"Allah seni kahretmesin ya insan vurulduğunu farketmez mi Araf?"
Vurulmuşmuyum ki ben. Arkama dönüp baktığımda kanla oluşan yolun benim kanım olduğunu farkettim. Sağ kolumdan vurulmuştu ki bu benim için iyi bir şeydi çünkü ben solaktım. Kolumun arka kısmındaydı yara, ayna gerekiyordu görebilmem için.Adrenalin yüzünden fark edemedim vurulduğumu.Bu durumlar beni için biraz farklı işliyor yani ben soğuyana kadar vurulduğumu farketmezdim.
Ekiple çıktığımız operasyonlarda ilk vurulduğum zaman geldi aklıma. Bana kafayı yemişim gibi bakıyorlardı çünkü şimdi olduğu gibi kolumdan yaralanmıştım ama bunu fark etmemiştim.Onlarla göre ben gözü kara hiç bir şeyden korkmayan ölüme meydan okuyan ve hatta acı bile çekmeyi bilmeyen bı insandım. Hissiz olarak dillendiren insanlar da var ama ben sadece adrenalin yüzünden hissedemiyorum sonrasında çektiğim acılardan kimsenin haberi olmuyordu.
"Tamam ya yok bir şey sıyırmıştır sadece."
"Araf çıkış yarası yok."
"Hallederiz sığınağa geçince hadi hazırlanın. Buranın temizliği uzun sürecek gibi bı an önce başlasınlar. Bu iti de bağlayıp bagaja koyun."
Yirmi dakika sürmüştü tüm operasyon ve o yirmi dakika içinde kaç kişinin son nefesi olmuştum saymadım. Geldiğimizde arabayı bıraktığım gibi bulmayı beklerken aracın lastiklerinin yarısına kadar gelen karı görmek bana da sürpriz olmuştu. Bu yirmi dakika içinde bulunduğumuz fabrikadan bozma deponun üstünden tipi geçmiş gibiydi. Tekrar dönüp baktığımda gökyüzüne uzanan iki fabrika bacasının da çökmek üzere olduğunu belirten sesler duydum. Hem operasyon hem fırtına, bu kadar aksiyona gelemedi tabi eski bir binaydı zaten.
" Herkes çıktı mı binadan?"
" Bizim ekipten kimse kalmadı temizlik ekibi girmek üzere" dedi Bili. "Bekleyin kimse girmesin bir şeye bakmam gerek" diyerek geldiğim yolu geri döndüm. Kolumdan akan kanın sıcaklığını hissederken aklımda binada kimsenin olup olmadığı sorusu vardı.
" Bina planları kimdeyse bana hızlıca yetişsin" diye söylemiştim kulağımın içindeki dışardan bakıldığında görülemeyecek kadar küçük olan kulaklığa. " Hemen arkandayım ne oldu" diyen kişi ekibin keskin nişancısı Tuğrul'du. Fazla dikkatli yapısı ve keskin gözleri bizim ekibin çok işine yarıyordu . 1.90 boyu ve yanağında ki yara izi en dikkat çeken özellikleriydi . " Bina yıkılmak üzere bizden bi iz kalmış mı diye bakıp çıkalım eğer kalmadıysa cesetleri binanın yıkılışı temizleyecektir bize gerek kalmadan"
"Kurşunlarda bizden iz yok kullanılan tüm ekipmanı bizzat ben ayarladım burada birileri katliam yaptı ama kim diye baktıklarında ellerindeki veriler onları eski bir Rus mafyasına götürecek " dedi Selim. Ekibin araştırma görevlisiydi ve işinde çok iyiydi. Onun sayesinde bu zaman kadar gizli kalabilmiştik. Bizim yaptığımız operasyonlar bazen mafya hesaplaşması bazen de aşiretler arası husumet olarak yansırdı basına. Bunu ayarlamak da Selim'in göreviydi. "Tamam o zaman gidiyoruz " dedim.
