@gizli1ruh
|
✨2.bölüm✨
~Ders~
..
Bakışlarımı uzun yoldan çekip yanımda ki gardiyana "Daha ne kadar gideceğiz böyle. Vallahi içim dışıma çıktı." Diye sorarak yüzümü buruşturdum.
Bana ters bir bakış atıp sabır dilercesine önüne döndü. Haklıydı bir yandan, defalarca kez sormuş onu rahatsız etmiştim. Yaren bacaklarını ileriye doğru uzatıp tekrar kendine çekti. Anlaşılan oturmaktan bacakları uyuşmuştu. Bir saatin ardından araç durunca şükür diye mırıldanıp bileklerimde ki kelepçeyi sağa sola hareket ettirdim. Acıyordu yahu, hatta izi bile çıkmıştı. Bizi araçtan sırayla indirdiler, görüş açıma giren devasa büyüklükteki iki bina ile ağzım açık kaldı. bu kadarını beklemiyordum açıkçası. yerden oldukça yüksek olan duvarın üzerinde kalın ve keskin tellerden bakışlarımı çekip yan tarafında ki binaya baktım. Sanırım bu bina erkek mahkumlarındı. Her iki bina birbirleriyle neredeyse aynıydı. Üstelik etrafta tek bir konut bile yoktu. boş büyük bir arazideydik.
Kolumu tutan gardiyan diğer tarafına da Yareni alarak bizi yeni tabiri caizse kafese götürmek için ilerletti. ardından mahkum kabul kapısının önünde durdurup bir kaç işlem yaptıktan sonra ilerletmeye deavm etti. hemen ardından bizi büyük ve eskisine nazaran daha düzgün bir koğuşa getirip kelepçelerimizi çıkardı.
"Oha, eski koğuştan bin kat daha iyi burası."
Yarenin kurduğu cümle ile üzgün bakışlarımı ona çevirdim. Şu an dışarda bir yerlerde iş için veyahut arkadaşlarla buluşmak için ordan oraya koşturmamız gerekirken burada bu dört duvar arasına tutsak edilmiştik.
Özellikle ben, hiç hak etmediğim suçumun olmadığı bir olay yüzünden burada 1 buçuk senedir yaşamaya çalışıyordum. Alışmıştım, insan mecbur kalınca herşeye alışmak zorunda kalıyordu.
Eski koğuştaki herkes getirildikten sonra sayım yapıldı. Sayımı yapan gardiyanlar koğuşu terk ederken herkes kendine bir yatak seçip eşyalarını yerleştirdi.
"Birazdan erkek mahkumları getirecekler." diyen esmaya çevirdim bakışlarımı. Bunlar nerden öğreniyordu bu söylemleri, merak ediyordum.
Benim düşüncelerimi dile getiren Sevgi abla "nerden duydun kız?" Diye sordu. Saat akşam 10 u gösterirken ayakta duran bedenimi hızla yatağa attım. Dehşet derece de yorgun hissediyor, kılımı kıpırdatacak hali kendim de bulamıyordum.
"Mahkum kabul kapısında ki personellerden."
Karnımın guruldamasıyla uzandığım yerde ağlamaklı bir ses çıkardım. "Bize yemek verecekler mi, çok açım ben."
"Bazı ceza evlerinde yemekleri koğuşlarda bulunan kadınlar yapıyor , bizde neden öyle değil ya onları mı bekleyeceğiz böyle."
Nursena'nın kurduğu cümleye karşın Zeliha abla "Kim uğraşacak yemeklerle kız, ne güzel yapıyorlar işte." Diyerek cevap verdi. Onlar kendi aralarında konuşurken koğuşun kapısı açıldı ve içeriye bizim katta görevli olan gardiyan girdi. Yerimden doğrulup " Yine bizim katta görevlisin öyle değil mi, ah bir türlü kurtulamıyorsun benden." Diyerek takıldım ona. Başını iki yana sallayıp gülerken "Öyle oldu." Dedi. Sonra buraya geliş sebebini hatırlayıp "Yemekhaneye ineceksiniz. Hazırlanın." Diye tamamladı.
40 dakika içinde yemekhaneye inip yemeklerimiz yemiş ve koğuşa geri gelmiştik.
