@gizemmgurbuzz
|
Brian, ihtişamlı McAodha kalesinin balo salonunda göz gezdirdi. Her yer çeşit çeşit çiçekler ile donatılmış davetlilerin oturması için hazırlanan sandalyeler parıltılı beyaz örtülerle süslenmişti. Pederin kürsüsü ile balo salonu kapısı arasında kenarları güllerle süslenmiş kırmızı bir halı yayılmıştı. Genç adam İskoçya'daki tüm çiçeklerin şu an bu odada olduğunu düşünmeden edemedi. Etrafta fır dönen uşaklar ellerindeki gümüş kadehleri insanlara dağıtıyor ve anlayamadığı bir hızda yenilerini getiriyorlardı. Brian, üzerine giydiği beyaz gömleğin kendisini oldukça sıkan yakasını yavaşça düzeltip omuzlarını geriye doğru esnetti. dikim için yeterli zaman olmadığından Morigan ona Edinburg'dan özel olarak bir gömlek sipariş etmişti lakin kahyasının unuttuğu şey gömleklerin normal ebatlardaki insanlar için dikiliyor olduğuydu. Genç adam kollarını kaldırırsa şayet, gömleğin yırtılacağını bildiğinden düğünden önce olabildiğince az hareket etmek zorundaydı. Kendisine tebriklerini sunan yaklaşık üç yüz kişinin hepsiyle tek tek selamlaştıktan sonra bıkkın bir nefes vererek geçen zamanı düşündü. Planlanan düğünleri hemen öğleden sora bitmiş olması gerekiyordu lakin güneş tepeden çekilmiş göz hizasına yaklaşmıştı.
Lord Ferguson sabırsız bir adamdı. Bir an önce düğünün tamamlanması ve bu sıkıcı parlak ortamdan kurtulmak istiyordu. Hemen önünden geçmekte olan Leydi Moire'i durdurdu. Kadın dimdik duruşu ile giydiği mor renkli kabarık elbisenin eteklerini tutarak kendisine döndü. Yüzü her zamanki gerginliğini koruyordu. Bunun sebebinin ise başı üzerinde taşıdığı bilmem kaç kiloluk taçtan mıydı yoksa çocukları ve karnı burnunda gelininin hala ortalarda olmayışından mıydı bilemiyordu.
"Lord Ferguson." dedi başıyla selam vererek.
"Leydi Moire." Brian gömleğini yırtmamaya özen göstererek eğilip kadının elini öptü. "Vakit planlananın aksine oldukça geç. Bir sorun mu var yoksa?"
"Ah, hayır endişeniz olmasın Lordum. Kızım her şeyin mükemmel olması için çok çaba sarf ediyor hepsi bu."
Kadın belli etmemeye özen gösterdiği endişesi ardından gülümsemeye çalışmıştı. Brian ise başını sallayarak onu onayladı ve erkek kardeşinin kolunda ayakta dikilmek için çaba sarf eden Morigan'a yöneldi. Onun için diktirdiği özel beyaz elbisenin içinde, başında tüylü şapkasıyla oldukça sevimli görünüyordu. Kardeşi William'a gönderdiği sert bakışın ardından kadını onun kolundan alıp ön saftaki sandalyelerden birine oturtmak için harekete geçti.
"Bu gün çok güzelsiniz Leydim." dedi imalı bir ses tonuyla.
"Beni tavus kuşuna döndürdünüz lordum. Birde dalga geçiyorsunuz."
"Bu düğün işi oldukça uzamadı mı Morigan?" Brian kadını oturturken kaşları çatılmıştı.
Morigan ona cevap vermedi. Ağzından çıkacak herhangi bir olumsuz kelimenin genç adamın bitip tükenen sabrını iyiden iyiye zorlayacağını biliyordu. Onun yerine sandalyesinde yayılıp güzel çiçekleri seyre daldı. "Ne güzel çiçekler değil mi lordum..."
