Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Bölüm

@gizemyenikler

GECELER.

 

Geceler bir başka aynı şekilde onu anlamlandırmakta dedim içimden. Nasıl mı? Hislerimi kağıda dökerek. Geceleri bana ilham geliyordu. Bende kısa- kısa şiirler, öyküler yazıyordum. Pencereden sızan ay ışığı, odamdaki tozu dans ettiriyordu. Yatakta uzanmış, tavanı seyrediyordum. Dışarıdan gelen sessizlik, içimdeki düşüncelerin sesini daha da yükseltiyordu. Gece, her zaman olduğu gibi, zihnimin en derin köşelerine inip, orada saklı olanları ortaya çıkarıyordu.

 

Hatıralar, film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu. Bazıları mutlu, bazıları hüzünlü...Gülümsedim, sonra gözlerim doldu. Geçmişe takılıp kalmanın bir anlamı yoktu, biliyordum. Ama yine de, o anlarda yaşadığım duyguları unutamıyordum.

 

Yavaşça yataktan kalktım ve pencereye doğru yürüdüm. Soğuk hava yüzüme çarptı. Derin bir nefes aldım. Şehir uyuyordu. Sadece uzaktan duyulan arabaların sesi ve rüzgarın fısıltısı vardı.

 

Bu sessizlik içinde kendimi daha iyi hissediyordum. Düşüncelerim yavaş- yavaş duruluyordu. İçimde bir huzur vardı. Belki de gece, sadece karanlık bir zaman dilimi değildi. Belki de, kendi içimize dönüp, kendimizle yüzleşebileceğimiz bir fırsattı. Şiirimi yazdım. Su dolu bardağımdan bir yudum su aldım. Lambamın ışığını söndürdüm. Sonrada battaniyemin içine girip, örtünerek derin bir uykuya daldım. Yeni bir güne daha hazırdım. Her yeni gün, yeni bir başlangıçtır, demekten vazgeçmeyecektim. Ve yeniden başlayacaktım. Benim doğamda pes etmek yoktu.

 

Ertesi gün iş çıkışı kardeşimle eve girmeden önce Güzelyalı'da bir kafede oturduk. Bol- bol sohbet edip, abla- kardeş yorgunluk kahvesi içtik. Kardeşim okuldan Bornova'dan geliyordu. Bende Alsancak'dan işten gelmiştim. O öğrenciydi ve yoğundu, bense öğretmendim ve yorgundum. Kısacası ikimizde yorgunduk. Bu yüzden, iş çıkışında biraz hava alıp, sahilde birer kahve içmek bize iyi gelmişti. Daha sonra iki kardeş sahilde yürüyüş yapmaya başladık. Kimi sahilin kenarında oturmuş sohbet ediyor, kimi ise bisikletiyle dolaşıyordu. Yaşlı bir adam bankta oturmuş gazete okuyor, trafik ise akıp, gidiyordu. Deniz meltemi yüzümüze eserken, gelecekle ilgili hayallerimizi konuşuyorduk. Güneş batarken, biz deniz kenarında ilerlemeyi sürdürüyorduk. Sahil, güzeldi. İzmir'in her köşesi, bize umut ve ilham veriyordu. Güzelyalı'nın huzurlu atmosferini seviyorduk. Burada yaşıyor olmamızında bunda etkisi büyüktü. Çünkü evimiz sahilin tam karşısındaydı. Hemen o apartmanda. Derken tekrar onu gördüm.

 

PLATONİK AŞK ACI VERİR.

 

Kimi mi?.

 

İşte onu. Platonik aşkımı. Yani yan apartmanda yaşayan o gizemli adamı. Adamın adını bile bilmiyordum, ama, ondan çok hoşlanıyordum. Onu resmen tanımadan seviyordum. Bu yaşta böyle hisler normal değildi. Bunun için fazla yaşlıydım. Aşkın yaşı yoktu, ama, platonik aşk lisede olurdu. Benim gibi otuzlu yaşlarının sonlarında olan bir kadın için anormal bir durumdu, platonik aşk. Bir insan tanımadığı bir insanı sevemezdi. Olsa- olsa beğenirdi. Belki tanısam anlaşamayacaktım. Bir insanla anlaşmak, ilişki yürütmekde artık bu devirde oldukça zordu. Heleki söz konusu olan benim gibi, özgürlüğüne çok düşkün olan bir kadınsa.

 

Güzelyalı sahili, adı gibi güzel bir yerdi. Özellikle de gün batımları... Deniz, gökyüzüne karışırken, turuncu ve pembe tonlarının dans ettiği o anlar, dünyanın tüm güzelliklerini içinde barındırır gibiydi. Ama benim için bu güzellik, bir yandan da buruk bir lezzet taşıyordu. Çünkü bu sahil, aynı zamanda benim platonik aşkımın da tanık olduğu yerdi. Platonik aşk insana acı verirdi. Çünkü duyguların karşılıksızdı.

 

Onu, uzaktan görünce kalbim yerinden çıkacak gibi olurdu. Ne zaman onu görsem, kalbim hızla atıyordu. Deniz kenarında tek başına yürüyordu, oda. Tıpkı bizim gibi. Yavaşça uzaklaşıp gözden kayboldu.

 

Ona uzaktan baktım, onu kalbimde daha da büyüttüm. Ben sadece hayalin peşinde koşan zavallı bir kadındım. Belki de bir gün, tüm cesaretimi toplayıp ona duygularımı açabilirim. Ama o güne kadar, onu uzaktan sevmeye devam edeceğim. Belki de, bu aşkın en güzel yanı buydu. Bunu özel kılanda bu aşkın imkansız oluşuydu. Uzaktan sevmek, onu kalbimde daha da özel kılıyordu. Bu komşuna aşık olmak, hocanı beğenmek, sokakta yürürken uzaktan gördüğün birisinden aşırı etkilenmek, ünlü birini sevmek tarzı bir aşktı. Yani aşkın saf, imkansız olanıydı. Gene de bir şikayetim yoktu. Yaşımdan olsa gerek bu durum hayatımı asla etkilemiyordu. Zaten önemli olanda buydu. Ne bir beklentim vardı, nede bir umudum. O yüzdende rahattım. Bir sıkıntı yoktu.

 

“Abla ne oldu daldın?” dedi kardeşim. Meraklı bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu.

 

“Hiç öyle dalmışım. Hadi kalkalım, artık. Ben acıktım”.

 

“Ay evet yemek zamanı geldi. Bende acıktım abla. Eve gidelim karnımızı doyuralım” dedi kardeşim. Böylece, abla- kardeş yolun karşısına geçerek, evimize doğru ürümeye başladık.

 

Loading...
0%