Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@gk.writer

2. Bölüm: Arkada bir oğul bırakmak ne iyi!

Arkada bir oğul bırakmak ne iyi!

Odysseia 3. bölüm 195. pasaj

Merhabalar.

Kurallara uyma çabası içinde bu ana kadar gelebildiği için içten içe mutluydu Serhat. Bu yolculuk onu tedirgin ediyor, korkularını harekete geçiriyordu. Dedesini son kez de olsa görmek istiyordu. Korkularının günün sonunda pişmanlığı olmasına izin vermemek adına kendini bilet, ihtiyaçlar derken baya oyalamıştı. Adımlarını attığı bekleme odasında gözlerini gezdirdi. Emel'in geldiğini ve yanındaki yaşlı bir kadınla konuştuğunu gördü. Baya samimi gözüken bu ikilinin uzun bir süre bir tanışıklığı olduğunu düşünebilirdiniz. Fakat Emel'in candan tavırları sebebi ile açıklanıyordu her şey. Onu izlediği tüm süre boyunca çok imrendi ona Serhat.

"Safiyecim, gel seni benim dedemle baş göz edelim. Taş gibi hatunsun." Göz kırparak bitirdiği sözleri karşısında kadın kahkaha atıverdi. Bu muzip kızın onunla tatlı diyalogundan çok keyif alıyordu. İlk defa binecekti uçağa ve tüm endişesini almıştı. Serhat'ın yaklaştığını görünce kızın sevgilisi olduğunu düşündü. Uzun boylu, hafif göbekli bir erkekti Serhat. Siyah saç ve kaşları sebebi ile keskin hatlara sahipti. Fakat deniz mavisi gözleri tüm kompozisyonu bozuyordu. Kızla konuşmalarını dinledi.

"Günaydın." 

"Günaydın kuzen. Nasıl dinlenebildin mi?" Serhat'ın göz altlarına bakan Emel bunun pek mümkün olmadığının farkında idi. Serhat'ın ruh hallerini takip ediyor ve anlamaya çabalıyordu.

"Nöbet bittikten sonra çantamı alıp geldim. İyi ki biletlerle sen ilgilendin ." Kapıların açıldığını duyan insanların ayaklanması ile onlarda uçak girişine doğru yol aldılar. Tanıştığı kadınla vedalaşıp yanına yaklaştığı Serhat'ın koluna girip ilerlemeye devam eden Emel durmadan konuşuyordu. Çalıştığı televizyonda muhabir iken yaşadığı anılarına gelene kadar uçak çoktan havalanmıştı. Sürecek olan yolculuk boyunca konuşarak Serhat'ı meşgul etmek ve acı duymasını engellemek istiyordu fakat Serhat bir süre sonra sızdığında o da cam tarafında oturduğu için gökyüzüne baktı. Bulutlu bir hava vardı. Dedesi ile planladığı bu oyunu nasıl gerçekleştireceğini bilmese de ilk olarak nereden başlayacağını biliyordu. İlk olarak resmi kayıtların izini sürecekti. Bu konuda dedesi ona yardım edecekti. Fakat çok acı şeylerin yaşanacağını tahmin ediyordu fakat yaranın cerahatini akıtması gerekiyordu. İyileşmek zordu fakat imkansız değil diye düşündü. İnsanın yarasıyla yaşaması da mümkündü. Sağında yatan Serhat'ın yüzüne bakarak yapacağı şeyler için özür diledi.

"Her şey senin için."

Kocaeli Saat: 16:12 12 Kasım 2023

Uykudan uyandığımda baş ağrısı ve yorgun bir beden ile karşılaştım. Tüm yaşananlardan sonra bedensel acılarımın bana normal hissettirdiği bu anlardan memnundum. Bu gibi durumlar aracılığıyla ilginç insan olmaktan çıkıp gerçek bir hastalığa sahip oluyordum. Hasta rolünün anlaşılma ve tolere edilme gibi getirdiği kazançlardan yararlanabiliyordum. Hayatın garipliklerinden biri de bir şeyin sıradan insanlar nezdinde kabul edilmemesi durumunda yaşadıklarının göz ardı edilmesi olabilir. Hayaller kurup duran bir kızın, kendi iradesi dışında daldığı bu çukurdan çıkamaması onlara mantıksız geliyordu. Yatakta durduğum süre içerisinde isteksizlik batağına düşmüştüm. O kadar çok düşmüştüm ki şimdi kalkmak değil de düşmenin kaçınılmazlığı düşüncesi beni sarmıştı. Bu düşlere yatmaya başladığım ilk anı hatırlıyordum da bu günlerin geleceğini hiç beklemezdim. O dünyanın beni sarıp sarmaladığını anladığım ve sığındığım her anla beraber büyüdüler içimde. Öyle ki gerçeklik adına taşıdığım şeyler öyle küçük kalıyordu ki kaybediyordum onu. Annemi kazanmayı beklerken babamı kaybediyordum. En önemlisi kendimi kaybediyordum. Kapının çaldığını duyduğumda yine hayallere dalmadığım için çok mutlu hissediyordum kendimi. Saatlerce çalan kapılar, seslenen insanlar ve gerçeği hatırlatan sinyallerdi benim için.

