Yeni Üyelik
1.
Bölüm

BÖLÜM 1 KANLI AYIN VE PARLAK YILDIZLARIN TEMSİLCİLERİ

@gizlibiryazarmisim

Tarih 28 Ekim 21.18 2023 yazarak kapattı günlüğünü Pamira. Bugün günlerden 28 Ekimdi ve Pamira için çok özel bir tarihti. Günlük yazmak bu hayattaki onu mutlu eden en güzel şeylerden birisiydi, kardeşten öte olduğu Aleda Başaran ile takılmaktan sonra.

 

28 Ekim saat 21.18’de ilk kez mesaj atmıştı sevdiğine. Onu uzun zamandır seviyordu, ilk görüşte aşık olmuştu. Hatta onu yüzünü görmeden sevmişti. Sabah okula giderken görmüştü onu ilk ve kalbinde garip bir sızı, çarpıntı hissetmişti nedensizce. O yüzünü bile görmediği kişinin yanına gitmek istemiş fakat bunu yapamamıştı.

 

Sonraki günlerde sabahları okul yolunda o çocuğu görmeye devam etti Pamira.

Her sabah onun evden çıktığı saatlerde okula giden yola çıkıyordu. Artık o kişinin hem yüzünü görmüş hemde evden çıktığı saatleri bile ezberlemişti. Umursamaz bir kişiliği varmış gibi görünsede onu önemsediği kadar kimseyi önemsememişti o.

 

28 Ekim’de ise sonunda mesaj atmayı başarabilmişti. Direkt yürümek aklının ucundan bile geçmemişti. Normalde saf bir kişiliği yoktu fakat onu öylesine saf öylesine temiz duygularla seviyordu ki…

 

İlk attığı mesaj normalden biraz farklıydı. Birkaç gün ne yazacağını bilememiş konuşmaya nasıl başlayacağını bilemeyerek heyecandan uyuyamamıştı. Onunla konuşma fikri… fazlasıyla güzeldi. En sonunda ne olacaksa olsun diyerek mesajı atmıştı ve yazdığı mesaj, “Numaranız kayıtlı değilde kimsiniz acaba?” Olmuştu. O da kendisinden daha yaratıcı bir ilk mesaj beklerdi fakat konu o olunca bocalamıştı. Asla böyle birisi değildi. Bu hisler onun için fazlasıyla farklıydı.

 

O mesajın üzerine aralarında fazlasıyla masum bir konuşma gerçekleşmişti, sohbet normalde devam ederdi fakat Pamira’nın en yakın arkadaşı, arkadaştan öte kardeşi hatta kardeşten bile daha fazlası olan kız, Aleda, gelecekti ve onu bekliyordu. Bu yüzden konuşmayı sonlandırmak zorunda kalmıştı. Ve şimdiden özlemişti bile onu. Onunla ilgili hayaller kuran beynini bir saniye bile durduramıyordu.

 

Derken onu bu düşüncelerden sıyırılmasını sağlayan şey evin açılan dış kapısıydı. Aleda ile o kadar yakınlardı ki evinin yedek anahtarı hep Aleda’da bulunuyordu.

 

Aleda neşe içerisinde sekerek Pamira’nın odasına daldı. Arkadaşının sevdiği çocuğa attığı mesajdan haberdardı ve onun için çok mutluydu çünkü Pamira’nın o çocuğu ne kadar sevdiğini kendi gözleriyle görmüştü. Pamira hiç görmediği kadar mutluydu ve artık okula giderken bile onu görme ümidiyle mutlu gidiyordu. Bu durum Pamira’dan sonra en çok Aleda’yı mutlu ediyordu.

 

Aleda gelir gelmez Pamira’ya sıkıca sarıldı.

“Demek o çocuğa sonunda yazdın ha?” Dedi neşeyle. Pamira’da içindeki mutluluğu gün yüzüne çıkartarak gülümsedi.

