@gizliokur12
|
"Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim." Mustafa Kemal Atatürk.
Gecenin serin rüzgarı saçlarımı savururken, parmağımdaki nişan yüzüğüne baktım, altında yanan sokak lambasının ışığında parlıyordu. O andan beri, Caner ve ben birbirimize bağlıydık; hayatlarımız karmaşıktı ama sevgimiz her zaman güçlüydü.
Ben, Efsun, dövüşlerin sert kraliçesi olsam da Caner'in kollarında yumuşak ve savunmasız bir kıza dönüşüyordum. Caner ise, büyük holdinglerin sahibi olan tanınan bir iş adamıydı. Çok sert biri olarak bilinse de, benim yanımda kalbinin en derinindeki şefkati ortaya çıkarıyordu. Onunla yıllar önce karanlık bir sokakta beni kurtardığı zaman tanıştığımız anı hatırladım, gözlerinde o karanlık ve bir o kadar içten parıltıyı gördüğüm anı...
Bu gece, nişanlandığımız o özel günün sonrasında ilk defa baş başa kalacağımız zamandı. İçimizdeki fırtınalara rağmen, birbirimize olan sevgimiz bizi ayakta tutuyordu. Birbirimize yemin ettik ve ben, tüm dövüş sanatlarının ve zorlukların üstesinden gelmiş olsam da, onunla birlikte kalabilmek için her zorluğu göze alacağıma söz verdim.
Caner, spor salonunun duvarına yaslanmış , derin düşüncelere dalmış halde beni bekliyordu. Göz göze geldiğimizde, aramızdaki bağı daha da güçlendiren bir sıcaklık hissettim. Her zorlu an, her tehlike, bizi daha da yakınlaştırmıştı.
"Ona zarar gelirse...," diye düşündüm kendi kendime, "Dünya bile durur."
Gözlerinin derinliklerinde kaybolurken, bana doğru yürüdü. Elini uzattığında, parmağındaki yüzüğümüz parladı. Bugün, geleceğimize doğru atılacak bir adımdı. Karanlık sokakların ve aydınlık aşkımızın ortasında, birbirimize sımsıkı tutunarak ilerleyecektik.
"Güzeller güzeli nişanlım Efsun." Gülümsedim sözüyle. Bana bakıp içli bir nefes verdi.
"Caner. Hoşgeldin sevgilim." dedim. Ona karşı hislerim çok büyüktü. Çok seviyordum. "Maçımı kaçırmadın çok teşekkür ederim." Güldü.
"Güzeller güzeli nişanlımın maçını nasıl kaçırırım. Sürpriz yapayım dedim güzelime." Göz kırptı. "Hem senin o vahşi halini izlemek çok hoşuma gidiyor." Cilveli bir şekilde göz kırptım. "Çok kıskanç bir adamım. Ama sevgilim sporcu ve maalesef onu şortla görüyorum ve bu her yerde yayınlanıyor, Hiç sevmedim." Göz devirdim.
"Ayrılabiliriz tatlım. Hiç sorun değil." Korkuyla baktı.
"Şaka yaptım bebeğim. Lütfen sinirlenme hemen. Benim ne haddime sana karışmak. Sadece fikrimi söyledim."
"Aferin." dedim. Tripli olduğumu görünce derin bir nefes aldı. "Ben ünlüyüm bebeğim. İşine gelirse." dedim ve arkamı döndüm. Maç yapacağım uyuz kızla göz göze geldim. Sinirimi bozuyordu.
"Efsun!" diye bağırdı Burak. Bana doğru koşuyordu. Ellerini dizlerine koyup soluklandı. "Baban çağırıyor, toplantı yapacak hemen gel." Ellerimi şortumun cebine koyup yürümeye başladım. Bu işi uzun zamandır yapıyordum. Elli adet birincilik madalyam vardı. On adette kupa. Türkiye birincisi olmakla beraber; Almanya'da ülkemi temsil edip ikinci olmuştum. "Efsun yürüsene hadi."
