Anne babasız büyümek bi insanın başına gelebilecek en zor şeylerin başında geliyor. Bebeksin ağlıyorsun ama bakan yok. Sıcak bi kucak ister her bebek, anne kokusu, şevkat ister.
Korktuğundan sığınacak baba kucağı,beni koru diyeceğin insan yoktur.
Hiç bilmediğin duyguların yoksunluğu çekilir çocuk esirgeme yurdunda. Anne ilgisi, baba kucağı , ev sıcaklığı gibi şeyler. Bunların yokluğu ile büyüdüm bende. 12 yaşına geldiğimde bana ileride kendi evimi kurabilme fırsatı verilmişti. Yetenekliydim , zekiydim, işin en garip tarafı diğer çocuklardan farklı çalışan bi beynim vardı. Olayları çok yönlü görmem o yaşlarda başlamıştı. Bu yüzden diğer çocuklar tarafından pek sevilmezdim işin aslı.
O zamanlarda bile beni korkutmamak için hep bir adım geriden takip eden Tuğrul dışında. Evet onunla tanışıklığımız o zamanlara dayanıyor. Birlikte kampa alındık, birlikte verdik tüm sınavları.
Şimdi ise 26 yaşında çektiğim bütün zorlukları aslında ailem öldüğü için değil de beni terk ettikleri için olduğunu öğreniyorum. Beni hayatta tutmaya yarayan tek daldı anne ve babamın beni isteyerek bırakmadıklarını bilmek. Ama öyle değilmiş. Beni terk etmişler. 2 aylıkken bı çocuk esirgeme kurumunun önüne bırakılmışım.
" Onları şimdi olmasa bile bir gün anlamanı isterim " demişti başkan. Kimler diye soracak kadar aptallaşmıştım. Annem ve babam dan bahsediyordu. Peki ben 26 yaşına gelene kadar niye yoklardı. Ben bu kadar aile özlemi çekerken nerdelerdi. Aslında en önemli soru bana bunu neden şimdi söylüyorlardı. " Bunu bana niye daha önce soylemediniz başkanım?" dediğimde
" Biz de yeni öğrendik Araf. Sizi teşkilata aldıktan sonra bile sizinle ilgili araştırmalarımız devam ediyor. Kim olduklarını henüz bulamadık ama" diyerek bana baktı. Cümlesinin sonunu getiremedi çünkü o bile neler olabileceğini kestiremiyordu." Biliyorsun bazı çocuklarımız özel yani senin gibi."
Ben daha hayatımın çocuğun yalan olduğunu idrak edemeden şimdi ki zaman için bı bombası daha vardı başkanın.
" Ekibinle birlikte terörle mücadele biriminden çekiliyorsunuz. Bundan sonra özel oluşturulacak bir birimde yer alacaksınız. Sizinle birlikte bir ekip daha var birimde."
"İki hafta sonra yeni sığınağa geçeceksiniz ekip arkadaşlarına söyle hazırlıklarını ona göre yapsınlar konum bilgisini Selahattin ile paylaşırım." Toplantı bitmişti ama ben o odada ne kadar oturdum kestiremiyorum. Çıktığımda çocuklar beni ortak alanda bekliyorlardı." Hazırlanın başka birime geçiyoruz hem daha kalabalık olacağız artık başka gelecek olanlarda varmış " diye üstün körü açıklama yapmıştım. Ne kadarını anladılar bilmiyorum ama benimle ilgili bilgiyi daha önce duymuşlar gibi geldi. Belki de ben toplantı odasındayken başkan onlara anlatmıştır. " Sen biraz dinlensen Araf kaç gündür uyumuyorsun doğru düzgün" dedi Selim.
" Haklısınız, ben biraz uyuyayım sizde hazırlıklara başlayın konum bilgisi gelir gelmez geçeriz yeni sığınağa. Sonrasında sizde izinlisiniz iki hafta."
"Araf , iyi misin?". " İyiyim Tuğrul merak etme biz neler atlattık bunu da atlatırız."
" Yaran nasıl oldu?". " İyi" dediğimde aslında yaramın da benim de iyi olduğumuz söylenemezdi ama iyi demek adet haline gelmişti. "Dikkat et kendine " diyip ayrıldı yanımdan.
8 GÜN SONRA
Yeni sığınak öncekine göre daha büyüktü. İki katlı U şeklindeki binanın giriş katındaki orta kısım büyük toplantılar için tasarlanmıştı. Sol kanatta kapalı atış poligonu ve spor salonu vardı. Sağ kanat da ise yönetici odaları mevcuttu.
