Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. Bölüm

@gizemyenikler

O gün arkadaşlarımla epey güzel bir gün geçirmiştim. Çok eğlenmiştim.

ÖZGÜRLÜK ÖNEMLİ.

 

Özgürlüğüme gelirsek kimse beni özgürlüğümden alıkoyamazdı. Her birey özgürdür. Ve kimsenin hayatına kimse karışamazdı. Buna hakkı yoktu. Bu konuda böyle düşünüyordum.Kendi yolumu bulmalı, ve özgürlüğümü her şeyin üstünde tutmalıydım. Ben hayatta kimseye bağlı değildim. Güçlü bir kadındım. Kendi kararlarımı kendim alıyor, ve kendi çizgimi çizebiliyordum. Bu benim için önemliydi. Herkesin, hayatı birbirinden son derece farklıydı. Benimkisi de buydu. Özgürlüğüme olan düşkünlüğüm, beni ayrıca cesur kılıyor, ve bağımsız biri yapıyordu. Kendi ayaklarım üzerinde durma kararlılığım, bence bir gün beni başarıya götürecekti. Ben böyle hissediyordum. Başarı kavramı sadece bana göre meslekle alakalı değildi. Hayatta mutlu olabilmekte, bana göre bir tür başarıydı. Bence başarıda göreceli bir kavramdı. Kendi rotamı çizerek, hayatımı kendi kurallarıma göre yaşıyordum. Kimseye ihtiyacım yoktu. Bağımsız, güçlü bir kadın olarak hayatımdan memnundum. Hayatımı gerçektende seviyordum. Özgür olan ruhum, beni benzersiz kılıyordu.

 

Ayrıca, bu hayatta öğrendiğim bir şey varsa eğer bunlardan biriside, sana verilen sırrı saklaman gerektiğiydi. Asla başkassıyla paylaşma. Sonuçta o kişi sana güvendi, vede paylaştı öyle değil mi?.

 

Hayattan alınacak çok ders vardı. Son yazdığım öyküde özgürlük üzerineydi. Öykümün ismi Kafesin ötesiydi.

 

“Kanarya, tüm gün kafesinin demirlerine tutunur, dışarıyı seyrederdi. Bahçedek, ağaçların yeşilliği, uçan kuşların özgürlüğü onu her zaman kıskandırmıştı. Bir gün, kafesinin kapısı yanlışlıkla açık kaldı. Tereddüt etmeden kanarya, yeni bir hayata doğru kanat çırptı.

 

Başlarda özgürlük, düşündüğü kadar güzel değildi. Açlık, tehlike, yalnızlık.... Ama o, pes etmedi. Gökyüzünde süzülürken, rüzgarın yüzünde hissettiği serinliği, bulutların arasında kaybolmanın verdiği huzuru tatmıştı.

 

Bir süre sonra, eski evine geri döndü. Kafesinin önünde durdu ve içine baktı. Artık o kafes, onu hapseden bir yer değil, yaşadığı maceraları hatırlatan bir hatıra olmuştu. İçeri girmedi. Zira o, artık özgürdü.

 

Öyküm kısaca bu şekildeydi. Bitirdiğimde rahatlamıştım. Oh dedim içimden. Bu esnada kahvemden bir yudum almayıda ihmal etmemiştim.

 

Birden, kendimi çocukluğumu özlerken bulmuştum. Özlem ağır bir duyguydu. Ve bana göre anlatılamazdı. Sadece yaşanırdı. Birisini ,derinden özlemenin ne demek olduğunu sadece yaşayan bilirdi. Bazı duygular bana göre yaşanılamadan anlaşılamazdı.

 

Yaşanılmalıydı.

 

SANDIK.

 

Nazım Hikmet şöyle demişti, “ Özlemin azı çoğu olmaz, ağırdır işte”. Doğru söz dedim içimden. Şiirler iyi ki vardı. Hepsi duygularımıza tercümandı. Şu anda odamdaydım. Evimin ahşap kapısı gıcırdadı. İçeri sızan tozlu güneş ışığı, odamın köşesinde duran eski sandığı aydınlattı. O kutunun içinde rahmetli dedemin eşyaları vardı. Ve hepsi o öldükten sonra bize birer anı olarak kalmıştı.

 

Nerede mi?.

 

Yüreğimizde, kalbimizde...

 

Sandığın içinde zamanın tozunu taşıyan, yıpranmış giysiler, ve sararmış fotoğraflar vardı.