---
Lily aynadaki görüntüsüne bakarken oldukça heyecanlıydı lakin kalbinin çarpıyor oluşu az sonra evleniyor olacağı için değildi. Aksine genç kız, hayatının en büyük başkaldırışına hazırlanmıştı. Aylardır ettiği nefret yeminleri doğrultusunda üzerine yapışacak bir diğer skandala imza atmak üzereydi ve bu da onu hiç ama hiç tedirgin etmiyordu. Planını büyük bir titizlikle hazırlamıştı genç kız. Her ne kadar üzerine sipariş ettiği elbise geç kalmış olsa da Lily'nin de aceleci olmak için hiç bir sebebi yoktu. Tüm sosyetenin burada olması için fazladan özen göstermiş, bir kişiyi dahi atlamamak uğruna davetiyeleri bizzat yazmıştı. Üstelik son iki hafta boyunca oldukça özenli ve heyecanlıymış gibi davranarak McAodha adına yaraşır bir düğün salonu hazırlatmayı da başarmıştı. Genç kız bu süreç içerisinde oldukça yorulduğunu ve bir o kadar da eğlendiğini düşündü.
Kapısı üç kez tıklatıldı ve dev bir paket ile uşaklardan biri odaya girdi. Genç çocuk onu gördüğünde elindeki paketi düşürmüş ve Lily kapağının açılmış olmasından oldukça korkmuştu.
"Bu nedir Lily?" Arcana kıstığı gözleriyle pakete baktı.
"Lord Fergusondan bir hediye olmalı. Onu yatağımın üzerine koyun lütfen." dedi genç kız çabucak. Normal şartlarda ağabeyinin kurnaz eşi Arcana, ona şüpheyle yaklaşırdı lakin bu gün etrafıyla pek ilgilenmediği bir gerçekti. Eli neredeyse kendinden iki adım ileriden giden karnından inmiyor çoğunlukla kesik kesik soluyordu. Yeğeninin doğmasına oldukça kısa bir zaman vardı ve genç kız bu gün yapacaklarından sonra hayatının geri kalanında ancak bebeğin dadısı vasfı ile ortada dolanabileceğini bildiğinden doğumun ardından çokça vakit geçirebileceklerini umuyordu. Kapısı bu kez çalınmadan açılmış ağabeyi hızla içeri dalmıştı.
"Geç kaldık Lily. Artık aşağı inme vakti ve sana ettiğim müsadenin süresi çoktan geçti."
"Arcana'nın inmesine yardımcı ol ağabey bu gün oldukça rahatsız görünüyor. Sonrasında merdivenlerin başında buluşalım." Lily gülümsedi. "Orkestrayı tembihledin değil mi?"
Liamh kardeşini başıyla onaylamasının ardından karısına yöneldi. Yüzü gözü şişmiş bir ay önce diktirdiği elbisenin içine sığamaz hale gelmişti. Bu haliyle dahi oldukça sevimli olduğunu düşündü genç adam. Arcana'yı belinden tutup yavaş yavaş yürümesini sağlarken dönüp uçuk yeşil uçuş uçuş tüllerden oluşan, rüya gibi gelinliği içerisindeki dünyalar güzeli kardeşine baktı. Brian, bu dünyadaki en şanslı adam olmalıydı.
Lily onlar çıkana kadar bekledikten sonra yanındaki yardımcısına kutuyu işaret etti. "Gidip o elbiseyi bana getir lütfen Betty."
Kız şaşkınlıkla kendisine bir müddet baktı lakin ikiletmedi. Kutuyu yatağından kaldırıp önündeki şifon yere kadar özenle taşıdı. Lily gülümsedi. Gelinliği olarak diktirdiği elbiseyi oldukça hafif yaptırmıştı ve bu üzerinden çıkıp atması kolay olsun diyeydi. Uzun kuyruğunu oluşturan kemeri çabucak çözdü. Ardından yardımcısından altındaki tarlatanı çıkarmasını istedi. Betty bu defa ona itiraz edecek olduğunda Lily eteğinin tüllerini havaya kaldırıp aynada tarlatanın iplerini aradı.
"Leydim neden gelinliğinizi çıkarıyoruz?"
"Çünkü daha güzel bir tane giyeceğim." Genç kız eliyle eteğini işaret etti. Yüzüne oturttuğu gülümseme karşısında dayanamayan Betty ise çabucak tarlatanı çözdü ve kutuya yöneldi lakin sarılı olduğu kumaşın içerisinden çıkan kıyafeti görmek ufak bir çığlık atarak istavroz çıkarmasıma neden olmuştu.