"Burak susacak mısın yoksa ağzının ortasına yumruk mu geçireyim?" Direkt susup önüne döndü. Nihayet babamı görmüştüm. Yanına geldiğimde bana baktı.
"Efsun." dedi. Neden yüzünde öyle bir ifade vardı? Üzülmüş, istemiyordu bir şeyi sanki. Ben daha bebekken beni sokakta bulmuştu. Beni büyütmüştü ve birlikte bu alana atılmıştık. Baba diyordum. Gerçek ailemi tanımıyordum. Tanımakta istemiyordum.
"Baba, ne oldu? Neden üzgünsün?" Başını dikleştirdi. Yüzüme baktı.
"Almanya'da dövüşmüştün ya? Orada büyük bir kick boks kulübü var. Seni istiyorlar. Çok büyük bir miktar para teklif ettiler. Sana sormadan reddetme hakkım yok. Kabul ediyor musun?" Seni tanıyorum baba. İstemiyorsun. Bende seni bırakmak istemiyorum zaten.
"Baba." dedim. "Ben seni asla bırakmam. Geri çevirebilirsin gönül rahatlığıyla." Caner'e göz kırptım. "Benim nişanlım zaten zengin. Gerek yok." Hepsi gülmeye başladı. Babam beni kendine çekip sıkıca sarıldı.
"Çok teşekkürler beni bırakmadığın için güzel kızım." dedi. Ondan ayrılıp gülümsedim. "Şimdi çocuklar." dedi. "Yarı final maçı. Hepiniz iyisiniz. Gücünüzü kanıtlayın ve Macaristan'a gidelim. Anlaşıldı mı?" dedi. Hepimiz onayladık. 29 yaşındaydım. Boyum 1.78'di. Sarı saçlarım omuzlarımda bitiyordu. Uzatmayı sevmiyordum. Kick boks ile uğraşmama rağmen elbise ve kadınsı gösteren her şeyi giyiyordum. Buraya gelip milleti döverken, Caner'e 'Aşkım tırnağım kırıldı' diyordum. Hiçbir zaman duygularımı saklayan bir kadın olmamıştım. Her şey yüzümden okunabiliyordu. Nişanlım ile 6 yıl önce tanışmıştık. İş adamıydı. O da 1.98 boyundaydı. 30 yaşında gayet sakin biriydi. Benim işime asla karışmazdı. Beni de çok severdi. Bende onu seviyordum. Kaslı bir vücudum vardı. Kol kaslarımı boydan boya kaplayan mavi renkte yıldırım dövmesi vardı. Karın kaslarım da vardı. Elbise giydiğimde görünmesi çok hoşuma gidiyordu. Boynumda da kartal dövmesi vardı. Küçüktü, kanatlarıyla yüzünü kapatmış bir kartal vardı; ihtişamı küçük olmasına rağmen belli oluyordu. Beşiktaşlı olmamın etkisi büyüktü bu dövmede. Hem kaslı vücudum hem kadınsı vücut hatlarım vardı. Bacak kası yapmamıştım. Bir kere denemiştim ama sonradan vazgeçmiştim.
"Maç başlamak üzere, Efsun hazırlan kızım." Başımı onaylarcasına salladım. Babam 1.90'dı. Benim gibi o da kaslıydı. Ama daha kalıplıydı. 105 kilo vardı. Ben ise 65 kiloydum. Hemen sağda kalan kadın soyunma odasına geçtim. Diğer kızların hepsi evliliğe atılıp burayı bırakmıştı, yeni kişileri arıyorduk. Elim şortuma gitti. Dolabıma doğru ilerledim, dolabı açıp içinden kogi ve göğüs koruyucumu aldım. Hızla üstüme geçirdim, şortumu ve sporcu atletimi de giyerek dışarı çıktım. Caner duvara yaslanmış benim çıkmamı bekliyordu, beni görünce mavi gözleri parladı. Sarı saçları bugün çok daha güzel olmuştu, erkeksi yüz hatlarıyla beni baştan aşağı süzüp göz kırptı. Kalbim yerinden çıkacaktı.
