Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bölüm

@gkcxkr

Şampiyon telefonu elimden aldığında, Bili' yi dinlemeye başlamıştı. Ne olduğunu merak eden insanlar yanımıza geldiğinde bir anda kalabalık olmuştu. Nefes alamadığımı hissettiğimde ne yapacağımı düşünürken yanımda Ceyhun'u gördüm. Neler olduğunu anlamamış olsa da benim kötü olduğumu gördüğü için hemen beni çekerek kalabalıktan çıkarmaya çalıştı. Aslan bizi gördü ama insanlara ne olduğunu anlattığı için peşimden gelememişti.

Yola çıkmamız gerekiyordu bir an önce ama benim gitmek için acelem yok gibiydi. Gitmek istediğimden bile emin değilken buraya neden geldiğimiz geldi aklıma. Biz buraya görev için gelmiştik. Görev her şeyden önceydi. Benden önce , bizden önce vatan dı.
Neyle karşılaşacağımı bilmemek insanı çok yaralıyor. Nasıl olacak şimdi diye düşünmek dokunuyor bazen. Yıllarca ailenin nasıl insanlar olduğunu düşünürken şimdi onlardan biri ile karşılaşacağım ama ona ailem gözü ile bakamam ki. O suçlu. Ben ne isem tersi o.
Aynı gün içinde tekrar yola çıktığımızda gece yarısı olmak üzereydi. Telefon konuşmasından sonra tek kelime çıkmamıştı ağzımdan. Konuşacak gücü bulamamıştım kendimde. Ankara'ya indigimizde ayaz karşıladı bizi. Ben üşümem ki normalde peki şimdi ne bu hafif titreme. İçim ürperiyor gibi.

Sığınağa az kaldı. Bir saattir yoldayız arabaya sığmıyor gibiyim. Pencereyi açıp buz gibi rüzgarın içeri girmesini sağlıyorum. Yüzüme vuran rüzgarın saçlarımı dağıtmasına izin veriyorum. Belki saçlarımla birlikte kafamın içindeki kapkara bulutlar da dağılır diye düşünüyorum.
O kocaman bina sanki ben içine girince küçücük kalacak gibi hissediyorum. Sonrasında bir an nefes alamıyorum gibi geldi. Sırtımda hissettiğim ve artık aşinası olduğum elin sahibine baktım. Bana güven der gibi bakıyordu. Sonra iki elimi kocaman olan tek avucuna sığdırıp, diğer eli ile çenemi yukarı doğru kaldırıp göz göze gelmemizi sağladı. Onun gözünde gördüklerim beni kendime getirdi. Ben çenesi hep yukarıda olan, her zorluğa göğüs gerebilmiş mükemmel bir kadındım. Bu kadar da mütevazı bir insanım işte.

İçeri girdiğimde yukarı doğru çıkan merdivenleri adımlarken burnumu yine havaya doğru kaldırmıştım. Ben buydum çünkü, ben o burnu havaya kaldırmak için sadece ter değil çok da kan dökmüştüm. Hem kendi kanımı hem de , vatana hizmet için, başkalarının kanını.

Kapı açıldığında ilk gördüğüm kişi Tuğrul oldu. İki adımda her zamanki yerine gelirken önümde kocaman bir boşluk ve o boşluğun ortasında adının Alp olduğunu öğrendiğim ve bir keresinde öldürmeye çalıştığım kişi ile karşılaştım. Bana bakarken gözlerinin içi gülüyordu. Yanıma doğru gelmeye çalıştığında elimi kaldırarak onu durdurdum.
" Niye kelepçe yok" diye sorduğum sorunun muhatabı başkandı. Ne bekliyorlardı benden. O bir suçlu. Benim hayatım onun gibi insanlarla savaşarak geçti. Hepsinin kökünü kazımaya çalışırken aralarından birine sarılamam ki. Bu kişinin kanım olması neyi değiştirmeli.
" Anlatacak çok şey var Ece. Ögrenceğin ilk şeyse, abin suçlu değil". Ona baktığımda sanki bunu bekliyormuş gibi yanıma doğru gelmişti. Önümde durduğunda önce gözlerime baktı. " Anneme ne kadar çok benziyorsun Ece " dediğinde ise sanki bunu söylemesini bekliyormuş kollarımı iki yana açtım. Beklediği şey gerçekten bu olsa gerek hiç vakit kaybetmeden sarılıp havada döndürmeye başlamıştı beni. Ben çok severim biliyor musunuz, çocuk gibi sevileyim isterim ben.

