Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20.bölüm

@gizli1ruh


 

 

 

Keyifli okumalar🤍

 

 

.

 

 

 

Kendimi bir bilinmezliğin ortasında gibi hissediyordum. Sanki ruhum bedenimi terk etmişte ben, tüm yaşama hakkımdan mahrum bırakılmışım gibi...

 

Burnuma dolan iğrenç kokuyla birlikte birbirine yapışmış olan göz kapaklarımı tüm uğraşlarım sonunda yavaşça aralamaya başladım.

 

Bedenim bir sedye'nin üzerinde kollarım ve ayaklarım sedyeye bağlanmış bir şekilde uzanıyordum.

 

Aklıma son yaşananlar gelince göz pınarlarıma hücum eden yaşlar ansızın süzülüverdi şakaklarıma doğru.

 

Haberini okduğum adam tarafından şuan bu sedyeye bağlanmış adeta ölümümü bekliyordum.

 

Bakışlarımı odada üstün körü gezdirip krem rengi duvarda gördüğüm kurumuş kan lekeleri ile genzime gelen o acımsı tat ile yüzünü buruşturdum.

 

Nasıl bir belanın ortasına düşmüştüm böyle.

 

Kendimi hareket ettirmeye çalıştıkça bedenime saplanan ağrılar hareket etmeme izin vermiyordu üstelik başım ağrıdan çatlamak üzereydi.

 

Gözlerimi kapatıp bu lanet yerden kurtulmak için dua etmeye başladım.

 

Gerçek ismi Olcay olan adi herif beni ne tür işkencelerle öldürecekti?

 

Bunu düşündükçe kafayı yiyordum.

 

Aklıma Melih gelince burnumun direği sızım sızım sızlamaya başladı.

 

Kalbim sanki yerinden sökülüyormuş gibi hissediyordum.

 

Bağırmak istiyordum fakat ağzımda bulunan bant buna kesinlikle izin vermiyordu.

 

Çok fena batmıştım...

 

Ben işkence edilerek öldürülmek istemiyordum.

 

Hangi kadın isterdi ki bunu?

 

Dünyayı güzelleştiren kadınlar iken, neden bu tür piskopatlar yüzünden canice katlediliyorduk!

 

En önemlisi de var olduğunu sanan adalet neden buna bir çözüm bulmuyordu.

 

Düşüncelerim beynimi karman çoman ederken odanın kapısından bir takım tıkırtılar geldi ve kapı sinir bozucu bir yavaşlıkta açıldı.

Görüş alanıma giren adamla birlikte ağlamam daha da şiddetlenmeye başladı...

 

...

 

Yazardan...

 

Cansu'nun kaçırılması ile birlikte Holdinge gelen Melih, sevdiği kadını bulamayınca deliye dönmüş, şirketin tüm kamera kayıtlarını inceleyerek sevdiği kadının henüz adını salih olarak bildiği herif tarafından götürüldüğünü görmüştü.

 

Tüm adamlarına haber verip karış karış Olcayı arayan Melih, emniyetteki arkadaşlarından Burak'ı da aramayı ihmal etmemişti.

 

Yaklaşık sekiz saattir kayıp olan Cansunun telefonu çalınca Melih açmak zorunda kalmış ve arkadaşı buseye olanları anlatması için Merte vermişti telefonu. Tabi ki Buseyi sıkı sıkıya tembihlemişti kimseye bahsetmemesi konusunda. Özellikle ailesine.

 

Buse çılgına dönmüş bir şekilde Merve ile şirkete geldiğinde Melih'in polis arkadaşlarını görünce daha da korkmuşlardı.

 

Arkadaşına birşey olacakmış korkusu onu mahvediyordu.

 

Melih üzerindeki gömleğin bir kaç düğmesini açarak odasında ki Camın önüne geçip duraksadı.

 

Olcay denen adamı bulduğu gibi onu doğduğuna pişman edip emdiği sütü burnumdan getirecekti.

 

Nerdesin be Cansu? Nerdesiniz güzelim...

 

İçinde verdiği savaştan bir enkaz olarak çıkan Melih saçı başı dağınık bir şekilde Arkadaşı Burak'ın yanına giderek "Var mı bir haber?"Diye sordu yorgun bir ses tonuyla.

 

Burak karşısında ki ekrana bir müddet bakıp "Malesef. Herif o kadar ustalıkla yapıyor ki işini, en ufak bir iz bile bırakmamış arkasında. Ama sen merak etme çember daralıyor onun için. Tek temennimiz Cansuya zarar vermemesi."diye konuştu üzgün bir ifadeyle.

