@gkcxkr
|
SIĞINAK " Minik ne yaptın, ne zamana burda olursun?" " Şimdi kapıdan giriyorum abilerin en yakışıklısı. Biraz girişte oyaladılar" derken telefondan yükselen bir ah sesi ile kaldım. " Gökçe ne oldu" diye telaşla aşağıya doğru inerken bir alt katta ki onu bulmak çok zor olmamıştı. Yüksek çıkan sesi takip etmek de yeterliydi. " Bana bak çam yarması" diye başlamıştı sözüne ama o sırada Tuğrul onu kaldırmak için elini uzatmış bulundu. Duyduğu hitaptan sonra hızla elini çektiğinde Gökçe' nin yüzündeki değişimi görmemişti. " Allah'ım çok da yüksek değildi düştüğüm yer ama demek ki kafamı çarpınca öldüm gitti." dediğinde ikimizde ona bakıyorduk. Beni farkettiğindeyse " Abilerin gülü sen ne zaman öldün. Ben hadi neyse de sana ne oldu" dediğinde bile gözlerini çekmemişti Tuğrul' dan. Tuğrul garip garip onu izlerken neler olduğunu düşünüyordu. " Ne diyorsun yine minik. Hepimizi aptal ettin yine" derken çok şükür biri Gökçe' yi yerden kaldırmayı düşünmüştü. Aslan elini uzattığında Gökçe kalkarken hala Tuğrul' a bakıyordu. " İşte ölünce bize cennette istediğimiz şeyleri vereceklerdi ya abilerin en tatlısı. Bak benim nasibime de bu yakışıklı düşmüş" derken sırıtıyordu. Tuğrul neye uğradığını şaşırmış vaziyette etrafa bakarken söze Aslan başladı. " Tuğrul bu Gökçe. Benim . . . " dediğinde sözü ikisinin arasında minicik kalan Gökçe tarafından kesildi. " En iyi öğrencisi, kişisel asistanı, eli, kolu , gözü, burnu falanım" dedi. İyice kafası karışmıştı Tuğrul' un. O sırada aklı Ece' deydi zaten. " Şampiyon ben Ece' den gelen mesajların çözümlemesi için aşağı gidiyorum. Hanım Efendi'nin ne demek istediğini anlamadım ama görünüşe bakılırsa sen anlıyorsun, sen ilgilenirsin" diyerek arkasını döndüğü sırada " Allah'ım bu kadar yakışıklı bir varlığı benim karşıma çıkarıp da kaderime yazdığın için şükürler olsun" cümlesi ile olduğu yerde kaldı. Yavaş yavaş Gökçe' ye döndü. Aslında ilk defa gerçekten bakıyordu Gökçe ' ye. Bakmak ve görmek arasındaki farkı daha net anladı bi anda. En fazla 1.60 olan boyu, çok hafif çekik olan kahverengi gözleri ve çok masum bir yüzü vardı. Siyah olan saçlarının arasında boya olmadığı belli olan bir kaç tel beyaz olması biraz şaşırmasına neden oldu çünkü yaşı en fazla 21 olabilirdi. " Bak gördün mü abiş o da bana bakarken birbirimiz için yaratıldığımızı hissetti" cümlesi ile kendine geldi Tuğrul. " Aslan bu minik arkadaş kim tam olarak " diyerek muhatabının Aslan olduğunu belli etmişti. " Gökçe artık bizimle çalışacak Tuğrul. Bili ve Eylül bizimle operasyonlara katıldıklarında bizim koodinasyonumuzu Gökçe sağlayacak. Biz buraya gelirken çok önemli işleri olduğu için bize katılamamıştı. Bı de bana anlatsın bakalım bu önemli iş neymiş" derken kızgın gibi görünmeye çalışıyordu ama başaramıyor gibiydi. Zaten böyle tatlı bir şeye nasıl kızılabilirdi ki. Konunun açılması Gökçe' yi rahatsız etmiş gibiydi. " Tamam ya anlatırım sana sonra abilerin en yakışıklısı ama önce bı kahve mi ısmarlasan acaba " diyerek koluna girdi ve üst kata doğru çıkmaya başlayacakları sırada hemen arkasına dönerek Tuğrul' a kocaman gülümsemişti. Neler olduğunu anlamaya çalışan Tuğrul ise olduğu yerde kaç dakika o gülüşe takılı kaldı kimse görmedi. ECE' DEN Evin üst katlarına hiç çıkmadım geldiğim günden beri. Yani iki gündür evin sadece alt katını kullanıyorum. O terasa