Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14.bölüm

@gizli1ruh

 

lütfen oy ve yorumlarınızı unutmayın🤍

 

 

.

 

 

Olduğum yerde kas katı kesilirken "Cansu!" Diye bir bağırış duydum.

Bu Melih'in sesiydi.

İlk defa bana ismimle sesleniyor oluşuna mı sevinsem yoksa içinde bulunduğum durumdan mı korksam anlam veremedim.

Demir merdivenlerin başında ve her an patlamaya hazır bir bomba gibi duran Melih görüş alanıma girince hızla ona doğru koşmaya başladım. O da aynı şekilde bana koşuyordu.

 

Mertin "ÇABUK ARABALARIN PEŞİNDEN GİDİN HEMEN!" dediğini duyar gibi oldum.

Yüreğim ağzımda elim kalbimin üzerinde deli gibi ona koşuyordum.

Kaçmak istediğim adam bana şu an korunak olabilecek tek yermiş gibi...

 

Elini bana uzatarak elimi tutup kendine çekti.

Olası bir tehlikeye karşı bedenimi bir koâlâ misali sararken onun sıcaklığına sığınmak istedim.

 

"Efe?"diyebildim yalnızca. Silah sesi hâlâ zihnimde yankılanıyordu. Üstelik Melih beni aşağı indirirken Kasvete birsürü adam gelmişti.

 

"Merak etme Odamda. Güvende." Dedi beni yatıştırmak için.

Biz birbirimize kenetlenmiş, bir bütün olmuş halde onun odasına ilerlerken hızla kapıyı açıp beni içeriye soktu.

Efe koltuğun üzerinde amcasının telefonuyla oynarken bakışları beni buldu ve tatlı bir gülüş peyda oldu o güzel yüzünde.

 

"Şimdi." Derken Melih beni Efenin yanına götürerek önünde durdurdu.

"Sen ve Efe burada kalıyorsunuz. Kapıyı kilitleyin. Sakın açmayın. Ben kapıya birilerini koyacağım."

 

Başımı tamam anlamında sallayıp titreyen ellerimi efenin iki kolundan tutup kaldırdım.

Onu tek hamlede kucağıma alırken Melih siyah gömleğinin üzerine takım elbisesinin ceketini giyerek Efenin başından öptü.

 

Yakındı.

Ondan yayılan güzel kokuyla birlikte gözlerimi kapatıp açtım.

 

Siyah irisleri elâlarımı bulurken sağ elini kaldırıp saçlarımı okşayıp "Dikkatli olun."diye fısıldadı.

 

Onu başımla onayladıktan sonra hızla kapıdan çıkışını izledim. Kapıyı üç defa kilitledi ve ardından uzaklaşan ayak seslerini işittim.

 

Efeyi amcasının çalışma masasının üzerine oturtup bende koltuğa oturdum.

Gerginliğimi ona yansıtmamam gerekiyordu bu nedenle onunla resim çizmek için kalem ve kağıt alıp üzerine bir kaç figür çizmeye başladım.

 

Her ne kadar kızları aramak istesem de burada telefonun çekmediğini bildiğim için kafamdaki düşünceyi sildim.

Sanırım bir müddet burada kalacaktık.

 

"Prenses."

 

Efenin gülerek bana prenses demesiyle bakışlarımı ona çevirip "efendim miniğim?" Diye konuştum.

 

"Amcayı özledim." Dedi gülmeye devam ederken.

İki elimi yanağına koyup "Ama yeni gitti." Dedim.

Cümlemin ardından cevap vermeden tekrar kağıtlara şekiller çizmeye başladı. Bende onu izlemeye...

 

...

 

Saatler ilerledikçe Efe de yorgun düşmüş göğsümde uyuya kalmıştı.

O kadar uykum var dı ki elimde olsa şu an efeyle uykuya dalabilirdim ama herhangi bir tehlikeye karşı uyumamam gerekiyordu.

 

Gözlerimi zar zor açıp kapatırken kapıdan bir takım sesler geldi.

