeth elinde sepet ile mutfağın bahçeye açılan kapısından içeri girip Lisayı gördüğüne memnun bir şekilde sırıttı.


"Pekala... Görüyorum ki bu işte yalnızca kontun payı yok. El birliği var. " Lisa kafa salladı.


"Hayır hiç! " Trudy arkasını dönüp Elspethe kaş çattı.


"Ya... " Lisa mutfaktaki zillerden kontun çalışma odadına bağlı olanın çaldığını gördüğünde kafa salladı.


"Bayan Evans lordum biraz kekik yağı istedi başı ağrıyor"


"Ben götürürüm" Genç kız hızla cevap verdi. Kesinlikle Mathewi görmek ona şu dakika iyi gelecekti.


"Boya konusu onu rahatsız ediyor. " Elspeth mırıldandı.


"Boyalar... Evet"


"Kontumuz iki güne Londraya bir sergiye gidecek. Ünlü ressamların sergileri arasına ona ait bir resmin konacağını işittim. Doğrusu fikrin Lord Victordan çıktığını duydum. " Trudy kafa salladı.


"Bu çok hoş" Lisa iç geçirerek gümüş tepsi içine yağı ve mendili koyduktan sonra sakin adımlar ile mutfaktan çıkıp kontun çalışma odasının kapısına doğru ilerledi. Demek gidecekti. Umuyordu ki biraz erken dönsündü.


Mathew kapı tıklatıldığında elindeki fırçayı bırakıp parmaklarını alkollü beze silmesi ardından duraksadı. "Gir" Genç adam kapı açılıp Elisabeth'i elinde tepsi ile gördüğü vakit yüksek sesle yutkunma ihtiyacı hissetti.


Lisa içeri girmesi ve yaptığı reverans ardından bir süre kontunda kendisinin de donup kalmalarının getirdiği sessizlik ile bakışlarını kendisine kilitlenen gözlerinden sivri burnuna altındaki ince dudakları ona Andrew ve Janein öpüşmelerini anımsattığında köşeli çenesine doğru indirdi. Giydiği krem rengi gömleğin valonlu kolları sıyrılmış toprak rengi üzerine parlak yeşiller sarılar ve turuncularla karışık desenli yeleğisandalyede asılı kalmıştı. Genç kız adamın sıvadığı kollarından elinde tuttuğu boyalı mendile de baktıktan sonra yeniden gözlerine döndü. "B-burası fazla havasız. Başınızın ağrıması oldukça doğal"


"E-evet... Öyle sanıyorum" Mathew ufak bir baş onayı ile kıvırcık topuzundan çıkan dağınık buklelerin Lisanın yüzünü çevreleyişine ve yuvarlak hatlarına baktı. Bıraktığı gibiydi. Elbet biraz daha özensizdi. "Geç kaldın."


"Sanırım bu benim değil Sam ile alakalı. Çünkü tam bir saat onu kilisede bekledim" Lisa yaşadığı tedirginliği anımsadığında masaya yaklaşıp tepsiyi bıraktı ve cama yöneldi. "E-elbet onunda bir suçu yok. Siparişleriniz gecikmiş ama anladığım kadarıyla siparişlerinizi geciktiren esnafında suçu yok..."


"Bu sonsuza kadar ilerler. Pekala bir suçlu aramıyorum lakin kaçan iki yardımcıda benim de çok bir payım yok" Mathew kadının üzerindeki şala bakarken hafifçe resmin önüne doğru geçti.


"Duydum" Genç kız kesinlikle kontun karşısında durmaktan memnundu. Sanki ne kadar yakın olursa o kadar güvendeymiş gibiydi.


"Yorgun musun Bayan Evans yoksa izin gününde buradakinden daha mı öok çalıştırıldın" Mathew kadının gözlerindeki bitkinliği pek öabuk farketmişti.


"Hayır... " Lisa sesini olabildiğince alçalttı. "Gelirken farkettim de burası güvenli bir yere benziyor"


"Habersiz giren kuşun vurulacağı türden" Mathew de ses tonunu yumuşatıp bedeninde vukuu bulan rahatlama hissine odaklandı lakin öyle uzun sürmüyordu. Kadın memnuniyetle kafa sallayarak gülümsediğinde genç adam da bir parça daha yakınlaşma isteği uyandırdı.


"Jhonatahan'ı çağırmamı istermisiniz. Yani masaj için" Lisa göxlerini kırpıştırdı.


"Bu vakit kaybı olurdu. "


"Öyleyse? "


"Şu durumda ellerinin de çenen kadar iyi işlediğini ummaktan başka bir seçeneğim yok" Tanrı aşkına... Mathew Wellington kesinlikle kur yapıyordu. Genç adam kadının bakışlarını kaçırmasıyla sandalyesini cama doğru çevirip oturdu.


Lisa ise ne yapacağını bilemedi. Kapının kapalı olup olmadığını kontrol etmesi ardından yağın konulduğu küçük şişeyi tepsiden alarak gözü camda kontun ardına geçip titreyen eline bir parça aldı. Farklı şeyler düşünmek isterdi şu dakika lakin adama dokunacak olmak onu heyecanlandırmıştı.


"Bekleyecek miyim? "


"H-hayır lakin ne yapacağımı bildiğimi sanmıyorum lordum"


"Biraz şakaklarıma ve alnıma baskı uygulanmasına ihtiyacım var hepsi bu" Mathew kendini sandalyede kaydırıp başını arkalığına yasladı ve dirseklerini kenarlıklara dayayarak gözlerini kapattı.


