Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13.bölüm

@gizli1ruh


 

İyi okumalar🤍

 

 

🫶🏻

 

 

 

 

Melih'in sesini duyar duymaz içime dolan rahatlama hissi ile elinin üzerinde duran ellerimi indirdim. Ama kendisi bedenimi bedenine öylesine yaslamıştı ki haraket dahi edemiyordum. Hafif bir kıpırdamanın ardından ağzımda ki elini çekerek " Kıpırdama!" Diye uyardı sert sesiyle.

 

"Tamam da bırakır mısın artık?" Diyerek bedenini hafifçe ittirdim.

 

Yüzü hemen saçlarımın arasındayken derin bir nefes çektiğini hissettim çünkü sesini işitmiştim.

 

Efenin kime çektiği şimdi belli oluyordu.

 

Amcası kılıklı.

 

Karnımda ki kolunu bana işkence yapmak istercesine yavaş yavaş çekip beni kendine çevirdi.

 

Birbirine karışmış olan saçlarımın ne kadar kötü bir görüntüye sahip olmamı sağladığının farkındaydım bu nedenle ellerimle düzelterek karanlıkta yüzü net belli olmayan Melih'e bakmaya başladım.

 

"Neden sessiz sessiz geliyorsun ya. Bıktım senin bu her yerden çıkmalarından."

 

Beni dinlemeyerek bileğimden tutup indiğim merdivenleri tekrar çıkmaya başladık.

 

"Bu gece buradasın!"

 

Sert sesi tekrar kulaklarıma ilişince bu sefer bileğimi hızla kurtardım ondan.

 

"Ne demek burdasın. Anlaşma yapmıştım sadece 2 gün. Geceleri gider sabahları gelirim demiştim."

 

"Fikrimi değiştirdim." dedi kısa ve net bir şekilde.

 

"Yarın Kasvete gideceğim. Sen ve Efe de geleceksiniz."

 

Yorgun ve uykusuz oluşumdan dolayı ona daha fazla laf yetiştiremeyecektim.

 

"Çok kötüsün!"Dedim ağlamaklı sesimle odaya sürüklenirken.

 

"Ben Efenin odasına kalacağım."

 

"Tamam." Dedi sanki bunu söylememi bekliyormuş gibi hızlı bir şekilde.

 

Beni Efenin odasına sokarak yengesinin eşyalarından bir kaç parça gecelik getirdi.

 

"Hangisini giyeceğini bilemedim."

 

Elindekileri alarak bedenime uygun olan uzun bir eşofman ve kısa kollu bir üst alıp banyoda giydim.

 

Odaya döndüğüm de Melih Efenin beşiğinin basında durmuş onu seyrediyordu.

 

Demek ki bir tek Ailesine yumuşaktı.

Maşallah benim burnumdan getiriyordu hemde hiç usanmadan bıkmadan.

 

"İzleyeceğine yaklaş."dedi elini Efenin küçük eline dokundururken.

 

Yanına yaklaşarak ensesine doğru eğildim.

Ne yaptığımı anlamak istercesine başını çevirince

burun buruna geldik.

Kendimi hızla çekerek " Ensende göz falan mı var diye baktım da yokmuş. Nerden gördün geldiğimi? " diye sordum.

 

"Kokundan." Dedi ifadesiz bir sesle.

 

"Tuhaf." Diye söylendim Efenin yanındaki yatağa doğru ilerlerken.

"Hadi git sen. Ben gece uyanır kontrol ederim onu."

 

Bakışlarını bana çevirip bir müddet baktıktan sonra iyi geceler bile demeden çıkıp gitti.

 

Dengesiz!

 

Son kez Efeye baktıktan sonra yatağa uzanarak uykuya daldım.

 

...

 

MELİH KARAHAN

 

Elimdeki sigaradan son bir duman çekerek izmaritini köşede bulunan küçük saksıya attım.

Sabahın yedisinde uyanmayı artık huy edinmiştim.

 

Odamdan çıkarak Efenin odasının önünde durdum.

 

Kapının kulpunu yavaşça ses çıkarmamaya özen göstererek açıp içeriye girdim.

 

Fakat gördüğüm manzara beni mutlu etmişti.

 

Cansu yatağında kucağında Efe ile uyuyordu.

Efenin bir eli Cansunun tişörtünün üst kısmından içeri girmiş diğer kolu ise yüzündendi.

 

Bu çocuğu böyle yetiştirmemiştik aslında.

Yalnızca Cansuya bu hareketleri yapıyordu.