 

Dostu için elinden geleni yapıyordu Burak.

 

Buse ve Merve de Cansunun çalışma odasında ağlayarak arkadaşlarından gelecek güzel bir haberi bekliyorlardı.

 

"Yok!" Dedi Melih bağırırcasına.

"Dayanamıyorum Ulan. Bekleyemiyorum böyle. Çıkıp arayacağım!"

 

Ceketini ve kabanını kaptığı gibi odanın dışına attı kendini.

Tabi Mertte peşinden gitmişti.

 

...

 

CANSU KESKİN...

 

Kapının eşiğinden geçerek kapatmadan bana doğru adımlamaya başladı.

 

"Uyanmışsın. Ah biliyor musun uyurken çok güzeldin. Hoş uyanıkken de güzelsin orası ayrı."

 

Kurduğu cümleler tiksinmeme sebep olurken bana doğru adımlaması korkumu kat ve kat arttırıyordu.

 

Az sonra adımları yanımda durunca yüzüme doğru eğilip kaşlarını çattı.

 

"Ağlamışsın! Bu hiç hoşuma gitmedi. Ağlama."

 

Konuşma tarzı ruh hastası birinin konuşmasıyla eş değerdi ki zaten kendisi ruh hastasının ta kendisiydi.

 

Bakışlarını benden çekerek sedye'nin başına geçip kapıya doğru ittirmeye başladı.

 

Bedenimi ele geçiren titreme ile birlikte bağırarak ağlamak istiyor fakat bunu yapamayınca daha da kötü oluyordum.

 

Sedyeyi kapıdan geçirerek uzun geniş koridorda ilerletmeye başladı.

 

Koridorda ilerledikçe burnuma az öncekine nazaran daha fazla gelen çürük et kokusu miğdemi neredeyse alt üst etmişti.

 

"O adam sana hiç layık değil."

 

Melihten bahsediyordu.

 

Onu tekrar hatırlamamla birlikte içimde oluşan acı tarif edilemez bir hâl aldı ve ben bayılmanın eşiğine geldim adeta.

 

"Ama artık o yok. Seni çok güzel seveceğim."

 

Seni çok güzel seveceğim.

 

Bu kelimeyi kendi kafamda işkence olarak algılama hissine kapılınca bu adamın elinden kurtulamazsam eğer bir cinayete kurban gideceğimi anlamıştım.

 

Kulaklarım uğuldamaya başlayınca uzayan yolun hiç sonlanmamasını umud ettim.

Tam o esnada kulağıma çalınan ince bir çığlık beni düşüncelerimden ve göz yaşlarımdan ayırırken dikkatimi çığlığın geldiği yere çevirdim.

 

Önünden geçtiğimiz odaya.

 

Odanın kapısı sonuna kadar açıktı. Bakışlarım kapının ilerisinde aynı benim gibi sedyeye bağlı bir şekilde bulunan kadının bakışlarıyla kesişince kalbim sıkıştı.

 

O bakışlar çaresizlik, korku ve bir çok duygu barındırıyordu.

 

Ben odanın önünden geçeceğimizi düşünürken iğrenç herif aksine açık kapıdan beni içeriye ittirip o kadının yanında durdurdu.

 

"Adi herif."

 

Yanımda ki kadın bağırınca namı değer Olcay, ağzımdaki bandı çıkarıp ayak ucumuza doğru ilerledi.

 

"İki tane birbirinden güzel kadın!" Dedi elini saçlarına doğru götürürken.

"İlk hanginizin canını acıtacağımı bilmiyorum."

 

Duyduklarım beynimde şok dalgası yaratırken

Kendimi zorlayarak "SADECE BURASI DEĞİL! SENİN DÜŞÜNCELERİN DE CESET KOKUYOR! NASIL İĞRENÇ BİR HERİFSİN SEN! NASIL ZARAR VEREBİLİYORSUN İNSANLARA!" Diye bağırdım hiddetle.

 

Gözlerini kapatarak bir kaç dakika öylece durdu.

Ellerini sıkışından sinirlendiğini anlamıştım.

 

"Üzülüyorum ama." Dedi kaşlarını masum göründüğünü zannedip aslında itici gelen bir şekilde büzerken.

 

"Sizinle güzel bir oyun oynayalım. Ben şimdi gidip bir kaç malzeme getireceğim. İşim biraz uzun sürebilir. Takdir edersiniz ki sizin için en güzel aletleri seçeceğim."

 

Karnıma giren krampla birlikte tekrar ağlamaya başladım.

Neyi kast ettiğini elbette anlıyordum ve bunun bilincinde olmak beni ve yanımdaki kadını büyük bir boşluğa sürüklüyordu.

