Yeni Üyelik
9.
Bölüm

8. Bölüm

@gizemmgurbuzz

*Müzik Ena ve Aodh'un düşüncelerini yansıtmaktadır

 

Aodh, elindeki geniş bardaktan ufak bir yudum aldı. Bugün kendini kaybetmesi iyi olmazdı. Beyleri olarak düğünde bulunmaya devam etmeliydi. Bu düğün yedi yıl sonra Dubghailde olan ilk eğlenceydi.

 

Köşedeki dolabı açıp tozlu gaydasını eline aldı. Kendi ekosesinin rengindeki gayda onun için oldukça kıymetliydi. Gaydanın kenarında sallanan kolyeyi görmezden gelip pencere kenarındaki sandalyeye oturdu. Eliyle küçük bir temizlik yapıp çalmaya başladı. Melodiyi bir iki denemeden sonra ancak oturttuğunda çalmayı özlediğini fark etmişti.

--

Ena koca kale içinde Aodh'u nerede bulacağını bilmiyordu. İkinci kata çıktıktan sonra koridora doğru baktı.

"Ena?"

"Hogan? Ah seni tanrı gönderdi. Aodh'u arıyorum."

Adam şaşkınlığını gizleyemeyerek işaret parmağıyla yukarıyı gösterdi. "Hala odasında..."

"Ah, evet teşekkürler." Ena bakışlarını merdivene çevirdi fakat aklına ufak bir meseleye el atması gerektiğini düşünüyordu. "Unutuyordum, Bridget seni arıyordu sanırım söyleyecek önemli şeyleri var."

"Bir sorunu mu var?" Hogan aceleyle konuştu.

"Sanırım..." Ena sırıttı. Merdivenlerin yolunu tuttuğunda Hogan çoktan aşağı inmişti. Bu yaptığı yüzünden Bridget ona çok kızacaktı.

Genç kadın koridorda yankılanan acı gayda sesi ile ilerlemeye devam etti. Aodh'un kapısına geldiğinde ise duraksadı. Ses bu odadan geliyordu. Aralık kapıyı sessizce açıp pencere kenarındaki adama baktı. Ena kalp atışlarına söz geçiremiyordu. Gayda Aodh'un ellerinde adeta canlanmıştı. Yaşadıklarının acısı ise Ena'nın gözlerinde... Genç kadın gözlerinden taşan acının verdiği güç ile Aodh'un yanına gitti. Fark edilmemişti, edilmek de istemezdi. Güçlükle yutkunup tozlu gaydanın ucundan asılı kolyeye ve ucundaki yüzüğe baktı. Tanrım şu an evlenen Aodh olabilirdi... İyice yaklaşıp tam önünde durdu. Aodh gözlerini açtığında irkilip melodiyi tiz bir ses ile durdurdu.

"S-sen? Nasıl burada..."

"Ena pencere önündeki içkiye uzanıp açıklıktan aşağı döktü.

"Bana bir düğün olduğu söylendi. Seninki olma ihtimaline karşın düğünü mahvetmek için burada olmalıydım."

Aodh elindeki gaydayı yere bırakıp yavaşça ayağa kalktı. Aynı anda hem mutlu hem kızgın olmayı nasıl becerebildiğine şaşırmadan edemedi. Kadına yaklaşıp onu kendisiyle pencere arasında sıkıştırdı.

 

Ena alnını kırıştırdı. Aodh'un krem rengi gömleğindeki tozu silkip omzundan geriye attığı ekoseyı düzeltti.

"Kimse bozuk ruhlu içki kokan bir adamı bey olarak istemez..."

Aodh Ena'nın omzunda asılı duran çıkını yere indirip onu baştan aşağı süzdü. Altında McGiola Ekosesi üzerinde ise kendininki sarılıydı. Toprak rengi saçları ardında sıkıca örgülenmişti. Tıpkı bağları düğümlenmiş iç gömleği gibi. Aodh nefes alıp verişleri hızlandığında bakışlarını yeniden kadının derin mavi gözlerine kaydırdı.

