@gizlibiryazarmisim
|
Bölüm 2 Benden bağımsız bu işlevleri yerine getiren bedenime neler olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Birbirine yapışmış olan kirpiklerimi yavaşça ayırmaya çalıştığımda ağrıyan göz kapaklarıma rağmen görüşüm bulanık olsada gözlerimi açmayı başarmıştım. Görüş açım yavaşça düzelirken üzerime eğilmiş beyaz saçlı yaşlı bir doktor görüş açıma girdi. Ardından diğer sağlıkçılar ve psikoloğum… Psikoloğum, yorgun bir tebessümle bana bakarken beynimde adeta şimşekler çaktı ve her şey zihnimde dönmeye başladı. Kriz geçirişim, ajanımın çaresiz ve öfke dolu hareketleri ve dahası zihnimde hayat bulurken en son hatırladığım şey üzerime doğru koşan birkaç sağlıkçı ve psikoloğumdu. Yaşlı olan doktor yutkundu ve bana bakarak konuşmaya başladı fakat ne diyeceği şeyden emin ne de benim anlayacağım bir şey olduğunu düşünmüyor gibiydi. Bana acımalarını istemiyordum. Hiçbir insanın bana karşı acıma duygusuyla yaklaşmasını istemiyordum ve onların bana acıyarak bakacağından eminken onların gözlerinde oluşan tek duygu hissizlikti. Hissizliği bu kadar çok sevdiğimi hatırlamıyorum. Bakışlarımın onların üzerinde olmasının yanlış anlaşılacağını düşünerek onlardan çektim ve doktora doğru döndüm. “Kendi zihninde, psikolojinde oluşturduğun nefret ölümcül boyutta. Seni delirtebilir bile. Böyle sorunlar yaşayan insanlar için açılan merkezler var onlardan bir tanesine başvurman senin yararına olacaktır fakat tabiki karar senin. Eğer o merkezlerden bir tanesine başvurmak gibi bir amacın olursa bana ulaş.” dedi ve doktor önlüğünün cebineden katlanmış küçük bir kâğıt çıkartarak avuç içlerime bıraktı. Bakışlarım bir kâğıt bir doktor üzerinde gidip gelirken hiçbir şey algılayamıyor gibiydim. Doktor diğer sağlıkçılara başıyla işaret verdi ve ardından odadan çıktılar. Onların çıkması üzerine kollarını göğsünde birleştirerek duvara yaslanmış, siyah saçları yüzüne dökülmüş göz altları uykusuzluktan morarmış üzerinde ise bir kot pantolon ve beyaz renkli bir gömlek giymiş olan psikoloğum yorgun ve üzgün bakışlarla beni seyrederken yanıma gelerek yatağın köşesine oturdu. Omuzlarımdan çekerek yeniden yatağa yatmamı sağladığında yapmak istediğim tek şey buradan bir an önce gitmekti. Bu lanet yerde yeterince vakit geçirmiştik. “Afra, kendini hiçbir bakımdan yormanı artık istemiyorum. Hiçbir şeyi o kadar umursamıyorsun ki en önemli şeyleri bile beynin artık umursamaz gördüğü için unutuyor ve bu kesinlikle sağlıklı bir şey değil. Ama bunun hakkında sana herhangi bir şeyde öneremiyorum çünkü eğer her şeyi önemsemeye başlarsan bu seferde her şeyi hatırlarsın ve emin ol hatırlamak unutmaktan çok daha kötü.” Diyen psikoloğumun sesi çaresizlik içerisinde geliyordu. Hiçbir şeyi umursamadığım doğruydu fakat bunun geçmişten gelen bir şey olduğunu düşünüyordum çünkü ben kendimi bildim bileli böyleydim yani 15 yaşımdan beri. Boğazımı temizleyerek konuşmaya çalıştığımda sesim o kadar kısık çıkıyordu ki kendi sesimi duymakta zorlanıyordum. Sesime birden bire ne olmuştu? Kendimi konuşmak üzere zorlarken öksürmeye başladım. Ardı arkası kesilmeyen öksürüklerim boğazımda acı bir tat bırakıyordu. Öksürüklerim kesildiğinde derin nefesler alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Psikoloğumda durumu açıklaması gerektiğini düşünerek konuşmaya