Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Anılar - Yeni Bir Yaşam

@gizemmgurbuzz

Victor, babam ve ben yeni yaşamımıza alışmaya çalışıyor yarı başarıyor yarı başaramıyorduk. Annemden sonra bir kardeşim olması fikri git gide cazip gelmeye başlamıştı. Onunla ilgilenmek bildiklerimi paylaşmak sevdiğim şeylere kardeşimi de yönlendirmeye çalışmak hoşuma gidiyordu. Yaş almaya devam ettikçe eğitimlerim daha da sıkılaşmış bende kafamı dağıttığından iyiden iyiye asılmıştım. Babam bizi şefklendirmek adına kimsesiz çocuklar için hem barınma hem eğitim amacı güden bir mektep dahi kurdurmuştu. Çocukluk anılarımdan en tatlı olanını o mektebin soğuk taş koridorları arasında bıraktım. Hala anımsadığımda gülümsüyorum.

Okul açıldıktan kısa bir süre sonra babama ziyaret etmek istediğimi söyledim o da beni kırmadı. Okul Wolsinghamda annemin doğduğu topraklara kurulmuştu. İskoçya sınırlarına yakın karışık bir bölgeydi. Uzun süren yolculuğum ardından mektebe vardığımızda- daha doğrusu bir manastırdı. - Büyük bir merak içerisinde gezmek istemiş ve babam baş öğretici ile yeni yapacağı bağışlar hakkında konuşurken bulduğum fırsatta kendimi taş duvarlar arasındaki koridorlarda bulmuştum. Kız çocuklarının tamamını oluşturduğu bu yer yeni oldukça ilgi çekiciydi. hepsi bir örnek siyah elbiseler başlarında beyaz başlıklar boğazlarında aynı beyazdan kurdeleler halinde grup grup geziyorlar muhtemelen sınıflarına gidiyorlardı. Beni gördüklerinde ilk defa karşılaşılan bir yaratıkmışım gibi kıkırdaştılar. Okul gezim birkaç sınıf ardından beni uzun uzun ahşap sıraların bulunduğu yemek odalarına doğru götürdü. Büyük haçlar, İsa portreleri bulunan geniş alanda on beş yirmi kişinin oturabileceği dört sıra halinde masalar bulunmaktaydı. İçerisinin kasveti odanın büyüklüğüne nazaran renkli boyandığından ışığı kıran ufak demirli camlardan haz etmediğimi farkettiğimde dahası bir korku romanı içindeymişim gibi tuhaf hislere kapıldığımda geri dönmek için hareket etmiş orada odalardan birinin aralık kapısından yankılanan ses ile olduğum yerde durmuştum. Bana ardı dönük İri bir rahibe önünde duran kendisine iki beden büyük üniforması içindeki küçük kıza bağırmaktaydı.

"Sen ne hakla izin almadan buradan yiyecek kaçırırsın!" Bu kalın itici ses beni kapıya yanaştırmış olan biteni görmek yakından görmek istemiştim.

"Ben açım! Acıktım! bize yeterince yemek verilmiyor! Bir parça ekmek aldıysam ne olmuş!"

Rahibe sesini dahada yükselterek "Seni terbiyesiz kız, bunun için ceza alacaksın!" diye gürlediğinde bana bağırılıyormuşçasına korkup geri kaçtığımı hatırlıyorum. Ardından gelen çarpma sesi ise muhtemelen acımasız bir tokattı. Az sonra küçük kız dışarı iteklenip kapı çarpıldığında Ağlamakta olan ufaklığı kolundan tutup doğrulmasına yardımcı olmuştum. Benden ufak olduğundan ve türüm ile pek haşır neşir olmadığından olduğu yere sindiğinde tüm koruma iç güdüm ile sırtımı dikleştirip "Korkma sana bir şey yapmam" dedim minik parmağını ağzına götürerek "Seni görürlerse ikimizi de döverler" diye fısıldadı. Bir kahraman edası ile gerinip "Hiçbirşey yapamazlar" diye homurdandım. Kız bir süre kızaran yanağını sıvazlayarak elbisesini yokladı ve buruşmuş bir kağıt parçası çıkararak bana uzattı. "Lütfen bunu benim için kraliçeye yollayın Lordum" Lord... o yaşta bir ufaklığa Lord olarak hitap edilip de bir ricada bulundurmanın bedende yaşattığı özgüven patlamasını anlatmama hacet yoktur...