"Senin gibi bir kadını hakedecek ne yaptım." dedi. Gülümsedim. Yaslandığı yerden doğruldu, bana doğru ilerledi. Kendine çekip sıkıca sarıldı. "İyi ki varsın sevgilim. Lütfen kendini çok zorlama olur mu? Yaran olursa akşama ben sararım. Ama sen kendini korumaya bak olur mu?" Bana asla kıyamıyordu. Boynuma kısa bir öpücük kondurdu. Ondan ayrıldım ve masmavi gözlerine, sarı saçlarına, adem elmasına ve benimkiyle aynı olan boyun dövmesine baktım. Aşıktım ona. Erkeksi yüz hatlarıyla bana o kadar güzel bakıyordu ki... Gülümsedim. İçimdeki kelebekler hızla havalandı.
"Nasıl istersen bebeğim, söz yara almadan geleceğim. O kıza zaten gıcık oldum, asla darbe alıp onu sevindiremem." Göz kırptım. El ele ringe kadar yürüdük. 2. Derece açık kahverengi kuşaktaydım. Son bir kuşak kalmıştı. Ama babama göre daha hazır değilmişim, alamazmışım. Ringe çıktığımda karşımda bana ters bakan kızı gördüm. Derin bir nefes aldım. Kurallar Efsun, kuralllar kızım. Sakin ol. Ona ters ters bakmaya başladım. Bu kız harbi sinirimi bozuyordu. Kumraldı, benimle aynı boydaydı. 26 yaşında olduğunu da duymuştum. Ela gözleri öfkeyle üzerimde geziniyordu. Kavalı ve dirsekliği de takıp ona baktım. Burak yanımda eldivenlerimi giydirirken, ben kıza ters ters bakıyordum.
"Biraz daha bana öyle bakarsan o gözlerini eline veririm." dedim. Güldü. Ciddi ciddi güldü. Sinirim daha da bozulmuştu. Son olarak Burak siyah dişliğimi takıp omuzlarıma vurdu. Maçın başlama işareti geldiğinde ona doğru yürüdüm. Attığı tekme karnıma gelmişti. Gülerek ona baktım. Yüzüne yumruk geçirdiğim gibi yere serildi. Etrafında dönmeye başladım. Dişiliğim yüzünden konuşamıyordum. Ama yüzümdeki ifade ona yetiyordu. Hakem saymaya başladı. Kız zorda olsa ayağa kalktı. Bağırarak yüzüme yumruk geçirdi. Etkilenmemiştim, ama sanırım arka dişim kırılmıştı. Karnına yan tekme attım; sırtı ringin demirine çarptı. Hakem maçı durdurdu. Hemen Burağa doğru gidip dişliğimi işaret ettim. Dişliğimi çıkardığı gibi çöpe çömelip kanımı tükürdüm. Dişim de düşmüştü. Sinirle küfür ettim. Caner'in belli belirsiz sesini duydum.
"Efsun! O iyi mi? Ne oldu?" diye bağırıyordu. Dişim kırıldı aşkım bir şey yok. Tırnak kırılmasına benzemiyordu.
"İyiyim ben Caner. Bana bir şey olmaz, izle sen sadece karını; tadını çıkar bebeğim." diye bağırdım. Gülümsediğini gördüm.