---
Liamh gerçekten de huzursuz görünen karısını annesine teslim ederken aklının onda kalacağını biliyordu. Neyse ki torunu olacağını öğrenen Leydi Moire Arcana'ya karşı derhal tavır değiştirmiş ve Lily üzerindeki elini çekip tüm dikkatini karısına yönelterek onu bunaltmaya başlamıştı. Arcana, ise her zamanki gibiydi. Belki biraz daha gergin ve sinirliydi lakin öfkesini çekinmeden Leydi Moire'e gösteriyor, ikili böylelikle streslerini birbirleri üzerinde atarak Liamh'dan ve kardeşinden uzak duruyordu. Kürsünün arkasına geçen pedere ve hemen önündeki Brian'a baktı. Dostu kendisine soran gözlerle bakıyordu. Liamh ise onun burnunun sürtmesinden memnun olduğu için kız kardeşinin bilerek davetlileri bekletmesinde bir sıkıntı görmemişti. Yine de Brian'ı yukarı çıkıp gelinini kendi indirme cüretini göstermeden önce rahatlaması için başıyla onayladı ve salondan çıktı.
Ardından kapılar kapanırken derin bir nefes aldı genç adam. Bu gün fazlasıyla duygusal hissediyordu. Gözünden sakındığı biricik kardeşi, McAodha kalesinin değerli mücevheri elleri arasından uçup gidecekti. Liamh'ın tek tesellisi ise gideceği yerde güvende olacağından emin oluşuydu. Gözlerini merdivenin başında beliren karaltıya çevirdiğinde ise gördüklerinin doğruluğundan emin olabilmek adına yeniden baktı.
"Lanet olsun Lily! Bu da ne böyle!"
Lily gece karası elbisesiyle merdivenlerden inerken gülümsüyordu. Kendi düğününde cenaze kıyafeti giyen tek gelin olabilirdi lakin bu da onun cenazesiydi zaten. Brian Ferguson'u reddedecek ve kendi ölüm fermanını imzalayacaktı. Bu günün sonunda alacağı cezaları ve ağabeyinin hali hazırda şu an etrafa küfürler savurduğunu düşünürse Lily McAodha kendi cenaze törenine bizzat katılan tek kişi olacaktı. Çabucak indiği merdivenlerin ardından elleri belinde kendisine kaş çatan Liamh'ın kolunu tuttu ve Başındaki yüksek, mücevherli tacın önünden sarkan siyah tülün arkasından yüzüne baktı. "Davetlileri bekletecek vakit yok Liamh."
Liamh, kardeşinin kolunu sarsıp sıktığı dişleri arasından tısladı. "Derhal üzerini değiştir Lily!"
Lily omuz silkti. "Sosyeteye hakkımda konuşulacak yeni bir dedikodu veriyorum ağabey ve artık bir değerim kalmadığında kimse bundan sonra Lily McAodha'nın adını ağzına almayacak. Lakin Brian Ferguson da bundan böyle asla dillerden düşmeyecek!"
Liamh eliyle kapıyı göstererek konuştu. "Bizi rezil etmek niyetinde misin? İstediğin bu mu Lily?" Lakin yaptığı bir hataydı çünkü kapıdakiler "Aç" emri aldıklarını sanmışlar ve Büyük beyaz kapıları bir anda ardına kadar açıvermişlerdi. Üstelik müzik tam istedikleri üzere hemen başlamıştı da ve davetliler büyük bir merakla arkalarına dönüp onları görmüşlerdi.
Lily kapının açılmasıyla Liamh'ın koluna sıkıca tutundu. "Artık içeri girebiliriz."
Brian gördükleri karşısında diğer herkesin yaptığı gibi hafifçe öne eğildi. "Liamh'ın kolunda tuttuğu kadın simsiyah bir yas elbisesi ile kendisine doğru gelmekteydi. Genç adam önce davetlilere ardında dostunun yüzüne baktı. Liamh'ın kaşlarını çatıyor oluşu durumdan haberi olmadığını kendisine bildiriyor olsa da öfkelendiğini hissetti ki bu sık sık olan bir şey değildi. Sıkıp gevşettiği dişleriyle salondaki insanların neşeli yüzlerinde beliren şaşkınlık ifadesine ve yavaş yavaş salonda oluşturdukları uğultuya odaklanmıştı.