“Evet.” Dedi. “Yazdım sonunda.”

“Seninle gurur duyuyorum kardeşim, mutlu olacaksınız eminim ben.” Dedi. Mutlu olacaklarına adı kadar emin gibiydi.

Pamira bu sözlerin üzerine daha fazla gülümsedi ve Aleda’ya daha sıkı sarıldı.

 

Bu ufak çaplı sevinç gösterisi sona erdiğinde ilk çekilen Aleda oldu. Pamira’nın elinden tuttu ve

“Hadi! Salona gidip korku filmi izleyelim! Bugüne en çok korku filmi yakışır!” Dedi sevinçle şakıyarak. Ardından Pamira’yı hızla peşinden salona doğru sürükledi. Pamira, Aleda’nın korku filmlerini ne kadar çok sevdiğini bildiği için ona engel olmadı.

 

Salona geldiklerinde Pamira koltuğa oturdu direkt. Film seçme işlemini Aleda’ya bırakmıştı zaten Aleda’nın hangi filmi açacağınıda biliyordu. En sevdiği film Siccîn’di. En az 30 kere izlemişlerdi fakat Aleda asla bıkmıyordu tekrar tekrar izlemekten. Her seferinde sanki ilk kez izliyormuş gibi büyük bir zevkle izliyordu filmi. Pamira’da onun mutluluğunu ve heyecanını gördüğü için sesini çıkartmıyordu.

 

Aleda filmi açacağı esnada Pamira ve Aleda’nın telefonu aynı anda çalmaya başladı. Bu durumu garipseyerek birbirlerine baktılar önce. Sonrasında Pamira kalkarak şifoniyerin üzerindeki telefonları aldı. İkisinin üzerindede “Arayan numara yok.” Yazıyordu. Bu durum Pamira’nın kaşlarını iyice çatmasına neden oldu.

 

Bu sırada Aleda’da çoktan kalkarak Pamira’nın yanında bitmişti. İki telefonun da gizli numaradan aranması fazlasıyla şüpheliydi. Yinede Aleda Pamira’nın elindeki telefonunu aldı. İkiside telefonları aynı anda açarak kulağına koydular.

 

Alo? Kimsiniz? Gibi sorular yönelttiler karşı tarafa fakat ikiside herhangi bir cevap alamadı. İkisininde duydukları tek şey telefondan gelen cızırtılardı.

 

Bu durum ikisinide fazlasıyla tedirgin ederken birbirlerine garip bakışlar atmayı sürdürüyorlardı. Birisi onlarla dalga geçmek istiyor olabilir miydi?

 

Ardından bir şey oldu.

İki telefondada cızırtılar kesildi.

 

Bir şey duyabilme amacıyla Aleda ve Pamira telefonları tekrar kulaklarına yaklaştırdıklarında büyük bir gürültü koptu. İki telefonda büyük bir gürültüyle patladığında ilk önce büyük bir acı hissettiler. Bu acı ölümdü. Pamira’nın bağırmaya vakti bile olmadı fakat duyduğu son şey Aleda’nın acıyla çığlık atışı oldu. Bu acı yürekleri dağladı. Bir çığ gibi büyüdü.

 

 

Aleda ve Pamira öldüklerini düşünürlerken korkuyla hızla atan kalplerinin sesi dışında hiçbir ses duyulmuyordu. Sımsıkı kapalı olan gözlerini ağır ağır açtıklarında yeryüzü, gökyüzü ve etrafın kısacası her şeyin bembeyaz olduğu bir yerde olduklarını gördüler. Korkuyla çığlık attılar. Ölmüşler miydi? Ölüm bu muydu?

 

Aleda Pamira’yı gördüğü gibi koşarak ona sarıldı ve ağlamaya başladı. Olanlara anlam veremiyor ve ikiside çok korkuyordu. Öldüklerini düşünüyorlar ve yaşanılan hiçbir şeye anlam veremiyorlardı.

