@gizli1ruh
|
.
Arkamdaki beden bana kendi varlığını daha fazla hissettirmek istercesine vücudunu bana daha çok yapıştırdı.
"Benim sevgilim. Elimi çekeceğim ses çıkarma!"
Aman Allahım.
Melih'in sesi ve kokusu.
İçime oturan rahatlama hissi ve özlemle hızla ondan yana dönüp kollarımı boynuna doladım. Melih ellerini sıkıca bedenime dolarken "Burdan hemen gitmemiz lazım. Mert ve adamlar ormanı kuşattı. Ama yinede tehlikedeyiz." Diye fısıldadı.
Başımı hızla sallarken geri çekilip yüzünü avuçladım ve göz yaşlarımın arasından yanağına özlem dolu bir öpücük bıraktım.
"Çok korktum." Dedim titreyen sesimle. Yüzüme gelen saçlarımı geriye ittirip alnıma uzun bir öpücük kondurdu.
"Sana zarar gelmesine izin verirmiyim gül güzeli."
Kurduğu cümle ile her şeye rağmen yüzümde küçük bir tebessüm oluştu. Ellerimizi birbirine kenetledi ve az önce çıktığım çukura doğru seri adımlarla ilerledik. Çukurun köşesinde oturan Semih bey kolunun acısı yüzünden kendinden geçmek üzereydi.
"Semih!"
Melih'in sert sesi kulaklarıma gelirken hızla çukura atladı ve Semih beye yardım ederek onu oradan çıkardı.
"Melih bey. Daha fazla dayanamıyorum." Derken bedenini zar zor ayakta tutmaya çalışıyorduk Semih beyin.
Onu kulübenin oraya kadar götürüp kapısına oturttuk ve bedenini tahtalara yasladık. Melib telefonunu cebinden çıkarıp bir kaç tuşa bastı ve kulağına götürdü.
"Çekmiyor anasını satayım!"
Sinirle bağırmasından dolayı olduğum yerde korkuyla sıçradım. Gözlerim Semih beyin kolundaki kana takıldı ve o an cidden tekrar bayılacakmış gibi hissettim.
"Melih. Ben kan görmeye dayanamıyorum. Sanırım bayılacağım."
Gözlerimin önünde beliren karartılarla bedenimi tahta merdivenlerin oraya attım. Başım dönüyor ayakta durmakta güçlük çekiyordum.
"Cansu." Melih beni kollarının arasına alırken yavaşça yere oturttu.
"Sakin ol. Derin nefes al." Bir yandan konuşuyor bir yandan da saçlarımdan öpüyordu.
Onun varlığı ile yavaş yavaş kendime gelmeye başladım.
Bedenimi ona çevirip "Çok kan kaybediyor Melih. Hastaneye götürmemiz lazım." Dedim ağlamaklı sesimle.
Şakaklarıma öpücük konduruo ayağa kalktı. Bende onunla birlikte ayağa kalkarken karşıdan gelen adamlar görüş açıma girince korkudan elimi ayağımı nereye koyacağımı şaşırdım.
"Melih!" Dedim arkadan ceketini sıkarken. "Buldular bizi." Melih adamların geldiği yöne bakarken bakışları anında sertleşmiş bedeni kasılmıştı.
Dört adamda hızla etrafımızda çember oluştururken Melih belindeki silahı çıkartıp tepede gördüğüm adama doğrulttu.
"Sonunda bulduk sizi." Dedi yüzünde iğrenç bir gülümsemeyle. "Aslında seni alıp sevgilinin bize gelmesini sağlayacaktık ama gel gör ki bir taşta iki kuş..."
Melih sinirli olmasına rağmen rahat bir tavırla karşısındaki adamı dinliyordu. Elindeki silahı sıkıca kavrayıp beni daha çok arkasına çekti. "Arif!" Diye konuştu Melih. "Onun adamlarısınız."
Karşısında bulunan adam başını aşağı yukarı sallarken "Aferin. Doğru tahmin!" Diye cevapladı onu.
"Ve şimdi sizi ona götürme vakti."
Bize doğru adımlamaya başlamasıyla korkudan daha çok sokuldum Melih'e.
"SAKIN! TAMAM CANSUYU BIRAKIN BEN SİZİNLE GELECEĞİM. "
Melih'in cümleleri beynimde yankılanırken beline sıkıca sarılıp "HAYIR! ASLA BIRAKMAM SENİ!" Diye konuştum acıyla.
"Zaten ikinizi de alacağız boşuna laf kalabalığı yapmayın!"
İğrenç herif arkamdaki adamına baş hareketi yapıp Melih'in elindeki Silaha yöneldi.
"Şimdi, hiç bir sıkıntı çıkarma! Yoksa olan bu güzel kadına olur!"
Melih karşısındaki adama ağzına alınmayacak küfürler ederken belime sarılan kollar beni sevdiğim adamdan acımasız bir şekilde ayırdı. Melih'in bakışları bana dönerken "Cansu!" Diye bağırdı. Onun bu boşluğundan faydalanan adamlarda biri elindeki Silaha tekme atarak yere düşmesini sağladı ve zaman kaybetmeden sevdiğim adamın iki elini de ardında birleştirip zorluk çıkarmaması gerektiğini kulağıma fısıldadı.