"Nedir bu?"

"Bir mektup...Onları şikayet edeceğim ve ceza alacaklar. Bakire kraliçe bizi korur"

Tanrım... Elizabethin öldüğünden dahi bir haber olacak kadar küçük ve saftı. Yarı gülümseyerek kafa salladım.

"Söz ver yollayacaksın!"

"Söz veriyorum!" Mektubu alıp cebime koyarken iri yuvarlak duru mavi gözlerine bakarak gülümsemeye devam ettim ardından Ürkütücü rahibe bulunduğu yerden çıkarak daha adını sorma fırsatını bulamamışken adını sorma fırsatı dahi bulamadan onu kolundan tutup çekeleyerek götürdü. Bense koşturarak babama mektubu vermiş dikkate alınmayacağını işitmiştim. Yine de o küçük zavallı kızı da küçük, çaresiz kalbinin aynası olan mektubunu da asla unutmadım...

Zaman bizim için öylece akıp gitti. Victor büyüdükçe bana karşı asabi ve kıskaç tavırlar sergiliyor bunu göstermekten de dillendirmekten de çekinmiyordu. Babamın birinci varisi olduğumdan fazlaca üzerime düşüldüğü için bana olan ilgiden mustaripti. Çalışmak yerine işlerini bana yaptırmayı sever gününü aylaklık ile geçirirdi. Zeki ve hazırcevaptı. Olayların altından sıyrılmayı da oldukça iyi becerirdi. Ben daha sessiz kendi halinde bir tip olduğumdan beni yaşıtlarımızdan koruduğu da, iyi gününde değilse ortalarına yem olarak attığı da olurdu. İlişkimiz tuhaf, büyüdükçe birbirimizi çekemeyen dönemlerimiz fazlalaşmış olsa Victorun yirminci yaş gününde babamızın kaybı ile üniversiteden döndüğünde artık hayatta birbirinden başka kimsesi olmayan iki gençtik. Bir arada olmanın sıkı sıkıya kenetlenmenin zamanı bizim için gelmiş o günden sonra kardeş olabilmek adına çokça özveride bulunmuştuk. En azından kendi adıma bunu yaptığımı, hala yapmakta olduğumu biliyorum...


---


İlk Aşkım...

Mademki yazmaya karar verdiğim bu kitapta her şeyden biraz bahsedeceğim bu konuyu atlamak kendime kesinlikle büyük bir haksızlık olacak. Ölümüm ardından geriye bırakacağım bir anı kitabı yazma niyetinde olduğumdan siz bunları okuduğunuzda çoktan yitip gitmiş olacağım...

Babamın kaybının verdiği derin ıstırapları atlatabilmek için yas dönemi ardından önceleri yazlarımızın vazgeçilmezi olan hem de babamın toprak davaları yüzünden görüştüğü tek akrabamız olan halam Barones Richardson'un Eseterin kıyı kasabalarından birinde olan güzel, sıcak taşra malikanesinde hava almaya karar vermiş seyahat planlamamızı yapıp kalan işlerimizi ayarlayarak kendimizi KingsBridge'de bulmuştuk. Nefes almak için idealdi.

At ile dolaştığım günlerden birinde soluklanabilmek adına kasabanın ilerisinde başlayan ağaçlıkta duraksamış kendimce yanımdan ayırmadığım ufak defterime manzarayı kaydetmek istemiştim. Dedim ya dramayı da olaylara fazla duygusal yaklaşmayı da severdim. Düşüncelerin birbirini kovaladığı geçen zaman dilimi ardından ne vakit annemi babamı bir arada olsaydık neler yaşayacağımızı düşünürken ağlar olmuş ortalık fazla sessiz olduğundan bunu yapmaktan da çekinmemiştim lakin çok geçmeden oldukça yakınımda duran ince naif bir sesin "Rahatsız etmekten kendimi alamayacağım Neden bu kadar üzgünsünüz?" demesiyle irkilerek toparlanıp hızla ayaklandığımı hatırlıyorum. Karşımda gördüğüm genç kızın bende oluşturduğu etkiyi tarif edemiyorum. Güzel kahve tonunda bukleleri başına taktığı büyük beyaz şapka altında sallanıyor aynı renkte giydiği yazlık binici pardösüsü içinde adeta meleklere benziyordu. Yuvarlak masum yüz hatları güzel yeşil gözleri kızıl yanakları ve biçimli pembe dudakları ile samimiyetle ıslak yüzüme bakmaktaydı.