"Hüma." Kapıdan zil sesi ile beraber gelen Zeynep'in sesi ile beraber. Yataktan yavaş hareketlerle kalktım. Odamın kapısı ardına kadar açıktı ve evin solunda kalan kapıya doğu ilerledim ve kapıyı açtım. Zeynep, açılan kapıyla beraber elini zilden çekip bana yaklaştı. Sarıldığı bedenimle beraber bende ona sarıldım. Daha fazla kapıda durmadan geri çekilip beni içeriye ilerletti. Odama doğru gidiyorduk. Yatağa doğru ilerletip yorganı kenara çekti. Girmemi bekledi ve ona uyduğumu görünce yanı başımdaki yeşil tekli koltuğa oturdu.

"Bedir Amca'nın çok acil işi çıktı da haberim oldu dünkü meselelerden. İyi misin Hüma kuşum?" Gözlerindeki endişeyi ve yaşı görebiliyordum. Onu zihnimdeki tüm bu umutsuzlukla baş başa bırakmak istemedim.

"İyiyim." 

"Çok korktum bu yüzden bendeki anahtarı da almayı unutmuşum. Bir hızla çıktım evden, koştum geldim." Üzerinde göz gezdirdiğimde toplayamadığı saçları ve absürt kombini ile telaşını anlayabiliyordum. Korkmuştu. Peki neden? Benimle neden arkadaş olduğunu anlayamıyordum. Ona ne kattığımı bilmesem de onu çok seviyordum. Korkular yaşatıyordum etrafımdaki insanlara. Derin bir nefes alıp gözlerimi yumduğumda gelen duygusal yoğunluğu kırmak istedim. Hiç gelmeyecek birini beklemek ne acıydı. Gözlerimi açtığımda bana bakan yaşlı gözlerini gördüm. Gözümden düşen yaşla beraber bana sarıldı. Ağlayamadım daha fazla dondum kaldım. Bir süre sonra Zeynep kızarmış gözleri ile ayaklandı ve ardına bakmadan konuşmaya başladı. Mutfağa ilerliyordu.

"Şimdi harika bir kahvaltı yapacağız ve her şey geçecek. Hem belki Bedir Amca'dan börekte isteriz getirir." Her gün Allah'a Zeynep için dua edecektim. Onlar için çabalamam gerektiğini düşünerek yavaşça ayaklanıp dolabıma ilerledim. Pembe kazağımı ve kot pantolonumu üzerime geçirdim. Dişlerimi fırçalamak adına odamdan çıkıp mutfağın bitişiğindeki tuvalete ilerledim. Arkasından izlediğim dostumun burnunu çeke çeke hazırladığı kahvaltıyı gördüm. Daha fazla duramadım ve tuvalet kapısını açtım. İşlerimi halledip mutfağa ilerledim. Masaya koymak için tabağı alıp arkasını döndüğünde beni gördü. Yüzündeki gülümseme bana çok iyi geldi. Yanına gelip bende masayı kurmasına yardım ettim. Kahvaltıyı yaparken bana havadan sudan açacağı konuları ve öğretmenlik anılarını can kulağı ile dinlemeye çalıştım. Yapana kadar yapıyormuş gibi gösteriyordum. (Fake it till you make it.) Kapıdan gelen anahtar sesi ile ayaklandı Zeynep.

"Hoş geldin Bedir Amca. Kahvaltı ediyorduk gelsene."