 

Yavaşça yanlarına giderek yatağın üzerine oturdum.

Ardından Efenin elini yavaş bir şekilde Cansunun koynundan çekerek daha rahat uyuyabilmelisini sağlayacak bir pozisyona aldım.

Gözleri usulca acılan Cansu beni görünce hızla yataktan doğrulup "Senin ne işin var odada. Hemde yatakta!" Diye sordu sinirle.

 

Umursamaz bir şekilde "Efeyi kontrole geldim." diye yanıtladım onu.

 

Bakışlarımı Efeye çevirdiğimde gözlerini açmış bizi izlediğini fark ettim.

 

"Amca."

 

Sesi o kadar tatlıydı ki dayanamayarak boynuna ufak bir öpücük kondurdum. Sakallarım onu huylandırmış olacak ki sesli bir şekilde güldü.

Onun gülüşüyle Cansuda gülmeye başlayınca aslında gülmenin ona ne kadar yakıştığını fark ettim.

 

Cansu iyi biriydi.

Hoş ve eğlenceli.

Fakat ona karşı birşey hissedecek güçte değildim veya ben öyle sanıyordum.

Daha önce hiç sevmemiştim birini.

Kendimi hep Kasvete adamış biri olarak bara bile sık sık gitmezdim. Ta ki onu oraya aldırana kadar...

 

Efenin kolunu uzatıp beni o küçük eliyle yanına çekmesine izin verdim. Aynı şeyi Cansuya da yaparak "prenses ve Amca." Diye fısıldadı.

 

İkisinin kokusu o kadar güzeldi ki biraz daha dursam mayışmaya başlayacaktım.

 

"Hadi kahvaltıya." Dedim Efeyi kucağıma alırken.

Cansuda bizimle birlikte odadan çıkıp banyoya ilerledi.

 

Bir kaç dakika sonra tekrar geldi ve Efeye süt hazırlayarak içirmeye başladı.

 

"Bara mı? Yoksa o belalı sokağına mı?" Diye sordu Cansu.

 

"Belalı sokağıma." diye konuştum bende üzerine bastıra bastıra.

 

Efenin burnundan öperek " Bizi neden götürüyorsun ki?" Diye sordu.

 

Ayağa kalkarak " Çünkü ben öyle istiyorum."dedim ve mutfağa ilerledim.

 

"Ay haspam."dediğini duysamda aldırmayarak bur bardak su doldurup içtim.

Ardından bardağı tezgaha bırakarak Cansuya hazırlanması gerektiğini söyleyip kapıya çıktım.

 

Cebimdeki sigara paketinden bir dal çıkarak usulca dudaklarıma yerleştirdim.

 

" Hadi gidelim."

 

Cansunun sesini duyduğumda onlara arabaya geçmeleri için bir baş hareketi yaptım.

Başını tamam anlamında sallayarak kucağındaki Efeyle arabaya bindi.

Bende elimdeki sigaradan son dumanı alarak şoför koltuğuna yerleştim.

 

...

 

CANSU KESKİN

 

Dakikalar peş peşe birbirini kovalarken Melih arabasını kasvetin girişinden geçirerek mahallenin tam ortasına park etti.

Efeyle birlikte dikkatli bir şekilde inip onu yere bıraktım.

 

"Prenses. Oyun oynayalım."

 

Efenin masum bir şekilde kurduğu cümle karşısında saçlarımı karıştırıp "Oynayacağız tabi. Ama önce biraz etrafı keşfe çıkalım."diye konuştum.

 

Etrafı keşfetmekten kastım, mahallede bulunan bütün evler boşaltılmış, yerlerine ofis tarzı mekanlar yapılmıştı.

Bende meraklı biri olarak elbette inceleyecektim.

 

"Hadi." Dedi buzdan Melih önümüzde ilerlerken.

Ben ve Efe peşinden ilerlemeye başladık.

İlk defa gündüz görüyordum burayı. Ve oldukça korkunç bir mahalleydi ki bizden başka da kimse yoktu.

 

Onun peşi sıra merdivenlerden inerken Efeyi kucağına aldı.

İlk gün burada Mert tarafından sürüklenerek Melih'in odasına gidiyorduk.

 

O anlar gözümün önüne gelince, Mertin dediği kelimeler zihnimde yankılandı.

 

Melih'in Kasvetine hoşgeldin.

 

Hayatımı alt üst eden bu üç kelime.

Beni içine çeken o üç kelime.

Beni kendine zorunlu bir şekilde hapseden o üç kelime.