"Yalnızca yüzümü ıslattım Leydim. Malumunuz oldukça sıcak." Kendimi kurtarmak için ortaya attığım yalan Leydinin keyfini yerine getirmiş onu epey eğlendirmiş olmalıydı ki tatlı sesiyle güldü.

"Öyleyse devam edin."

"Edeceğim... Hayır... Etmeyeceğim... Tamda gidiyordum... Bu civarda halam Barones Richardsonun yanında kalıyorum... Kalıyoruz... Kardeşim ve ben..."

"Öyleyse bu güzel bir tesadüf...Pekala. Gününüz güzel geçsin Lordum... Sizi bu denli sıkan her ne ise umarım yakın zamanda üstesinden gelirsiniz..."

Kızın selam verip dizginleri tutarak yönünü kasabaya çevirmesi üzerine aniden atılıp "Durun!" diye çıkıştığımı hatırlıyorum. Sesim biraz yüksek çıkmış olacaktı ki o da atıda ürkmüştü.

"A-adınızı bahşetmeyecek misiniz?"

Muhtemelen aylak bir adam portresi çizdiğimden bana gülerek uzaklaşıp gittiğinde öylece bakakalmaktan başka yapabileceğim bir şey yoktu. Hayatımda ilk defa bir leydi görmemiştim lakin en umutsuz ve çaresiz anımda bu gizemli güzel kadının tanrıdan bir hediye olduğunu düşünecek amansız bir romantiktim.

Ertesi gün onu görebilme umudu ile aynı yerde defalarca kez dolanmış durmuştum ve sonraki bir hafta içinde de aynı şeyi yapmaktan vazgeçmedim. Tanrı yardımcım olmuş bir öğlen ben tam dışarı çıkacakken Malikane yanına yaklaşan arabadan annesi Eseter Kontesi ile indiği vakit karşı karşıya gelmiştik.


Sonrası malum. Leydi ile geçen hoş bir haziran... Etrafında pervane olan hemcinslerim arasından sıyrılabilmek adına yaptığım yüzlerce kur ve Elizabeth McAvoy... Hayatım boyunca aklımdan çıkmayacak ilk aşkım... hazin sonum...


Sezon sonunda evlilik teklifimi kabul ederek beni onurlandıran güzel kadın ile nişanlanmış birbirimize duyduğumuz derin aşktan ötürü evlilik öncesi bir arada bulunma ve alışma sürecini bahane ederek onu Wellingtona, kaleme getirmiştim. Sıcaktı Lisa... Samimi... Sahip olabileceğim her şeymiş gibiydi. Öyle olacaktı da... Ona vermek istediğim binlerce şeyden yalnızca bir kaçını almak üzere kısa bir süreliğine de olsa evden çıkmış geri döndüğümde yaz güneşimi buz kütlesi halinde bulmuştum. Neyi olduğu konusunda benimle asla konuşmadı. Onu yaralayan üzüp inciten şey her ne ise bende asla bilemeyecektim ve o gece tabancadan ateş edilen bir el artık bitti değim noktamdı. Elizabeth benim evimde, benim odamda kendini vurmuş, hem kendi hayatının hemde benimkinin ipini çekivermişti. Sonrasında yaşanılanları tahmin etmeniz çok zor olmasa gerek. Hala Victora olan en büyük minnet borcum olanları kavrayamayacak kadar bitik beni aradan çıkartıp üzerini kapatmasıdır ki Kardeşim büyük bir beceriyle yapmadığım bir şeyin hükmünden paçamı kurtarmış olsa da bugün dahi ağızlar tam anlamıyla kapanmış değil.

Zaman geçiyor... Geçmeye devam edecek... Lanetli hayatımın hem beni hem de siz okurlarımı nereye götüreceğini bilemiyorum lakin yazmaya devam edeceğim... Geçmişteki ben için yapılacak çok fazla şey vardı lakin bugünüm için aynı şeyi söylemekte zorlanıyorum..



Loading...
0%