 

Olcay ağır adımlarla odanın çıkışına ilerleyerek kapıyı kapatmadan koridorun sağ tarafına saparak gözden kayboldu.

 

Kapıyı kapatmayışını, tamamen sedyeye bağlı olmamıza bağlı olmamıza bağlıyordum.

 

Bakışlarımı yan tarafımda ki kadına çevirip "Ağlama! Buradan kurtulmamız gerek. Bana yardım etmelisin!" Diye konuştum sakın bir ses tonuyla.

 

Sulu gözlerini bana cevirerek "Nasıl? İkimiz de bağlıyız." Diye sordu ağlamaklı ifadesiyle.

 

Tamam her ne kadar nasıl kurtulacağımızı bilmesem bile bir çıkış yolu aramaktan vazgeçmeyecektim.

 

Bulunduğumuz odaya kısa bir göz gezdirip kadının uzandığı sedyeyi inceledim.

 

"Bana yaklaşmaya çalış!"Dedim hızla.

 

Bir yandan da bedenimi hareket ettirerek ona yaklaşmaya çalışıyordum.

 

"Ne oldu? Ne buldun söylesene!"

 

"Vaktimiz yok. Sen, sana dediğimi yap bana yaklaşmaya çalış."

 

Kadın dediğimi yaparak bedenini hareket ettirip sedyeyi bana doğru ilerletmeye çalışıyordu.

Bir kaç dakika sonra tamamen yanıma gelince bağlı elimi zorlayarak sedye'nin ucundaki demir çıkıntıya doğru bileğimde ki ipi sürtmeye başladım.

 

Her hareketimde canım yasada buradan kurtulmak için katlanmam gerekiyordu.

 

İpin kesilmesine yakın son defa da sürtünce bileğimde ki ip gevşeyerek elimi serbest bıraktı.

 

Kolumu havaya kaldırıp "İşte bu!" Diye söylendim.

 

"Sen harikasın!" Dedi yanımdaki kadın. Sevinmişti.

 

Acıyan elimle diğer bileğimi de kurtardıktan sonra sıra karnımın üzerinde ki ipe gelmişti.

Onuda seri bir şekilde sökerken nefes nefese kalmıştım ki gözlerim arada kapıyı da kontrol ediyordu.

 

Vücuduma bağlanan tüm ipten kurtulup hemen yanımdaki kadının iplerini de açmaya başladım.

 

"Şimdi ne yapacağız? B-ben çok korkuyorum. O cani bizi de öldürürse?"

 

Sözleri her ne kadar beni korkutsa da pes etmek gibi bir niyetim yoktu.

 

Elini tutarak "Hadi dikkatli bir şekilde burdan çıkmamız gerek!" Diye fısıldadım.

 

Elimi tutarak ayağa kalktı. Ben önden ilerlerken kendisi de beni takip ediyor, bir yandan da dikkatli olmam konusunda uyarılarda bulunuyordu.

 

Başımı uzun koridora uzatıp etrafı kontrol ettikten sonra olduğumuz odadan çıkıp çaprazımız da kalan odaya koşar adım ilerledik.

 

Odaya görmemle birlikte eş zamanlı gördüğüm manzara beni hayattan koparmaya yeterken iğrenç koku sayesinde genzime gelen acımsı tadı zar zor geri gönderip elimle ağzımı kapattım.

 

"AMAN ALLAHIM! B- BU NASIL BİR VAHŞET!"

 

Yanımdaki kadın en az benim kadar şoka girmiş bir şekilde, odanın her bir köşesinde bulunan insana ait ellere bakarken başım dönmeye başlamış ve ben çok kötü olmuştum.

 

Çürük et kokusunun merkezi olan bu oda hayatımda görebileceğim en korkunç görüntü olarak kazınmıştı aklıma.

 

"DÖN!" Dedim elini tutup onu geriye doğru çekiştirirken.

 

Bu vahşete daha fazla seyirci olamazdık.

 

Tıtreyen bedenlerimizle birlikte bir başka odaya geçip Olcay denilen pisliğin kafasını kuracak türden bir kaç şey aramaya başladım.

 

Hiç bir eşyayı barındırmayan oda da büyük bir gürültü oluştu. Gürültünün oluşumuyla birlikte olduğum yerde sıçrarken henüz adını dahi bilmediğim kadın korku dolu gözlerle bana bakıyordu.

 

"Sakin ol! Saklanacağız. Adın ne senin?"

 

"Cemre." Dedi tek solukta.