"Hoş buldum kızım. Elimi yıkayıp geliyorum." Zeynep bu cevapla mutfağa girip Babama tabak çıkardı. Tam karşımdaki yerden kalkıp yanıma kuruldu. Babamın tabağını yerine bıraktı. Babamın hareketleri sebebi ile ses işitip kafamı kaldırdım. Kapıda öylece bana bakıyor beni anlamaya çalışıyordu Komiser Bey. Ona normal bir şekilde bakmaya çabaladım. Anlamasını istemiyordum. Yanımıza yaklaşıp oturmadan önce başıma konan öpücükle beraber gözlerim doldu. Galiba 'mış' gibi yapamayacağım kişiler hep olacaktı. Zeynep'in de başına bir öpücük kondurmuştu.

"Kızlarım nasıllar bugün?"

"İyiyiz-gözlerini babamdan bana çevirip inceledi- Bedir Amca. Sen nerelere gittin böyle?" Bende bu soruyu merek ediyordum fakat sessizce cevabı bekledim.

"İş güç kızım biter mi bu dünyanın pisliği. Sağ ol kızım erkenden koştun geldin." Konuyu değiştirme konusundaki gerginliğini anlasam da çaktırmamaya çalışıyordum. Elindeki alyansı çeviriyordu ve bunu gerildiğinde yapardı.

"Estağfurullah olur mu öyle şey. Ailemsiniz siz benim." Bu sözlerle beraber o konuyu rafa kaldırıp yanımdaki bedene sarıldım. Ailesini yıllar önce kaybetmiş, yetimhanede büyümüştü. Yollarımızın kesiştiği yer ise babamın onu eve getirdiği gece olmuştu. Yaralı on beş yaşındaki bir kızı benimle bırakıp işe gitmişti. Döndüğünde Zeynep artık bizimle beraberdi. İşe başladıktan sonra ayrı eve çıkmıştı fakat onu da evimize yakın tutmuştu.

"O zaman bana demli bir çay ver Öğretmen kızım." Zeynep yüzündeki gülümseme ile ayaklandı ve çay doldurdu. Allah'ın babamı yaratırken kast ettiği şey baba olmaktı sanırım. Onun bunu hiç zahmetsiz yaptığını görmek ne güzeldi. Yüzündeki gülümseme bana döndüğünde buruk bir hal alınca neler olduğunu anlayamasam da iyi bir şey olmadığını tahmin edebiliyordum.

Diablo Kafe Kocaeli saat 09:42 12 Kasım 2023

Soğuk havadan korunmak isteyerek kabanının yakasını kaldırdı Haşim. Beklediği kişi gelene kadar körfezi gören bu terastan bakmak istiyordu. Serdar'ın yolda olduğunu öğrenmişti. Gökyüzü yağmura hazırlanıyordu. Şimşeklerin çaktığı bu atmosferde beklemeye devam etti. Bedir, arkasından izlediği bu adamın tek bir telefonu ile içinde kopan fırtınaları dindiremeden buraya koşmuştu. Hazırlanmak adına bir süre seslenmeden durmak istedi. Haşim, ardından gelen tıkırtılar sebebiyle arkasına döndü.

"Hoş geldin Bedir. Uzun zaman oldu seni görmeyeli." Bedir, eğdiği başını kaldırıp baktı yaşlı adama. Seneler öncesinde gördüğü heybetinden bir şey kaybetmemişti. Yanına yaklaşıp önünde durdu. Uzatılan eli sıkıp cevap verdi.

"Hoş buldum. Nasılsınız?" Konuşmanın bu kısımları ile hazırlanıyorlardı konuşacakları asıl konuları. Tam on sekiz yıl sonra gelen bu konuşma isteğini sorguluyordu. Kayıplar verilmiş, acılar çekmişlerdi. Şimdi neyin hesabı güdülüyordu.

"İyi değilim. O günden bu yana hiç iyi değilim." Açık konuşan bu adama karşı oyalamak adına bir şeyler söyleyebilmeyi diledi fakat susup kaldı. Ne diyebilirdi ki? Onun hayatı da o günden sonra tepetaklak olmuştu. Hala her gün yaraları kanıyordu. Omzuna uzanan kol onu kendine çekip sarıldı. Yaşlı adama sarıldığında gözleri yaşardı. Dün yaşananlardan sonra bu telefon onu korkutuyordu. Olacakların önüne geçemeyeceğinin farkındaydı.

"Oğlum yardımına ihtiyacım var. Kızımın katilini istiyorum."

Olay örgüsünü tahmin edebilen var mı acaba?

Bilmek istiyorum hoşunuza gidiyor mu?

Karakterleri tam olarak tanımasanız da beğendiklerinizi duymayı çok isterim?


Loading...
0%