Lily annesinin yanından geçerken kadının başını tutarak sandalyesine oturduğunu gördüğünde nefes alıp verişleri iyiden iyiye hızlanmış halde sırtını dikleştirdi ve gözlerini tam karşısında duran devasa adama sabitleyerek yutkundu. Tüm bunlar yaşanırken kırmızı halıyı yarılamış ve Lord Ferguson'a oldukça yaklaşmıştı. Adam tülün arkasından gördüğü kadarıyla kendisine az sonra yenecek bir yemekmiş gibi bakmaya başlamıştı. Lily onun kalın kaslı bacaklarını saran dizlerine kadar çektiği beyaz çorabına, kendi renklerini taşıyan mavi kiltine, beline taktığı deri çantasına, üzerine giydiği beyaz gömleğe bir müddet baktıktan sonra koca ellerini iki yanında yumruk yapıp gevşetişini izledi ve ardından bakışlarını yüzüne sabitledi. Siyah saçları boynunun etrafını sarıyor ağzının etrafında dolanacak çenesinden uzanan örgülü sakalıyla aynı yerde bitiyordu. Düz biçimli bir burna ve siyah keskin kaşları altında birer zümrütmüş gibi parlayan keskin yeşil gözlere sahipti. Temmuz Güneşinde yandığını tahmin ettiği bronz teni alev almış gibi görünüyordu. Genç kız onun gömleği altından boğum boğum ortaya çıkan kasları sıkıp gevşettiğini fark ettiğinde Liamh'a biraz daha tutundu. Eski lahitten fırlayıp gelmiş gibi görünen bu adam şu dakikada oldukça gözünü korkutmuştu ve genç kız onu da diğer herkes gibi kızdırmış olmanın farkındalığıyla istemeden de olsa titrek bir nefes verdi. Müzik durmuş salondaki herkes derin bir sessizliğe gömülmüştü. Korkudan yaslandığı ağabeyi ise titremekteydi lakin şu dakikada hiç kimsenin konuşmaya cesareti yokmuş gibi görünüyordu.
Lily basamakları tek başına çıkıp kendisine hayretler içerisinde bakan pedere gülümsedi ve Brian Ferguson'a doğru döndü. Duvağını yavaşça önünden kaldırarak bir başka başkaldırıyı gerçekleştirirken duruşu dik ve bulunduğu dönülmez noktada çenesi yukarı kalkıktı. Gerçi kendisinden iki kafa kadar uzun adama bakarken çenesini kaldırmaması imkansızdı.
Brian, kendisine yas kıyafeti ile gelerek onu istemediğini açıkça belirten gelininin birde duvarını kendi kaldırmaya cesaret ettiğinde nefesini tutmak zorunda kaldı. Öfkesini nasıl yansıtacağını bilememiş kadının söylenenlerin eksik kaldığı güzelliği karşısında bir müddet öylece bakakalmıştı. Salondaki diğer herkes de onu gördüğünde aynı tepkiyi vermiş olacaklardı ki genç adam peder de dahil olmak üzere pek çok kişinin içinde bulundukları küçük düşürücü durumu unutarak iç çekiyor olduklarını duydu. Göz ucuyla baktığında meraklı gözler kendisinden çekilmiş büyük bir hayranlıkla Lily'e odaklanmıştı. Biran karşısında duran kadının açık renk saçlarından minik tutamların yüzünün yanlarından dalgalar halinde aşağı süzülüşünü izledi ve ardından küçük çıkık çenesinin üzerindeki Alistair Wilsonun dahi çizerken eksik bıraktığı dolgunluktaki gülkurusu dudaklarına, oradan da badem biçimli iri çekik gök mavisi gözlerine baktı. Ağabeyininkilerin aksine Lily daha açık ve duru, cam gibi bir göz rengine sahipti. Öyle ki bakışlarının derinliğini ve konuşmadan anlatabileceği kelimeleri tüm hücrelerinde hissedebiliyordu ve bu gözler şu an ona küçük zaferini anlatıyordu. Brian dönüp pedere baktı. Adam göğsünün üzerinde parçalarcasına tuttuğu kitap ile genç kızı süzmekteydi. Genç adam yavaşça eğilip Lilynin elini avucu içine alırken onun bir yaprak gibi titriyor olduğunun farkına vardı ve bu da çarpık gülümsemesini yüzüne oturtmasını sağladı. Öyle ki onun karşı koyuşunun kendisi için bir önem arz etmeyeceğini anlatmaya çalışıyordu. Kuş gibi atan kalbi, elbisesinin altında hararetle inip kalkan göğüslerinden kendini ele veriyordu. Brian, az sonra şüphesiz Lily McAodha tarafından reddedilecekti ve o dakikadan itibaren kralın yazdığı mektubun tek sorumlusu kadın olacaktı. Böylesine güzel bir kadın tarafından terk edilecek olmak ise Lily tarafından edilmiş intikam yeminlerinin muhtemel karşılığıydı. Lakin bilmediği şey Brian Ferguson bu saygısızlığın altında kalcak bir adam değildi.
