Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@gizemmgurbuzz

Ena, rüyasında boğazına saplanan McGiola kılıcının hissettirdiği ve neredeyse gerçek olduğuna inandığı acı ve korku ile gözlerini alacakaranlığa bürünmüş gökyüzüne açtı. Tanrı aşkına yine uyuyakalmıştı. Son zamanlarda bulduğu heryere gözlerini kapattığını fark etti. Yoruluyordu. Fakat bu kafasını meşgul etmek için bilerek yaptığı birşeydi. Uyku sersemliğinin elverdiği bir hızla yerinden kalkıp çitlerin ardına baktı. Neyse ki, inekleri ahıra kendileri girecek kadar akıl sahibiydiler. Başını iki yana sallayıp bu kez ardında bıraktığı ezilmiş saman yığınına baktı. Normal şartlarda yapması gereken bu yığını şekerleme yapmak yerine hayvanları beslemek için kullanmak olmalıydı. Bayan Drothil gün içindeki beşinci uykusuna yatmadan önce "Samanları ahırlara pay etmeli, kuzu ve buzağılara daha fazla vermelisin" demişti. Genç kız kadının mimikleri gözü önüne geldiğinde gülümsedi. Yaşlı Drothillere bakma görevini bir kaç ay önce babasını kaybettiğinde üstlenmişti. Dahası babası Enayı onlara emanet etmişti. Minnettarlığını ancak bu şekilde gösterebilirdi.

 

Kahverengi ekoseli kumaşını düzeltip, eteğine doluşmuş saman çöplerini temizledi. Tam rüyasında gördüklerini anlamlandırmaya çalışacak ve gecikmiş görevini tamamlayacakken Andrew'in sesi ile irkildi. "İçeri girin! Herkes içeri girsin!" diye bağırıyordu. Adamın yaşına rağmen çıkan sesine şaşırmaya fırsat kalmadan bir diğer ses ile olduğu yerde sıçradı.

 

"Dubhghailler!"

 

"Lanet olsun!" Ena olduğu yerden ok gibi fırlayıp eve girmek için harekete geçti. Doğrusu bu pis barbarların çok yakında geleceğinin farkındaydı. Kapısını sertçe kapatıp sürgüyü çekerken; "Bu kadar da yakın olmamalıydı..." diye söylendi. Dubhghailler McGiola beyinin ölüm haberini tahmin ettiğinden daha çabuk almışlardı. Klan bu derece karışıkken barbarların geliyor oluşu pek iç açıcı değildi.

 

Kendisine bey tarafından verilen McGiola kılıcını ceviz ağacından yapılma, üzerine gül ve yaprak desenleri işlenmiş sandıktan çıkartıp çabucak ocağın iç kısmına yerleştirdi. Deli gibi çarpan kalbinin yanında devirdiği odunların sesi oldukça az kalmıştı. Yastığının altındaki hançeri alıp pencereye koştu. Sıkı sıkıya örtülmüş pamuklu kumaştan yapılma perdeleri hafifçe araladı. Klan girişine doğru koşan savaşçılar adeta felaketin habercisiydi. Genç kız sıktığı dişleri arasından nefes alıp vererek olacakları korkulu gözlerle izlemeye koyuldu.Klan henüz savaşa hazır değildi. Savaşçıların çoğu McUallis bölgesine gitmişti.Ena baş edemeyeceklerini biliyordu.Perdeyi kapatıp taş ocağa doğru geriledi ve orada beklemeye başladı. Şimdi binlerce düşünce zihnini kemiriyordu. Eğer DUBHGHAİL tam anlamıyla eski gücüne kavuştuysa köyleri yok olacak demekti. Daha önce babasından o barbar adamların gittikleri köydeki kadınlara tecavüz edip esir aldıklarını duymuştu. Dubhghail'de kadınlara yer yoktu.Evlenmiyorlar, yalnızca ihtiyaç gidermek adına karşı cinsi kullanıyorlardı. Ena dudaklarını birbirine bastırıp koyu mavi gözlerini kapının sürgüsüne dikti. Kendisine dokunulmasındansa ölmeyi tercih ederdi. Düşüncesi onu saç diplerinden ayak uçlarına kadar titretti. Artık hançerini tek dayanağı oymuşçasına sıkıca tutuyor, ondan güç alıyordu.

 

Karmaşa henüz başlamıştı.Ena keskin kılıç seslerinden ve çığlıklardan duyduğu rahatsızlığı başını önüne eğip kaşlarını çatarak belirtti. Şimdi babası gibi bir savaşçı olmayı ve dışarı çıkıp kılıç sallamayı ölesiye isterdi. O, düşünceleri ile boğuşurken kapısı birkaç defa zorlandığında genç kız sobanın yanındaki boşlukta karanlığa gömüldü. Kapı iki kez daha zalimce tekmelendikten sonra gürültü ile açılıp duvara vurdu. Ena'nın mavi gözleri hunharca tekmelenen ahşabın önünde duran iri yarı adamı görünce kocaman açıldılar. Adam vakit kaybetmeden koca ellerini birbirine vurup etrafına bakınmaya başladı.

 

Genç kız tanrıya görünmez olmak için dua etmeye başladıysada dua için oldukça geç kaldığı belliydi. Gözleri iri Dubhghail ile birleştiğinde hançerini sıkıca tuttu. Zihninde adamın yanında fazlasıyla ufak kalan bıçağın iri cüssesine nasıl zarar verbileceği konusunda küçük bir hesap yaptı.