 

Birkaç dakikanın sonunda Aleda kendisini toparlayarak yavaşça Pamira’dan ayrıldı ve korkuyla o soruyu sordu.

 

“Biz, neredeyiz? Öldük mü?” Dedi. Pamira ne cevap vereceğini bilmiyordu. Hatta şu an yaşıyor muydu onu bile bilmiyordu. Belkide ölüm böyle bir şeydi ve şu an ölümü tadıyorlardı birlikte. Kaderleride böyle yazılmış olabilirdi, kim bilebilirdi ki?

 

Pamira Aleda’nın sorusuna karşılık olarak sadece bilmiyorum demekle yetindi. Buna ne denirdi ki?

 

Ne yapacaklarını bilemez halde etrafa ürkek bakışlar atıyorlardı öylece. Etrafa hiçbir şey yoktu. Gökyüzünüde aşmış, başka bir evrende gibilerdi. Sanki bir boşlukta duruyorlardı, yerçekimi yokmuş gibiydi ve bu ortam fazlasıyla soğuktu, bu ikisininde daha çok ürpermesine neden oluyordu.

 

Ölüm, duyduklarına göre asla böyle bir şey değildi. Bu yüzden şu an da nerede olduklarını ne yaşandığını bilmiyorlardı.

 

Pamira çaresizlikle ortaya sunabileceği tek bir öneriyi sundu,

“Biraz yürüyelim mi?” Diye sordu.

“Olur.” Cevabını verdi Aleda’da. Çok kötü durumdaydı şu an da. Pamira ne derse desin onaylayacak gibiydi.

 

Aleda öldüğünü düşünüyordu bu sebeple çok korkuyordu. O hayatının her döneminde ölümden korkmuştu. Her canlı gibi kendisininde bir gün ölümü tadacağını biliyordu fakat o yaşamayı o kadar seviyordu ki ölüm kavramının geçtiği ortamlarda bile bulunmuyordu, şimdi ise ölümü tadıyor gibiydi.

 

Bekleyerek hiçbir şey olmuyordu belki bulundukları yer boşluktan ibaret değildi diye düşünüyorlardı bir umutla. Ne düşüneceklerini bile bilmiyorlardı, boşlukta süzülen iki melek gibilerdi.

 

Yavaşça Pamira ayağa kalktı önce. Düşecek gibi hissetsede temkinli dursada hiçbir şey olmadı. Ayaklarının altında bir zemin varmış gibiydi ama hiçbir şey yoktu. Bulutun üstündeymiş gibilerdi.

 

Pamira ayakta durabildiğini ve düşmediğini teyit ettikten sonra dikkatlice Aleda’yı da kaldırdı. Etrafa boş bakışlar attılar önce. Nereye gideceklerini bilmiyorlardı. İçlerindeki belirsizlik bir ağa gibi her taraflarını sararken Pamira güçlü durmaya çalıştı ve Aleda’nın elini tutarak rastgele bir yöne yürümeye başladı.

 

 

Birkaç dakika yürüdüler fakat hiçbir şeye rastlamadılar. Olanlar akla hayale sığacak şeyler değildi. Yorum bile yapamıyorlardı konu hakkında.

 

Aleda en sonunda yürümeyi bırakarak

“Yok Pamira yok! Cidden daha fazla yürüyemeyeceğim. Hem o kadar zamandır yürüyoruz elimizdeki şey koca bir hiçlik. Ben kabullendim her şeyin bittiğini oturup bekleyece-“ diye isyankar sözlerini sıralarken yukarıdan bir cisim düştü Aleda’nın tam kafasına.

 

Aleda ufak bir acıyla inlerken olayın şaşkınlığı ile kafasını gökyüzüne kaldırdı fakat yine gördüğü şey sadece beyazlıktı. Kafasına düşen şeye bakmak için kafasını yere eğdiğinde Pamira’nın çoktan yere çökmüş halde az önce kafasına düşen şeyi incelediğini gördü.

