@gizemyenikler
|
İŞ.
Bugün işler iyi geçmişti. Sadece çocukların sınav haftasıydı. Ve bu yüzden yoğundu. Sınav sorularını hazırlamış, onları sınav yapmış, bugünde sınav sonuçlarını akşam evde okuyacaktım. Bu ara bende yoğundum. Ağırlık olarak evdeydim. Dışarı çıkmıyordum. Kışları genelde böyleydi. Hava soğuktu. İzmir'de, bile böyleyse, diğer illeri hayal dahi edemiyordum. Adı üstünde kış diye düşündüm, içimden. Bu normaldi. Kuzenim Anıl'ın, Rusya'dan arkadaşı İrina Türkiyeyi ziyarete gelmişti. Şu anda Bodrumdaydılar. Çılgın Ruslar dedim içimden. Çünkü bu mevsimde, kız denize girmiş, poz vermişti. Bunu instagramdan görmüştüm. Bizim buradaki soğuk algınımız onlara göre farklıydı. Rusya'nın soğuk havasına alışmış birisi kışın Türkiye'de biz donarken, onlar kolsuz, askılı buluz sokaklarda üşümeden rahatlıkla dolaşabiliyorlardı. Buda alışkanlıkla, kültürle ilgili bir durumdu. Aynısı Kanada'da, yaşayan amcam içinde geçerliydi. Bir keresinde ocak ayında Antalya'da, denize girmişti. Bizede hiç üşümediğini söylemişti. Anıl, Rus arkadaşlarıyla instagramda çok güzel bir resim paylaşmıştı. Dünyanın 7 harikasından biri sayılan “Halikarnas Mozolosi” önünde poz vermişlerdi. Bodrum'un, kesinlikle görülmesi gereken yerlerindendi. Like attıktan sonra resme yorum yaptım. “Çok güzel çıkmışsınız keyifli gezmeler” dedim. Anıldan hemen yanıt geldi. “ Teşekkürler kuzen” dedi.
AT.
Geçenlerde at ile ilgili bir film izlemiştim. Adını hatırlamıyordum, ancak atın hayatı ve yanındaki insan dostlarıyla ilgiliydi. Filim çiftlikte geçiyordu. Birden kendimi at ile ilgili içimden kısa bir öykü yazarken buldum.
Güneş, ahırın çatısından sızan ışık hüzmeleriyle yüzümü okşuyordu. Burnumla ahırın kokusunu içime çektim; saman, ter ve atın o eşsiz kokusu.Rüzgar yüzümü okşarken, yelelerini kokladım. Toprak kokuyordu. Derken çok güzel bembeyaz bir at gördüm. Ona sevgiyle sarıldım. At çok güzeldi. Oda beni görünce sevinmişti. Onunla dost olmuştum. Etrafımız ormanla çevriliydi. Her yer yeşildi. Ağaçlar capcanlı, ve çok güzel görünüyorlardı. Canım çiftliğim benim birtanecik yuvamdı. Daha sonra atın üstüne bindim. Ve gitmeye başladım. At koşarken bende onun üstünde, sanki özgürlüğe gidiyormuş gibi hissettim. Ben özgürdüm.
BAŞKA BİR AT DAHA.
Bu esnada güneş, ufuktan yükseldikçe ovanın üzerindeki sis yavaş yavaş dağılıyordu. Uzaktan, yeleleri rüzgarda dalgalanan bir siluet belirdi. Yaklaştıkça, kaslı bacakları ve parlak gözleriyle görkemli bir at olduğu anlaşıldı. Tüyleri, güneşin ilk ışınlarında altın sarısı parlıyordu. Burnundan buharlar tüterken, derin nefesler alıp veriyordu. Sanki tüm dünyanın yükü onun güçlü omuzlarındaymış gibi.
|
0% |