başladı, “Benim artık gitmem gerekiyor kendine dikkat et.” dedi ve gitmek istemiyor gibi görünmesine rağmen çantasını alarak odadan çıktı. Onun ardından kapıda duran bakışlarım üzerimde olan birkaç çift gözün sahiplerine doğru döndü. Onlarla aynı odanın içerisinde olma fikri pek cazip bir fikir olmasa gerekti. Bakışlarımı onların üzerinden çekerek tavana çevirdiğimde geçmişimin ne kadar sancılı olabileceğini hayatımda ilk defa sorguladım. Normaldede her şeyi ve herkesi sorgulayan bir yapım olsada geçmişimi sorgulamayı denememiştim. Belkide bu ağırlığı kaldıramayacağımı düşünmüştüm, bilmiyordum. Bu zamana kadar ajanım Görkem, ailem hakkında bana hiçbir bilgi vermemişti, bundan sürekli kaçınmıştı. Bu da aklımda şu sorunun dönmesine sebep oluyordu: Yaralı geçmişimin sebebi ailem olabilir miydi? Ailesini merak eden birisi değildim. Çünkü onlar eğer hayattalarsa beni merak etmemişlerdi ben neden edecektim ki? Kimsenin merak etmediği bir insan neden onları merak etmeliydi ki? Şu an aynı odanın içerisinde olduğum sözde kardeşim olan insanlar bile beni merak etmemişti. Hayır, beni kimse merak etmek zorunda değildi. Kimsenin beni merak etmesi gerekmiyordu fakat birileri tarafından düşünülmeyi, merak edilmeyi isterdim. Bu hissiyata sahip olmayı isterdim. Birçok duygudan yoksundum ve belkide nefrete bu kadar sıkı sıkıya bağlanmamın sebebi buydu. Yoksun olduğum duyguları nefretle doldurmaya çalışıyordum. Aklıma ajanım Görkem geldiğinde kaşlarım hafifçe çatıldı. Sahiden, Görkem neredeydi? Ajanımın nerede olduğunu sormak için konuşmaya çalıştığımda boğazımda yeniden bir acı peyda oldu ve öksürmeye başladım. Bir süre sonra kesilen öksürük krizimin ardından yataktan kalkmak üzere doğruldum. Onlarla aynı odanın içerisinde kaldıkça içimdeki nefret tekrardan hayat buluyordu. Bu yüzden en iyisi ajanım gelene kadar onlardan bir süre uzaklaşmaktı. Başımdaki ağrı katlanılmaz boyutta olsa dahi onu başka şeylerle meşgul olarak unutabilirdim. Yataktan yavaşça kalktım, bedenim artık ağrımıyordu sadece başımda keskin bir ağrı vardı ilk defa olan bir şey değildi alışkın olduğum şeylerin başında geliyordu. Elim kapının kulpuna gittiğinde duyduğum soğuk bir erkek sesinin üzerine bakışlarımı pufun üzerinde oturan kişiye, sesin geldiği yöne doğru çevirdim. “O merkeze gidecek misin?” diye sordu umrunda değilmişim gibi gözükmeye çalışarak. Umurunda olmasaydı bunu bana sormazdın mavi gözlü çocuk. Söylesene, neden umurundaymışım gibi davranıyorsun tam şu an? Beni neden şu an merak ediyorsun? Bana araba çarptığı o gün neden merak etmedin? Gözlerimi kısarak neden bu şekilde davrandığını anlamaya çalıştım fakat pek bir sonuç elde edemediğimde sorusuna cevap vermeye tenezzül etmeden hızla kapıyı açarak odanın dışına çıktım. Kahvenin en koyu tonlarına sahip olan duvarlar gözümün önüne serildi. Uzun holde etrafa bakarak yürüdüğüm sırada aklımı başımın ağrısı dışında her şeyle meşgul etmeye çalışıyordum. Merdivenlerin başına kadar gelmiştim. Merdivenlerden aşağıya indiğimde duvarlardaki sanatsal bir başyapıt gibi duran tablolar dikkatimi çektiğinde o tarafa doğru ilerledim. Duvardaki tablonun kenarları altın kaplamaydı ve üzerine vuran loş ışıkta parıldıyordu. Sahiden, herkes yukarıda ise buranın ışığı neden açıktı? Tablonun güzelliğine kapılarak onun her zerresini