 

Bu bir kitaptı.

 

Aleda’da hemen Pamira’nın yanına oturdu bir şey anlayabilmek adına. Pamira’da yavaşça kitabın düşerken açılan sayfasını incelemeye başladı.

 

Bu sayfada farklı bir alfabe kullanılarak yazılmış yazılar vardı fakat nasıl olduğunu bilmediği halde Pamira bu yazıyı okuyabiliyor, Türkçe’ye de çevirebiliyordu. Pamira olaya anlam katabilmek adına kitabı hızla Aleda’ya doğru çevirdi ve yazının üzerine parmağını koyarak

“Buradaki yazıyı okuyabiliyor musun?” Diye sordu alacağı cevaptan korkarak.

 

Aleda kafasını iyice eğerek bu yazıyı inceledi bir süre ardından kafasını kaldırdı ve olumsuz anlamda kafasını salladı. İşte bu konuda bir gariplik vardı.

 

Pamira’da bu yazıyı ilk kez görüyordur fakat ana diliymiş gibi anlayabiliyor ve kafasında Türkçe’ye de çevirebiliyordu.

 

“Sen okuyabiliyor musun ki?” Diye sordu Aleda kaşlarını çatarak. Pamira’da kafasını olumlu anlamda salladı ve yazıya döndü tekrar. Önce yazılanları anlayacak sonrasında ise Aleda için çevirecekti. Sorgulamak için zaman yoktu. Elde olan bütün her şey değerlendirilmeliydi.

 

Pamira çokta uzun olmayan yazıyı okumayı bitirdiğinde Aleda için bu garip yazıyı Türkçe’ye çevirmeye başladı.

 

“Bu sayfalar 2 yıl önce bugün yazıldı. Bir gün buraya geleceğinizi biliyordum. Eğer şu an bu satırları okuyorsanız korkmayın. Müphem evreninde bulunduğunuz süreçte korkaklık en büyük düşmanınız. İlk olarak Cehennem zebanisini bulun. O size doğruyu gösterecek, içinizdeki ses ise size her zaman doğruyu fısıldayacak. Bu kitabı yanınızdan ayırmayın bu kitap bir rehber, bir yol gösterici. Buna ihtiyacınız olacak.”

 

“Biz şimdi farklı bir evrende miyiz?” Dedi Aleda yazılanları anlamlandıramayarak. Pamira başıyla onayladı onu,

“Öyle gözüküyor ismi ise Müphem’miş sanırsam. Müphem belirsiz demek. Tam burayı simgeliyor gibi.” Dedi Pamira bir anlam çıkartmaya çalışarak.

 

“Başka bir evrene gitmek imkansız bir şey! Bu tamamen saçmalık! Birisi bize oyun oynuyor!” Dedi Aleda yükselerek. Başka bir evrene gitmek gerçekte mümkün müydü?

 

“Hiçbir şeye anlam veremiyorum bende emin ol. Ama elimize geçen her şeyi doğru kabul etmek zorundayız, belirsizlik beni yoruyor, bir şeylere anlam vermem lazım.” Dedi Pamira çaresizce. O da başka bir evrene gitmenin imkansız olduğunu düşünüyordu. Ama bulundukları yerin başka bir açıklamasıda olamaz gibiydi.

 

“Burada yazanları yapacak mıyız?” Dedi Aleda bu sefer. Ne yapacakları konusunda hiçbir fikri yoktu.

 

Pamira ise derin bir nefes vererek önüne gelen kırmızı saçlarını geriye itti. Saçları kızıl gibi değildi, kan kırmızısı bir renkteydi ve saçlarına bu yaşına kadar hiçbir işlem yaptırmamıştı. Küçüklük fotoğraflarında dahi saçları kan kırmızısıydı. Bu durum ona ve çevresindekilere garip gelsede hiçbiri bunu sorgulamamıştı, Pamira’da kendisine kırmızı saçı çok yakıştırdığı için araştırma zahmetinde bulunmamıştı.

