Yeni Üyelik
1.
Bölüm

GİRİŞ

@gizlibiryazarmisim

Nefret, bütün kötülükleri beraberinde getiren bir duyguydu.

 

Bir insanın hayatı nefret içinde geçmişse, güzel duyguların hiçbirine ulaşamamış demekti.

 

Afra, hayatı nefret içinde geçmiş, nefrete maruz bırakılmış o kızdı. O çocuktu.

 

Odasında yatağının üzerine oturmuş yerdeki halıyı izliyordu öylece. Birazdan annesi gelip haberi bile olmadığı bir olaydan onu sorumlu tutarak dövebilir, ona hakaretler edebilir, işkenceler edebilirdi.

 

Veyahut da babası gelebilir, onu her zaman yaptığı gibi bayılana kadar dövebilirdi. Ya da bir yerini de kırabilirdi.

 

Bunlar alışık olduğu şeylerden sadece bazılarıydı.

 

13 yaşında olmasına rağmen, 13 yaşındaki bir çocuğun kaldıramayacağı birçok şeye maruz kalmıştı.

 

Yüzü, vücudu yara bere içindeydi. Fakat artık canını yakmıyordu. Acı, onun için bir alışkanlık haline gelmişti.

 

Alt kattan, annesi ve babasının konuşma seslerini duydu, belki ona sesleniyorlardır diye düşünerek oturduğu yerden kalktığında açık olan camından itişip kakışma sesleri duydu.

 

Kaşlarını çatarak oraya doğru ilerleyerek camdan aşağıya bakındığında, bu hayattaki tek mutluluğu olan 6 kişi gözüne çarptı.

 

Neredeyse her gün buradalardı. Afra, onları her ne kadar göndermek istesede inatla burada bekliyorlar geceleri camın önünde yatıyorlardı.

 

Ailesinin ona yaptıklarını biliyor, onu yalnız bırakmak istemiyorlardı.

 

Camdan baktığında, kardeşleri ona gülümsedi. Buruk bir tebessüm olsa bile... Afra da onlara aynı şekilde karşılık verdi.

 

Onlara bakmayı bırakmadan geriye bir adım attı. Ardından da odadan çıktı ve merdivenlerin başına gelerek konuşulanları dinlemeye başladı.

 

Korkuyordu. Annesi ve babası onu bir gün öldürmek isterse diye. Hayır, korktuğu şey ölüm değildi. Korktuğu şey, onların elinde bu evde can vermekti.

 

“O çocuğu bu evde istemiyorum!” dedi annesi nefret dolu bir sesle. Afra, bu bildiği cümle karşısında umursamaz davrandı. Alışmıştı istenmemeye.

“Bende istemiyorum Neslihan. Ama yapabileceğimiz ne var ki?” dedi babası bıkkınlıkla.

Annesi, “Afra’yı beğenen bir genç vardı… adı neydi onun?” dedi.

“Tunç mu?”

“Heh, evet evet! O.” Dedi annesi mutlulukla. “Ara gelsinler. Evet, şimdi gelsinler evlendirelim gitsin. Hem Afra küçük çocuk değil artık koca kız oldu, evlenme yaşı onun şu an.”

“Emin misin Neslihan? Bu bir suç. Biri duyarsa hapse kadar gidebiliriz.” dedi babası tedirginlikle.

“Bak, kendin söyledin, biri duyarsa. Kimse duymazsa hiçbir şey olmaz değil mi?”

“Kimsenin duymamasını sağlarsak evet, hiçbir şey olmaz.” dedi babası fakat sesinde hala tedirginlik vardı.

“Hadi ama Cüneyt, o çocuktan kurtulmak istediğini biliyorum. Bunu bende çok istiyorum. Elimizde bunun için bir koz varken neden değerlendirmeyelim?” dedi annesi babasının ellerini tutarak umutla baktı ona.

Babası bir süre annesinin gözlerinin içine baktı ve ardından,

“Tamam.” dedi. “Tunç’u bugün arayacağım.”

 

Afra’nın başından aşağı kaynar sular döküldü. Çaresizlik damarlarına hücum etmeye başlarken duyduklarının ağırlığıyla elini ağzına getirerek geriye doğru ilerledi.

 

Çığlık atmamak için zor dururken kendini odasına attı.

 

Tunç adı verilen adam, 25-26 yaşlarında birisiydi ve daha önce bu eve gelerek Afra’yı taciz etmişti. Anne ve babasına bunu söylediğinde ise onu suçlu bularak 1 hafta aç susuz bırakmışlardı bunun sonucundada hastaneye kaldırılmıştı.