 

Düşüncelerimi dağıtarak uzun koridordan geçerek onun odasına girdik.

 

Yeğenini Masasına oturturken alayla konuştum.

 

"O günden sonra ilk defa girdim bu odaya. Sahi hatırlıyor musun bay buzdan adam, nasıl da ağlıyordum sırf sen beni bırak diye."

 

"Evet." Dedi sert bir şekilde.

"Hatırlıyorum. Fakat farkındaysan ağlaman benim zerre umrumda olmamıştı ve sen buradasın."

 

Kaşlarım anında çatılırken onun bu kadar umursamaz oluşu canımı sıkıyordu.

 

"Bir kaç güne kurtulacağım senden!" Dedim hiddetle.

 

Efe önünde bulunan kağıt ve kalemle ilgileniyordu. Aramızdaki mesafeyi bir kaç adımda kapatarak "Kurtuluş yok! Bulaştın bir kere bana." Diye konuştu.

Ardından elini kaldırıp büyük dolabın yanında bulunan tabloyu gösterdi.

 

"Bak şu tabloya."

 

Bakışlarımı onun gece karası gözlerinden ayırıp gösterdiği tabloya çevirdim.

Bir kadın ve bir erkek silüet vardı tabloda. Fakat yüzleri silik bir şekildeydi. Kadından yükselen gri duman, adamın etrafı saran siyah dumanının arasında kaybolmuştu.

 

Ben tabloyu anlamaya çalışırken kafasını bana eğerek titrememe sebep oldu.

 

"Adam simsiyah." Diye fısıldadı tek eliyle saçlarımı geriye atarken. Açıkta kalan boynumda işaret parmağını gezdirdi.

 

"Kadın ise, onun Siyahına bulaşan gri..."

 

Yaptığı açıklama ile iliklerime kadar bir ürperti geçti bedenimden. Soluksuz kaldım ve kalbim olduğundan daha fazla atmaya başladı.

Bu gereksiz heyecan onun bana alttan alttan gönderdiği mesaj yüzündendi.

 

Adam Simsiyahtı. kadın ise, onun Siyahına bulaşan Gri...

 

Tabloya kenetlenmiş bir şekilde bakarken kendimi zar zor toplayıp Melih'i kendimden uzaklaştırdım.

 

"Gidiyorum ben!"

 

Kapıya doğru bir adım atmıştım ki kolumdan tutulup çekilmem ile onun sert göğsüne çarptım.

 

"Bu ne cesaret?" Dedi bakışları sesi gibi sertleşirken.

 

Kolumu ondan hızla kurtarıp "Sen Vicdansız herifin tekisin!"diye söylendim.

 

Aşırı sinirliydim ve sinirimi yalnızca Efe yatıştırabilirdi.

 

Onu kucağıma aldığım gibi odadan çıktım. Dar uzun koridoru hızlı bir şekilde geçip kendimi sokağa attım. Nefessiz kalmış gibiydim bu nedenle ciğerlerimi dolduracak kadar güçlü bir nefes çektim içime.

 

"Can-su."

 

Zoraki bir şekilde söylenen kelime ile hızla başımı Efeye çevirdim.

Adımı söylemişti. Ve söylerken o kadar güzel gelmişti ki kulağıma dayanamayarak ona sıkıca sarıldım.

 

"Ne dedin bakiyim sen tekrar et bebeğim."

 

"Can-su."

 

İsmim onun ağzından tatlı bir şekilde dökülürken

Karşı kaldırımda bulunan dükkanın önündeki koltuğa onu oturtup önünde eğildim.

 

"Ama ben senin Cansu diyen o dilini yerim."

 

Küçük ellerini avuçlarıma alarak ard arda öpücük kondurdum.

Efe minik elleriyle yüzümü tutup dudağımın kenarına ufak bir öpücük kondurdu.

 

"Lan. Sende iyice sapık çıktın ha. Öpüp durma kızı."

 

Arkamdan gelen kalın ve sert sesin sahibine dönüp kısa bir bakış attım.

 

"Küçük çocuktan ne istiyorsun."

 

"Küçük falan ama yaptıklarına bak."

 

Melih cümlesinin ardından onu kucağına alarak başını boynuna koyup derin bir nefes çekti.

 

 

 

"Kokun sinmiş üzerine. " derken bakışları bana dönmüştü.

 

"Kucağıma aldım ya ondandır."

 

Zemine çarpan metal sesi dikkatimizi dağıtırken Melih bir kaç adımda önüme geçip duraksadı.