incelemeye başladığımda sanki bu tablo, benim yaşantımın bir parçasıymış gibi bir hissiyatın istilasına uğradım. Bu resim, neden bana bu kadar tanıdık geliyordu? Resimde gündüz öğlen saatlerinde siyah bir arabaya yaslanarak poz vermiş, 9-10-11-12-13 yaşları arasında gözüken 7 çocuk vardı. Hepsi o kadar içten gülümsüyordu ki ben de gülümsemeden edemedim. Hepsi, çok mutluydu. İki erkeğin ortasında duran ve onlar benim kimseyle paylaşamam havasında duran tatlı bir şımarıklığa sahip kızı kendime benzettiğimde kaşlarım hafifçe çatıldı. Bu kız ben olamazdım, değil mi? Elimi uzatarak muhteşem ötesi duran bu şahesere dokunacağım sırada kocaman salonu aydınlatan sarı renkli ışık bir anda söndü. Felaket bir güne merhaba de Afra! Korkuyla arkamı döndüğümde salon o kadar büyük ve karanlıktı ki alaca karanlık bir ormanda kalmış hissiyatı yaşatıyordu. Uzaktan parkelerin üzerinde gezinen bir topuklu ayakkabı sesi odayı doldurduğunda irileşen gözlerimle etrafa bakmaya çalıştım ve oda da güvensiz adımlar atmaya başladım. İşittiğim sözlerle gözlerim dahada irileşirken kalbim çok hızlı bir şekilde kan pompalamaya başladı. Avazım çıktığı kadar çığlık attım. Bu evde neler oluyor ALLAH aşkına? Çığlığımın üzerine ışıklar bir anda geri geldi. Fısıltılı sesin sahibini görebilmek adına dehşetle etrafıma bakındığımda hiç kimseyi göremedim. Işıklar açıldığında gitmiş miydi? Korkudan ne yapacağımı şaşırmıştım. Bu da neyin nesiydi? Bir elimi kalbimin üzerine koyarken merdivenlere doğru yöneldim tekrardan. Görkem'e bir an önce ulaşmalıydım çünkü bu evde normal hiçbir şey yoktu ve ben bir an önce kendi evime gitmek istiyordum! Hızla yukarı çıktığım da biraz önce muayene edildiğim odaya girecekken duyduğum zil sesiyle buradan kurtulabileceğime inanarak koşarak kapıyı açmaya gittim. Kapıyı açtığımda 3 tane endişeli yüzle karşılaşmayı beklediğim söylenemezdi. Ajanım ve bir kız bir erkek evin içerisine girer girmez erkek olan "Efil!" Diye öyle bir bağırdı ki sesi evin içerisinde yankılandı. Onun bağırışının üzerine Efil ve diğerleri merdivenin başında bittiğinde mavi gözleri buz kütlesine dönmüş olan soğuk çocuk, mavi gözlü, hepimizden daha küçük yaşta gözüken endişeli gözlerle bağıran adama bakan kızı omzunun altına alarak, Rüzgar isimli adam mavi gözlü çocuğun dediklerini duymuyormuş gibi sadece öfkeli gözlerle Efil'e bakıyordu. Adam yakışıklıymış ha. Biraz daha mı burada kalsam acaba? Efil, bakışlarını suçlulukla kaçırdığında beyaz uzun saçlı çekik gözlü beyaz tenli bir kız Efil'in arkasından çıkarak beyaz saçlarını havalı bir şekilde geriye attı. "Görevlerini yerine getiriyor musun Efil Çetiner? Söylesene! Cevap ver!" diye öfkeyle bağırdığında Efil omuzlarının altında olduğu mavi gözlü çocuğa biraz daha sokuldu. İşlediği suçun farkında gibiydi. Ne yapmış olabilir ki? Çocuk kızın bildiğin ağzına etti bağırarak. "Ajan-" dediğim sırada telefonuna gelen arama yüzünden lafım yarıda kesildi. Telefonunu cebinden çıkararak açması gerektiğini yüz ifadesiyle bana belirttiğinde çatılan kaşlarıma rağmen bizden uzaklaştığında kollarımı göğsümde bağladım. Tamam, bence biri artık burada ne olduğunu söylesin. Onları önemsediğimden değil sadece fazla meraklıyım hepsi bu. "Kuklacı’yı kontrol etmek senin görevindeydi! Kuklacı yarım saat önce hapishaneden kaçmış!" Diye