 

O an zihninde dönmeye başladığında bir yandan vücuduna zarar vermemek için kendi içinde savaş verirken, diğer yandan bulanan midesini engellemeye çalışıyordu.

 

Yapılabilecek her şeyi düşündü. Fakat bir sonuca varamadı. 13 yaşındaki bir çocuğun yapabileceği ne vardı ki…

 

Her korktuğunda, üzüldüğünde, kendini kötü hissettiğinde sırtını yaslayabileceği kişilerin, kardeşlerinin yanına gitmek üzere camın önüne doğru ilerledi. Bu sırada bulanan midesini dışarıdan belli etmemeye özen gösterdi ve gözyaşlarını sildi.

 

O, bu zamana kadar kimsenin yanında ağlamamıştı. Kardeşlerinin bile…

 

Kimsenin yanında güçsüzlüğünü belli etmezdi role bürünürdü. Tek olduğu anlarda ağlardı, büründüğü rolden kurtulurdu.

 

Kendini hazır hissettiğinde camdan atlayarak toprağın üzerine oturdu kardeşleri gibi. Müstakil bir evde yaşadıklarından dolayı ev iki katlı olsa dahi ikinci kat bile çok yüksekte değildi. Kendi odası zaten birinci kattaydı.

 

Hepsinin bakışları ona dönerken, o hiçbirine bakmayarak bakışlarını topraktaki çimlere sabitledi ve tek bir cümle söyledi. Söylediği bu cümle, hepsini çileden çıkarmaya yetti hatta arttı.

“Beni evlendireceklermiş.” Bunu o kadar ifadesizce söylemişti ki onu tanımayan biri buna üzüldüğünü veya sevindiğini dahi anlayamazdı.

 

Hepsi, o aileden böyle şeyler bekliyordu. Fakat beklenmedik bir anda böyle bir haber geldiğinden hepsi olduğu yerde donuklaştı.

 

Yanında oturan Elzem, kahverengi gözlerini ona çevirerek elini omzuna koydu. Afra da bakışlarını ona çevirdi ve gözleri kesişti. Afra, ona gülümsedi fakat buruk bir gülümsemeydi. Çaresizliğin gülümsemesiydi. Elzem'in önüne gelen beyaz saçlarını geriye attı. Elzem de Afra’nın kahverengi-kumral arası saçlarını kulağının arkasına itekledi. Bu onların birbirine gizliden gizliye moral verme şekillerinden bir tanesiydi.

 

Afra, kahverengi gözlerini bu sefer diğer kardeşlerinin üzerinde gezdirdi.

 

Asya, beyaz uzun saçlarını geriye atarak,

“Ne yapacaksın peki?” diye sordu. Umursamaz görünmeye çalışsada sesinden keder akıyordu. Afra, ne yapacağını bilmiyordu. Hatta şu an hiçbir şey bilmiyordu.

“Kaçacak, kaçacağız.” diye net ve soğuk bir erkek sesi duyuldu. Bu ses, aralarında ki en sessiz kişiye, Batın’a aitti. Batın sert ve soğuk bakışlara sahip bir çocuktu. Az ve öz konuşurdu. Bir şey dediğindeyse bunu kesinlikle yapardı.

 

Afra, kafasını kaldırarak Batın’a baktı. Batın ise yere bakıyordu ifadesizce. Herkes yeniden düşüncelere dalarken, ortada kara bulutlar dolanırken bir ses daha duyuldu, bir kız sesi.

“Batın haklı.” dedi Elzem. “Başka bir çözüm, başka bir çare her zaman vardı fakat bu sefer yok. Kaçmak dışında yok.” dedi. Tüm ihtimalleri göze almış gibiydi.

 

Afra bakışlarını Elzem’e çevirdiğinde umutla ona bakıyordu. Kaçabilirsin! Kurtulabilirsin! Dercesine umut doluydu bakışları.

 

Ardından bir kız sesi daha duyuldu. Daha ince bir kız sesi.

“Batın ağabey ve Elzem abla haklı.” dedi Efil. Aralarındaki yaş bakımından en küçük kişiydi. Daha 9 yaşında olmasına rağmen ailesi tarafından terk edilmişti ve onu Rüzgâr kurtarmıştı sokaklarda sefillikten. Rüzgâr, kendiside çocuk dahi olsa elinden geleni yaparak Efil’e bakmıştı.

 

Afra, bakışlarını bu seferde Efil’e çevirdiğinde hepsi Efil’in bu kalkınmasına şaşırmış gözüküyordu.