çıkmak için can atsam da yukarıda karşılaşacağım şeyler beni biraz korkuttu. Ben yokken bile ne kadar mutlu olduklarını görmek istemedim belki de. Bugün yalnız olmaktan kurtulacağım gündü. Gözümü açıp, işlerimi hallederek verandaya çıktım. Züleyha hanıma kahvaltı istemediğimi sadece minik bir parça tost istedigimi belirterek çayımı yudumlamaya başladım. Bahçedeki hareketlilik ile başladığımızı anlayarak ön kapıya koştum. Alp yanında iki kişi ile bahçe kapısının önünde durmuş benim emrim ile kapının açılmasını bekliyordu. Açın diye işaret ettiğimde, onu görünce yüzümde oluşacak gülümsemeyi bastırmak için uğraştım bir süre. Onunda aynı şeyleri hissettiğini anladığında ona bakmamaya çalışmıştım. Gelip karşıma geçtiğinde önce kavga etmemiz gerekiyordu. Çünkü bizi izleyenler arasında yani benim adamlarım arasında bile Cihangir'in adamları vardı. " Canına mı susadın yoksa sabah sabah yürek mi yedin Alp Demir. Seni sabahın köründe niye evimin bahçesinde buluyorum" derken evim kısmını bastırarak söylemiştim. O sırada güneş açısını ayarlayamadığı için beni kimin kameraya aldığını görmüştüm. " Burası benim evim Ece Demir. Ben burda büyüdüm annem ve babamla burda olan bendim" dedi. Bu sözlerden sonra göğüs kafesimin orta yerinde açılan kocaman kara delikten de, burnumun sızlayan direğinden de kimsenin haberi yoktu. " Bırakıp gitmeyecektin o zaman. Madem dönüp benim diyecektin, en başında bırakmayacaktın. Şimdi ben senin kafana sıkıp bu konuyu komple bitirmeden önce niye burda olduğunu söyle" " Ece" dedi ve durdu. " Gel gidelim buralardan. Bak ben sadece seni bulmak için döndüm yer altına. Babam istemedi bu hayatı Ece. Seni burdan uzak tutmak için uğraştılar hep. Şimdi bunun boşa gitmesine izin verme. Onlar boşuna ölmüş olmasınlar." dediğinde ise göz pınarlarıma hücum eden yaşları tutmak için çok büyük bir savaş vermek zorunda kalmıştım. Onları yok saymak rol icabı bile olsa canımın içinde ucu bucağı olmayan bir yangın oluşturuyordu. Ama karşımdaki insanların , onlar kadar vicdansız olduğuma inanmaları gerekiyordu. " Ben mi dedim onlara beni uzak tutun diye. Benim hakkımda karar verirken keşke bana da sorsalardı. Pardon ya doğduktan sonra başlarından attıklarını unutmuşum. Beni mi arıyordun Alp Demir. Ben 4 yaşında benden çok çok büyük çocuklardan dayak yerken neredeydin. Ayağım kırıldığında, hastalandığımda, okula başladığımda, neredeydiniz. Ben bunların hepsini tek başıma aşmışken , Allah'ın bir kulu gelip de bunları benim elimden alamaz duydun mu beni. Kim olduğu ile de ilgilenmem. Şimdi sana iki seçenek sunuyorum Alp Demir, ya kanına ettiğin ihaneti bitirip benim yanımda olursun ya da senden Demir soyadını alırım. " Bunlar konuşulmuş olsa bile söylenen sözler duyulunca daha çok can yakıyordu. Biraz sarsılmış gibi bana baktı. Şimdi biraz oyalanması ve bana senin yanında kalıyorum cevabını vermesi gerekiyordu. Oyle de oldu. İki dakikalık sessizlikten sonra " Tamam kabul, senin yanında kalacağım. Ama bunu sadece seni tehlikelerden korumak için yapacağım. " dedi ve bana sarılmak için yanıma geldi. " O zaman evine hoş geldin abi" dediğimde ise gözlerinin içi parladı. Öncesinde bile ona abi dememişken şimdi birden duymak onu bile şoka uğrattı. Sarıldığımda aslında onu ne kadar özlediğimi farkettim. İçeriye geçtiğimizde Alp' in dikkatini ilk çeken şey duvardaki resimlerin