Mesela anneler bebeklerini koklayarak öper o yüzden çok severim sevdiğimi koklayarak öpmeyi. Babalar oyun oynarken havaya kaldırır çocuklarını. Uçak oyunu oynarlar mesela, o yüzden çok severim birine sarılınca beni havaya kaldırmasını.

Ben bunları düşünürken Alp beni yere indirdi. " Ece ben seni çok aradım miniğim. Öğrendim yani sonra nasıl ortadan kaybolduğunu ama kim bilir kaç kez aynı koridorlardan geçtik de karşılaşmadık" derken ben ise ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. " Biz hep aynı yolları yürümüşüz miniğim, nasıl birbirimize çıkmadı o yollar" diyerek devam etti. Gözleri dolmuştu konuşurken.

" Nasıl yani " diye sormak en sonunda aklıma gelmişken kendime kızmadan edemiyordum. Ulan ben bu kadar salak değildim. Birisi bana bir şey söylediği zaman ben onun 10 cümle sonrasını bilirdim.
" Alp bizim birimin görünmez bölümünde çalışıyor. Yani öyleymiş" diyen kişi ile taş kesilmiştim. " Bende sabah öğrendim Ece, birinin sizin ekibi araştırdığını görünce kim olduğuna baktım. Alp'i buldum. Neler olduğunu anlatınca bide senin kolyenden bahsedince onu buraya getirdim " diyerek bana doğru iki adım attı. " Tamam işin bitti ise gidebilirsin" dedim Çakır' a.

"Aslında benim işim artık burda" dediği anda kan beynime sıçradı. O sırada dört gözle bizi izleyen başkana doğru dönüp, " O zaman masanızın en alt cekmecesine koyduğunuz istifa mektubumu an itibarı ile işleme koyabilirsiniz başkanım" dediğimde bizim ekip dahil herkes şok içinde bana bakıyordu. Tuğrul hariç.

Zaten bu çıkışı bekleyen başkana bakmaya devam ettiğimde " Bunu toplantı odasında konuşalım olur mu Araf " diyerek eli ile toplantı odasını göstermişti. " Ben o tarafa bakarken birinin şaşkınlıkla çıkan sesini duymuştuk
" Hani Araf, nerde " dedi. Arkama döndüğümde bize yabancı olan tek kişi yani Alp, Araf' ın kim olduğunu soruyordu. Bana bakmaya devam ederken araya Selim girmiş ve eli ile beni göstererek " Araf " dedi.

Neler olduğunu anlamaya çalışan tek kişi ben değilmişim demek ki bı aralar diye içimden geçirirken uzun sayılacak bir süre sonra Alp konuşmuştu " Araf sen misin miniğim" diye sordu. Yanıma kadar gelerek daha yakından bakmaya başladı. " Ama sen olamazsın ki miniğim. Sen çok tatlı bir şeysin" dediğinde bu bunaltıcı havayı dağıtan gülümsemeler gördüm aşinası olduğum yüzlerde.
Bu kadar dağılmış durumdayken bile onun söyledikleri içimi ısıttı. Ben ona bakarken başkan toplantı odasına doğru yürümeye başlamıştı. Alp bana bakmaya devam ederken " Allah aşkına Alp ya Araf ismi ile miniğim kelimesini nasıl yan yana getirebildin"dedim. " Hemen geliyorum " diyerek Tuğrul' a doğru döndüm. O benim gözlerimden ne demek istediğimi anladı ve Alp'in yanına doğru yürüdü.

Kapıyı kapatmaya çalışırken birden tekrar açılması ile dengemi kaybettim. O sırada hemen yanı başımda olan Aslan " Müsade ederseniz bende gelebilir miyim" diye sordu, kapıya asılan Çakır' ın aksine.

Baskan bana bakarak onlara cevap vermemi beklerken başımı sallamıştım. Aslan içeri girdikten sonra Çakır' ın girmesine izin vermeden kapıyı suratına kapattım.