 

Aslında Pamira’nın saç renginin garip olması kadar Aleda’nın da saç renginin doğuştan beyaz olması da garipti, Albino hastalığına sahip olan insanlar doğuştan beyaz saçlı olabiliyorlardı fakat Aleda Albino değildi. Hatta onun saçları Albino hastalarınki gibide değildi, çok parlaktı. Özellikle güneşte insanın gözlerini alıyordu.

 

Pamira, “Yazılanları yapmak dışında bir çaremiz var mı?” Dedi ellerinde olan tek şeyi değerlendirmeleri gerektiğini belirterek.

Aleda başıyla onayladı ve ayaklandı. Bir çözüm bulabileceklerine dair sönen ışıkları bu kitap yeniden yakmıştı sanki. Artık o kadarda korkmuyordu. Kendisini başka bir evrende olduklarına inandırmaya çalışıyordu. Başka bir evrende olma fikri… fazlasıyla eğlenceli geliyordu aslında. Burada yaşayan canlılar insan mıydı acaba?

 

Pamira’da kitabı alarak ayaklandığında nereye gittiklerini bile bilmeden yürümeye başladılar.

 

Dillendirmediler fakat ikiside hangi yöne gideceklerine dair neden bir şey yazmadığını sorgulayarak içten içe ofladılar. Yürüdükleri süre zarfında Pamira kitabın diğer sayfalarını karıştırarak herhangi bir yazı daha görmeyi bekledi fakat kitabın diğer kısımları boştu. Belkide zamanla dolacaktır. Diye düşünerek yürümeye devam etti. Farklı bir evrende oldukları söyleniyorsa, kitabın sayfalarının zamanla dolmasıda söz konusu olabilirdi.

 

 

“Orada birisi mi var?” Diye umut ve heyecanla bağırdı Aleda. Bağırmak planında olmasada hissettiği mutlulukla sesi istemsizce yüksek çıkmıştı.

 

Pamira Aleda’nın sözleri üzerinde karşısına kaşlarını çatarak temkinli bakışlar atmaya başladı. Her an bir zarar görme ihtimallerini değerlendirerek bakıyordu etrafa.

 

Ve Aleda haklıydı.

Orada birisi vardı.

Şükürler olsundu ki.

 

Pamira’da orada birisini hatta bir şeyi görmenin umuduyla derin bir nefes aldı. Sonunda boşluktan başka bir şey de çıkmıştı karşılarına.

 

Adımlarını sıklaştırarak o kişinin yanına gittiklerinde gördükleri ile sertçe yutkundular.

 

Bu bir zebaniydi.

 

Teni tamamen kıpkırmızı burnunda piercing bulunan gözleri beyaz elindeki hançerle dimdik karşısına bakan bir zebani. Ve yanında iki tane kapı.

 

Pamira istemsizce duraksadı ve Aleda’nın ilerlememesi adına kolunu uzattı. Kitapta bahsedilen zebani bu olmalıydı.

 

Pamira, zarar görme ihtimalini göze alarak zebaniye doğru ürkek adımlar atmaya başladı. Buradan kurtulmak istiyordu ve kitapta bu zebaniyi bulmaları gerektiği söylenmişti. O kitabın kimden ve nereden geldiği belli bile olmasada istemsizce bir güven duyuyordu o yazanlara karşı. Belkide tutunabileceği tek dal o olduğu içindi.

 

Pamira’nın birkaç ürkek adımını korkuyla izledi Aleda. Onu durdurmak için hamle yapsada Pamira bundan vazgeçmedi. Kitapta yazan cümleyi kendisine hatırlatıp durarak korkusuna meydan okuyordu.

“Korkaklık en büyük düşmanınız.”

 

Pamira adımlarını sonlandırarak zebaniye doğru baktı.