"Zevkle." diye bağırdı. Burağın yanına gittim. Dişliğimi takıp yeniden omuzlarıma vurdu. Onunla karşı karşıya geldik yeniden. Sinirlenmiştim. Dişim zayıf noktamdı. Art arda karnına yumruk atmaya başladım. Karşılık veremeyecek kadar etkisiz hale getirmiştim. Keyifle güldüm. Yeniden yere serilişini keyifle izledim. Hakem yeniden saymaya başladı. Yeniden ayağa kalktı. Sağlam rakipti; sevmiştim. Tekmesi kafama gelmişti. Başımı tutup ona baktım. Tek ayağımın üstünde sekerek tekmelerimin yüzüne gelmesini sağladım; en sonunda ayaklarımı boynuna kilitleyip kendimle birlikte yere serdim. Karnına dirseğimi geçirip nefesini kestim. Ben ayağa kalktım. Ama onun kalkacak hali yok gibiydi. Büyük bir sesle 'Efsun kazandı' sesi geldi. Sayma bitmişti ve İrem halen yerden kalkamamıştı. Hakem benim elimi tutup havaya kaldırdı. Diğer ringlere baktım. Hepimiz kazanmıştık. Keyifle güldüm. Macaristan'a gitmeye hak kazanmıştık. Burağa doğru koşup sarıldım. Burak dişliğimi çıkarıp çöpe attı. Ben eldivenlerimi çıkarıp dirsekliğime yöneldim. Burak ise kavalları çıkarıyordu.
"Helal olsun Efsun. Gerçekten çok iyiydin." dedi. Gülümsedim. Ellerimi havaya kaldırıp onun ellerine vurdum.
"Kazandık Burak! Gidiyoruz." Karşı tarafın hakemine koşup ellerimi yumruk yapıp önünde eğildim. Elini yumruk yapıp bana uzattı ve selamlaştık.
"Tebrik ederim kızım. İyi yarıştın." dedi. Kafasını iki yana sallayıp yerde yatan kızına baktı. "Sen benim kızımdan daha iyisin, bu bir gerçek. Tebrik ediyorum seni." dedi.
"Teşekkür ederim. Biz sporcuyuz, en iyisi yoktur. Ahlaklımız ve çeviğimiz vardır." dedim. Kendi alanıma doğru koştum. Burak bana bakıp gülümsedi. Ringin iplerinden atlayarak çıktım. Dengemi kaybetmiştim ama, düşecekken biri beni tuttu. Tanımıyordum. Ela gözleri öfkeyle parlıyordu; biraz zorlasa aleve dönüşecekti sapsarı gözleri. Zorlukla yutkundum. Gözüm üstünde gezindi. En az 2 metre vardı ve ben şuan kucağındaydım! Caner'in kaşları çatık bir şekilde bize doğru ilerlediğini gördüm.
"Nişanlımı bırak, artık düşme tehlikesi geçti!" dedi tehditkar bir sesle. Ama o gözlerini benden çekmiyordu. Sinirlenmiştim. Kucağında hareketlendim. Bırakmıyordu; gücüm yetmiyor gibiydi. Kaşlarım havalandı. Yüzüne yumruk geçirecekken bileğimden yakaladı. Şuan beni tek eliyle tutuyordu. Caner adamlarına işaret verdi. Adamın sırtına sopayla vurmaya başladılar. Herkes korkmaya başlamıştı; ama o beni halen bırakmamıştı.
"Bıraksana beni!" diye bağırdım. Yavaşça yere indirdi. Gelen son sopa darbesini eliyle arkasına bakmadan durdurdu. Adama dönüp yumruk geçirdi. Şaşkınlıkla ona baktım. Yapılıydı; kaslıydı. Nefesim kesilmişti. Caner'in iki adamını yere serdi. Ellerini ceplerine yerleştirip çıkışa ilerlemeye başladı. Kaşlarım çatıldı.
"Ruh hastası! Polisi arayın." diye bağırdı Caner.
"Caner Erkin." diye bağırdı yabancı ses. "Ben polisim, ve senin başın fena belada." dedi ürkütücü ses tonuyla. Ne oluyordu? Caner zorlukla yutkundu. "Birdaha geldiğimde elinde kelepçe olacak ve sen hiçbir şey yapamayacaksın." Kafam karışmıştı.
