@gizli1ruh
|
Bol yorumlarınıza ihtiyacım var.
...
Melih ağır bir şekilde arabadan inerek kapısını yine aynı ağırlıkla kapattı. Arabanın farlarını kapattığı için onu yalnızca sokak lambasının aydınlattığı kadarıyla görebiliyordum.
Hızla kabanımın kuşağını bağlayarak açıkta kalan yerlerimi gizledim. Kızlar da iki yanıma gelince tüm cesaretimi toparlayarak ilerlemeye başladık.
Melih'in beni durduracağına adım kadar emindim. Onun için hızlı hızlı ilerlemeye çalışıyordum. Kızlar kaldırıma çıkarken ben inadına onun yanından geçecektim ki aniden önüne geçerek durmamı sağladı. Fazla yakındı ve ben bu yakınlıktan rahatsız olmuştum. Bedenimi ondan bir kaç adım uzaklaştırarak başımı kaldırıp yüzünün sol tarafını aydınlatan lambadan gördüğüm kadarına baktım.
Muazzamdı.
Ellerini üzerine giydiği siyah kabanın ceplerine yerleştirerek " Bir yere mi gidiyordun?" Diye sordu.
Ona cevap vermek ve vermemek arasında gidiyordum. Eğer onu umursamayacaksam tek kelime etmemeliydim.
Sorduğu soruya cevap vermeden sağ tarafına bir adım attım. Benim adımımla kendisi de aynı yöne geldi. Bu sefer sol tarafa adım atmıştım ki sağ eli kolumu kavradı. Ne sıkıyor, ne hafif tutuyordu.
Bakışlarım kızlara kayarken onların Mert tarafından sokağın sonuna doğru ilerletildiğini gördüm.
"Bırakır mısın?" Diye konuştum kolumu kavrayan elinin üzerine elimi koyarken.
Bırakması için çabalıyorum fakat resmen koluma yapışmıştı.
"Bir soru sordum."
Sesi hafif bir tonda sinirli geliyordu. Demek ki onu umursamamam hoşuna gitmemişti.
"Bende cevap vermeme hakkımı kullandım."
Verdiğim cevap onun sinirini iyice yükseltiyordu ve ben istediğim şeyi elde etmeye başlıyordum.
"Sana öyle bir hak vermedim." Diye fısıldadı yüzünü bana doğru yaklaştırırken. Başımı meydan okurcasına kaldırdım.
"Senden öyle bir hak istemedim. Bırak kolumu gitmek istiyorum!"
Kolumu bir kaç defa kurtarmaya çalıştım fakat ne olduysa o an oldu. Kolumu benimle birlikte çevirip gövdemi kendi bedenine yasladı. Ardından sinir bozucu bir yavaşlıkta kulağıma doğru " Ben izin vermeden hiç bir yere gidemezsin. Şimdi cevap ver ne halt etmeye gidiyorsun." Diye fısıldadı.
Sinirden ve heyecandan dolayı göğsüm hızla inip kalkarken kendimi ondan kurtarmaya çalışıyordum.
"Yeter! Bıktım senden ve sorularından! Kızlar 3 kişilik konser bileti almış. Konsere gidiyorduk."
Daha fazla bu pozisyonda kalmamak için açıklama yapma gereği duymuştum.
Melih cevabımla birlikte beni tekrar kendisine çevirip ellerini üzerimden çekti.
"Hayır. Sezgin tek başına idare edemiyor. Bara eleman lazım."
Sert sesi beynimde yankılanırken " Ne demek hayır! Ben bugün izinliyim. Benim yerime binlerce eleman bulursun sen. Bırak ta gideyim." diye söylendim sinirle.
Bu adam beynime adeta kan sıçratıyordu.
Bakışlarını üzerimden çekerek arkaya doğru döndü.
"Kızları o konsere götür. Yanlarından ayrılma. Bitince de eve götürürsün."
Sokağın başında bizi izleyen Merte kurduğu cümlelerden sonra tekrar bana döndü.
"Saçmalama ya. Gitmek istiyorum ben. İzin günümde de çalışamam. Bari bir gün kurtulayım senden. Ona da bırakmıyorsun." Beni dinledikten sonra kabanımın kuşağını tutarak arabaya doğru yürümeye başladı.
Bende el mecbur peşinden ilerliyor ona hakaretler ediyordum.
"Ah ah. Senden kurtulduğum gün bayramdır bana."
Kapıyı açıp beni oturttuktan sonra kendisi de şoför koltuğuna geçip emniyet kemerini taktı.
Dakikaların geçtiği yollarda ikimizde konuşmuyorduk.
En son Barın önüne geldiğimiz de onu beklemeden arabadan indim. Melih'i beklemeden içeri geçerek pis kokuya maruz kaldım.
"Allahım bir gün bu koku yüzünden bayılacağım."
Kabanımın kuşağını açarak üzerimden çıkartıp bar tezgahının arkasına geçtim.
Sezgin arkası dönük bardakları düzenliyordu.
Kabanımın ve çantamı küçük odaya bırakıp tekrar döndüğüm de gözleri kısa bir süreliğine bana kaydı. Ardından tekrar önüne döndü. Sonra başını hızla çevirip karşısında sanki insan dışı bir varlık duruyormuş gibi gözlerini sonuna kadar açtı.