“Şey, merhaba.” Dedi alçak bir ses tonuyla. Pamira’nın sesiyle birlikte zebaninin vücudunda herhangi bir değişim olmazken kafası Pamira’ya döndü hızla.

 

“Merhaba. Ben Cehennem Zebanisiyim. Burayı korumakla görevliyim.” Dedi. tok bir sesle. Sesi görüntüsü kadar korkunç değildi, belki bununla mutlu olabilirlerdi.

 

“Benim adımda Pamira. Buraya yanlışlıkla yolumuz düştü ve yolda bir kitap bulduk üzerinde Cehennem Zebanisini yani seni bulmamız isteniyordu.” Dedi Pamira’da. Sesini olabildiğince net ve duygusuz çıkartmaya çaba gösteriyordu.

 

“Biliyorum.” Dedi zebani. “Haberim var geleceğinizden. Sen, Pamira İzgi, o ise Aleda Başaran.” Dedi. Doğruydu. Başını salladı Pamira yavaşça. Aleda’da korkusuna savaş açıp yavaşça yaklaşıyordu.

 

“Sen.” Dedi Pamira’yı işaret ederek. “Sen kanlı ayın temsilcisisin.” Dedi. O sırada Pamira’nın boynunda ucunda kırmızı oval taş bulunan bir kolye oluştu. Pamira’nın eli yavaşça kolyenin ucundaki taşa dokundu. Bunu yapmasıyla beraber taş ortalığı yakacak bir şekilde parladı. Aleda kolları ile gözlerini kapatırken bu durum Zebani’yi zerre etkilemedi, gözlerini bile kırpmadı.

 

Pamira öylece kolyesini izlerken bu ışık onuda etkilememişti. Parlak ışık bir süre sonra ortadan kayboldu ve Aleda kollarını yüzünden çekti. İnleyerek gözlerini ovuşturdu, canı acımıştı.

 

“Artık Kanlı Ayın temsilcisi olduğunu onayladın. Bu kolye senin bu evrendeki tek dayanağın.” Dedi. Ardından kafasını hızla Aleda’ya çevirdi.

“Sen ise Parlak Yıldızların temsilcisisin.” Dedi. Bu sırada ise Aleda’nın bileğinde beyaza yakın renkte turkuaz taşları bulunan ortasında ise A harfinin bulunduğu bir bileklik oluştu. Aleda da bu bilekliğin ortasındaki A harfine dokunduğunda etrafı göz gözü görmeyecek bilekliğin taşları ile aynı renkte olan bir sis kapladı. Pamira bu sırada etraftaki hiçbir şeyi göremezken endişeli bir sesle

“Aleda?” Diye seslendi onu kaybetme korkusuyla.

 

Bu siste az önceki ışık gibi zebaniyi etkilememişti. Aynı zamanda Aleda etrafındaki herkesi ve Pamira’yı görebilmişti.

 

Sis ortadan yok olduğunda Aleda Pamira’ya bakarak gülümsedi iyi olduğunu belli etmek amacıyla. Pamira Aleda’nın iyi olduğunu gördüğünde tuttuğu nefesini verdi.

 

Zebani hala Aleda’nın üzerinde olan bakışlarını çekmeyerek

“Sende artık Parlak Yıldızların temsilcisi olduğunu onayladın, bu bileklik bu evrende bulunduğun sürece tek dayanağın.” Dedi.

 

Aleda halinden gayet memnun gözüküyordu Pamira ise söylenenleri dinleyerek bir kurtuluş yolu arıyordu.

 

Aleda zebaniye bakarak

“Peki biz buraya nasıl ve neden geldik?” Diye sordu. Zebani ise beklenmedik bir tepki verdi,

“Ben sadece size belli şeyleri anlatmakla görevliyim. Yaşayarak göreceksiniz.” Dedi. O an kafalarındaki soru işaretlerinin cevaplarını yaşayarak göreceklerini öğrendiler. Bir an önce kurtulup eve dönmek istiyorlardı. Pamira daha yeni konuşmaya fırsat bulduğu o çocuğu çok özlemişti. Bu durumda bile aklında o vardı. Bir gün ölümün kıyısında dahi olsa aklında olacak tek isim onun ismi, tek silüet ise onun yüzüydü.