Üst kat tamamen bize aitti. On odanın 3 tanesi diğerlerine göre daha büyük tasarlanmıştı. Binanın ön kısmında bulunan bu üç odadan birini tabi ki ben kapmıştım. Diğerleri benim tam karşımdaki odalara yerleşirken ben erkenden işlerimi bitirmiş ortak alanda kendime bi kahve yapmıştım. Kocaman televizyonun önüne kurulup film izlemeye başlayacaktım ki bizimkiler topluca koridoru işgal etmişti. Sanırım birbirlerini boğazlıyorlardı ve bu beni hiç alakadar etmezdi.
" Araf ya biz neden erkenden geldik baksana kimse yok burda" diye söyleniyordu Ceyhun. O sırada cevap Selim'den geldi. " İki gün otur üç gün otur ben dayanamadım. İzin bize göre değil onu anladım. Sanki yapacak başka işin vardı. Hadi sığınağa geçelim dedigimde benden önce burdaydın. "
" Bana bakın eğer revirlik bir durum yoksa hepiniz buraya gelin film açıyorum " diye seslendim ama duyduklarından emin değildim.
" Ben geldim ne izliyoruz" diye soran Ceyhun'a cevabı Selim vermişti " Ulan bu bizi çağırıyorsa hangi film diye sormayacaksın , kaçıncıyı izliyoruz diye soracaksın" dediğinde arkada kopan kahkaha tufanı beni de güldürmüştü. Beni bu kadar iyi tanımalarını asla etik bulmuyorum bu arada.
"Pekala soruyorum kaçıncıyı izliyoruz". " 10 diye düşündüm ama siz ne dersiniz" dediğimde hepsi şok olmuş ifadesiyle bana bakıyorlardı. Onlar da haklı ben genelde onlara sormadan açar onlara da zorla izletirdim.
Patlamış mısırlarla yanımıza gelen Tuğrul " Bence şükredin diğerini de açabilir di" dediğinde gerçekten hepsinin elini açıp duaya başlaması bi tık beni de güldürmüştü. Tabi ki hızlı ve öfkeli izliyoruz. Benim favorim 5 olmasına rağmen bunu 20 kere izlemiş olmayı göz önünde bulundurursak yeni çıkanı izleriz diye düşünmüştüm. Filmin sonunu göremeden uyumak adetim değildir aslında ama bu seferki kafa yorgunluğu olsa gerek uyuyakalmıştım.
Kaç saat uyuduğumu kestiremesem de henüz karanlık olduğuna göre sabah olmamıştı. Odama gittiğimi ve tekrar uykuya daldığımı hatırlıyordum hayal meyal.
Sabah uyandığımda gelen gürültüler den etrafın biraz kalabalık olduğunu fark etmiştim ama fark ettiğim başka bir şey daha vardı. Gözlerimi açamıyordum. Bunu bir çok kez yaşadım ,çok fazla uykusuz kaldığımda ve o şekilde uyuduğumda bir süre sonra uyansam bile gözlerim açılmamak için direniyordu. Gözlerim kapalı odamın kapısını açtığımda bi anda bütün sesler bıçak gibi kesildi. El yordamıyla kahve tezgahını bulduğumda sadece nefes alış verişleri duyuyordum. Bizimkiler haricinde 5 kişi daha vardı bulunduğumuz odada. Odanın en uzak kısmında oturuyorlardı. Tuğrul her zaman ki gibi bir adım gerimde sağımda duruyordu. Yanımdan geçmişti biraz önce . Elimden kahve bardağını çekip bir tabak tutuşturan kişi Selim'di, kokusu onun parfümüne yakın başka bir koku ile karışmıştı. Bili benim üç adım önümde kahve içiyordu. Aldığım tahinli çörek kokusunun onun olduğu taraftan geldiğine yemin edebilirim ama kanıtlayamam, en azından gözümü açmadan. Elime tutuşturulan tabağa elimi attığımda bunun Selim'in yaptığı simit tost olduğunu fark ettim.
"Sen bunu yiyene kadar kahveni yaparım ama önce bunu ye" diye tembihlemişti. Diğerlerine arkamı dönüp tabağı tezgaha koydum ve yemeye başladım. Gözlerimin açılması yakındı.
"Robert Pattinson mu o gelen" diye bağıran kişinin kim olduğunu umrumda bile değilken ne dediğini algılamış ve gözlerimi sonuna kadar açmıştım. " Hani nerde nerde " diye sorarken, depar atmaya başlayan Ceyhun' la tuzağa düştüğümün farkına vardım.
"Araf yapma ben daha çok gencim" diyerek koşan Ceyhun cümlesini tamamlamadan bütün odayı dolduran kocaman sesli birinin sorusu dikkatimizi çekmişti.
" ARAF KADINMIYMIŞ LAN "