@gizli1ruh
|
İyi okumalar🫶🏻
.
Yüzünde ki elimi tekrar saçlarına çıkararak oynamaya başladım. Bu anın tadını doyasıya çıkarmak istiyordum.
"Kokun." Diye fısıldadı kulağıma doğru. "Beni baştan çıkarıyor."
Söylediği cümleye yalnızca tebessüm ettim. Yüzümün her ayrıntısını öptü. Dudaklarım hariç. Biliyordu elbette her şeyin bir zaman-ı vardı. Nefeslerimiz birbirine karışırken burnumun ucuna küçük bir öpücük bırakıp " Gitmem gerek." Dedi. Tekrar sarıldı. Dakikalarca sarılı bir şekilde durduk. İkimizde bu anın bitmesini hiç istemiyorduk.
Uzun zaman sonra kendimi ilk defa bu kadar huzurulu hissediyordum.
"Tamam." Dedim son kez saçlarına burnumu dayarken. Elimi tutarak yavaş yavaş ayağa kalktı ve benide kendiyle birlikte kaldırdı.
Aklıma gelen şeyle kaşlarımı çatıp "Sen nasıl girdin odama?" Diye sordum. Koltuğun üzerinde ki paltosunu alıp üzerine giyindi.
"Kapıdan." Dedi gayet rahat bir şekilde. "Hiç te zor olmadı."
"Nasıl ya?"
"Siz salonda otururken bende ses çıkarmadan girdim."
Gözlerimi büyütüp onu izlerken kendisi kapının kulpunu kavrayarak yavaş bir şekilde açtı.
"Hadi bak bakalım uyumuş mu seninkiler."
Sözlerinin ardından bedenimi kapının eşiğinden geçirip salona göz attım. Işıklar kapalıydı ve görünürde kimse yoktu.
"Çabuk git biri görmeden hadi!"
Elimden tutarak benide kapıya doğru çekiştirmeye başladı. Dış kapının önüne gelince kapıyı yavaşça açtım ve geçmesi için yer verdim.
"Dikkat et." Dedim fısıltıyla.
Beni kendine çekip sıkıca sarıldıktan sonra " İyi geceler"diyerek asansöre yöneldi. Ardından kapıyı kapatıp odama geçtim ve az önce yaşananları düşünerek uykuya daldım...
...
"Bugün çok yoğunuz Cansu hanım. Sizin onayınızı gerektiren bir kaç şey var. Öncelikle araziye gidip gerekli incelemeleri yapmamız gerek."
Departman müdürü elinde tuttuğu dosyaya birşeyler yazarken bir yandan da bana bugün yapılması gereken işlerden bahsediyordu.
"Tamam. Gidelim şimdi."
Başıyla beni onaylarken beklemesini söyleyip odama geçtim ve telefonumula birlikte çantamı da yanıma alarak odamdan çıktım.
"Buyrun." Dedi departman müdürü Semih bey.
Zaman hızla akıp giderken saatler sonra tüm izlenimleri tamamlamış, not almış ve araziye son kez göz atıyorduk.
Bakışlarım koca arazide her yeri incelerken az sonra tepede beliren bir silüet irkilmeme sebep oldu. Uzak olmasına rağmen tepede duran kişinin erkek olduğu net bir şekilde belli oluyordu. Fakat tuhaf olan şey ise o kişinin dümdüz bize bakıyor olmasıydı. Güneşten dolayı zar zor açtığım gözlerime elimle gölge yaparak "Semih Bey!" Diye seslendim.
Sesimi duyan Semih bey seri adımlarla yanıma gelerek " Buyrun Cansu hanım. Bir şey mi oldu?" Diye sordu merakla.
"Şu tepeye bakar mısın?" Dedim parmağımla tepeyi işaret ederken. "Biri var ve bizi izliyor."
Semih bey bakışlarını hızla benim gösterdiğim tepeye çevirdi. Gözlerimin odağındaki adam ona baktığımızı anlamış olacak ki önce sağa ardından sola baktı ve hızla geriye doğru koşmaya başladı.
"Kaçıyor. Peki ama kim bu?"
Semih bey de en az benim kadar merak ediyordu. "Hemen gidelim burdan." Dedim sesimde ki tedirginliğin anlaşılmamasını umarak. Henüz bir kaç adım atmıştım ki çalan telefonla olduğum yerde durdum ve çantamın içindeki telefonu çıkartarak arayana baktım.
Melih arıyordu.
Onu bekletmemek adına telefonu açtım ve araca ilerlemeye devam ettim.
"Nerdesin sen!"
Melih'in bağırışı ile telefonu kendimden uzaklaştırıp yüzümü buruşturdum.
"Haber vermiştim ya sana araziye bakmaya gelecektik diye. Semih beyle!"