"Neden buradasın Ena?"

Ena bir süre uygun bir bahane aradıktan sonra elini boynundaki kolyeye götürdü.

"Bende ilgini çekecek bir şey var Dubghail! Aslına bakarsan cesur bir McGiola doğurup seni alt edene kadar onu saklayacaktım."

Aodh sırıttı. Parmağını Enanın gömleğinin bağcıklarına dolayıp; "İlgimi çekecek olan şey tam olarak burada mı?" diye sordu. Kadının bakışlarından hafif bir parıltı geçti. Aodh sırıtıp başını iki yana salladı. Bu kadın tehlikeliydi. Bakışlarında, konuşmasında her daim bir kurnazlık vardı. "Cesur bir McGiola doğurup seni alt edene kadar..." sözleri aklına geldiğinde kahkahalarını gizleyemedi. Onu parmağını doladığı iplerden çekip; "Cesur bir çocuk dahi beni alt edemezdi."

Ena, Aodh'un ayağına basarak kendisini tekrar pencereye yasladı. "O halde bu görevi kendim üstlenmeliyim." Diye mırıldandı.

Genç adam onun narin çenesini iki ölçü büyük gelen eliyle kavrayıp kendisine bakmasını sağladı tutuşu acı verici değildi. Onun gücünde birine göre fazla nazikti. Başparmağını kadının dudakları üzerinde gezdirdi o dudaklar, çıkan sert sözcüklerin aksine öylesine yumuşaktı ki genç adam başının döndüğünü hissetti. Ona kızgındı lakin zor da olsa özlediğini kendine itiraf etmeyi başarmıştı.

"İlgimi çekecek olan şey... Hangisi?" diye sordu.

Ena, onun dokunuşundan ürkmedi yine de kaşlarını çattı. "Parmaklarını koparsaydım ilgini çeker miydi?" söylemek istediği karşısındakine ne kadar ulaşmıştı bilemiyordu.

Aodh sırıttı. Enanın gözdağı verişi oldukça eğlenceliydi. Ona olabildiğine yaklaşıp gözlerine baktı.

Genç kadının kalbi şimdi yerinden çıkacaktı. Tanrı aklını korusun bir Dubghail'e aşık olmak üzereydi. Bu durumun canını ne kadar yakacağını düşününce "Aodh, lütfen..." diye mırıldandı.

"Sana zarar vermem." Aodh fısıltıyla konuşmuştu.

"Bunu yapmazsın." Ena, ona güveniyordu.

Aodh elini kadının ipeksi yüzüne oradan da boynuna doğru kaydırdı. Çok güzel görünüyordu. Onu böylesine güzel yapanın aralarındaki mesafe mi yoksa kendi arzusu mu olduğunu çözemiyordu fakat Irene'nin ardından birlikte olduğu kendince intikam aldığı kadınlar gibi görmüyordu onu. Irene gibi görmediği de gerçekti. Hayatında başka birini o şekilde düşünebilir miydi bilmiyordu? Aodh, derin bir nefes aldı. Yanılıyordu lakin bunu kendine itiraf etmek, kabullenmek güçtü. Gözlerini kapatıp yeniden açtı. Karşısındaki yüz Ena'nın ta kendisiydi.

Ena sessizce aradan sıyrılıp sandalyeye oturdu. Boynundaki zinciri ona göstermesi gerekiyordu.

"Aodh, bunu görmen gerekiyor." dedi. Tanrım, tüm hafta boyunca bu anı hayal edip şimdi kaçıyor olmak...

Genç adam kadının sürekli aynı şeyi tekrar etmesinden bıkkın bir ifadeyle baktı. Yanına gidip elini tuttu ve avcunun içini açtı.

 

 

 

  

"Tanrı aşkına kadın! Bunun sende ne işi var?

"Sana ilgini çekeceğini söyledim."