Ben ağlamaktan yorgun düşen bedenimle daha fazla direnemezken gözlerim kapanmadan önce gördüğüm tek şey Melih'in kızgın ve sert yüz ifadesiydi.
...
Bedenimde ki ağırlık ve yorgunluk ile gözlerim yavaş yavaş açılırken sırtım neredeyse kırılmak üzereydi. Öylesine çok ağrıyordu ki sanki saatlerce dövmüşler gibiydi.
Kollarımın ağrısı da buna eklenirken ellerimi kendime çekmeye çalıştım fakat harekete ettiremedim. Üzerin de oturduğum sandalyenin arkasına doğru iki elimi de bağlamışlardı.
Bakışlarımı kararmaya yüz tutmuş odada gezdirirken buranın sadece boş bir oda olduğunu anladım. Ne eşya vardı ve başka bir şey.
Peki ya Melih?
O neredeydi?
Kalbim Melih'in yokluğu ile sıkışmaya başladı. Ona zarar gelecek düşüncesi kafamın bir tarafında beni delirme noktasına getirirken tüm gücümle "Kimse yokmu?"diye bağırdım.
Kapının ardından gelen ayak sesleri, birinin beni duymuş olma ihtimalini yüksek tutuyordu. Az sonra adım sesleri kapının önünde son bulunca sert bir şekilde açıldı.
Boş odada yankılanan ses yüzümü buruşturmama sebep olurken karşımda ki adama tiksinircesine bakıyordum.
"Melih! Melih nerede?"
Kısık çıkan sesimi ben bile zor duyarken karşımdaki adamın duyduğundan şüpheliydim. Yüzüme bir müddet baktıktan sonra elini iç cebine atarak telefonunu çıkardı. Bir kaç tuşlamanın ardından birini arayarak hoparlöre verdi.
"Abi?"
Ahizeden çıkan sert erkek sesi kulaklarıma dolunca ttepkisizce beklemeye devam ettim.
"Kızla birlikte aldığınız adama naptınız?"
Melihten bahsettiğini anlayınca kalbim hızlı hızlı çarpmaya başladı.
"Bağladık. Odada tek başına. Birazdan patron gelecek. Gerisi onda zaten."
Gözlerimden akan yaşlar yanağımdan usulca süzülürken kalbim paramparça oluyordu. Boğazıma oturan düğümle "ONA SAKIN DOKUNMAYIN!" Diye haykırdım.
Karşımdaki adam telefonu kapatıp tam önüme diz çökerek bakışlarını yüzüme sabitledi.
"Merak etme sana zarar vermeyeceğim. Güçsüz bir kadına el kaldıracak kadar aşağılık biri değilim. Ama bir müddet misafirimiz olacaksın."
Sözlerinin ardından yüzümdeki saçlarımı geriye atmak için parmaklarını bana yaklaştırdı. Onun bu hareketiyle hızla başımı geriye çekerek dokunmasını engelledim. Havada kalan elini yavaş bir şekilde indirip ayağa kalktı.
"Melih'e zarar vermeyin! Ona dokunmayın!"
Acınacak bir haldeydim. Pantolonumun dizleri yırtılmış kazağımın omuz kısmı açılmıştı. Saçlarım desem onlardan bi haberdim.
"Patronla onun arasında." Dedi eli kapı kulpuna giderken. Ardından geldiği gibi gitti.
Bir yanım deli gibi Melih'i merak ederken bir yanım buradan kurtulmanın bir çıkış yolu olduğunu söylüyordu. Bakışlarım tekrar odada gezindi. Sağ köşede bulunan büyük cam parçalarını görünce içten içe sevindim.
Eğer oraya ulaşabilirsem bir şekilde ipi koparmayı başarabilirdim. Sandalyeyi hafiften zıplatıp ilerletmeye çalıştım.
Az da olsa hareket ediyordu.
Aynı işlemi defalarca kez tekrarlayarak cam parçalarının önüne gelince duraksadım.
Kendimi yere atmam gerekiyordu ki arkadaki camları elimle tutabileyim.
İçimden canımın yanmaması için dua ederken tek seferde kendimi yan tarafıma attım. Tüm bedenime saplanan acı kısık bir inlemeye sebebiyet verdi. Ellerim yerdeki camlara ulaşmaya çalışırken canım daha da çok yanmaya başlıyordu ve bu durum beni çok zorluyor, gücümü kaybettiriyordu.
Nefes nefese elime ulaşan cam parçasıyla kolumdaki ipi kesmeye çalıştım.
En ufak bir hatamda bileğim kesilebilirdi ve ben o koyu sıvıyı görmeye dayanamazdım.
Bir kaç uğraşın sonunda kolumdaki ipin gevşemesiyle hızla ellerimi çözüp ayağımdaki ipten de kurtuldum.
Şu an tek yapmam gereken şey, bu odadan çıkıp sevdiğim adama kavuşmaktı.
