@gizli1ruh
|
Oy vermeyi unutmayınız📚📚📚
Keyifli okumalar...
🔥
4.Bölüm
~Kasvet~
...
"Ne demek istiyorsun? Ne hizmet etmesi?" Dar ve karanlık koridorda ilerlerken bir yandan da soruları peş peşe dile getiriyordum.
O kadar hızlı yürüyordu ki ona ona yetişmeye çalışırken aniden durdu. Bedenim hızını alamayarak onun geniş sırtına çarpmış sendelemiştim.
"Aniden durulur mu ya!"diyerek çıkıştım. Şuan beni zerre umursamıyordu. Uzun parmakları kolumu kavrayınca merdivenleri seri bir şekilde çıkarmaya başladı. Saatin kaç olduğunu bilmemekle birlikte yanımdaki adamın beni nereye götüreceğini deli gibi merak ediyordum.
Dışarıya son adımı atarak temiz havayı içime çektim. Sonbahar mevsimindeydik ve ben yavaş yavaş üşümeye başlıyordum. Melih tek bir kelime etmeden beni siyah bir aracın ön koltuğuna oturttu. Kendisi de şoför koltuğuna oturduktan sonra arabayı çalıştırdı.
Kemerimi takarken "Nereye götürüyorsun cevap versene be adam!" Diye konuştum yüksek bir sesle. Onun cevap vermemesi benim sinirlerimi iyice bozuyordu.
Yaklaşık 15 dakikanın ardından büyük bir barın önünde durduk.
Kemerimi hızla çözerek kendimi dışarıya attım. Melih henüz araçtan inmemişti bile. Etrafa göz gezdirip kaçış yolu aradım. Barın kapısında iki güvenlik vardı. Biraz ilerisinde de Mert başka bir adamla konuşuyordu. Aracın hemen arkasına seri adımlarla ilerlemeye başlamıştım ki Melih bey'in kalın sert sesi durmamı sağladı.
"Nereye gidiyorsun küçük kuş? Emin ol sokaktan çıkmana fırsat vermem!"
Hiç-bir kaçış yolumun olmadığını anladığımda bedenimi ona çevirerek gözlerimi gözlerine diktim.
"Sen-sen gerçekten kötü bir adamsın."
"Öyleyim." Dedi düz bir sesle.
Eliyle barın kapısını gösterip "Gir içeri." diye emretti.
Emretti diyorum çünkü resmen emir veriyordu!
Üzerinde KASVET yazan barın kapısından içeri adım atarak burnuma gelen temiz ve ferah kokuyu içime çektim.
Sahi neden bu kadar temiz kokuyordu. Yani barlar genellikle içki, sigara ve ter kokusu barındırıyor diye biliyordum.
Melih önden ilerlerken "Burası neden bu kadar ferah kokuyor. Hem neden getirdin beni buraya?" Diye sordum.
"Farkındaysan mekanda kimse yok ve temizleniyor." Diye tersledi beni.
Mendebur kılıklı.
Koridorun sonuna geldiğimiz de içerisinin oldukça büyük olduğunu fark ettim. Bar tezgahının kısmında bir erkek çalışan duruyordu.
Bizi fark edince "Hoşgeldiniz Melih Bey." Diyerek ellerini önünde birleştirdi.
Ah şu adama saygı göstermeyin.
"Şu küçük kuşu al ona içkileri falan öğret."
Sinirle ayaklarımı yere vurup "Ne küçük kuşu ya. Cansu benim adım, Cansu! Hem ne öğretmesinden bahsediyorsun. Görünce bile midem bulanıyor bu şeylerden." Diye söylendim.
Tek kaşını kaldırıp bana doğru bir adım attı. "Bana hizmet edeceksin burada. Sadece bana." Diye fısıldadı.
"Ama neden? Sana neden hizmet edecekmişim. Bırak beni lütfen. Bırak gideyim."
Başını sinir bozucu bir yavaşlıkla sağa sola salladı. "Sana güvenmiyorum. Ve biliyorum ki Sen Arifin adamısın." İşaret parmağımı göğsüne bastırıp "Sana Arif kim bilmiyorum, tanımıyorum dedim. O sokağa yanlışlıkla girmemin bedeli olmamalı. Bu çok saçma!" Diye konuştum sakin bir ses tonuyla.
Beni umursamadan çıkışa doğru ilerlemeye başladı.
"Her şeyi öğret ona Sezgin!" Diye bağırmayı da ihmal etmedi tabi ki!
Telefonum, çantam hiç-bir şeyim yanımda değildi.
Sezgin denilen çocuğun yanına giderek "Ben burdan kaçmaya çalışsam nolur?" Diye sordum.
Önce kaşlarını havaya kaldırdı. Sonra hafif tebessüm etti.
"Daha sokaktan çıkmadan yakalanırsın. Hem Melih Bey buna cesaret ettiğini bile duysa seni mahveder."
Dudaklarımı büzüp öylece ayakta dikilmeye devam ettim.
"Hadi ne duruyorsun orada gelsene."
Sezgin'in yanına yavaş yavaş ilerlerken "Ama ben bu şeyleri görmeye dayanamıyorum." dedim üzgün çıkan sesimle.