Genç kız kuru eliyle üzerindeki şalı sıyırıp hafiföe büzerek adamın başı altına yerleştirmek istedi. "Lordum başınızı hafifçe kaldırın lütfen"


Mathew gözleri camda doğrulup yansımadan Lisanın elindekini başı altına koymaya niyetlendiğini fark ettiğinde kaşlarını kaldırıp indirerek ciddileşmeye çalıştı. Sonunda kadının parmaklarını alnında hissettiğinde ise bu kez aşağıdan yukarı da olsa yüzünü görebilmek adına gözlerini havaya dikti.


Tanrı aşkına böyle olmuyordu. Lisa bakışlarını cama kenetlediysede adamın yukarı diktiği gözlerinin verdiği huzursuzluk ve yüz kızarıklığından kendisini alı koyamamıştı. "Bir sergiye katılacakmışsınız"


"Evet. Victorun gelmeden önce danışmaksızın yaptığı bir iş. "


"Şu an çizdiğiniz resim bu yüzden mi? "


"Çok daha fazla emek verdiklerimi sergilere bağışlayamayacak kadar haz etmedim durumdan. "


"Lord Victoru kırmak da istemediniz" Lisa gülümsedi. "Bu çok ince bir davranış"


Esasen Mathew Victoru kırmamaktan öte onun resim sergilerine katılmasını uygun bulmuyordu. Yalnız bırakmak da istememişti. "Kaba bir adam olduğumu sanmıyorum" Genç adam kadının sessizliği üzerine gülmek isterken kendini toparladı. "Lakin senin ellerin fazla kaba"


"Canınızı mı yaktım yoksa? " Lisa aşağı baktı. Genç kız Mathewin odaklanmak istemediği gözlerini gördüğünde ise ellerinin baskısını hafifleterek çekmek istedi lakin adamın parmaklarını eli üzerinde hissettiğinde nefesini tutup başını şaşkunlıkla o yöne çevirdi.


Mathew delirmişti ya bunu hiç de sorun etmiyordu. Elisabethin parmak ucuna kıyaslabdaha az kuru olan eli üzerinde dairesel birkaç hareket yapıp yanak içlerini kemirdi. "Bu şekilde Evans ve mümkünse kuruyan parmaklarını esas işe yarayacak olan gereken yağ ile ıslatarak"


Genç kız adamın eli üzerindeki sıcak parmaklarına ardından kendisini izlemeyi bırakmayan gözlerine bakmaya devam ederek boştakiyle masadan yağı alıp alnına damlatıverdiğinde kontun aniden doğrulmasıyla elini ağzına kapattı. "B-ben ç-ok üzgünüm" Lisa ayağa fırlayıp gözlerini koluna silmeye uğraşan adama tepsideki mendil ile yardımcı olak için hızla yanına gitti bu defa kontun kolunu tutmasıyla tedirginlik ile mendili uzatmaya çalıştı.


"Kör edeceksin beni" Mathew yanına koşan Lisayı tutup elinden mendili alarak gözlerini sildi.


"Ben çok üzgünüm... Su, su getireyim. H-hekim... "


"Tanrı aşkına dur..." Genç adam tek gözünü açarak yüzü mora çalan kadınna baktı. "Lordlar kamarasının seçtiği bir suikastçi olman muhtemel Evans"


"Değilim efendim hayır" Genç kız kıstırılan kolunu kurtarmak istedi.


"Öyle görünüyor... " Mathew yanan gözlerini yatıştırmaya çalışırken kadın elinden kurtulduğunda kaş çattı.


"Hayır değilim lordum. " Lisa sağa sola baktı ve yüzü kızarmış kaşları çatılmış sadam gördüğünde kirli elini kendi gözlerine sürdü. "Öyle olsa bunu yapmazdım" Genç kız ellerini çırparak yüzünü yelledi. "Tanrım! Canım yanıyor"


"Elisabeth! " Mathew kadının yaptığı karşısında bu defa kendisini unutarak onun yanına gitti ve açmaya çalıştığı gözlerine üflemeye koyuldu. "Aptal desem değilsin... Neden böyle saçma birşey yapıyorsun"


"Ben ajan suikastçi değilim" Genç kız göz kapaklarını titreterek kendininkileri araladı ve ona oldukça yakın duran adamın çenesinden tutarak yüzüne üflemesine karşın bu defa batma ya da yanmadan değil içinde oluşan tuhaf histen dolayı titreyerek elini Mathewinkinin üzerine koydu. Niyeti geri çekilmesiydi. Kesinlikle suikastçi olarak idam edilmek bir konta duyduğu hisler yüzünden ölmekten iyiydi. "Belki de öyleyim"


"Ne şüphe... " Genç adam bakışlarını oldukça yanaştığı kan çanağı göz aklarından alıp kadının pembe dudaklarına indirdi. "Çoktan ölmüş hissediyorum"


"Hekim bulayım" Lisa geri çekilerek eteklerini topalayıp odadan kaçtı.


Mathew ise ufak bir küfrün ardından tek elini beline dayayıp diğeriyle gözlerini ovalamayı bunu yaparken haline gülmeyi ihmal etmedi. Bu tutumu hoş değildi... Hemde hiç hoş değildi...


---


Loading...
0%