@gizliyazanbiryazar
|
Herkes birer kuklaydı bu hayatta. İpler ise yaşamın elindeydi. Ne maksadı vardı ki bir mücadelenin. Kafama sıkıp ölmek varken. İçimde türlü mücadeleler veriyor, dışarıya ise gülümsüyordum. Ne saçmalık. Göz kapaklarım benden habersiz aralanmaya başladığında başımda doktoru ve Doğa'yı gördüm. Kaç gün geçmişti? Bana göre saatler birbirini kovalıyordu daha. “Ben…” dedim kuruyan boğazıma rağmen ve yorgunluğa karışmış sesimle. Ve devamını getiremedim. “Durumu iyi.” dedi yanı başımda duran doktor. Doğa durur mu hiç? Başladı beni azarlamaya. “Neden koştun ki akıllı! Alt tarafı bir şaplak. Değdi mi benden kaçtığına. Ya sana bir şey olsaydı Özge. O zaman ne yapacaktım ben!” Belli ki vicdan azabı çekiyordu. Bu sinirini biliyordum. Normalde asla böyle konuşmazdı. Bana bir şey olmasından korkmuştu. “Tamam Doğa. Özür dilerim, seni korkuttuğumun farkındayım ama nereden bilebilirdim böyle olacağını.” “Ya şimdi nasılsın? Ağrın sızın var mı?” “Yok, gayet iyiyim. Endişelenme, gerçekten iyiyim.” “Çok şükür. Aracı kullanan adam son anda durdu Özge. Aksini düşünmek bile istemiyorum.” “Çok şükür bir şey olmadı. Bu aramızda kalacak Doğa!” Tamam dercesine kafasını salladı ancak bir sıkıntısı vardı. Her hâlinden belli oluyordu. “Hayırdır Doğa yerinde duramıyorsun. Sakın sen uyanmadan önce annenlere haber verdim deme.” “Yok yok, öyle bir şey değil de…” “Ne?” “Kanka ben bir şey yaptım.” dedi Doğa, sesi sanki derinden ve mahcup geliyordu. “Ne yaptın Doğa?” “Senin yazdığın tiyatroyu hocama gösterdim.” Doğa tiyatro bölümü okuyordu. Ve ne dedi o Özge? Bi' sus iç ses. Daha ben ağızımı bile açamadan Doğa kendisini savundu. “Ama hocam yazım diline bayıldı desem yeridir.” Bu beni mutlu etmişti aslında. İnsanlar tarafından takdir edilmek, doğal olarak mutlu ediyordu beni. Aslında kızmamıştım Doğa'ya. Kızılacak bir şey yoktu. Ama garipsemiştim. Benden habersiz yapmıştı. “Neden benden habersiz Doğa?” “Valla özür dilerim. Ama öğretmen çok beğendi.” dediğinde yutkunup devam etti. “Mümkünse seninle görüşmek istiyormuş.” Ne! “Bu arada…” dedim. “Ne kadar süredir buradayım?” “Bir gün.” Ne! “Merak etme hocanın haberi var.” dediğinde rahatlamıştım. Şimdi olayları sindirmem gerekirse, tiyatrom bir uzman tarafından okunmuştu ve sözde beğenilmişti. Ve bana araba çarpmıştı, asıl olay buydu. Tiyatro metinim bir uzman tarafından okunmuştu. Ve beğenilmişti. Bu doğru muydu? Yoksa ben mi yanlış duyuyordum? Ben hep kendi çapımda yazıyordum, beğenilebileceğini tahmin etmiyordum, çünkü ben bile kendi yazdıklarımı “Acaba saçma mı oldu?” diye sorguluyordum. Hayat ilginçti. … Hastaneden çıkış yapmamın ardından bir gün geçmişti. Oturduğumuz yerde dirseğimi dizime koymuş, elimi de yanağıma yerleştirmiş bir şekilde parmaklarımla ritim tutuyordum. Hoca kapıyı açtığında zamanın beni yakaladığını fark ettim. Ellili yaşlarda genç gösteren bir kadındı. Doğa’dan öğrenmiştim. “Tahmin edeyim.” dedi öğretmen, büyük ihtimalle yanımda Doğa olduğu için. “Dün okuduğum tiyatro metninin yazarısın sanırım?” dedi sorarcasına. Onayladığımda öğretmenin yüzünde içten bir gülümseme peyda oldu. … “Şu an hangi bölümü okuyorsun?” “Bilgisayar Mühendisliği okuyorum hocam.” “İki bölüme birden yetişebilir misin?” “Anlamadım hocam.” “Mümkünse Tiyatro Eleştirmenliği de okumanı isterim, yazım dilin muhteşem.” Cevap vermediğimde öğretmen devam etti. “Bir yıldız gibisin. Parlamana yardımcı olabilirim.” İşte şimdi tam olarak anlamıştım. |
0% |