Yeni Üyelik
20.
Bölüm

19. Bölüm

@gkcxkr

Demek bir tek benim sığamadığım o koskoca malikane burası. Bahçesinin bir ucuna bile araba ile gidilebilecek büyüklükteki bu eve bir tek ben mi fazla geldim yani. Ben anne diye ağlarken annem bu bahçe de çiçekleri ile mi uğraşıyordu. Ben daha 4 yaşında diğer çocuklardan dayak yerken babam burda Alp' le top mu oynuyordu. Kafamı kaldırıp 3 katlı evin en üst katındaki kocaman terasa takıldı gözüm. Muhtemelen bundan sonra bu evdeki yaşamımın yüzde doksanı burada geçecek diye düşünürken acaba bu evde büyüsem nasıl bir hayatım olurdu diye düşünüyordum.

Eve girmemek için bütün bahaneleri bitirmişken adımlarımı 12 basamaklı merdivene attım. Merdiveni kapının önüne kadar takip eden yan trabzanları, henüz isminin bilmediğim, sarmaşık benzeri çiçekler kaplamıştı. Sarmaşığın üzerindeki minik kırmızı çiçekler sanki attığım her adımı hisseder gibi yavaşça salınıyordu. Girişteki kocaman holün iki yanından yukarı çıkan merdivenlere baktım uzun uzun. Hemen karşımdaki büyük Fransız kapıdan bahçe ve havuzu görebiliyorum. Sol taraftaki yemek masasına bakınca yanındaki koridorun mutfağa bağlandığını anlamak pek de zor olmuyor. Sağ tarafıma döndüğümde ise ellili yaşlarda bir hanımefendi beni karşılıyor. " Hoş geldiniz Ece hanım, ben Züleyha. Yaklaşık 30 yıldır burda çalışıyorum. Odanızı hazırladık, yani anne ve babanızın odasını sizin için hazırladık. Size evi gezdirmemi ister misiniz?"

" Gerek yok Züleyha hanım, siz mutfakla ilgilenin bugün gelen gidenimiz çok olur. Hiç bir eksiğimiz olmasın" diyerek salona doğru ilerledim.

Burasının beni huzurlu hissettirmesini bekledim ama sanki daha çok huzursuz olmuşum gibiydim. Ben dışında tüm ailem burda yaşamıştı. Onlardan bir iz ararken Alp' in bahsettiği tablo ile karşılaştım. Şöminenin üstünde kocaman bir yağlı boya tablosu şeklinde olan benim portrem. O kadar küçükmüşüm ki. Yanındaki duvar boylu boyunca fotoğraflarla kaplıydı. Annem ve babamın düğün fotoğrafları, 3 taneydi. Alp'in bebekliği ile ilgili 12 tane fotoğraf ve başka insanların da olduğu 8 fotoğraf daha. Benim varlığımın tek göstergesi olan yağlı boya tabloya tekrar döndüm.

"Züleyha hanım bir bakabilir misiniz" diyerek beklemeye başladım. Hızlı adımlarla yanıma gelen kadına karşımdaki duvarı göstererek " Fotoğrafların hepsini kaldırın buraya uygun bir tablo yerleştirin. 10 dakika içinde halletmiş olun" diyerek yemek masasının yanından verandaya açılan kapıya doğru ilerledim. Veranda da bir tane ikili iki tane de tekli koltuğu olan bir takım vardı. İkili koltuğa geçerek , ayaklarımı önümdeki masaya doğru uzattım. Bahçe içinde nöbet tutan adamların bir kaçı ile göz göze geldim.

Kapıdan girdiğim andan itibaren beni takip eden adamların hangisi benim yanımda olacak hangisi bana ters bir hareket yapabilir onu tartıyordum. Burada olan adamlar Salih' in kendi yetiştirdiği adamlar. O yüzden bana sadık olacaklarının garantisini almıştım henüz buraya gelmeden önce.