"Onu bana ver Ena." Aodh kaşlarını çattı. Highlandstaki herkes o mühür için kadının kafasını hiç acımadan koparabilirdi.

Ena kolyeyi çekip yerine koydu. "Onu yıllardır taşıyorum. Görmenin uygun olacağını düşündüm. Bu mührü benden alacağın anlamına gelmiyor."

Aodh şimdi sinirlenmiş görünüyordu. Tam Bir şeyler söylemek üzereydi ki kapı çaldı. Göz ucuyla ona odanın kapıyı görmeyen kısmını işaret etti. Ena itiraz etmeden yatağın bulunduğu kısma gidip rahatsız edici döşeğin üzerine oturdu. Şimdi ne yapacağını bilmiyordu. Aodh mührü ondan alıp Giolaya geri dönmesini isteyebilirdi. Zinciri boynuna iki kere dolayıp elbisesinden içeri soktu ve kapıya gelen Dubghailin sesine kulak kesildi.

"Douglas Mealduine görüşme talep ediyor beyim. Tam olarak bilemiyorum fakat ulak bağımsızlık talebinden bahsetti. Kardeş klan olmak istiyorlarmış. Douglas sizi toprağına çağırıyor."

"Ona Mealduin'e adım atmayacağımı ve onunda benim toprağıma giremeyeceğini haber et. Ulak Ness kıyısındaki handa buluşacağımızı iletsin."

"Beyim, bir de Morganlara tebrik için aşağıda olmanız gerekiyor."

"Önden git, geliyorum."

Ena nefesini tutup bekledi. Ne diyeceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Ellerini eteği üzerinde kenetleyip başını öne eğdi. Aodh ağır adımlarla yanına gelip tam karşısında durdu. Ena, onun kalın bacaklarını, deri iplerle bağladığı ayakkabısını ve diz kapağının bitimine kadar uzayan ekosesinin pililerini inceledi. Pililer o kadar düzenliydi ki Ena dahi bu şekilde katlayamazdı.

"Buraya ne için geldin Ena?" Aodh bir kez daha sordu. Sesine düş kırıklığı hâkimdi. "O mühür ile beni tehdit mi edeceksin?"

Ena gerçekten incinmişti. Üzüntüsünü hırçınlığının ardına gizlemeye gayret ederek ayağa kalktı;

"Evet!" dedi sesi odayı çınlatmıştı. "Mührü boynumdan alman için beni öldürmen gerekli!" diye devam etti. Zinciri çıkarıp sıkıca çekti ardından güçlükle yutkundu. "Neden" diyerek başladı cümlesine fakat devamını getiremedi. Başını aşağı eğip titreyen sesini dizginlemeye çalışarak konuştu. "Şimdi mühre ihtiyacın var değil mi?" diye mırıldandı.

Aodh kaşlarını çattı fakat kendini tutmayı başardı. O sesini yükselttikçe Ena daha çok inatlaşacaktı. Kadını çenesinden tutup kendine bakmaya zorladı. "Beni burada bekle. Döndüğümde bu konuyu konuşacağız!"

"Buraya neden geldiğim belli ya, daha neyi konuşmak istiyorsun? Ena güzel gözlerini erkeğinkilere dikti fakat ansızın dudaklarına değen parmağı onu susturmuştu.

"Ena, geldiğimde!" Aodh başka bir şey söyleme gereği duymadı. Parmağını dudaklarından çektiğinde kadının gözlerindeki alev biraz olsun sönmüştü. Aodh o alevin geri kalan kısmı ile nasıl baş edeceğini düşünüyordu.

Genç kadın inatla "Bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Beni askılık niyetine kullanman gerekse dahi onu sana vermeyeceğim" Diye mırıldandı lakin o kadar. Aodh sonunda ona çarpık gülümsemesini bahşettiğinde sustu ve arkasını döndü. Hayır, ona aşık olmak acıdan başka bir şey getirmeyecekti. Lakin çok geçti!

 

 

Loading...
0%