"Caner ne oluyor?" dedim. Caner beni bileğimden tutup arka kapıya ilerletmeye başladı. Kaşlarım daha da çatıldı. "Caner dursana! Ne yapıyorsun!?" dedim. Sinirle bana döndü. Kucağına alıp ilerletmeye başladı. Kaşlarım havalandı. Nihayet kapıdan çıktığımızda beni kucağında arabaya bindirdi. Ses çıkarmadan onu bekliyordum. Yanağıma kısa bir öpücük bıraktı. Kapımı kapatıp yan koltuğa doğru ilerledi. Omuzları çökmüştü; hüzünlüydü. Emniyet kemerimi takıp arabaya binmesini bekledim. O bir sigara yaktı. Derin düşüncelere dalmış gibiydi. Telefonumu çıkarıp Instagram'da gezinmeye başladım. Sıkılıp telefonu yan koltuğa fırlattım. Torpido'yu açtım, içinde birkaç belge vardı, aldım ve hızla göz gezdirmeye başladım. Her bir sayfada zorlukla yutkundum.
"Ne?" diye fısıldadım. Zorlukla yutkundum. "Ne oluyordu? Nasıl?" Arkasını dönmüş sigara içen Caner'e baktım. Elim kapıya gitti. Kilitliydi. Küfür ederek torpido gözüne yumruk attım. Beni kandırmıştı. "Caner!" diye bağırdım. O sırada ayağımla camı kırma derdine düşmüştüm. Cam çok dayanıklıydı. Sinirle nefesimi verdim. Torpidoda ki silahı alıp ateşledim. Cam tuzla buz olurken, ben kafamı koruyordum.
"Efsun! Ne yapıyorsun sen!?" diye bağırdı. Ellerimi ters bir şekilde arabanın üstüne koyarak kendimi camdan dışarı attım. Yeniden içeri eğilip silahı kaptığım gibi dibimde biten Caner'in kalbine yasladım. Ters bakışlarım ondaydı. Hızlı nefes aldığım için göğüs kafesim hızla inip kalkıyordu.
"Seni yalancı hayin düzenbaz köpek! Şerefsiz it! Neden bana söylemedin? Neden benden sakladın. Köpek!" Elimle onu ittiriyordum. "Lan, lan 6 yıl lan! 6 yıl gerizekalı! Nasıl benden saklarsın! Nasıl bana gerçek yüzünü göstermezsin!?" Yüzüne yumruk attım. "Nasıl lan gerizekalı! Nefret ediyorum senden. Allah belanı versin." Elim yüzüğüme gitti. Birden beni kendine yasladı. Sakince bana bakıyordu. Mavi gözleri derin bir hüzünle kaplıydı. Ellerimi arkamda birleştirip beni arabayla arasına aldı. Sinirle kurtulmaya çalıştım; ama bırakmadı. Kafamı sağa çevirip kendime sakinleşmek için süre tanıdım. Olmuyordu; sakinleşemiyordum. Onun kokusu yüzünden de yavaş yavaş etkisine çekiliyordum. Bu beni daha da sinir eden şeylerden biriydi.
"Efsun..." dedi yatıştırıcı sesiyle. Ona bakmadım. "Efsun... Bebeğim... Bana bakar mısın güzelim?" Omzumu silkip gözlerimi kapattım. Üstüme daha fazla yaslanıp kaçacak alanımı da istila etmişti. Sinirle nefesimi verdim.
"Sakın beni başka yollarla sakinleştirmeye çalışma! Bırak beni!" dedim. Kafasını iki yana salladı.
"Güzeller güzeli nişanlım. İzin verirsen sana her şeyi anlatacağım. Lütfen beni dinler misin?" dedi. Orta parmağımı kaldırıp yüzüne doğrulttum. Gözleri koyulaşırken derin bir nefes aldı. Parmağımı dişlerinin arasına alıp ısırdı. Küfür ederek elimi geri çektim.