TOPLANTIDAN ÖNCEKİ GECE

" Salih Gezici" diyerek, karşımda telefonu açan kişinin o olduğunu teyit etmek ister gibi sormuştum. " Evet" diye kısa bir cevap aldığımda devam ettim. " Ben Ece Demir" bunu sindirebilmesi için verdiğim 10 saniyelik aradan sonra devam ettim. " Sizinle babamın kızı olarak değil kan hakkımı geri almak isteyen dedemin torunu olarak konuşuyorum. Eğer dedeme olan vefa borcunuzu ödemek istiyorsanız size bir şans veriyorum yarım saat sonra size ileteceğim adrese gelirseniz konuşmamız daha kolay olur." dedim ve cevap vermeden telefonu kapatıp adresi attım. Ben zaten gideceğimiz yere çok yakındım. 4 dakika sonra oraya vardığımda önce minik yusufçuk dronlarımı uçurdum. Kulaklığımı taktığımda onlardan gelen sesleri duyabiliyordum. 4 dronu etrafımda 1 kilometre çapında çember oluşturacak şekilde ayarlamıştım. Bu dronları sakinleştirici iğne ile minik bir silaha dönüştürme fikri gercekten iyi bir girişimdi ve bunun için Selahattin' i bir kez daha kutlamalıydım.

Güneyden gelen araba sesi ile o tarafa döndüm. Tek gelmişti. Beni gördüğünde sanki hayalet görmüş gibi irileşmişti gözleri. Arabadan indi ve 5 adımda aramıza 3 adımlık mesafe kalacak şekilde durdu. İstemsizce " Merve hanım" dedi, gözlerini benden ayırmadan.

" Sanmam, eğer o olsaydım bayağı yaşlanmış olurdum. Hoş geldin Salih" diyerek elimi uzatırken diğer elimle kolyemi onun girebileceği şekilde havaya kaldırmıştım. " Ben Ece Demir." diyerek etrafında dönmeye başladım. Benimle birlikte dönmeye başladığında gözlerini benden ayırırsa kaybolacakmışım gibi bakıyordu bana.

" Çok sadık bir adam olduğunu duydum. Şu an benim için önemli olan kime sadık olduğun. Seni küçücük yaşında organ mafyasının elinden kurtarıp en yakın adamı olarak yetiştiren dedeme mi yoksa onun tırnağı olamayacak ama sırf onun yerine geçti diye korumak zorunda olduğun adama mı." dediğimde onun hakkında nasıl bu kadar bilgi sahibi olduğumu tartıyordu kafasında zirâ bu konu dedem dışında kimsenin bilmediği ya da öyle zannettikleri bir konuydu. Hiç konuşmadan geçen 5 dakikanın ardından " Emriniz nedir Ece hanım " dedi.

GÜNÜMÜZ

Bahçeye arka arkaya giren 5 araçlık konvoyu gördüğümde ayağa kalkmış gelenlerin kim olduğuna bakıyordum. İlk arabadan inen Cihangir'i gördüğümde arkasından gelenlere bakmama gerek kalmamıştı. Daha kalabalık olsalar da yakın korumalar dışında ki korumaların bahçeye alınmaması emrini vermiştim.

Veranda dan içeriye geçip yukarıya çıkan iki merdivenin tam ortasında onları karşıladım. Cihangir ile tokalaştıktan sonra gelenlere hoş geldiniz diyerek elimle salonu gösterdim. Gelenler bundan sonra benimle çalışacak olan bölge adamlarıydı. Tek tek kimin ne iş yaptığı ile ilgili açıklamaları dinledim.