Lily ancak Lord Ferguson'un tuttuğu elinin sıcaklığının farkına vardığında kendine gelmeyi başarmıştı. Elini kurtarmaya çalıştıysa da biraz olsun kıpırdatamadı. Bunun üzerine adam kendisine esrarengiz bir gülümseme ile baktı. Lily de ona aynı şekilde karşılık verirken peder meydan okuyuşunu yanlış anlamış olacaktı ki bir anda konuşmaya başladı. Verilen öğütler ve çekilen uzun nutuk sonlandığında sıra malum soruya geliverdi.
"Siz, Lord Brian Ferguson, hastalıkta sağlıkta iyi günde kötü günde ölüm sizi ayıran dek Leydi Elizabet Lily McAodha'yı gelininiz olarak kabul ediyor musunuz?"
"Ölümün dahi bizi ayıramayacağını siyahlar içindeki Leydim şu an herkese göstermekte peder ve sorunuzun cevabına gelince... Evet, ediyorum."
Lily, Lord Ferguson'un durumu birden tuhaf bir aşk hikayesine dönüştürerek lehine çevirmiş olması üzerine kaşlarını çattı. Aynı cümleler onun için kurulduğunda ise söyleyecek en doğru kelimeleri seçmek üzere bir müddet bekledi lakin dikkati bir anda ön koltukta yükselen küçük ama acılı bir inlemeyle dağıldı.
Arcana, sabah suyunun geldiğini kimseye söylememiş düğün bitene dek sabredebileceğini ve Lily'nin pek hevesli göründüğü düğün törenini mahvetmeyeceğini düşünmüştü. Lakin Lily'nin kapıdan gelinliği ile değil de yas kıyafetleri içinde girişi ve kocasının gözlerindeki alev genç kadını tarifi mümkün olmayan bir strese sürüklemişti. O mahvetmeyecek olsa bile Liamh az sonra patlayacakmış gibi görünüyordu. Arcana en çok da yaşadığı küçük düşürülmenin ardından Lord Ferguson'un kocasıyla düello edeceğinden korkmuştu. Gelen sancıları bu zamana kadar dizginlemeye çalışmıştı lakin artık onun bile dayanamayacağı ağrılara dönüşmeye başladığında bebeğinin içinde bir yerlerde kemiklerini kırıyor olduğundan şüphelendi genç kadın. Neyse ki Lord Ferguson kıvrak bir zeka ile durumu kendi lehine çevirmeyi başarmış olsa da Akıllanmış olması için tanrıya dualar gönderdiği Lily, hala kendinden emin bir şekilde duraksıyordu. Arcana dayanamayarak Liamh'ın kolundan tutarak acıyla inledi ve bu küçük inilti nefeslerini tutmuş heyecanla bekleyen kalabalığın arasında bir çığlıkmışçasına yükseldi. Karnını tutarak, kendisini salondan çıkarmak isteyen kocasını başını sağa sola sallamak sureti ile reddederken kaşlarını çatarak Lily'e bakıyordu. Genç kız onu fark ettiğinde yaşadığı korkuyla bariz bir şekilde panikleyerek Brian'a tekrar döndü. Arcana sancısının onu terk etmiş olmasına sevinerek derin bir nefes aldı lakin ölüm sessizliğinin üzerinden çok az bir süre geçmişti ki bel kemiğinin çatlıyormuş hissi verdiği ağrı, kalçalarına ve kasıklarına yeniden baskı uyguladı. Bu kez odada yankılanan sesi hiç de iç açıcı değildi.
"Lanet olsun Lilybeth! Evet diyeceksin... Basit bir evet... Daha neyi düşünüyorsun?"Arcana acı içinde haykırarak karnını tutup dizlerini kırdı.
Lily Arcana'nın bağırışını duyduğunda oldukça telaşa kapıldığını hissetti. Ne yapacağını bilmeden kıvranan kadına, bir ona bir Arcana'ya bakan davetlilere ve elini fazlasıyla sıkıyor olan Brian'a başını çevirdi sonunda ise pedere dönerek haftalardır kendine ezberletmiş olduğu, nefret barındıran cümleler anın vermiş olduğu telaş ve panik içerisinde ağzından hiç tahmin etmediği şekilde çıkıverdi.
"Ah tanrım, EVET!"
|
0% |