"Siktir git şuradan Caner! Senin yüzünü görmek istemiyorum!" diye bağırdım. Birden dudaklarıma kapandı. Bütün sinirimi dudaklarına verdim. Hareketlerim vahşilik doluydu; öpmüyordum, sinirimi çıkarıyordum dudaklarından. Onaylar bir mırıltı çıkardı. Kendimde bulduğum son güç kırıntısıyla ellerimi göğsüne koyup onu ittim. Yüzüne sağlam bir yumruk attım. "Bırak beni! Sana çok sinirliyim." Kafasını kaldırıp bana baktı. Kaşını patlatmıştım. Umursamazca arkamı dönüp karanlık sokakta ilerlemeye başladım.
"Efsun! Gel şuraya. Evet mafyayım." Sözleriyle durdum. Derin bir nefes aldım. Terlemiştim, yorgundum, arka dişimin boşluğu sızlıyordu. Kafamı kaldırıp karamsar gökyüzüne baktım. Bir tarafta yıldızlar görünürken; diğer tarafta kara bulutlar görünüyordu. Önüme baktığımda Caner'in adamları yolumu kesmişti. Derin bir nefes aldım.
"Konuşalım Allah'ın cezası. Ama şunu unutma! İlk fırsatta ayrılıyorum senden!" diye bağırdım. Birden bir yanımda benim melek şeklim belirdi. Korkarak geriledim.
"Sen bu gerizekalıdan daha iyisine layıksın kızım. Bırak şunu. Senden neler neler saklamış. Belki daha büyük şeyler saklıyor. Yol yakınken dön." dedi ters bir sesle. Diğer tarafımda şeytan şeklim belirince şaşırarak ona döndüm.
"Kızım! Kendine gel. Dinleme şunu. Mafya kocamız var fena mı? Tadını çıkar işte. Bu devirde kim mafya koca kaybetmişte biz bulalım he?" dedi. Şaşkınlıkla onlara baktım.
"Gidin şuradan, sizene be!" diye bağırdım. Caner'in adamları şaşkınlıkla bana baktı. Caner de yavaşça benim yanıma geliyordu.
"Güzelim... Sen iyi misin?" dedi omzumdan tutup. Ellerini geri ittim.
"Sanane!?" diye terslenmeyi de ihmal etmedim.
"Özür dilerim bebeğim." dedi.
"Özür dileme gerizekalı! Hem ne için özür diliyorsun kandırmışsın beni işte."
"Şuan yapacağım şey için." dedi. Ne yapacağını anlamıştım ama çok geçti; ağzımdaki bezle göz göze gelince nefesimi tutmaya çalıştım; ama başaramadım. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken son gördüğüm bana özür dileyen Caner'in gözlerindeki hüzündü.
...
Elleri ceplerinde dışarı çıktı Sungur. Kendisini bekleyen polis arabasına doğru gitti. Ellerini cebinden çıkarıp etrafa baktı. Tehlike olmadığını anladığı an kendini sivil polis arabasına attı. İçerideki manzarayı görünce derin bir nefes aldı
"Haydi halay çekelim! Allah!" diye bağırıyordu Ateş. Mira ve Damla Ateş'e ters ters bakıyordu. Sedef ise gülümseyerek Ateş'e bakıyordu. Koray, Ateş'in ensesine tokat attı. Sungur ters ters onlara bakıp kendisini farketmelerini bekliyordu.
"Gerizekalı! Amirimiz geldi kör müsün!" diye bağırdı Koray. Damla ve Mira amirlerini gördüklerine sevinmişlerdi. Sonunda Ateş'in saçmalıklarından kurtulmuşlardı.
"Ateş..." dedi Sungur tehditkar bir sesle. "Senin akıllanman için benim sana daha ne yapmam lazım kardeşim? Söyle de üstünde uygulayayım ne dersin?" dedi. Ateş yutkunarak amirini dinledi. En son bir ağaçtan 999 kere özür dilediğini hatırlayınca yüzünü buruşturup önüne döndü.
"Özür dilerim amirim... Kartal göz özel suçlar birimi adını duyunca birden... Havaya girdim işte." dedi. Sungur derin bir nefes alarak ona verilen ekibe baktı.