 

Barbar ona doğru attığı birkaç adımda yanına gelip genç kızı kendine doğru çekti. Ena hareket edemiyordu kendince yüksek sesli bir çığlık attı. Adam ise yalnızca güldü. Fakat gülümsemesi bir anda kesilmiş dev bir ağaç misali birkaç saniyede yere devrilmişti. Ena henüz ne olduğunu kavrayamadan yaşlı Andrew'i elinde yayı ile kapıda gördü.

 

"Şükürler olsun!" Sözler büyük bir minnet ve sevgi ile dudaklarından döküldü. Yinede uzun sürmedi. Ona doğru iki adım atmıştı ki savaşçı boynuna saplanan ok ile yere yığıldı. Genç kız kendini geri gitmeye zorlayıp sobanın yanındaki karanlığa gömülürken eliyle ağzını kapattı. Gözlerinde biriken yaşlar onu neredeyse kör etmişti.

 

"Gavin McGiola'nın kızı nerede?"

 

"B-burası... Burası." Ena barbar

 

Dubhghail'in sert sesinin ardından Melanie'nin cılız korkak sesini işittiğinde kaşlarını olabildiğince çattı. Sırtını dikleştirip olacakları beklemeye başladı.

 

Aodh kızın şiddetle titreyen bedenine acıyan gözlerle baktıktan sonra onu bıraktı. Ne sesi ne de görüntüsü onu cezp etmeye yetmişti. Korkaklardan hoşlanmazdı. Korkak bir McGiola ile mücadele ise hoşlanmadığı şeylerin başında geliyordu. Düşmanı ona halihazırda kolay gelirken korkup kaçarak işini bir kat daha kolaylaştırıyordu. Aodh ise daha çetin bir mücadele istemişti.Bunun için uzun zamandır hazırlanıyordu. Ardına bakmadan koşan kıza lanet yağdırıp ufak taş eve girdi. Adamlarından biri sırtındaki ok ile yerde boylu boyunca yatıyordu. Onu görmek olan öfkesini ikiye katlamıştı.

Ena dev gölgeye bastırılmış korku ve ateş saçan gözlerle baktı. Şu an yerde yatan adamdan daha büyük, heybetli göründüğü aşikardı. Genç kız öfkesinin bu kendinibilmez barbarların görüntüsü ile orantılı olarak büyüdüğünü düşündü. Adamlar büyüdükçe onlardan dahada nefret eder oluyordu. Güçlükle yutkunup bir adım öne çıktı ve sesinin olabildiğince soğuk çıkmasına özen göstererek konuştu;

 

"N-ne istiyorsun!"

 

Aodh başını yana eğip bakışlarını sesin geldiği yöne çevirdi. Ufak tefek bir bedenin gözlerinde biçim kazanmasını bekledikten sonra ona doğru ilerledi. Karşısındaki güçlükle ayakta durmaya çalışan sert bakışlı, ıslak yanaklı kadına doğru umursamazca eğildi. Saman ile karışmış kadınsı kokusunu içine çekerken aynı zamanda;

"Gavin McGiola nerede?" dedi. Sesi kayıtsız, bakışları kendisininkine kenetlenen parlak mavi gözlere odaklanmıştı.

 

"Nerede olduğunu inan senin kadar bende bilmek isterdim!" Ena başını dikleştirip elindeki hançeri sıktı. Adamın gölgelere karışmış yüzünü tam olarak göremiyor olsa da berbat içki kokusunu rahatlıkla alıyordu. İster istemez burnunu kırıştırdı. "Yüzünü dahi viski ile yıkayan bir avuç barbar!" diye söylendi.

Kadının hakareti, Aodh'u bir parça daha sinirlendirmesine rağmen güldü. Bir kadından işittiği ilk hakaret değildi. kaslı kollarından birini duvara yaslayıp "McGiola nerede?" diye tekrarladı. Tanrı aşkına buraya savaşmayamı yoksa kadınlar ile sohbet etmeye mi gelmişti, bilmiyordu.

 

Genç kız barbarı ittirip onu tekmeledikten sonra "McGiola benim, şimdi evimden defol!" diye bağırdı.

Aodh'un gülümsemesi kadının sözleri ile birlikte uçup gitti.Onu çenesinden yakalayıp kafasını sertçe duvara çarptı. "Sana bir erkekle nasıl konuşulması gerektiği öğretilmemiş anlaşılan!"

 

"Ah, bana bir pislik ile nasıl konuşmam gerektiği pekala öğretildi. Şimdi elini üzerimden çek yoksa uzuvlarından birini kaybedeceksin!" Genç kız başının gerisindeki acının verdiği öfkeyle elindeki hançeri kaldırdı fakat adam bu defa kolunu yakaladı ve kopartırcasına sıkmaya başladı.

 

Genç adam kadının kolunu sıkıca kavrayıp hançerin düşmesini sağladıktan sonra onun Gavin'in kızı olduğuna kanaat getirdi. Kadın tıpkı onun gibi konuşuyordu.Peki ya Gavin neredeydi? Yoksa ölüm haberi gerçek miydi? Bu soruya net bir cevap alamayacağını bildiğinden boşta kalan elini sobanın iç kısmına attı.

Ena onu durdurmaya çalışsada başaramadı. Adam çoktan kılıcı yerinden çıkarıp almıştı. Orada olduğunu nereden biliyordu ki?

 

"Yalnızca aptallar sakladıkları şeyin önünde dururlar." Aodh elindeki kılıca sırıtarak baktı. Bu kılıç McGiolanın artık onun topraklarında olduğunun birebir kanıtıydı. Ardından kadını duvara sertçe çarpıp bayılmasını sağladı.

---

Diyebileceğim tek şey...

Bu seriyi okurken pişman olmayacaksınız...

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%