Arabanın kapısını açarak yolcu koltuğuna oturdum.
"Semih yanın da mı?" Diye sordu Melih değişmeyen sert sesiyle.
"Burda."Dedim bende onu taklit ederek.
"Hoparlöre ver."
Dediğini yaparak telefonu hoparlöre verdim.
"Semih on dakika içinde Cansuyu buraya getiriyorsun."
Kaşlarımı çatarak bakışlarımı Semih beye çevirdim.
"Emredersiniz efendim." Dedi sakin bir tonda. "On dakikaya şirketteyiz."
Telefonu hoparlörden çıkartıp kulağıma götürdüm ve "Görüşürüz Melih Bey!"Dedikten sonra bir şey demesine müsade etmeden yüzüne kapattım.
Sanki kaçacaktım.
Dakikalar sonra araziden ana caddeye çıktık. İlerlediğimiz yol ormanlık alandan geçiyordu ve burası oldukça ıssızdı.
Semih beyle iş hakkında konuşmaya başladık. Fakat tam o an aracın önünde beliren siyah araç yolun ortasında durunca içimi bir korku kapladı. Tek kaşımı kaldırıp camı aşağı indirdim ve kafamı çıkartıp "Beyfendi aracınızı çeker misiniz yolun ortasından!" Diye seslendim.
Semih her ne kadar Cansu hanım bana bırakın desede onun araçtan inmesini engellemiş üstüne üstelik kapılarıda kilitletmiştim. Çünkü bir tehlikenin ortasında olduğumuzu anlıyordum.
Siyah Aracın kapıları yavaş bir şekilde açıldı. İçerisinden inen 4 takım elbiseli adam bize doğru gelmeye başlamıştı ki gözüm önden ilerleyen kişiye takıldı.
Bu,
Bu adam tepede bizi izleyen kişiydi.
"Camları kapat. HEMEN!"
Sesim araçta yankılanırken Semih bey aracın camlarını kapatıp arabayı geri geri sürmeye başladı.
Telefonumu hızla elime alarak Melih'in numarasını tuşladım.
"MELİH TEHLİKEDEYİZ. ARAZİYE GİDEN ORMAN YOLUNDA SİYAH BİR ARAÇ YOLUMUZU KESTİ."
Ardı ardına kurduğum cümleler nefesimi keserken soluklanmak adına sustum. Benim aksime sert sesiyle gürleyen Melih'i bile duyamıyordum korkudan.
"CANSU. CANSU! SAKİN OL. BEN ŞİMDİ ADAMLARI TOPLAYIP HEMEN YANINA GELİYORUM! BANA KONUM AT HEMEN. KAPATMA TELEFONU."
Dediğini yaparak telefonu kapatmadan Melih'e konum atıp tekrar kulağıma koydum. Adamlardan bir tanesi eline aldığı silahla öndeki iki lastiğe iki el ateş etmişti ve ben korkudan olduğum yerde sıçradım.
Silâh sesini duyan Melih etrafa bağırarak emirler yağdırmaya devam ederken bakışlarım Semih'i buldu. Alnında biriken boncuk boncuk terler ne kadar endişe ettiğinin göstergesiydi. Kulağıma gelen sert bir şekilde kapanan kapının sesiyle Melih'in yola çıktığını anladım.
"CANSU. ARABADAYIM. GELİYORUM KORKMA TAMAM MI. BULACAĞIM SENİ. KAPATMA TELEFONU SAKIN."
Sanki o karşımdaymış gibi başımı sallayarak "T-tamam."diye fısıldadım.
Adamlar bize koşarak yaklaşmaya başlarken araç sert bir şekilde bir yere çarptı. Bedenim çarpmanın etkisiyle sarsılırken başımı cama vurmuş kanamasına sebep olmuştu.
"ALLAH KAHRETSİN! CANSU HANIM İYİ MİSİNİZ?"
Semih beyin endişeli sesini işitince dönen başıma aldırmadan "Ağaca çarptık değil mi? Hemen inelim hemen!" Diye bağırdım. Topridoda bulduğum peceteyi kanayan yarama bastırırken hızla araçtan inerek ormana doğru koşmaya başladık.
Ne ara kapandığını anlamadığım telefon elimden düşüp kayarken geri dönüp alma cesaretini kendimde bulamıyordum. Semih beyle birlikte ormanın içinde son hız koşarken arkamızdaki adamların bağırışları ve silah sesleri korkumuzu ikiye katlıyordu.
Semih bey elini belime atarak gümüş bir silah çıkardı.
Gerimiz de duran adamlara bir kaç el ateş ettikten sonra koşmaya devam etti.
"ALLAHIM BU DA NERDEN ÇIKTI. GÖZ GÖRE GÖRE ÖLDÜRECEKLER BİZİ!"