Bedenim kucağımda ki Efeyle birlikte hızla doğrulurken onu sarıp sarmalamış içime saklarcasına tutuyordum.

 

Kapıdaki sesler son bulurken yavaş bir şekilde açılarak görüş açıma Melih girdi.

Onu görmenin sevinci ile rahatlarken kendisi, ben ve Efeye bakarak gözlerini kapatıp olduğu yerde durmuş sonra tekrar açmıştı.

Bu davranışını sanki bizi gördükten sonra tüm yorgunluğunu unutuyor diye yorumlamıştım.

 

Ne alakaysa...

 

Bedenini hareket ettirerek yavaş yavaş yanımıza gelmiş üzerindeki ceketi çıkartıp koltuğun köşesine atmıştı.

Tam dibime oturunca içimde anlamlandıramadığım bir heyecan oluştu.

Bakışlarımı ona çevirince, Efenin göğsüme elini sokmasından dolayı açılmış olan kazağımın yakasına baktığını fark ettim.

Ardından tekrar o sinir bozucu yavaşlığı ile Efenin elini göğsümden çıkardı. Bunu yaparken tenime değen parmakları adeta yakıp kavuruyordu beni.

 

"Eşşek sıpası. Eli kolu rahat durmuyor."

 

Bunu söylerken yine aynı düz ifade ile söylemişti.

 

Efenin elini çıkardıktan sonra yakamı biraz yukarı çekerek açıkta kalan kısmı kendince biraz kapattı.

 

Bu davranışı gülümsememi sağlıyordu fakat onun yanında bu eylemi gerçekleştirmek istemiyordum.

 

Bir kolu arkamdan koltuğun başlığına yaslanmış diğeri ise Efenin elini tutuyordu.

 

"Onlar kimdi?" Diye sordum saatlerce konuşmamamın etkisiyle çatallaşmış sesimle.

 

"Arif'in adamları." Dedi tek seferde.

 

Derin bir nefes alıp "Benim hâlâ o adamın köstebeği olduğumu düşünüyorsan bu sana açıkça bir cevap olmuştur umarım. Sonuçta nerdeyse zarar vereceklerdi bana." Diye fısıldadım Efenin uyanmaması için.

 

Bakışlarını yüzüme çevirip gözlerini gözlerime kitledi.

"Neden öyle bakıyorsun?" Diye sordum merak ederken.

Hiç bir duygu barındırmıyordu yine bakışları.

 

"Evet. Bir zamanlar öyle düşünüyordum."

 

Cümlesinin ardından yeğeninin küçük elini dudaklarına götürerek küçük bir öpücük kondurdu.

 

"Peki ya şimdi?" Diye sordum.

Vereceği cevabı merak ediyordum. Dediği adamla hiç bir alakanın olmamasını bildiği halde yanında tutuyordu ki artık buna gerek yoktu.

 

Cevap vermeyeceğini anladığımda "Beni bırakacaksın değil mi? Bırakmak zorundasın." Dedim baskın bir ses tonuyla.

 

Efeyi tekrar öptükten sonra iyice dibime girdi.

Bunu yapmasına anlam verememekle birlikte bana sanki yanlış bir şey söylemişim gibi bakmasından da ürkmüştüm.

 

"Sana seni bırakamayacağımı daha önce de söylemiştim. Merak etme seni alıp evime kapatmayacağım. Ama benim yanımda çalışmaya devam edeceksin. Yanımdan ayrılmanı istemiyorum!"

 

Söylediği her bir söz kalbime ok misali saplanırken gözlerimi kısarak kucağımda ki efeyle iyice doğruldum. Onu koltuğun boş kısmına koyup düşmemesi için yanına da deri yastıklardan bir tanesini yerleştirip tekrar Melih'e döndüm.

 

"Ne saçmalıyorsun sen! Benim annem yada babam kalkıp bana nerde çalışıyorsun diye sorduğunda barmenlik yapıyorum anneciğim mi diyeceğim."

 

Tek nefeste konuşmamdan dolayı hızla inip kalkan göğsüm, ve onun altındaki kalbimi sakinleştiremiyordum.