 

“Şimdi ise asıl kısıma gelelim.” Dedi zebani hem Pamira’ya hem Aleda’ya bakarak.

“Yanımda iki tane kapı var. İkisinden birisini seçerek gireceksiniz. Orada karşılaşacağınız şeyler hakkında bilgi veremem. Yaşayarak göreceksiniz diyebilirim.” Dedi.

 

O an %50 ihtimal ile karşı karşıya kaldıklarını anladılar. O sırada içindeki ses Aleda’ya soldaki kapıyı seçmesini fısıldadı. Aleda’nın aklına kitaptaki satırlar gelince istemsizce eli bilekliğine gitti ve yavaş adımlarla soldaki kapıya yürüdü.

 

Pamira,

“Ne yapıyorsun?” Diye sordu ondan ayrılma korkusuyla. Doğru kapıyı seçmenin bir yolu olmalıydı, Pamira bunu düşünürken Aleda ne halt ediyordu?

 

“İçimdeki ses bu kapıyı fısıldıyor Pamira. Sen beni hep bulursun. Hem buldun. Yine bul olur mu? Gel yanıma. Yalnız bırakma beni. Ben kendimi koruyamam ki.” dedi masumlukla. Yapacağı şeyi istemsizce gerçekleştiriyor gibiydi.

 

Pamira arkasından “Hayır!” Diye bağırsada onu dinlemedi Aleda ve soldaki kapıya girdi. Turkuaz renkli bir girdap onu içine çekerkem gözlerini kapattı. Pamira’nın onu bulacağına dair güveni hala tamdı.

 

Zaten herkes her zaman Pamira’ya güvenir ve kafasına estiği gibi davranırdı. Pamira bir koruyucu melek değildi, bir psikolog da değildi fakat insanlar bunu hiçbir zaman anlamadı.

 

Pamira çaresizlikle yerinde kalakaldı. Zebani ise tekrardan önüne dönmüştü. Zebani’ye bakarak bağırdı endişeyle, “Onu geri getirebilir miyiz?” Dedi.

 

Fakat cevap alamadı.

Zebani kafasını bile çevirmedi, önüne bakmayı sürdürdü.

 

Pamira cevap alamayacağını anlayarak hızla soldaki kapıya yürüdü. Aleda’nın yanında olmalıydı. Hem ona patavatsızca yaptığı bu hareketten dolayı öfkeliydi, ne olursa olsun diyordu artık.

 

Tam kapıyı açacağı sırada içindeki ses fısıldadı,

“Sağdaki kapıya gir.” Dedi.

 

Bu durum onun dişlerini sıkmasına neden oldu. Aleda ile kendisi arasında bir seçim yapmak zorunda bırakılmıştı. Seçim yapmaktan nefret ediyordu.

 

O an düşünmedi bile. Aleda’yı o kadar seviyordu ve ona o kadar bağlıydı ki onu kaybetmeyi göze alamazdı. Kendisi ölürdü ama onun burnunun kanamasına izin vermezdi.

 

Eli istemsizce boynundaki kolyenin kan kırmızısı taşına gittiğinde gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Aldığı kararın doğru olup olmadığını bilmiyordu fakat Aleda için değerdi.

 

Soldaki kapıyı açtı ve yüzüne doğru vuran turkuaz ışığa direnerek kapıdan içeri girdi. İçerideki girdap onu hızla içine çekerken gözleri kapandı ve içindeki sesin,

“Bunu nasıl yaparsın!” Diyen korku dolu fısıltısını işitti. Başına bela mı almıştı?

Loading...
0%