"Ne hassas bir miden varmış seninde. Merak etme zamanla alışırsın. Hatta içmeye bile başlarsın."
"Hayır! Asla içmem bu iğrenç şeyleri."
Arkadan getirdiği önlüğü üzerime giymem için elime tutuşturdu.
"Bar birazdan dolmaya başlar. Hadi gel yanıma."
Sezgin bana içeceklerin hepsini teker teker anlatırken O Mendebur kılıklı'nın içeceğini de öğretmeyi ihmal etmemişti. Herşeyi kendine özel yaptırıyordu beyfendi.
"Bak yavaş yavaş geliyorlar. Sen sadece Melih bey'e servis yapacaksın." Dedi Sezgin elindeki son bardağı tezgaha koyarken.
"Ben burada boş boş oturup o herifin gelmesini bekleyemem. Sana da yardım edeceğim." dedim kesin bir dille.
Her ne kadar itiraz etsede onu aldırmadan bana öğrettiği işleri yapmaya koyuldum.
Saatler peş peşe birbirini kovalarken aklım Busedeydi. Kesin deliye dönmüştür şimdi. Eğer kaçmanın bir yolu olsaydı hiç düşünmeden yapar yanına giderdim.
"Bakar mısın?"
Düşüncelerimden sıyrılmama sebep olan bir erkek sesiydi.
Bedenimi sesin geldiği yöne çevirdim. Benim yaşlarda bir genç dirseğini tezgaha dayamış çatık bir kaşla bana bakıyordu.
"Ne var?" diye sordum sert bir sesle.
Burada zorla tutulmam yetmiyormuş gibi birde saygılı olamazdım.
"Kaba bir cevap!"
"Olabilir."
"Her neyse bana bir viski!" Dedi sert sesiyle.
İstediği şeyi bardağa doldurup önüne koydum.
Bir yandan içiyor bir yandan da beni dikizliyordu. Ona gözlerimi devirip arka tarafa geçtim. Saatlerdir ayaktaydım. Biraz dinlenmenin kimseye zararı olmazdı herhalde.
Uzun koltuğa oturup başımı geriye yasladım. Gözlerim uykusuzluktan sızlarken yavaş yavaş uykuya teslim oldum.
...
Ne kadar uyudum bilmiyorum ama gözlerimi açtığım da müzik sesleri hala gelmeye devam ediyordu.
Yerimden kalkıp yüzümü yıkadım. Üzerimi düzeltip bar tezgahın arkasına geçtim. Uyumadan önce daha az kişi vardı sanki.
"1 saat dinlendin sadece. Bir işe yaradı mı?" diye sordu Sezgin.
"Ne! Sadece 1 saat mi uyudum? Ah! Evime gitmek istiyorum ben." Derken yüzüm yine üzgün bir ifadeye bürünmüştü. Bakışlarımı barın içerisinde gezdirirken bir çift kömür karası gözlerin üzerimde olduğunu fark ettim.
"Ne zaman geldi?" diye sordum.
Sezgin üst kattaki locaya kısa bir bakış atmış ardından bana dönmüştü. "On dakika önce. Seni sordu arkada içecekleri düzenleniyor dedim. İşi bittiğinde yanıma gönder dedi."
Tekrar bakışlarımı Melihin bulunduğu yere çevirdim. Gözünü kırpmadan beni izliyordu. Aklıma gelen şeyle ona gözlerimi devirip tezgahın arkasından çıktım.
İstemesem de yanına gitmek zorundaydım. Kalabalığın içerisinden geçerek merdivenlere yöneldim. Yavaş yavaş yukarı çıkarken aklımdaki tek şey benimle muhattap olmamasıydı.
Oturduğu deri koltuğun tam köşesinde durup "Evet?" Dedim ona bakmayarak.
"Bana bak!" dedi yine o güzel sesini acımasız bir hale büründürürken.
"Hıı, baktım işte."dedim ona dönerken.
"Birdaha bana gözlerini devirme. Yoksa oyarım."
Ellerimi belime yerleştirip "Hah" dedim dişlerimin arasından.
"Asıl ben senin gözlerini oyarım!"
Söylediğim sözün yeni farkına vardığımda ise çok geçti. Çünkü Melih oturduğu yerden bir hışımla kalkmış üzerime geliyordu.
"Nededin sen."Diye kükredi.
Elim ayağım birbirine dolaşırken kaçacak bir yer aradım.
"Gözlerini oyarım dedim."
Ah! Ne diyordum ben ya. Elimle ağzıma iki defa vurup Salak Cansu diye fısıldadım.
Melih daha da sinirlenerken ben koltuğun arkasından dolanıp ondan uzaklaşmaya çalıştım.
"O dilini koparacağım!"
Sesi cidden çok korkutucuydu!
Tam merdivenlere adım atmıştım ki belime sarılan kolla olduğum yerde kaldım.
İşte şimdi işim bitmişti...
...
Bazı anlar vardır, geçen zamanın bir daha geri gelmeyeceğini kuvvetle hissettirir insana.
|
0% |