 

 

Bize doğru koşarak gelen Mert ve arkasındaki adam hemen yanımızda durup konuşmaya başladı.

 

"Ooo aslan parçası da buradaymış."

 

Mert Efeyi kucağına alırken eve gidip üzerimi değiştirmek adına yavaş bir şekilde sokağın çıkışına ilerlemeye başladım.

 

"Bir yere mi gidiyordun kaçak?"

 

"Evet." Dedim ona bakmadan.

"Eve gidip üzerimi değişmem gerek."

 

Adım sesleri yavaş yavaş kulağıma gelirken arkamda varlığı belli olan adam yine aynı şeyi yaparak saçımı kendine doğru çekip gerdanımı açıkta bıraktı. Heyecanım hızla inip kalkan göğsümden belli oluyordu.

 

 

 

"Bir saat. Yalnızca bir saatin var."

 

Başımı ağır bir şekilde geriye çevirip gözlerine sabitledim. Aramızda yok denilecek kadar bir mesafe vardı.

 

"Bıktım senden."diye fısıldadım.

 

Gözleri gerdanımda, boynumda, dudaklarımda gezinip gözlerimde durdu.

 

"Umrumda mı?"

 

Gözlerimi kapatıp açarak " Rahat bırak artık beni." Diye fısıldadım tekrar.

 

Hiç bir duygu barındırmayan bakışları gözlerimi delip geçiyordu adeta.

 

"Hadi git şimdi. Bir saat içinde dönüyorsun!" Dedikten sonra beni ardında bırakıp Merte bi baş hareketiyle arabaya yönelmesini sağladı.

Son kez ona bakıp arabaya bindim.

 

"Senden de kurtulmak istiyorum."

 

Mert bir an gülecekmiş gibi oldu fakat tekrar eski haline büründü.

"İstediğimiz her şey olmuyor malesef."

 

Başımı cama çevirip "Gıcık."Diye fısıldadım.

 

"Duydum." Dedi yumuşak bir tonda.

 

Araba evin önünde durunca keskin bakışlarımı ona çevirip "Senin beklenene gerek yok ben kendim dönerim." Dedim.

 

Bedenini bana çevirirken "Bu dediğin Melih abinin hoşuna gitmez."Diye konuştu.

 

Kapıyı açarak "Abin batsın!"demiş ardından sert bir şekilde çarpmıştım.

 

Sonrasında herşey çok hızlı gelişti.

Eve çıkıp kızlara ayrıntılı bir açıklama yaparak odama geçmiş duşumu alarak üzerimi giyinmiştim.

 

Telefonumu çantama koyarken "Bizde gelelim seninle." Diye yanıma geldi Buse.

 

"Zaten kızın derdi başından aşkın, bir de bizimle uğraşmasın."

 

Merve'nin dediğini mantıklı bulan Buse birsüre sonra " Tamam Merve haklı sen git cabuk dön yarın. O mendeburdan uzak dur. Yaklaştırma kendine." Diye tembihledi.

 

"Tamam. Hadi ben cehennemime gidiyorum.", dedikten sonra kapıyı açıp kendimi dışarı attım.

 

Merdivenleri hızlı bir şekilde inip dışarıya çıkınca Mertin kapıda beni beklediğini gördüm.

Seri adımlarla yanına yaklaşıp arabaya yerleştim.

Yol boyunca da sesimi çıkarmadım.

 

Dakikalar sonra Mertin "Evet geldik." Demesinden içinde bulunduğumuz sokağa göz atarak arabadan indim.

 

Görünürde ne Melih vardı ne de Efe.

 

"Sen geç abinin yanına ben arabayı köşeye park edip geliyorum."

 

Mertin arabaya binip ileriye gidişinin ardından bir kaç adım atmıştım ki kulağıma ilişen birden fazla araba sesleri ile olduğum yere çakıldım.

Çünkü arkamda beni bekleyen bir tehlikenin farkındaydım fakat o tarafa dönecek gücü kendimde bulamıyordum. Bu nedenle kendimi toparlayarak geriye döneceğim sırada sokağı ayağa kaldıracak bir ses, sokağın duvarlarına çarpa çarpa yankılandı.

 

Çünkü,

 

Bu ses,

 

Silah sesiydi...

...

 

 

 

Sonra dönüp bakıyorsun geriye,

Aslında bitirmeye çalıştığın yolun

Henüz başında olduğunu fark ediyorsun...

 

 

Loading...
0%