bağırarak ellerini öfkeyle kahve saçlarından geçirdiğinde Kuklacı diye bahsettiği kişinin kim olduğunu anlamadım. Belkide ben varım diye şifreli konuşuyorlardı. Rüzgar'ın sözlerinden sonra mavi gözlü çocuğun yüzündeki alaylı ifade donuklaştı. Efil suçlulukla başını eğdi. Çekik gözlü kıza nazaran saçları daha kısa olan beyaz saçlı ve beyaz tenli olan kızın eli şaşkınlıkla karışık korkuyla ağzına doğru gitti. Çekik gözlü kız ise, Beni ilgilendirmezdi belki ama onları bu kadar tedirgin edecek şeyi merak etmiştim. Hayır, etmemeliydim. Onlarla alakalı hiçbir şey beni ilgilendirmezdi. Ortamdaki gerginlik seviyesi tavan yaparken telefon konuşmasını bitiren ajanım hızla yanımıza geldi. "Ne oldu Görkem? Bir şey mi buldun?" dedi Rüzgar sıkıntılı bir sesle araya girerek. Görkem ise cevap vermedi. Herkes çok fena gergindi ve durum benide etkiliyordu. Efil televizyonu açtığında haber kanallarından bir tanesinde durdu. Televizyonun karşısındaki koltuklardan bir tanesine oturduğunda diğerleride aşağı inerek Efil'in yanındaki yerlerini aldılar. Ben tekli koltuğa otururken yanımdaki tekli koltuğa ise Görkem oturmuştu. İnşALLAH ortamda kaos etkisi yaratan şu olayı artık öğrenebilirim. Televizyondaki kadın spiker konuşmaya başladığında onun bile sesinde bir tedirginlik vardı. Bugün herkes çok gergin. "Evet sayın seyirciler, yaklaşık 2 yıl önce yakalanan seri katil, lakabıyla tabir etmek gerekirse Kuklacı, alınan bilgilere göre yarım saat önce bulunduğu hapishaneden kaçmayı başarmış. Haberi alan halk, kendini eve kapatarak ondan korunmaya çalışıyor." Diyen kadın spikerin lafını fısıltılı bir ses böldü. Ekrana, siyah şapka ve siyah maske takan kehribar gözleri dışında bir hiçbir yeri gözükmeyen bir adam çıktı. Spikerin önünü kapatırken arkada çığlık atan kadının sesini bile bastıran fısıltılı bir sesle spikerin lafını devam ettirdi ve ardından yayın kesintiye uğradı. ✨ Bakışlarım sinyalin kesildiği televizyonda takılı kaldığında ortama bir sessizlik çöktü. Benim ise kafamda çok fazla soru işareti ve korkuyla karışık heyecan vardı. Korkuyordum çünkü söz konusu bir katildi. Heyecanlıydım çünkü bana zarar verecek her şey nefesimi kesecek kadar beni heyecanlandırıyor ve heveslendiriyordu. Bana zarar verecek şeyleri seviyordum. Efil büyümüş gözlerini televizyona kilitleyerek, Az önce Rüzgar'a karşı onu savunan mavi gözlü çocuk bile "sen ne yaptın?" Dercesine ona bakıyordu. Birisi açıklayacak mı artık ne olduğunu? "Ne yapmış?" diye Görkem'e bakarak soru sorduğumda sesim eskisi gibi kısık çıkmıyordu. Çok iyi değildi ama yinede idare ederdi. Sesimle Efil hariç hepsinin bakışları bana döndüğünde Rüzgar dışında hepsinin gözlerine soğuk ve ifadesiz bakışlar yerleşti Rüzgar hepsinden daha garip bir şekilde bakarak kısık gözleriyle beni süzdüğünde sanki beni tanımış gibi bakıyordu. Belkide ben birileri tarafından hatırlanmak istediğim için öyle algılamıştım bilmiyordum. Ben kimseyi hatırlayamazken başkalarının bana, beni hatırlamış gibi bakmasını isteyecek kadar bencil miydim? Gözleri yavaşça yüzüme oradanda gözlerime kaydığında, Görkem, bana ve Rüzgar'a ters bakışlar atarak ayağa kalktı. Rüzgâr’ın bana olan bakışlarını o da fark etmişti ve sanırsam bu onu rahatsız etmişti. 