"Özenle mi seçtiler sizi bana?" diye isyan etti. Hepsi hep bir ağızdan 'evet' dedi. Küfür ederek önüne döndü. Siniri bozuluyordu. Ensesine ağrı saplanıyordu. "Yol boyunca konuşan olursa yakarım!" diye bağırdı. Hepsi susup önüne döndü.
Sedef Sarı; siyah saçlı kahverengi gözlü çok güzel bir kadındı. 1.70 boyunda ve 25 yaşındaydı. Mira öz ise siyah saçlı, 1.65 boyunda, 30 yaşında ela gözlüydü. Damla Sert ise; kumral saçlı, 1.75 boyunda, 27 yaşındaydı. Gözleri yeşildi. Ateş şanlı ise 1.98 boyunda, esmer tenli, 32 yaşında koyu kahverengi gözlüydü. Koray Çalışkan ise 2.01 boyunda, 30 yaşında esmerdi ve ela gözlüydü. Sungur Deviren. 2.08 boyunda, kehribar gözlüydü. Kumral bir erkekti ve özel suçlar biriminin amiriydi. 33 yaşındaydı.
Onlar Caner Erkin'in sonunu getirmek için gönderilen özel bir ekipti.
Sungur Deviren; özel suçlar biriminin amiri.
Koray Çalışkan; başkomiser.
Mira öz; komiser.
Ateş şanlı; komiser yardımcısı.
Sedef Sarı; Kıdemli Başpolis Memuru.
Damla Sert; başpolis memuruydu.
Hepsinin tek bir amacı vardı.
Caner Erkin'i bitirmek. Ülkedeki işlenen çoğu cinayete son vermek.
...
Bilinmeyen kişi:
"Ajan X." dedi karşısında oturan adam. Elini masanın üstünde birleştirip ona verilecek yeni emri sakince bekledi. "Caner Erkin bu ülke için çok büyük bir tehdit biliyorsun değil mi?" dedi karşısındaki yaşlı ama rütbesi belli olan adam. Olumlu anlamda kafasını salladı ajan X. "Bu görev için seni seçtik. Senin çok iyi olduğunu duymuştuk ve bu işin başından beri bizimle çalışıyorsun. Çok iyi ilerleme kaydettin. Caner Erkin ile olan yeni görevini sana veriyorum." Omuzlarını dikleştirdi ajan. Telefonuna mesaj atarak vereceği görevi söyledi. Ajanın dudağında sinsi bir gülüş belirdi.
"Siz nasıl isterseniz ihtiyar. Onu size getireceğim ve bize ölmek için yalvaracak." dedi. Adamın dudağı gururla kıvrıldı.
"Verdiğim en doğru karar sendin ajan X. Seninle gurur duyuyorum." dedi. "İşine dönebilirsin. Sakın unutma! Yeni bilgilere ihtiyacımız var. Daha derine in. Daha derine." Birden ortalığa bir gaz yayıldı. O gaz ajan X'i bayıltmıştı. Bir arabayla onu kaçırdıkları yere götürdüler. Onu yavaşça yolun kenarına koyup; yollarına devam ettiler.
Saatler sonra ajan uyandı. Üstündeki tozları silkeledi. Şaşırmıyordu. Her zaman başına geliyordu. Uzakta başına bir şey gelmemesi için onu gözetleyen keskin nişancı olduğunun bilincindeydi. Rahattı bu yüzden.
"Senin sonunu ben getireceğim Caner Erkin. Hayatın boyunca yaşamadığın bir acı yaşatacağım sana." dedi gecenin karanlığına doğru.
Ve bir taksiye atlayıp Caner'in evinin yolunu tuttu.
...
İlk bölüm bu kadardı. Sevdiniz mi?
Sizce ajan kim? Kime çalışıyor.
Düşüncelerinizi lütfen buraya yazınız.
Sevgilerle.
Giriş bölümü olduğu için kısaydı, daha uzun bölümlerde görüşmek üzere.
Mafyadan Gizli
🍂🪷
|
0% |