Şimdi ise herkes uyumaya hazırlanıyordu. Boynumda ki kolyeye dokunup orada olup olmadığını kontrol ettim. Sonrasında siyah uzun saçlarımı ellerimle toplayıp at kuyruğu yaparak bağladım. Gözlerim koğuşun içerisinde geziniyor, inceliyordum. Yaren'in yatağının bulunduğu kısımda oyalandı bakışlarım. Ranzanın üst katında ki yatağın hemen dibinde küçük demirlerden oluşan bir pencere vardı. Aslında koğuşta 3 pencere vardı. Sadece o pencere yatak kısmına denk geliyordu.
Aklıma gelen şey ile henüz uyumaya hazırlanan Yaren'in yanına giderek koluna dokundum. Başını çevirip bana bakarken " Birşey mi oldu?" Diye sordu.
Dilimi kuruyan dudaklarım da gezdirip "Bu yatakta ben kalabilir miyim?" diye sordum.
Hiç itiraz etmeden "Tabi kalabilirsin, hemen değiştiriyorum yerimi." Diyerek bacaklarını ranzadan sarkıttı ve atladı.
"Teşekkür ederim güzelim."
Yastığını ve çarşafını alıp benim az önce kalktığım yatağa gitti. Bende kendi yastığımı ve çarşafımı alıp tek basamağa basıp yatağa çıktım. Bakışlarım hemen camın olduğu kısma kaydı. Bedenimi yatakta kaydırıp ellerimi Demir'e doğru uzattıp tuttum. Demir'in soğukluğu içimi ürpertti. Ay tüm ihtişamı ile gökyüzünün karanlığında parlarken karşı cezaevinin duvarlarına diktim bakışlarımı.
Göründüğü kadarını inceledim. Aynı bizimki gibi bir cam vardı ve daha fazlasını göremiyordum. Anladığım kadarıyla orası bir koğuştu. Işıkları açıktı, daha fazla oraya bakmamak için bakışlarımı bu sefer aşağıya indirdim. Askerlerden bir kaçı görüş alanımdaydı. Sıkıldığımı anladığımda ise yastığımı son kez düzeltip tam uzanacaktım ki bakışlarım tekrar o küçük pencere kaydı. Fakat bu sefer iri bir erkek bedeni gördüm. Sırtı pencereye dönüktü, kafası falan gözükmüyordu ama sırtının bir kısmını görüyordum. O kişi bedenini hareket ettirdi, yavaşça döndü ve yatakta hafif kayarak başını çevirmişti ki benim olduğum tarafa baktı. Ürperdim. Saç diplerimin uyuştuğunu hissettim adeta. Öylesine sert bir siması vardı ki yüzünü bu kadar uzaklıktan görmeme rağmen ürpermiştim. Gözlerim uzağı çok iyi görüyordu fakat onun beni gördüğünden emin değildim. Öylece durmuş benim tarafıma bakıyordu. Benim bulunduğum koğuşun ışığı kapalıydı öyleyse görmesi imkansız diye geçirdim içimden. Ona daha fazla bakmamak için hızla geri çekildim ve başımı yastığa koydum. Çok tuhaftı, korkmuştum biraz. Düşünmeyerek gözlerimi kapatıp kendimi uykuya teslim ettim.
...
Sabah yüzüme vuran sıcaklık ile gözlerimi açarak bir kaç kez kırpıştırdım. Anlaşılan küçük penceremden güneş yüzüme vuruyordu. Elimi gözlerimin önüne siper ederek oturur pozisyona geçtim. Bakışlarım duvarda ki saate kaydı. 05:45 geçiyordu ve 06:00-06:30 gibi havalandırma kapıları açılacaktı.
Gözlerimi ovuşturup yataktan zıplayarak ayaklarımın soğuk zeminle temas etmesini sağladım. Ardından yırtılmaya yüz tutmuş fakat hala iş görür olan terliklerimi ayağıma geçirip uykumun açılması için bedenimi bir kaç hareket ile esnettim. O sırada diğer kadınlar da uyanmaya başlıyordu.
Banyoda ki işlerimi halledip koğuşa geri döndüm. Ranzamın yanında bulunan duvarda asılı olan takvimden pazar kısmını yırtıp pazartesiyi gün yüzüne çıkardım.