🌚 "Rüzgar, bu kız neden bizimle geliyor ya! Neden medenice bizi fikrimiz sorulmuyor?" Diye iki saattir bağıra çağıra isyan eden kıza bakarak Görkem, Kapının önünde hepimiz hazır bir şekilde Rüzgar'ı bekliyorduk ufak bir işinin olduğunu söyleyip yanımızdan ayrılmıştı ve yaklaşık 15 dakikadır yoktu. Katil bu hava hareketini doğramış olmasın? Ben hariç şu ortamda bulunan herkesin katil tarafından doğranmasını kabul edebilirdim sanırım. Birini kurtarma şansım olursada Görkem'i kurtarırdım. Diğerleri ise geçmişimde belli bir yere sahip olsalarda hepsi benim için şu an tehlike saçan yabancı insanlardan farklı değillerdi. Dikkatli olmalıydım. İnsanlardan her şey beklenirdi. Rüzgar merdivenlerden telefonla konuşarak inerken bunu gören Görkem, fazla vakit kaybettiğimizi düşünerek kapıyı açarak çıkmaya yeltendi. Bu sırada telefon görüşmesini sonlandıran Rüzgar işlerin daha kötü bir hal aldığını belli eden o sözlerini bize bildirdi. İster istemez hepimizin içi ürperdiğinde benim içimden sadece gülmek geliyordu. Sanırım gerçekten psikolojik desteğe ihtiyacım vardı. Rüzgâr, bakışlarını herkesin üzerinde gezdirerek Aklıma gelen düşünceyle sinirlerim bozulmaya başlamıştı. Sokağa çıkma yasağı varsa 10 gün boyunca burada, bu insanlıktan çıkmış maymunların yanında mı kalacaktık? Öfkeyle Görkem'e dönüp, Görkem sözlerimi dinledikten sonra bunun benim için sıkıntı olacağını fark etmiş gibiydi. Her durumda beni düşünüyordu zaten birçok konuda önceliği hep ben oluyordum. Aramızdaki ilişki çok farklıydı. Bir çözüm bulacağına inanarak umutla ona baktığımda o da bakışlarını eve giren o salakların üzerinde gezdirerek bir şeyler düşünüyordu. Umarım bir şey bulurdu. Çünkü bu evde bırak 10 günü birkaç saat daha fazla durmaya takatim yoktu. Birkaç saniyenin ardından bir şey bulamadığını belli edecek bir soluk verdi. Ardından bana dönerek, Neler döndüğüne anlam veremeyerek ve bir çözüm bulacağına inanarak başımı olumlu anlamda salladım ve Görkem'i takip etmeye başladım. Eğer bir çözüm bulunamazsa bu cehennemden bir saniye de çıkıp gitmeme kimse engel olamaz. Hem katilin yanında durursam bana zarar vermezdi, değil mi? Onun tarafına geçerdim bende. Merdivenlerden yukarı çıktığımızda bizim karşılayan ikinci odaya girdi bende aynı şekilde onu takip ettim kapıyı kapattığımda Görkem'in kendi evindeki odasına benzeyen bir odada olduğumuzu gördüm. Genelde koyu renklerin hakim olduğu odada bir kitaplık bir çalışma masası ve dolap birde yatak bulunuyordu. Bu odaya hiç yabancılık çekmeden yatağın üzerine oturduğunda bende karşısına geçtim ve çalışma masasına yaslanarak konuşmasını bekledim. Sessiz olduğum nadir anlardan birisini yaşıyorduk. İlk defa konuşacak bir şey bulamıyordum sanırım. Görkem, derin bir nefes aldı ardından konuşmaya başladı: Görkem'i sevdiğim değer verdiğim yalan değildi fakat kimseye güvenemeyeceğimi o da biliyordu neden böyle demişti? “Ne bu ajan? Bende o katilin adamı olabilirim falan mı?” Dedim alayla. Cevap vermedi. "Maalesef burada kalmak zorundayız Afracığım. Bunun senin için büyük bir sorun olduğunun farkındayım ama Kuklacı ile daha önce uğraşmış birisi olarak şunu söyleyebilirim ki kalabalıktan korkuyor. Birlikten kuvvet doğar sözüde burada devreye giriyor diyebiliriz" dedi. "Hemde kardeşlerinle beraber olursun, fena mı?" "Çok fena Görkem. Çok." Dedim odadan çıkmak üzere kapıya yönelip elimi kapının kulpuna