 

Cemre'yi elinden tutarak onu kapının arkasına sakladım ve eş zamanlı bende onun yanında durdum.

 

Gürültünün ardından gelen adım sesleri Olcaya ait olduğunun kanıtıydı. Büyük ihtimalle bizim kaldığımız odaya gidiyordu. Adım sesleri uzaklaşırken başımı koridora uzattım.

 

Olcay tam da çıktığımız odaya girerken Cemreyi tuttuğum gibi aksi yönüne koşmaya başladık.

O sıra bizim kaçtığımızı anlayan Olcay boğazdan gelen bir sesle bize doğru koşmaya başladı.

 

Omzumun üzerinden geriye baktığımda Olcayı görmemle büyük bir çığlık atıp Cemreyle birlikte daha hızlı koşmaya başladık.

 

"SİZİ YAKALADIĞIMDA MAHVEDECEĞİM! KAÇMAK NE DEMEKMİŞ GÖSTERECEĞİM!"

 

Yüksek sesi sinirden çıldırmak üzere olduğunu gösteriyordu. Koridorun sonundaki kapıdan geçerek kendimizi büyük bir depoda bulduk.

 

"Köşede ki demiri al hemen!!"

 

Bağırışımla birlikte Cemre demir sopayı alarak deponun kapısına sert bir şekilde indirmişti.

 

Olcayın sarf ettiği sözler kulağıma gelmezken bize ne kadar yaklaşmış olduğunu fark ettim.

 

İkinci denememizde kapı açılırken havanın kararmaya yüz tutmuş olması bizim için bir nebze iyiydi çünkü en azından tam anlamıyla karanlık değildi.

 

...

 

Yazardan...

 

Melih yanında ki Mert, arkasında ki adamları ve önünde ki polis araçları ile Cansunun bulunduğu yere doğru gidiyordu.

 

Şirkette bulunduğu süre içerisinde Komiser Burak, Olcayın yerini zar zor bir şekilde tespit etmiş, hemen yola koyulmuşlardı.

 

Dakikalar sonra Cansunun bulunduğu yere gelen Polis araçları durunca, Melih ve adamları da durmuş hızla arabadan inmişti.

 

"Bak dostum. Şimdi sakin oluyorsun ve işimizi yapmamıza izin veriyorsun!"

 

Burak, Melih'i uyarırken onun önden gitmesiyle birlikte "Ya sabır!" Diyerek peşinden ekiple birlikte ilerlemeye başladı.

 

Genç adam taş yığınlarının ve kesilmiş ağaç gövdelerinin arasından geçerek bir kaç adım atmıştı ki büyük depoyu ve onun önünde elinde uzun bir demir ile birlikte duran Olcayı, karşısında ise Olcaya korkuyla bakan sevdiği kadını görmüştü.

 

...

 

CANSU KESKİN...

 

Olcay elindeki ucu sivrileştirilmiş demir sopayı Cansunun tam karşısında durmuş ona doğrultmuştu. Diğer elinde ise silah vardı ve bu Silâhın namlusu Cemreyi hedef alıyordu.

 

"Ah Cansu. Neden böyle bir hata yaptınız ki. Oysa şimdi kaçmaya çalışsan elimdeki bu demir senin o çok narin ve güzel kalbinin tam üstünden bedenine saplanacak. Ve silahtan çıkan mermi de yanında ki diğer güzel kadını delik deşik edecek."

 

Olcay pisliğinin cümlesi biter bitmez duyduğum erkek sesi beni bir anlığına korkumdan uzaklaştırırken başımı sesin geldiği yöne çevirdim.

 

"CANSU!"

 

Melih kızgın bir boğa misali arkasındaki polis ve adamlarıyla bize doğru koşarak gelirken adeta sevinçten havalara uçacaktım.

 

"Buldun!"Diye fısıldadım kendi kendime.

 

"Kahretsin! BUNLAR NERDEN ÇIKTI!"

 

Olcayın iğrenç sesi kulaklarıma dolunca başımı ona çevirdim.

 

"Lânet olsun. Lânet olsun. Lânet olsun."

 

Ard arda dile getirdiği sözcükler yolun sonuna geldiğinin farkında olmasının sinirini taşıyordu.

 

"O ZAMAN..." Dedi bize doğru bir adım atarken.

 

"BEN YOKSAM İKİNİZDE YOKSUNUZ!!"

 

Duyduğum kelimelerden sonra gördüğüm tek şey duyduğum silah sesi ve hemen dibimde duran Olcayın bana fırlattığı demir sopaydı...

 

...

 

 

 

 

Çabaladığımız her şeyin enkazında kalıyoruz...

 

 

Loading...
0%