Eski ceza evinde haftasonları sessizlik olurdu. Herkes işlerini pazartesinden itibaren yapar haftasonuna kadar bitirirdi. Böylelikle haftasonları gürültü olmazdı. Haftanın dört günü posta gönderebiliyorduk. Ve üç günde gelen postalar dağıtılıyordu. Sabah sayımından sonra postaları toplayan mektupçumuz, akşam mesai bitmeden de gelen postaları dağıtıyordu.
Elbette ki giden ve gelen postaları yine mektupçular kontrol ediyordu.
Her gün sabah 10:00-12:00, öğleden sonra 14:00-18:00 saatleri arasında sessizlik saati uyguluyorduk. Bu saatler arasında kimi mektubunu yazıyor, kimi kitap okuyor, kimisi yazı yazıyordu.
Bugün ise oldukça heyecanlıydım. Anneme yine mektup yazacak ve onun mektubunu alacaktım. Üzerime Haziran ayına girdiğimiz ve havaların ısınması üzerine kısa kollu bir tişört ve altına dar bir kot pantolon giyerek spor ayakkabımı giydim. Sonrasında gardiyan koğuşa gelerek havalandırma saatini bildirip kapıyı açık bıraktı.
Buradan kaçmanın imkansız olduğunu bildikleri için havalandırma saatlerinde koğuşların kapıları açık olurdu.
Kızlarla beraber avluya çıkıp yüzüme çarpan temiz havayı içime çektim. Artık gerçekten bir şeyler yapmalıydım. Avukatın beni her seferinde oyalayıp çıkartamaması şüphelerimi arttırıyor sinirlerimi bozuyordu. Zaten burada bir buçuk yılım boşa gitmişti. Sevdiklerimden ayrı düşmüştüm. Aklıma her geldiğimde kafayı sıyıracakmış gibi hissediyordum.
Aklımda ki düşünceler kendiliğinden dağılırken kulağıma toplu bir erkek sesi çalındı.
Yanımda ki kızlara bakarak "Sesi duyuyor musunuz?" Diye sordum. Sorum üzerine bir kaç saniye susup "Aa evet erkek mahkumların da havalandırma saati." Diyen Esma elini şıklatarak aydınlattı bizi. Evet kadınlara nazaran sesleri biraz daha yüksek çıkıyordu.
"Bu kadar yakın yani avlular."
"Sesleri geldiğine göre öyleymiş."
Başımı iki yana sallayıp kulağıma gelen sesleri duymazdan gelerek temiz havayı dakikalarca içime çektim. Avluyu neredeyse 10 defa turladım, düşündüm, oturdum sonra geri kalktım. Aşırı derece de sıkılıyor yerimde durmak istemiyordum. Çünkü durduğum an buradan çıkarmayacak olmanın korkusu zihnimi meşgul ediyor beni strese sokuyordu.
Kızlar sırayla oturduğum duvara gelerek ayak ucuma oturdular. "Şimdi ben bir şey söyleyeceğim ama siz yine kimden öğreniyorsun bunları diyeceksiniz."
Esma konuşunca tüm gözler ona çevrildi. "Yine ne duydun?" Diye sordum gözlerimi kısarak.
"Daha önce hiç duydunuz mu bilmiyorum ama ceza evlerinde mahkumlara stajyer öğretmenler ders verebiliyormuş."
Kaşlarımı çatıp "Nasıl?" Diye sordum. Oturuşunu düzelterek sanki heyecanlı bir şey anlatıyormuş gibi gözlerini açıp hızlı hızlı anlatmaya başladı.
"Şimdi sen.." diyerek bakışlarıyla beni işaret edip "Edebiyat öğretmenisin ya, gardiyanlar eşliğinde erkek mahkumların ceza evine gidip onlara ders verebiliyorsun." Diye açıkladı. Duyduklarım beni şaşırtırken "E bu harika bir şey, hiç yoktan zaman geçer ." Diyen Sevgi ablayla bakışlarımı ona çevirdim.
Bu koğuşta sadece ben ve Sevgi abla öğretmendik. Ve bu bizim için bir nebze iyi olabilirdi. Zamanın geçmesi açısından.
"Hatta.." diyerek konuşmasına devam eden Esma "Bu akşam üzeri ilk dersini verebilirsin." Diyerek son noktayı koydu.
Hazır mıydım bilmiyordum, sonuçta orada erkek mahkumlar olacaktı ve ben eminim onların göz hapsindeyken ders falan anlatamazdım.