attığımda. Sinirlerim fazlasıyla bozulmuştu çünkü bu sözde kardeşlerim saygısız insanların tekiydiler. Hepsinin mağaradan fırlamış boz ayılar gibi olmaları benim suçum değil. "Burası benim odam." Dedi Görkem beklemediğim bir şey söyleyerek. Onun odası derken? "Derken?" "Doğru duydun. Bu oda bana ait. Görev almadığım zamanlarda gelip burda kalıyor kardeşlerini gözlemliyordum çünkü kardeşlerin olup olmadığından emin olmadan sana ümit vermek istemiyordum." Dedi içimi ısıtacak kadar güzel bir ses tonuyla. Yine beni düşünmüştü. Her zaman olduğu gibi ve bu yüreğimi ısıtmaya yetmişti. Tüm sinirlerim tuzla buz olurken tebessüm ettim. Odadan çıkmakla çıkmamak arasında kaldığım sırada Görkem telefonunu çıkartarak birisini aradı. Telefondaki kişiyle aralarında kısa bir konuşma geçtikten sonra Görkem ayağa kalktı kapıyı da açtıktan sonra önce benim geçmeme müsaade etti. Odadan çıktığımızda dikdörtgen biçimde yerde uzun bir halının etrafında ise 9 tane odanın bulunduğu bir koridor karşıladı bizi. Bir oda ajanın olsa diğer şu mutlu suratın olsa kalanlarıda diğerlerinin olsa... Evet, misafir odaları yok! Nerede kalacağım ben Allah aşkına? Ben nerede kalacağımı kafamda kurarken Görkem kolumdan tutarak beni üst katın merdivenlerine yönlendirdi. Aşağıdan gelen konuşma sesleri de gitgide yaklaşıyordu. Sanırım toplantıyı üst katta yapacaktık. Üst kata çıktığımızda burasıda aşağı kat ile aynıydı fakat 9 değil 3 tane oda vardı. Görkem ilk baştaki kapıdan içeri girdiğinde bende peşinden ilerledim. Beklediğimin aksine çok dağınık bir odayla karşılaştım. Burada daha önce harp çıkmışa benziyordu. Kesin yedinci çocuğu öldürdüler burda. Bizide öldürecekler! Görkem’e gidelim demiştim! Dışarıyı gösteren fakat dışarıdan içerisi gözükmeyecek biçimde duvarları olan bu odanın bir duvarı tamamen camdandı. Beyaz masalarla bir u şekli oluşturulmuştu ve en başta bir tane daha masa, küçük bir tahta, yerlerde; haritalar, kağıtlar ve kalemler vardı. Görkem, en baştaki masanın önünde yerini aldı ardından odasından çıkmadan önce aldığı siyah dosyayı açarak toplantı için her şeyi hazırlamaya koyuldu. Bu sırada diğer 6 canavarda toplantı salonuna giriş yapmıştı. Sanırım hepsinden uzakta oturacağım. Rüzgâr Görkem’in yanına doğru ilerlerken diğerleride masanın etrafındaki sandalyelere oturdular. Onlardan en uzak sandalyede yerimi aldığımda tek düşündüğüm şey geceleri savunmasız bir biçimde nasıl yatacağımdı. Görkemi kapıya koruma olarak mı diksem acaba? Onlar kendi aralarında -kendi dillerinde- konuşurlarken bende kendi kendime hayal kuruyordum. Bir süre hayal kurma seansımın ardından ortamın kararmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Camdan dışarıya baktığımda kara bulutların havayı kapladığını ve yağmurun habercisi olduklarını fark ettim. Yağmurlu havalardan da nefret ediyorum! Efil, ortamın aydınlanması için kalkıp ışıkları açtığında eski aydınlık tekrardan yerini aldı ama o aydınlık güneşin ışıltısına asla yetişemedi. Elimi yanağıma yaslayarak daldığımda Görkem’in sesiyle tekrardan düşüncelerimden sıyrılmak durumunda kaldım. Sesin çıksın Görkem! Projeksiyon aracılığıyla Rüzgâr’ın önündeki bilgisayardaki görüntüyü büyük beyaz tahtaya yansıttıklarında karşımıza bir sunum çıktı. Sunumun başlığı ise tüyler ürperticiydi. Çözülemeyen Dosya (Kuklacı-2019)
|
0% |