Onların konuşmaları boyunca Cihangir'in hiç sesini duymadım. Muhtemelen benim yaptığım gibi o da beni inceliyordu. Bütün konuşmalar boyunca bana sorulan sorular dışında göz temasını kesmedim. Hepsi bitirdiğinde elimi havaya kaldırdım. Salih elindeki dosyalar ile gelerek hemen arkamda durdu. Dosyaları bana uzattığın da elimle masanın etrafındakileri işaret ettiğimde dosyaları üstünde isimleri yazan kişilere denk getirerek dağıtmaya başladı. Hemen solumdan başladığı için dosyayı ilk açan kişi Hakan oldu. İlk bir kaç sayfayı hızlıca geçtiğinde onların bana verdiği bilgileri geçmişlerdi. Şimdi ise birbiri ardına yükselen itiraz nidalarına bakacak olursak , benim onlarla ilgili bulduğum bilgilere geçmişlerdi.

Hiçbiri ile muhattap olmadan Cihangir ile konuşmaya başladım." Bunların hepsini yok et. Başlarındakini ben hallettiğime göre bunları temizlemek sana düşer diye düşündüm. Senin emirlerin altındaki bu adamların benim bölgemi soyduklarını bilmediğini var sayıyorum, ve bunda yola çıkarak senin istihbarat ağındaki delikleri de gözden geçirmek istiyorum. Şimdi ise her şey benim istediğim gibi, benim seçtiğim adamlarla olacak. " diyerek ayağa kalktım. Cihangir hariç masadakiler şok olmuş bir halde itiraza başladılar. Onun gözlerinde ise henüz anlam veremediğim bir parıltı ile karşılaştım. Hayranlık gibiydi.

Elini kaldırıp işaret parmağı ile çember işareti yaptığında, adamları masadakileri derdest edip çıkarmışlardı. Hala oturduğunu gördüğümde , ben ayağa kalktım ve elimle kapıyı göstererek " Müsait olduğum bir zamanda sizi daha iyi ağırlamak isterim lakin bugün takdir edersiniz ki biraz yoğun bir taşınma süreci geçirdim" diyerek onun kalkmasını beklemeden kapıya doğru yürüdüm. Kapının önüne geldiğimde ona döndüm. Çok yakınıma gelmişti. Aramızda mesafe olmaması canımı sıkarken konuşması ile ürperdim. " Sendeki bu, ben her şeyin en iyisini biliyorum halleri bana biraz tanıdık geliyor. Mesela her aynaya baktığımda senin yüzündeki bu ifadeyi görüyorum" derken aramızdaki mesafeyi biraz daha kapattı ve " Sence bundan korkmalı mıyım? " diye sordu. Tekrar bana doğru adım atacağı sırada elbisemin uzun olan kolunun içinden çıkardığım küçük çakıya takıldı gözü. Yüzünde oluşan gülümsemeye karşılık olarak samimiyetsiz bir bir gülümseme kondurdum dudaklarıma.

" Kork bence. En yukarıya istiyorum Cihangir. Ben en yukarıda olmak için doğdum. Eğer oradaki sensen, kork. Çünkü orayı almak için kimse duramayacak karşımda" dedim.

Gülümseyerek elimdeki çakıya bakmaya devam etti. Bununla ona zarar veremeyeceğimi düşünüyor olsa gerek korkmadı , tabi ki sözlerimi duyana kadar. " Benden gerçekten kork Cihangir çünkü sana zarar vermeyeceğini düşündüğün küçücük çakının ucundaki zehir seni bir hafta içinde yavaş yavaş öldürür ve ne olduğunu bulacak vaktin olmaz. Hem öldüğünde ben yanında olmadığım için suçlu da olmam. Anlatabildim mi?" diyerek göz temasını sürdürdüm. Bahçe kapısının açılma sesini duydum ama gözünü ilk çeken ben olmamalıydım. Bunu anladığında bana arkasını döndü ve arabasına doğru yürümeye başladı. Arabanın yanına vardığında tekrar dönüp bana baktı. Kafasını hafifçe sağa sola sallarken dudaklarının kenarında minik bir gülümseme olmuştu.