 

"Şirkete aldıracağım seni. Ne mezunu isen o konumda çalışacaksın."

 

Yorgun gözlerle bana bakarken kendimi biraz geriye çekerek " Hadi onu geçtim. Senin hayatın tehlikelerle dolu. Allah bilir sen adam da öldürüyorsundur." Dedim sesimi kısık tutmaya çalışırken.

 

"Adam öldürdüğüm falan yok. Bu konuşmanın sonu saçma sapan yerlere gidiyor. Sinirlerimi daha fazla zorlamadan kapatıyoruz konuyu!"

 

"Sen çok kötü birisin!"

 

"Aynennn."

 

Hazır cevaplılığı sinirlerimi daha fazla bozsada sakinleşmeye çalışarak konuştum.

"Bizi çıkar burdan. Kızların yanına götürmek istiyorum Efeyi. Zaten annesi ve babası yarın geliyor. Efe de bu gece bizde kalır."

 

Ayağa kalkıp ceketini giyerken "Hayır." Dedi.

 

Daha sonra eğilip yeğenini kucağına aldı.

"Ama neden?" Diye sordum kabanimi giyerken.

 

"Ayrı kalamam ondan."

 

Bu durumdan çıkarmam gereken tek şey Melih'in Efeye olan bağlılığıydı.

 

"O zaman ben onu uyuttuktan sonra eve döneyim."diye sordum bir umut.

 

"Hayır!"Dedi tekrar aynı ifade ile.

 

Ardından kapıyı yavaş bir şekilde açtı.

O önde bende arkasında ilerlemeye başladık.

 

Merdivenleri yavaş yavaş çıkıp Mertin getirdiği arabanın arka koltuğuna oturdum.

Melih Efeyi kucağıma bıraktıktan sonra kendisi de şoför koltuğuna oturdu ve arabayı çalıştırdı.

Tek elimle telefonu çıkarıp Buse'nin numarasını tuşladım.

 

Bir kaç çalışın ardından telefonu açan Buse

"NERDESİN SEN! KAÇ SAATTİR ARIYORUZ. AMA ULAŞAMIYORUZ HANIM EFENDİYE!" Diye bağırınca ahizeden çıkan ses Melih'e de gitmiş olmalıydı ki dikiz aynasından bakışlarımız kesişti.

 

"Müsait değildim Buse. Şarjım bitmiş. Efeyle ilgileniyordum. Sonra dönüş yapacağım sana."

 

Cümlemin ardından telefonu kapatarak çantama attım.

 

Dakikalar sonra Melih'in arabası evinin önünde durunca hızla kendi tarafından inerek bana doğru gelip kapıyı açtı. Efeyi dikkatli bir şekilde kucağına verdikten sonra bende arabadan inerek onun peşine takıldım.

 

...

 

"Sıkıldım ben. Evime gitmek istiyorum."

 

Elindeki sigaradan son dumanı çektikten sonra köşede ki saksının içerisine bastırıp söndürdü.

 

"Evi unut. Zaten yarın gideceksin. Efeye tek başıma bakamam."

 

Bakışlarını bir kez olsun bana değdirmeden üzerinde oturduğu pofuduk yastığa iyice yayıldı.

Soğuk olmasına rağmen efeyi uyutmuş bahçede oturuyorduk.

 

"Bakıcı tut o zaman. Sende iyi alıştın beni alıkoymaya."

 

"Bakıcılara güvenmem." Dedi tek seferde.

 

"Bana güveniyor musun?"diye sordum bakışlarımı gözlerine sabitlerken. Cevap verirken mimiklerini görmek istiyordum.

 

"Kolay kolay kimseye güvenmem!"Dedi sert sesiyle.

 

Bedenimi biraz öne doğru eğerek "O zaman burada ne işim var?" Diye sordum konuşmasını umud ederken.

 

Gözlerimi kapıdaki adamlara çevirip kısaca süzdüm. Ardından tekrar ona bakmaya başladım.

Karanlıktan dolayı yüzünü pek göremesemde gökyüzüne baktığını anlayabiliyordum.