 

Afra’nın bakışları Efil’in mavi gözleriyle çakıştığında onun gözlerinde bile umut kırıntılarına şahit oldu.

 

Az önceki kasvetli bulutlar gitmiş, yerine açık bir hava gelmişti sanki. Afra’nın bakışları bütün kardeşlerinin bakışlarıyla birleşti.

 

Şimdi hepsi ona umutla bakıyor, içten gülümsüyordu.

 

Bu, Afra’yı da gülümsetti.

 

Rüzgâr ayaklanarak kardeşlerine döndü.

“Ee hadi! Neyi bekliyorsunuz?” dedi hevesli bir sesle. Afra'nın kurtulabileceğine en çokta o inanıyordu belkide.

Herkes ayaklandığında Afra bunu yaptığına inanamıyordu. İçindeki şüphelerde tükenmek bilmiyordu fakat bunu dışarıya yansıtmadı.

 

Ayaklandıkları, bütün kötülükleri her şeyi geride bırakacakları küçük yaşta büyük şeyler başaracakları sırada Afra’nın açık olan camından annesinin öfkeyle haykıran sesi duyuldu.

“AFRA! NEREDESİN SEN!”

 

Şaşırmaya, korkmaya, tepki vermeye vakit yoktu. Hepsi yanındaki kardeşini çekiştirerek hızla koşuşturmaya başladı sokak lambalarının aydınlattığı sokakta.

 

Arkadan, Afra’nın annesinin öfke dolu haykırışları, tehditleri sokağı inletiyordu.

 

Afra, yakalanmaktan korkmuyordu. Kardeşlerinden birisine zarar gelir diye korkuyordu. Kendisine zarar veren bir insanın canını yakamazdınız.

 

Annesinin sesi daha net gelmeye başladığında onun dışarıya Afra’yı almak için çıktığını anladılar ve hızlarını ellerinden geldikçe arttırdılar. Hiçbiri Afra'yı o eve yeniden göndermek istemiyordu.

 

Nereye gittiklerini bile bilmiyorlardı. Fakat onlara bir şey olmazdı, birliktelerdi, beraberlerdi her türlü zorluğa katlanabilirlerdi.

 

Arka taraftan koşuşturma sesi geldiğinde, Afra her şeyin bittiğini birnevi anladı. Şu an durmazsa, annesi onları yakaladığında hepsinin canını yakardı, biliyordu.

 

Elzem’in gitmesi için elini serbest bıraktığında Elzem koşmayı bırakarak dehşetle arkasını döndü. Afra’yı onun ellerine bırakamazdı, bu sefer olmazdı.

“AFRA! SEN KAÇ BEN BİR YOLUNU BULACAĞIM!” diye haykırsada Afra onu dinlemedi.

 

Annesi uzaktaydı fakat yetişecekti, Afra bunu biliyordu. Yetiştiğinde ise onu ve kardeşlerini öldürürdü bunu da biliyordu. Küçük kız, kardeşlerine bir şey olmasının korkusuyla yaşayacağı şeyleri göze alarak teslim olmuştu.

 

Arkadan, kardeşlerinin haykırışlarını duyuyor fakat tam olarak algılayamıyordu. Gözleri hipnoz olmuş gibi annesine kilitlenmişti. Annesi onun kardeşlerine olan zaaflarına oynadığı için Afra onun dediği birçok şeye boyun eğmek zorunda kalıyordu. Bu da boyun eğdiği şeylerden bir tanesiydi. Normalde kimseye boyun eğecek bir yapısı yoktu, fakat konu kardeşleri olunca her şeyi göze alabiliyordu. İçindeki ses ona kaçmasını haykırmaya başladığında hareket etmeye yeltendi, Bu sırada Annesinin kötü olan bütün şeylerin habercisi olan o sesi sokağı doldurdu,

"KIPIRDAMA!"

 

Afra, olduğu yerde yeniden kalakaldığında kardeşlerinin zarar görmesinden deli gibi korkuyordu. Kendisi her şeye maruz kalabilirdi sesi çıkmazdı fakat kardeşlerinden birinin kılına zarar geldiğinde herkesin karşısında durabilirdi. Annesinin bile.

 

Topallayarak gelen annesine bakan çaresiz küçük çocuk, kardeşlerinden birinin bağırışıyla kendine geldi fakat her şey için çok geçti.

“AFRA! DİKKAT ET!”

 

Ardından üzerine doğru son hızla gelen arabanın farları görüş açısına girdi ve son duyduğu şeyler kardeşlerinin acı dolu bağırışları oldu...

 

Böyle ıssız bir yerde, bu arabanın ne işi vardı?

Loading...
0%