Arabalara yerleştiğimizde yola çıkmıştık. İki saat süren yolculuk sırasında biraz uyumak için gözlerimi kapatmıştım. Uykuya dalmanın son aşamasında duyduğum sesler zihnimi uyanık kalmaya zorluyordu. " İki saat dayanabilir mi, niye helikopter gelmedi ki çok kan kaybetti" . Sesin kimin olduğunu zihnimde bulmaya çalışırken cevap verenin kim olduğunu hemen kavramıştım." Onu bilmiyormuş gibi konuşma ne zaman canım acıyor dedi ki şimdi desin" dedi Bili. Bili bizim haberleşme uzmanımız. Asıl adı Selahattin. Biz bilişimde çalıştığı zamanlarda tanıştık Selahattin ile ismi uzundu ve ben sıkıntıya gelemezdim. Ben Bilişimi kısaltmıştım o zaman ve Bili olarak kaldı adı. Bu isimden pek memnun olmasa da o da alışmıştı üç senenin sonunda.1.80 boyuyla ekibin en kısası sayılır. Dikkatli bakmazsan kahverengi zannedeceğin ela gözleri ile etrafa attığı masum bakışlar kimseyi kandırmasın çünkü o tam bir yere bakan yürek yakan cinsten diyebileceğimiz türden.
" Sığınağa vardığımızda acil baksınlar tamam şimdi durdu kanaması ama tampon nereye kadar idare eder bilemiyorum" dedi Ceyhun. Tamam işte buldum kim olduğunu demek ki o kadar da kan kaybetmemişim. Ceyhun' du konuşan, ekibin en güçlüsü. 2.05 boyuyla bak bak bitmeyen uzunluğu ve bir bakanın bir daha dönüp baktığı kaslı yapısıyla kızların göz bebeği olmayı başarmıştı. Ormanın en kuytu köşesi gibi duran yeşil gözleri, estetik cerrahlarını kıskandıran Allah vergisi burnu, belirgin çene kasları ile ortalamanın üstünde bı yakışıklılığı var.
Bir süre sonra sığınağa vardığımızda el birliği ile revire götürüldüm. İşim uzun sürmezdi uyuşturucu iğne ile uyusturulduktan iki saat sonra kurşun çıkarılmış ve 7 dikiş atılmıştı yarama. Çıkan kurşunu alıp kavanozuma koymaya giderken duyduğum sesle toplantı odasının kapısına vardım.
" Nerde o manyak ".
" Başkanım yarası için revire götürdük."dedi Tuğrul. "Ben size demedim mi onlar bize lazım konuşmaları gerekiyor diye" . " Dediniz başkanım ama bizi Araf' la gönderdiğiniz operasyondan bunu sağlam çıkardığımıza şükür ediyorum ben " diyen kişi Ceyhun'du. "
" Ama hakkını yemeyelim başkanım her getirdiği konuşuyor" dedi Selim.
"Adamlar sorgu odasından nasıl çıkıyor Selim?"
"Genelde sedye ile başkanım " dediği sırada içerideki herkes gülmemek için başkan dışında her yere bakıyorlar.
Haklılar aslında benim girdiğim sorgularda yürüyerek çıkan çok az insan oldu. Üzgün müyüm, tabi ki hayır çok daha fazlasını hak ediyordu hepsi.
"Tamam kesin goygoyu iki senedir sizinle uğraşıyorum artık yeter ben emekli oluyorum, yaşlıyım oğlum ben . O manyağın yaptığı olaylarla da haklı olduğunu ben biliyorum ama bunu üstlerime açıklarken zorlanıyorum. Adına Araf dedim birazcık da olsa orta yolu bulur diye ama yok. Ha hep ya hiç. "
Haklı. İki senedir bu ekibin içindeydik. 6 kişilik kurulan bu ekip başkanın akıl hocası olması ve kendisinin de dediği gibi yaşlı olmasıyla 5 kişi olarak dış saha operasyonlarına katılıyordu. Düzenlenen büyük operasyonlara destek olarak çağırılan hiç kimse bu beş kişiyi göremezdi. Araf,Keskin(Tuğrul),Bili(Selahattin), Onbaşı (Ceyhun), Akıncı (Selim). Bizi sadece kod adlarımızla biliyorlardı.
Keskin ismini yaptığı görevden alıyordu. Bili' zaten anlatmıştım. Onbaşı yani Ceyhun adını Seyit onbaşı dan almıştı ve Akıncı yani Selim Osmanlı'da savaşa en önde giden savaşçılar dan almıştı adını. Çünkü bizde operasyon yeri araştırma görevi ondaydı yani bizden önce yola çıkardı. Çikolata gibi kahve gözleri ve ekiptekilere gire sıska sayılabilecek bir yapıya sahip olduğunu düşünebilirdiniz ama onu bizim ekibe sokan şey çok hızlı ve zeki olmasıydı. Kimimiz kendimiz seçtik adımızı ,kimimize ise bana olduğu gibi başkaları vermişti.