Kapının önünde arabaların çıkmasını bekleyen diğer arabaya bakarken, arabadan inen kişi ile kalp krizi geçirecektim. Korumalarla konuşan adama bakarak elimle gelsinler işareti yaptım.

Araba tekrar hareket edip bahçeye girerken, arabadan inen kişi yürümeyi tercih etmişti. Burdan bakarken bile yüzündeki, kırmızı görmüş boğa, ifadesini anlayabiliyorum.

Aslan bana yaklaştıkça etrafımdaki koruma sayısı arttı. " İyi günler efendim güvenlik şirketinden geliyoruz,temizlik ve düzenleme için çağırıldık. Ece Demir' le mi görüşüyorum?" dedi.

" Evet, buyrun bende sizi bekliyordum" diyerek Aslan, Tuğrul ve Ceyhun' u içeri aldım. Çalışma odasından başlayalım lütfen diyerek ilk kattaki çalışma odasına yönlendirdim. Kapıyı kapatır kapatmaz Tuğrul ve Ceyhun bana selam verip temizlik işine giriştiler. Temizlik derken, odalardaki dinleme cihazı ya da herhangi bir gizli kamera var mı diye kontrol etmeye başladılar. Kapının yanında hiç kımıldamadan duran Aslan' a doğru ,biraz tedirgin adımlarla ilerledim. Tam karşısına geldiğimde gözlerine bakabilmek için kafamı bayağı bir yukarı kaldırmam gerekmişti. Ellerimi önümde birleştirip ona yavru kedi bakışları atmaya başladım. Önceleri bana bakmamak için dirensede sonrasında aldığı kokum ile başını eğmiş ve beni bakmaya başlamıştı. " Kızdın mı" diye sorduğumda ,evet kızdım,diye bir cevap alırsam ağlarım gibi bir ifade ile bakıyordum.

" Evet kızdım" dediğinde ise göz pınarlarım sızlamaya başlamıştı. " Ama sana değil , kendime " diyerek beni kendine çekip sarılmıştı. O an, onu ne kadar özlediğimin farkına vararak daha da sokuldum göğsüne doğru. Bunu anladığında sanki mümkünmüş gibi daha sıkı sarıldı.

" Aklım çıktı Ece. Senin burda olduğunu bildiğim her dakika yüreğim ağzımda. Yanına gelemiyorum, konuşamıyorum ve bu beni öldürüyor" dediğinde biraz geri çekilerek ona bakamaya başladım.

" Özür dilerim, seni dinlemeliydim ilk seferinden ama seni tehlikeye sokmayı aklımın ucundan bile geçirmek delirmeme yetmişti. Yine de bunu yapacağını bilmeliydim." diyerek başımın üstüne bir öpücük kondurdu.

Sanki dünya durmuş ve ben bu anda kilitli kalmıştım. O an birine gerçekten değer vermenin ne demek olduğunun farkına yeni yeni varıyor gibiydim. Onun gözlerinde kendimi gördüm diye kurulan cümlenin gerçeğini yaşıyordum.

Bu zaman kadar gerçekten harika dostlar edinmiştim ama bu başka bir şeydi. Sanki dünyada, onun gözünde, bir tek ben kalmışım gibi. Bunun ne ara olduğunu yada bende ki karşılığının da bu şekilde mi olduğunu sorgulamaya başladım. Evet onu gördüğüm ilk gün, aramızdaki çekimi muhtemelen uzaydan bile görmüş olabilirlerdi. Ama şimdi çok daha derin çok daha canının içinden gibi bakıyor bana.

Bunu , böyle bir ortamda görmek beni dumura uğratırken şimdiki zamana döndüm. Biz hala sarılmaya devam ederken, ki Aslan'ın beni bırakmak gibi bir niyeti yoktu, Tuğrul ve Ceyhun evin diğer kısımlarını da temizlemiş ve benim istediğim gibi ayarlamaları yapmışlardı. Şimdi geriye kalan tek şey Alp' i yanıma almaktı.

Loading...
0%