Yuvarlak olan masanın kapıya en yakın sandalyesine oturan başkanı daha rahat görmek için karşındaki sandalyeyi çekerek oturdum.

" Başkanım ben buraya gelirken yani siz bu ekibi oluştururken beni buraya çağırdığınızda, bana kendi ekibini oluştur dediniz. Bende öyle yaptım. Bizim görevlerde en önemli şey çarpışmaya girdiğinizde sırtınızı yasladığınız kişilerdir bunu bize siz öğrettiniz. Bunu bize söylediğiniz de size bir istifa dilekçesi bırakmıştım. Ben biliyorum başıma geleceği. O olmaz başkanım. O benim olduğum yerde olmaz. Bunu size en başında söyledim. O gelirse ben yokum dedim" diyerek bana en yakın sandalyeye oturmuştum.

" Araf, bunu yapmayı ben de hiç istemedim ama sende biliyorsun ki elimizdeki en iyi köprü o. Bu birim oluşturulurken en iyileri topladık Araf. Bize en iyi olan lazım. Bak . . ." dedi ve sustu. Derin bir nefes alarak devam etti. " Ben emekli oluyorum Araf. O da benim en iyi öğrencim" dedi.
O sırada hiç sesi çıkmadan bizi dinleyen Aslan' a takıldı gözüm. Başını eğmiş cam masanın yansımasından bana bakıyordu. Ona baktığımı farkettiginde kafasını kaldırıp gözlerini bu sefer direkt olarak gözlerime dikti.

Ona bakmayı sürdürdüğümde " Onunla çalışmak çok mu rahatsız ediyor seni " diye sordu ama bu sorunun altında başka sorular vardı. " Hayır" dedim sonrasında açıklama gereği duydum. " Önceden olsa rahatsız ederdi aslına bakarsan yine rahatsız eder ama bunun nedeni" diyerek kafamda cümleleri toplamaya çalışıyordum. Sonrasında fark ettim ki aslında onu gördüğümde eskisi gibi sinirlenmiyorum.
" Tamam o zaman başkanım ama ya benim ayağım tekrar taşa takılırsa" diyerek ona geçmişte olanlarla ilgili ufak bir hatırlatma yapmak istedim. "Olmayacak öyle bir şey bu da benim sana sözüm olsun" dedi. Aslan neler olduğunu tam olarak anlamasa da anladıkları onun canını sıkmaya yetti.
Sonrasında Aslan'a dönerek " Rahatsızlık başka bir konu ,ben sadece. . . "
Kalkıp gideceğim sırada Aslan' ın bana bakışını gördüm ve ona doğru eğilip " Ben kimseye açıklama yapma gereği duymam Şampiyon. Bunlar benim için ilk, o yüzden konuşamadığım zaman bana kızma. Ne olduğunu en iyi bana bakarak anlayabilirsin." diyerek dışarı çıktım. Herkes bir yere dağılmış işleri ile ilgileniyorlardı. Alp beni görür görmez yanıma gelirken konuşmaya başladı" Ece bu dal. . . Pardon bu arkadaş niye sürekli senin pesinde abicim. Bı de sen bana niye Alp dedin ki " diye sorduğunda masum bakışları yüreğime işlemişti.
" Ben Tuğrul' a da ismi ile hitap ediyorum. Bana biraz zaman verir misin" dedim
Biraz ilerideki Tuğrul adı geçtiğinde bize doğru baktı. Gülümsemesi büyüdü bana bakarken. O da çok uğraşmıştı ona abi demem için ama dememiştim.

Diğer sorusuna ise Aslan cevap vermişti. " Ben müstakbel sevgilisi olarak dolanıyorum etrafında bilader hayırdır bir problem mi var " dediğinde tüm ekip bize şaşkınlıkla bakıyordu. Ben hızla ona döndüğümde yanıma kadar gelip tek gamzemin üstüne minik bir öpücük kondurdu. Bu sefer şaşırma sırası bendeydi. Öylece kalmışken birinin bağırışı ile bakışmamız bölündü.
" LAAAAAAAN daha ben bir kez sarılabildim miniğime" diyerek bana doğru gelirken konuşmaya devam etti. " Doğru mu söylüyor bu dallama miniğim" dedi.
Asıl şaşırtıcı olan ise benim cevabımdı. " Doğru söylüyor"

   

    

Loading...
0%