Kızlarla beraber ayaklanıp yemekhaneye doğru doğru ilerledik. Yemeklerimiz bittikten sonra koğuşa geçip mektubumu yazdım. Birazdan mektupçular gelecekti ve ben annemden gelen mektubu alabilecektim. Dakikalar geçti elimde çevirdiğim mektubu masanın üzerine bırakıp ayaklandığım sırada koğuşun kapısı açıldı ve Mektupçu elinde mektuplarla içeri girdi. Yanına giderek "Annemden bir mektup var mı? " diye sordum. Bakışlarını bana çevirip "Yine sabırsızlık yapıyorsun, biraz beklesen vereceğim zaten." Diyerek güldü. Başımı iki yana sallayıp "Söz konusu o olunca bekleyemiyorum." Dedim.
Ardından bana Annemin yazdığı mektubu verdi. Bende ona kendi yazdığım mektubu verip masaya oturdum. Mektupçu diğer kadınlara mektuplarını dağıtırken elimde ki mektuba odaklandım.
Zarfı açıp içindeki katlanmış kağıdı usulca açıp yazılanları okumaya başladım.
Güzel kızım,
Beni merak etmeni istemiyorum. Tek başıma da olsa senin yokluğunda ayakta durmaya çalışıyorum. Sana çok iyi bir avukat tuttum. O seni oradan çıkartacak ve senin suçsuz olduğunu ispat edecek. Sadece Biraz daha beklemen gerekiyor. Seni çok özlüyor ve seviyorum...
Kısa mektubunu sonlandırırken aklım "sana çok iyi bir avukat tuttum." Kısmındaydı. Belki de beni buradan çıkarırdı kim bilir...
Ne ara geldiğini bilmediğim gardiyan koğuşun kapısında durup "Feyza ve sevgi, hazırlanın karşı ceza evine gideceksiniz. İkinizden iş dalı öğretmenlik olduğu için mahkumlara ders vereceksiniz." Dedikten sonra kapıyı açık bırakıp önünde dikilmeye devam etti. Bunu bildiğimizden tek kelime etmeden saçlarımı geriye atıp koğuştan Sevgi abla ile çıktık. Gardiyanlar bileklerimize kelepçeyi takıp dar koridorlardan geçirip çıkış kapısın getirdi. Sonrasında diğer kapıdan geçerek erkeklerin bulunduğu kısıma geçtik. İçimde anlamlandıramadığım bir tedirlinlik oluşuyordu. Midem kasılıyor, onların karşısına çıkacağım diye heyecanlanıyordum. Nasıl insanların karşısına çıkacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu.
"Onlar sizi bekliyor, ilk önce feyza sonra da sen gireceksin Sevgi. Ders anlatacak kitaplarınız içerde."
Gardiyan bu sözleri söyledikten sonra bizi bir kapının önünde durdurdu. Gelen seslerden anlaşıldığı üzere bir kuşku bu kapının ardında beni bekliyordu.
Bileğimde ki kelepçeyi çıkarttıktan sonra kolundan tuttum. "Bana zarar vermezler değil mi?" Diye sordun. Ne yalan söyleyeyim azıcık korkuyordum.
"Merak etme." Dedi korktuğumu anlamış gibi. "Sana bir şey yapamazlar. İçeridekilerin çoğu burada olmalarına sebep olan suçları işledikleri için pişman."
Başımı sallayıp arkamı döndüm ve kapıyı yavaşça açıp bakışlarımı yere sabitledim. Sonra bunun saçma bir fikir olduğunu anlayarak bakışlarımı kaldırıp kapıyı açtığım için sessizleşen mahkumlara çevirdim.
Hepsi durmuş beni izliyordu ve bu bende kasılmalara sebep oluyordu. Gözlerimi hepsinin üzerinde gezdirirken köşede ki sıranın en sonunda takılı kaldı bakışlarım.
Bir çift siyah gözün, gözlerime odaklanmasıyla bir ürperti ele geçirdi bedenimi. Kaşlarını çattı, yüzünü daha önce uzaktan da olsa gördüğümü hissediyordum ki sonradan hatırladım.
Bu adam gece onu izlediğim adamdı...
...
Evet bizimkiler artık zor şartlara rağmen karşılaşmaya başladı.
Bakalım bundan sonra ne olacak.
Oy vermeyi unutmayalım.:)
Diğer bölümde görüşmek dileği ile... |
0% |