 

Onlar bizim fotoğraflarımızdı. Her bir parça, bizim gençlik yıllarımıza açılan birer kapıydı. Birden burnuma, geçmişte çekilmiş olduğum bir resimden o gün koklamış olduğum yaseminlerin tatlı kokusu geldi, sanki.

 

O günler geride kalmıştı. Şimdi, sadece birer hatıraydı. Canım dedem diye düşündüm. Onu özlüyordum. Gelip, geçmişti işte. Birden tık diye ölmüştü. Hayat gerçektende böyleydi.

 

Ellerimle yüzümü sıvazladım. Gözlerimden süzülen yaşlar, tozlu zemine düştü. Her damla, dökülen bir hatıra gibiydi. Kalbim acıdı. Hüzünlenmiştim.

 

Arada bir, her insan böyle hüzünlenirdi. Sizcede öyle değil mi?. Odamdan ayrılırken, sandığı kapatmadan önce içine baktım, bir kez daha. Belki de özlem, böyle bir şeydi. Geçmişe dönüp, unutulmuş kokuları yeniden solumak. Kaybedilen anları, kalbinde yaşatmak.... Eğer benden, özlem duygusunu tanımlamam istenseydi, onu bu şekilde tanımlardım. İnsan sevdiklerini özlerdi. Buda doğal bir duyguydu.

İŞ.

 

Bu hafta yoğundum. Sürekli çalışmıştım. İş hayatı zaten hemen- hemen aynıydı. Sabah başlıyor, akşam altıda işten çıkıyor, yedide evde oluyordum. Sonrada yemek yiyor, akşamda yarın anlatacağım, konuyu çalıştıktan sonra, geriye müzik dinleyip, bir bölüm dizi seyretmek kalıyordu.

 

AKDENİZ MUTFAĞI.

 

Ben akdeniz mutfağına resmen aşıktım. Pizza, makarna favorimdi. Ayrıca, espresso kahveyide severdim. Eğer İtalya'da ,yaşasaydım, mutlu olurdum. Birden kendimi hayal kurarken buldum. Tam bir hayalperesttim.

 

Ah güzel hayallerim benim. Onlar tıpkı bitmek bilmeyen bir tür okyanus gibiydi.

 

AKDENİZ RÜYASI.

 

Güneş, masmavi denizin üzerinde parıldarken, rüzgar kumları öptü. Küçük bir balıkçı köyünde, beyaz badanalı evlerin arasında kaybolmuş, sevimli bir tavernaya adım attım. Masanın üzerinde, bembeyaz örtünün üzerinde, sanki bir sanat eserini andıran bir sofra kurulmuştu. Ortada, zeytinyağının altın rengi ışıltısıyla yarışan, taptaze bir salata vardı.

İçinde, domateslerin kırmızısı, biberlerin yeşili ve soğanın beyazı bir araya gelmiş, adeta bir renk cümbüşü yaratmıştı. Yanında, bol baharatlı bir güveç kabı, enfes kokusuyla beni kendine çekiyordu. İçinde, taze deniz ürünleri, sebzeler ve bol miktarda zeytinyağı birleşmiş, adeta bir lezzet patlaması yaratıyordu. İlk lokmayı alır almaz, damaklarımda bir patlama oldu. Domateslerin tatlılığı, biberlerin acılığı ve zeytinyağının yoğun lezzeti bir araya gelerek, beni Akdeniz'in ortasına ışınladı. Gözlerimi kapatıp, dalgaların sesini dinlerken, martıların çığlıklarını duyar gibi oldum. Her lokma, yeni bir lezzet sürpriziyle doluydu. Güveçteki deniz ürünleri, ağzımda erirken, taze otların aroması beni mest etti.

 

Sofranın bir köşesinde, yanında limon dilimleriyle servis edilen, çıtır çıtır kızarmış kalamarlar beni bekliyordu. Her bir lokmada, denizlerin tazeliği hissediliyordu. Yanında, yerel bir şarap, bu lezzet şölenini tamamladı. Şarabın meyvemsi tadı, yemeklerin lezzetini daha da ortaya çıkardı.

 

O an, zaman durdu. Ben sadece yemek yemiyor, aynı zamanda bir kültürü, bir hayat tarzını yaşıyordum. Akdeniz mutfağı, bana sadece lezzet vermekle kalmadı, aynı zamanda ruhuma da dokundu. O gün, Akdeniz'in kalbinde, küçük bir balıkçı köyünde, unutulmaz bir deneyim yaşadım.

Loading...
0%