"Oha." dediğini duydum yüksek müzik sesine rağmen.
"Bu ne güzellik Cansu. Bir an tanıyamadım."
Kaşlarımı çatarak ellerimi belime yerleştirdim. Zaten oldukça sinirliydim.
"Hadi ordan. Tanıyamamış. Haspam."
Bana salak mısın dercesine bakarken ona gözlerimi devirip bakışlarımı etrafta gezdirdim.
Melih bey yine locasına çıkmış yanındaki adamla konuşuyordu.
"Sen izinliydin bugün. Hayırdır neden geldin?" Diye sordu Sezgin elindeki bardağa viski doldururken.
"O ketum patronun sürükledi beni. Neymiş, Sezgin tek başına yapamazmış. Konsere gidecektik kızlarla. Alıkoydu beni." Diye söylendim üzgün bir ifadeyle.
Keşke onu yumruklamam için bana bir şans tanısalardı.
Sezgin bardağı müşterinin önüne koyarken "Yok ya. Gayette yapıyorum." Diye konuştu.
Vicdansız adam beni bilerek buraya getirmişti. Peki ama neden? Bunun bir açıklaması olmalıydı elbette.
Arkamdan birinin seslendiğini duyunca başımı o tarafa çevirdim.
Allahım bir bu eksikti.
"Cansu." Dedi emre beni baştan aşağı süzerken.
"Çok ama çok güzel olmuşsun."
"Teşekkürler."Diye fısıldadım kısa keserken. Konuşmasını istemiyordum.
"Seni görmeye geldim."
"Neden?"
Aniden sorduğum soru karşısında kaşlarını çatarak "Gergin görünüyorsun. Bir sıkıntı mı var?" Diye sordu.
Evet var! Sıkıntının büyüğü senin abin.
Demek istesem de kelimeleri bir bir yutup "Sana öyle gelmiştir. " diye yanıtladım.
Ardından bakışlarım Melih'in olduğu yere kaydı. Ayağa kalkmış karşısındaki adamla el sıkışıyordu.
Bir an sadece bir an bakışları bana kaydı. Ardından yanımda ki Emreyi görünce bakışları sertleşti.
Gözlerimi üzerinden çekerek bir kaç adım atıp tezgahın tam dibine girdim. Emre de hemen karşımda beni izliyordu.
"Ne içersin?"
Sorumla birlikte ellerini birleştirip " Geçen ki içtiğimden." Diye cevapladı.
Başımı sallayarak istediği içeceği bardağa doldurdum.
Ardından önüne koyarak tezgahın arkasından çıkıp Emrenin yanındaki boş sandalyeye oturdum.
Oturmamdan dolayı kısa olan elbisem iyice kısalınca elimle eteği çekiştirip uzatmaya çalıştım fakat bir işe yaramıyordu. Bacaklarımı birbirine kenetleyip ellerimi üzerine koydum.
"Çok güzelsin. Eminim bir sevgilin vardır."
Ağzımdan laf almaya çalışır gibi bir hali vardı.
Bunu anlamamak tabii ki saçma olurdu.
"Hayır. Yok."
Cevabımla birlikte yüzünde hafif bir tebessüm oluştuğuna yemin edebilirdim. Fakat çok kısa sürmüştü.
Seni sinsi!
Biraz sohbet ettikten sonra tam kalkıyordum ki kolumu tuttu.
"Biraz daha kalsan. Sohbetin sarıyor."
Gözlerimi kısarak aklındaki niyeti anlamaya çalıştım.
"ÇEK O ELİNİ!"
Emre'nin arkasından gelen yüksek sesle ikimizde o tarafa döndük.
Kızgın bir boğayı andıran Melih seri adımlarla yanımıza geldi.
"Hayırdır abicim. Ne bu sinir?"
Melih, Emreye ters bir bakış atıp kolumdaki elinin üzerine kendi elini koydu. Ardından yavaş yavaş elini kolumdan çekip beni arkasına alarak önümde durunca ne yapacağımı bilemedim.
"Sana buraya gelme dememiş miydim? Ne bu cesaret!"
Emre, Melih'i aldırmadan uyuz bir şekilde güldü.
"Cansuyu görmeye geldim abi."
Emre bakışlarını bana çevirince Melih de bana doğru döndü.
Gözlerinde gördüğüm ifade tam olarak nefret ve sinire barındırıyordu.
"Ama o seni görmek istemiyor!"
Melih'in kurduğu cümleye karşın vakit bu vakittir diyerek "Hayır! Alakası bile yok. Sen gelmeden önce gayet sohbet ediyorduk." Diye konuştum.
Sinirliydi. Hemde fazlasıyla. Bu adamın sinirli olmadığı bir ânı görecek miydim aceba...
"Demek öyle."
"Duydun!"
Sert bakışlarını üzerimden çekmeyerek bana doğru dönüp tam dibine girdi.
Bu pis kokan ortamda onun hoş kokusu burnuma gelince bi tuhaf oldum. Yüzlerimizin arasında santimler kala beni zorlayacak o üç kelimeyi fısıldadı.
"Bunu sana ödeteceğim!.."
...
ikimizde susuyorduk!
Gizli bir anlaşma vardı sanki aramızda.
Oysa o, tek bir harf fısıldasa
Ben çığlık çığlığa ağlayacaktım...
|
0% |