yerinde bir tablo olması oldu. Bana döndüğünde ,neden böyle bir şey yaptığımı sormasını beklerken tekrar sarılması ile şaşırmıştım. " Evde kim var" diye sordu. " Züleyha hanım" dediğimde sanki çocukluk anıları tekrar canlanmış gibiydi gözlerinde. " Züleyha teyze" diye seslendi. Kadın hızlıca yanımıza gelirken Alp'in sesini duyduğunda çok şaşırmış gibiydi. Gördüğünde ise hızlıca gelip ona sarıldı. " Oy benim kuzum nasıl da kocaman olmuşsun. " dedi. Benim varlığımın farkına vardıklarında ikisi de biraz durakladı. Alp cebinden telefonunu çıkararak telefonun kamerasına girdi. Sonrasında telefonu Züleyha hanıma uzatarak " Züleyha teyze Ece ile benim bir fotoğrafımızı çeker misin" diyerek bana doğru geldi. Elini belime koyduğunda başımın üzerini öperken " O duvarın hepsini bizim fotoğraflarımız ile kaplayacağım. Sen yeter ki bir kez içten gül bana" dedi. Ben, söylediği sözlerin içimde kopan fırtınayı dinginliğe bıraktığı zamanda ona bakarak gülümsedim. O sırada çekilen fotoğrafta abim kameraya bakarken ben ona bakıyordum gülerek. Bugün ona abi derken, ilk defa bir şeyleri tek başıma yapmama gerek yokmuş gibi hissettim. Bütün hayatımı kendi başıma kurmuş ve bir sürü yara almışken artık tek başıma olmayacağımın bilincine varmıştım. SIĞINAK Elindeki silahı temizlemek için uğraşıyordu Tuğrul. Kafası ise Araf' la meşguldü bir de şu yeni gelen hanımefendi ile. Elif iyiydi gerçekten çok şükür ama diğer kardeşim tüm bilinmezliği ile geçmişi tek başına sırtlanıyordu bir haftadır. Bu zamana kadar hep yanındayken en çok desteğe ihtiyacı olduğu zamanda yanında olamamak canımı sıkıyordu. O da Araf' a gitme demek isterdi. Onun tek başına o kadar çakalın arasına girmesini istemezdi ama onu durduramayacağını biliyordu. Yapabileceği tek şey şimdi olduğu malikaneyi görebilecek en iyi konumdan onu dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korumakdı. Bir de onlara verdiği bilgiler doğrultusunda ucu ona dokunmayacak şekilde etraflarını sarıyorlardı. Henüz müdahale için erkendi. Araf içeriyi hallederken onlar zamanı geldiğinde en hızlı şekilde ona ulasmak için dışarıyı temizliyorlardı. O gittikten sonra uzun bir süre Alp' i sakinleştirmek için uğraştılar. Aslan durumuna bozulsa da, konuştuğumuzda ona hak vermiş ve gereken tüm destek için onların dışında tanıdığı ne kadar bağlantı varsa kullanmaya başlamıştı. Alp'in bize kızgın olduğunu biliyorum ama asıl onu bilmediği şey, Araf eğer bir şeyi söylüyorsa yapar. Bunu bu şekilde anlamak onlara pahalıya mal oldu sadece. Onu cocuklugundan beri tanıyan ben bile nerde ne yapacağını çoğu zaman kestiremiyorum. Beyninin nasıl çalıştığı hakkında en ufak bir fikrimiz yok. Bir keresinde beynin aslında bilgisayara benzediğini okumuştum. Çoklu sekmeler şeklinde çalışabiliyormuş. İşte tam olarak bunu başarıyor Araf. Yani biz aynı anda en fazla iki üç şeyi düşünebilirken o yüzlerce ihtimali hesaplayabiliyor. Beynindeki sekmeler sürekli açık ve kapananlar da arkasında bile iz bırakıyor. Yetimhaneye ilk geldiğimde onu bir duvarın kenarında, elindeki küçük dal parçası ile toprağı kazarken görmüştüm. Kimse onunla oynamıyordu. Sonra kafasını kaldırdı ve benimle göz göze geldi. Olduğum yerde donmuştum. Elif'e o kadar çok benziyodu ki. O an küçücük kalbimde ona kocaman bir yer açmıştım. Bir kardeşimi kaybetmistim ama bir kardeş kazanacaktım. |
0% |