 

Cevap vermedi.

 

"Bana yeğenini emanet edecek kadar çok güveniyorsun!" Dedim ona inat.

Suskunluğu zaten bana cevabımı veriyordu ama onun ağzından da duymak istiyordum.

 

"Uyuman lazım." Dedi beni takmayarak.

Ayağa kalkıp eve doğru giderken peşinden ilerliyordum.

 

"Cevap vermeyecek kadar korkaksın!" Dedim adımlarımı hızlandırırken.

"Bu kafayla fazla yaşamazsın."

 

Kapının eşiğinden geçmiştim ki hızla kolumdan tutulup çekilmemle tökezledim.

 

"Bana bak!" Dedi dişlerinin arasından.

Beni evin içine sokup duvara yaslamış bedenini bedenime bastırmıştı.

 

"Bana böyle kelimeler kullanamazsın."

 

Kaşlarımı çatıp " İstediğimi kullanırım." Dedim kafa tutarak.

Gözlerini bir kaç saniye kapatıp bekledi.

Ardından gözlerini açıp bana bir müddet baktı.

Sağ eli usulca saçlarıma dokunup okşarken içimde oluşan heyecan bu zamana kadar yaşadığım en büyük heyecandı.

 

"Sen..." diye fısıldarken onun büyüsüne kapılmamak için zor tutuyordum kendimi.

 

"Sen adamı katil edersin."

 

Onun fısıldayarak konuşması beni geriyor, heyecanımı ikiye katlıyordu.

Gözlerini gözlerimden çekerek gerdanımda dolaştırdı.

Başını yavaş yavaş gerdanıma indirip dudaklarını tam göğsümün biraz yukarısına bastırdı.

İçimdeki duygular karmakarışık olmuş, beni çıkmaza sokmuştu.

 

Bıraktığı ıslak öpücüğün ardından başını tekrar aynı yavaşlıkla kaldırıp bu sefer boynuma dudaklarını bastırdı.

 

"Sen adamı ateşinde yakıp kavurursun."

 

O konuşmaya devam ettikçe ben tek kelime etmiyordum.

Daha doğrusu edemiyordum.

Kitlenmiş gibiydim.

Ne onu itiyor, ne de yapma diyebiliyordum.

 

Dudaklarını boynumdan çekerek başını bana daha da çok yaklaştırdı.

"Biliyor musun Cansu.."

 

 

 

Sesindeki o hoş tını kulaklarıma doluşunca "Neyi?" Diye sordum bende fısıldayarak.

 

Yüzüme düşen saçlarımı geriye ittirip elini duvara yasladı.

 

"Uyuşturucu gibi bir etkin var. İnsanın bağlandıkça bağlanası geliyor."

 

Derin bir nefes alıp " Bu ne demek oluyor?"diye sordum.

"Bana bağlanmaya mı başlıyorsun?"

 

Bir müddet gözlerime baktı. Sanki söylediklerimi kendi kafasında ölçüp tartıyor bir sonuca bağlıyor gibi.

 

"Diyelim ki öyle. Ben bağlandığım şeyleri hiç bir zaman özgür bırakmadım."

 

Kendime yeni gelmiş gibi ellerimi göğsüne koyup hızla ittirdim.

 

"İmkansız!" Dedim ona öfkeyle bakarken.

Az önceki uysal kedi gitmiş yerine kızgın bir boğa gelmişti sanki.

 

"Bu imkansız. Sen... ben... yani olamaz!"

 

Bedenimi duvardan ayırarak bir kaç adımda yan tarafa kaydım.

Melih biraz geriye gidip arkasını döndü.

Merdivenlere doğru ilerlerken omzunun üstünden geriye dönüp bakışlarını bana dikmişti.

 

"İmkansız kelimesinin içinde bile bir imkan vardır Cansu.

Üstelik ben, imkansız nedir bilmem..."

 

....

 

 

 

"Birini güzel olduğu için sevmezsin ki

Sen sevdiğin için güzel olur o..."

Loading...
0%