Sesim ormanı inletirken bacaklarım da derman kalmamıştı ama her şeye rağmen koşmaya devam ediyordum.
Silâh sesleri durmuştu. Yada ben öyle sanıyordum ki tek el silah sesi tüm sessizliği bozarken acı dolu bir inleme sesi duydum.
Kahretsin!
Semihin kolundan akan kan tüm dengemi alt üst ederken midem bulanmaya başlamıştı. Oldum olası kandan nefret ederim.
"SEMİH BEY!!"
Semih bir kaç adım tökezledikten sonra yere yığıldı. Elimdeki çantayı da kenara atarak hixla yanına gittim ve boynuma bağladığım fuları çıkartarak kanayan koluna başım döne döne bağladım. Kandan dolayı bayılmam an meselesiydi.
"Cansu hanım beni bırakın gidin siz kaçın hemen!"
Semihin sözleri sinirlerimi bozarken " Saçmalama! Seni burada bırakamam. Öldürürler! Hadi bana yardımcı ol ve ayağa kalk hemen adamlar çok yaklaştı!" Diye bağırdım.
Korku tüm bedenimi etkisi altına almıştı.
Dediğimi yapan Semih bey benimle birlikte seri bir şekilde kalkıp koşabildiği kadar koşmaya başladı.
Az ilerde beliren kulübe ile içimde oluşan sevince engel olamadım. Çünkü eğer orada birileri yaşıyor ise bize yardım etme ihtimalleri çok yüksekti.
"Hadi Semih az kaldı dayan. Kulübeye yetişelim!"
Semihi kolundan tutarak daha hızlı koşmasını sağladım.
Arkamızda ki adamların bizi hala nasıl yakalayamadıklarını merak ediyordum çünkü bizim hızımızın oldukça üzerinde koşuyorlardı.
Saniyeler sonra tekrar kulağımıza gelen silah sesi bizi ormanın sessizliğinden arındırırken kulübeye yetişmiştik.
Kapıyı defalarca çalmama rağmen ses alamayınca umudumu keserek kulübenin arkasında bulunan dev odun yığının ilerisinde etrafı çalılıklarla çevrili çukura önce semihi ardından kendimi attım.
Öylesine yorgundu ki bedenim aylarca uyuyabilirdim bu yorgunlukla.
Dakikalar sonra gelen adım sesleriyle bedenimi iyice küçültüp kendimi toprağa bastırdım. Semih'in koluna bağladığım fular ise yaramış kanı az da olsa durdurmuştu.
"Nerde lan bunlar!"
Duyduğum ses oldukça kızgın bir ifadeyle bağırırken Semihle bakışlarımız kesişti.
"Bilmiyorum. İyice bakalım her yere."
Sesler birbirine karışırken aklımdan geçen tek şey buradan sağ salim çıkmaktı.
Bir müddet aynı pozisyonda durduk. Sesler yok olmuş duyduğumuz tek şey nefes alışverişlerimiz olmuştu.
"Silahını ver. Etrafa bakınacağım."Dedim Semih'e elimi uzatırken.
"Olmaz Cansu hanım. Hâlâ burda olabilirler." dedi başını iki yana sallarken.
Bakışlarım sertleşirken bu huyun Melihten bana bulaşmış olabileceğini düşündüm. Ah, onu öyle çok özlemiştim ki anında gözlerim dolmaya başlamış burnumun direği sızlamıştı.
"HADİ SEMİH. KAYBEDECEK ZAMANIMIZ YOK!"
Semih istemeyerekte olsa daha fazla diretemeden silahı avcumun içine bıraktı.
Yavaş bir şekilde ayağa kalkıp bakışlarımla etrafı kurcaladım.
"Dikkat edin Cansu hanım. Size bir şey olursa Melih bey Canıma okur!"
"Tamam." Diyerek topraktaki çıkıntının üzerine sol ayağımı koyarak çukurdan çıktım. Bedenim zangır zangır titrerken etrafa tekrar göz atarak adamların olup olmadığını kontrol ettim.
Görünürde kimse yoktu bu nedenle odunların arkasından çıkıp kulübenin girişine doğru ilerledim.
Tam sağ ayağımı yerdeki çıkıntıya koyuyordum ki ağzıma kapanan elle olduğum yerde kas katı kesildim.
O an zaman durdu sanki benim için.
Nefesim kesildi,
Sanki,
Sanki yer ayaklarımın altından çekildi gibi.
Ve ben yalnızca korktuğumla kaldım...
...
''Sanki biraz sonra ağlayacakmışsın gibi sürekli. Hani yağdın yağacaksın ama yüreğin böyle hep bulutlar, bulutlar... |
0% |