Oturduğum yerden ayağa kalkarak ağrıyan bacaklarımı esnettim.
Ardından ses çıkarmamaya özen göstererek kapıya yaklaşarak kulpu indirdim. Az önce çıkan adam kapıyı kilitlememişti.
Kaçamayacağımı falan sanıyordu herhalde. Açılan kapının ardından başımı uzun koridora uzatıp etrafı kolaçan ettim. Görünürde kimse yoktu ve bu benim kaçmam için büyük bir fırsattı. Çıktığım odanın kapısını kapatıp yavaş yavaş ses çıkarmadan gördüğüm kapıya yaklaşıp kulağımı dayadım.
Kalbim, ağzımda atıyordu resmen.
Bedenimin titremesini durduramazken ansızın gelen ayak sesi korkumu milyon kat arttırdı. Hızla kendimi sağdaki koridora atarak duvara yaslandım.
Görüs açıma giren dört takım elbiseli adam Melih hakkında konuşuyordu.
"Patron ne zaman geliyor?"
"Gelir birazdan."
"Melih denen adam elimizden bi kurtulursa bizi sağ bırakmaz."
"Oğlum ne korkak çıktınız lan. O adam ne zaman birinin canını aldı?"
"Öyle deme. Öldürmez ama öldürmekten beter eder."
Adamlar konuşa konuşa beni geldiğim yöne doğru ilerlerken bulunduğum yerin az gerisinde bulunan bir odadan bağırma sesi geldi. Başım hızla o tarafa dönerken bu sesin Melih'e ait olabileceğini düşündüm. Adımlarım oraya doğru ilerlemeye başladı ve bu sırada etrafı kontrol etmeyi ihmal etmiyordum. Önüne geldiğim odanın kapısını açmadan önce köşede duran demir sopayı elime alarak kapıyı yavaş yavaş açmaya başladım.
Kapının açılması ile aralıktan gözüken Melih kalbimin hızlı hızlı atmasını sağladı.
Onu da aynı gibi sandalyeye bağlamışlardı. Bu hâli içimi acıtırken bakışlarını yere indirmiş zemini seyrediyordu dalgın bir şekilde.
Üstü başı hep toz içindeydi.
Tam içeriye girdiğim sırada kulağıma dolan yabancı erkek sesiyle olduğum yerde durup nefesimi tuttum.
"Nerde kaldın be oğlum. Hadi ver şu elektro şok cihazını."
Kapının arkasında duran adam sırtını bana dönmüş masanın üstündeki tuhaf aletlerle ilgileniyordu.
Beni ne Melih ne o adam farketmemişken elimdeki demir sopayı kaldırıp tam adamın ensesine indirdim.
Çıkan sesten dolayı kafasını kaldıran Melih beni görünce gözleri parlamış "CANSU'M!" Diye öne atılmıştı.
Yerdeki adamın bakıldığından emin olduktan sonra hızla Melih'in yanına giderek ipleri sökmeye başladım.
"Melih. Sana bir şey olacak diye çok korktum."dedim ağlamaya başlarken.
Çözülen ipleri hızla köşeye atan Melih bedenimi bedenine yapıştırırcasına sarıldı.
Kokusunu doya doya içime çekerken "Korkma CANSU'M. Korkma gül güzelim. Bak şimdi buradan çıkacağız. Hiç bir şey olmayacak!" Diye fısıldadı.
Ardından ikimizi birden ayağa kaldırdı. Elimdeki yerdeki sopayı ona uzatırken zaman kaybetmeden alıp birlikte odadan çıktık.
"Az önce burada dört kişi vardı." Dedim fısıltıyla karışık bir ses tonuyla.
Hızla koridorun sonuna ilerlerken Melih'in elini daha sıkı tuttum. En sondaki demir kapıya ulaştığımız da buranın bahçesi olduğunu tahmin ettiğim büyük bir alana çıktık.
Tam zafere ulaşmak üzereydik ki etrafımızı bir kalkan Misali saran adamlarla neye uğradığımızı şaşırdık.
İnsandan oluşan çemberin ortasında ben ve Melih el ele kapana kısılmıştık.
Benim aksime rahat olan Melih bir noktaya bakıp muzır bir şekilde gülümsedi.
Baktığı yöne bakışlarımı çevirirken henüz varlıkları belli olmayan Mert ve Melih'in diğer adamları da çemberin etrafını yavaş yavaş kuşatmaya başladı.
Bize silahlarını doğrultan adamlar bozguna uğramıştı adeta.
Bu bilinmezlik wçemberinde birbirine silah doğrultmuş adamlar ve tek bir silâhın hedefi olan ben...
Ansızın o silahtan çıkan bir kurşun, benim hayattan kopmamı sağlayacak güçteydi.
Bu çemberden ya biz çıkacaktık ya onlar.
Yanımdaki adama dönerek koluna iyice sarıldım.
Ya onunla var olup herşeyi baştan yazacaktık.
Yada bu çemberin içinde yok olacaktık.
Ama ben onunla yok olmaya da hazırdım.
Var olup herşeyi baştan yazmaya da...
...
Sevinir seven, sen seversen...
|
0% |