Araf dediler bana. Dünya üzerindeki bana koyulabilecek en son isim bile değilken hemde. Ben ya heptim ya hiç. Ya siyahtım ya beyaz. Ya var ya da yok. "Bunun için koydum bu ismi sana. demişti bir keresinde başkan. " Dünya senin bildiğin gibi değil, arada griler var, Araf var arada "demişti.
Şimdi bana ismimi veren adam gitmekten bahsediyordu. Yoruldu biliyorum, hissediyorum ailesini özledi ama o giderse ben hiç Araf olamam ki.
"Kim demiş size yaşlı diye siz hepsini cebinizden çıkarırsınız başkanım" diyerek toplantı odasına girdim. Aslında girmesemde olurmuş. Bana bakan 4 çift endişeli gözün yanında bir çift göz beni öldürecek miş gibi bakıyordu.
"Ben sana operasyona çıkarken ne dedim Araf?"
" Bana konuşacak birileri lazım dediniz başkanım"
"Peki sen ne yaptın?"
"Başkanım getirdim konuşacak birini"
"Ya bu getirdiğin konuşmazsa Araf?"
"Sorguya ben gireceğim başkanım "
" Yarına kadar bana işe yarar bir şeyler bul bi yol bi iz bizi yukarıya götürecek bi
isim ver bana Araf"
"Emredersiniz başkanım "
"Kaç gündür uyumuyorsun sen?"
" Vur emri veren şerefsizim leşini mezarlığın girişine astığımızda uyumak için çok vaktimiz olacak başkanım "
Bu cümleden sonra bir süre kimseden ses çıkmadı. Bir hafta önce yapılan hain saldırıda iki askerimiz şehit olmuştu. Askerlerimizin kesip attığı tırnak olamayacak şerefsizleri tek tek indirip vur emrini veren şerefsize ulaşmaya çalışıyorduk. Çok az kaldı, o yüzden aşağıdaki geri zekalının sorgusuna ben girecektim.
2 SAAT SONRA
Bir çift yabancı gözün kendisini izlediğinden habersiz ortak alana girdi Araf. " Bili bir saate kadar hazırlıkları tamamlayın operasyona çıkıyoruz. Duyduğu sesle yerinden fırlayan Bili bir saatlik uykunun onu dinlendirmesini bekliyordu. " Selim nerde ?".
" Geldim geldim ne oldu şimdiki rota ne tarafa ?" O da uyumuştu bir saat kadar. Gözlerinin biri açık biri kapalı bilgisayarının başına geçti. " Bilmediğin yer değil Akıncı, sınıra gidiyoruz. Yarın gece bu tarafa geçeceklermiş".
" Tamam hangi bölge?" .
"Şırnak'ın güneydoğusundaki tepelik bölgeden girecekler"
" Bak sakın seni hafife aldığımı zannetme ama bunu iki saat içinde,daha önce 15 gün işkencede tutulmuş ama tek kelime etmemiş adamdan nasıl öğrendin gerçekten merak ediyorum ".
O sırada içeri giren, sorguda da bana yardım eden çocuk Selim'in söylediğini duyduğunda gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. " Sorgu raporlarını getirdim şefim" . " Getir Mutlu getir. Herşeyi yazdınız mı? " diye sorduğumda gözleri yerinden firlayacaktı. "Şefim biz sizin girdiğiniz sorguların yüzde doksanını yazamıyoruz ".
" Tamam işte Mutlu yazılacak her şeyi yazdınız mı diye soruyorum" . "Yazdık şefim."
Raporu başkana sunduğumuz da çıkmak için emir bekliyorduk. Selim gidilecek rotayı oluşturmuştu. Bili ve Tuğrul teçhizatları hazırlıyordu. Bense gözümü kapatıp 5 dakika da olsa dinlenmek istedim. Sorgu uzun sürmüştü ama değerdi. Yarın bu iş bitecekti.
Bu operasyonun terörle mücadelede geçireceğim son operasyon olduğunu geldiğimde öğrenecektim. Tüm hayatımın bir yalan üzerine kurulu olduğunu da yine aynı dakikalarda öğrenmiş olacaktım.