Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@gkcxkr

Alp malikaneyi gelmiş ve sığınaktan ayrıldıktan sonra bu güne kadar olanları ona anlatmıştım. Evin üst katlarına hiç çıkmadığımı öğrendiğinde ,sanki nedenini anlamış gibi elimi tutup çıkarmıştı yukarı. Önce kendi odasını sonra annemlerin odasını göstermişti. Sonrasında ise kapının birini açarak beni olduğum yere çivilemeyi başarmıştı.

Annemlerin odasının hemen yanındaki oda bir genç kız odası olarak hazırlanmıştı. Dolapları, makyaj masası ve yatak, beyaz renkliydi. Yerdeki küçük halı sütlü kahveydi. Halı ile aynı renk kalın fon perdeler vardı. Çok ferah bir odaydı. Alp yürüyüp dolabın kapaklarını açtı. Bir sürü kıyafet ve ayakkabı vardı. Ben kıyafetlere bakarken " Nasıl giyindigini yada ayaklarının kaç numara olduğunu bilemedim o yüzden her çeşit kıyafet ve farklı numaralarda ayakkabılar almıştım sana. Biraz eski moda kalıyor bunlar ama hemen alışverişe çıkabiliriz senin için istediğin gibi alırız her şeyi" dedi. Beni hâlâ bulmayı umut ettiği küçük kız kardeşi sanıyordu. Oysa ben o küçük kızı içimde yok edeli uzun zaman olmuştu.

Dolapların kapaklarını kapatıp arkamı dönüp çıktım odadan. Bunlar için biraz geç kalmışlardı ve ben , kim olursa olsun, ne kadar çok seversen seveyim kin tutma konusunda doktora yapmış bir insandım. Alp' e alıştım ama bu benim geçirdiğim kabus dolu 12 yılı geri vermiyor. Bunu değiştirecek hiç bir şey yok bu dünyada. Bu yüzden benden aile olmaz bu saatten sonra. İyi bir dost, mükemmel bir takım arkadaşı olur ama aile olmaz.

Tam bunları düşünürken aklıma Aslan' ın gülüşü düştü. İnsansızın oğlu o kadar güzel gülünmezki. Bir an, bambaşka bir yerde ,mesela bir köyde, bir evimiz olsun istedim. Tertemiz hava , mis gibi bir kahvaltı ve karşımda kucağında bizim çocuğumuz olan Aslan.

" Laaaaaan" diye kendime bağırırken buldum kendimi. " Sen iyice manyaklaştın Araf. Silkelen ve kendine gel" diyerek aşağıya indim. İnerken de Aslan'a mesaj yazmaktan geri duramadım. " Okyanuslar ortasına güvenebileceğim tek atlasım" yazarak telefonu cebime koydum.

Bugün zor bir gün olacaktı. Gelişimin üzerinden çok geçmeden, neler yapabileceğimi görmek istiyorlar. Bu yüzden çok büyük bir sevkiyat için hazırlanmalıydım. Gidecek olan her neyse benim alanımdan çıktıktan sonra bizim çocuklar çökecekti tepelerine.

Bugün gidecek olan tırları kontrole kendim gidecegim. Bunun için hazırlanmaya başladım. Giydiğim siyah tulum ceplerinin olması nedeniyle işimi bayağı kolaylaştırdı. Çünkü yanıma çok fazla silah almam gerekecekti. Yanıma alınabilecek tüm silahları yerleştirdim üstüme. Odamdan çıkarken duyduğum silah sesleri ile birlikte Salih koşarak içeriye girdi.

" Ece hanım malikanenin etrafı sarılmış ve çok kalabalıklar. Tünelden çıkış sağlayabiliriz." derken Alp koşarak yanımıza geldi.

" Tünel derken" dedim.
" Acil durumlar için kullandığımız tüneller var efendim ,hızlı olursak onlar gelmeden güvenli bir bölgeye geçmiş oluruz " dedi.

Hızlıca telefonumu çıkarıp rehbere girdim. Telefon ilk çalışında açıldı. " Rüzgar benim kuşlar buraya ne kadar sürede varır." dedim. Karşıdaki kişinin konuşmasını beklemeden. Rüzgar " Durumun aciliyetine bağlı, ne durumdasın?" diye sordu.

" Çok acil bir durum. Çabuk söyle kaç dakikaya burda olurlar?"

Arka taraftan gelen seslere bakarsak benim konumuma ve aradaki mesafeye bakıyordu. " 3 dakikaya orda olurlar" dedi.

" O zaman bir buçuk dakikan var Rüzgar. Etrafım sarıldı. Dışardan başla temizlemeye ben buraları hallederim." diyerek telefonu kapattım.

Alp ve Salih' e bakmadan ama onların da arkandan koştuğunu bilerek konuşmaya başladım. " Bana sadece bir dakika lazım Salih oyala onları" diyerek onu ayağımın altından gönderdim. " Neler olduğunu bana da anlatacak mısın Ece " dedi Alp.

" Hemen göstereyim" derken misafir konağının, önceden güneşlenmek için kullanılan, terasına çıktım. Çatının açılmasını beklerken kumanda kolunu çalıştırdım. Tam bu sırada tekrar telefonumu çıkararak bir arama daha yaptım. İkinci çalışında açılan telefonu kulağım ile omzum arasına sıkıştırarak elime kumanda kolunu aldım ve konuşmaya başladım. " Umarım dışardaki köpek sürüsünün arasında değilsindir zira birazdan hepsi havaya uçacak" dedim. Gelen silah seslerinden ve benim konuşmamdan her şeyi anlamıştı. " Azap, karşında kim var bilmiyorum ama yola çıktım, oyalamaya çalış" dedi Cihangir. Kapanan telefonla birlikte dronları harekete geçirdim. Alp' e de verdiğim kumanda kolu ile uçan dronların kontrolünü sağlıyordum.

Gelen ilk görüntülere göre malikanenin etrafını komple sarmışlardı ve çok kalabalıklardı. Tam bu sırada ateşe başlamış ve içten dışa doğru temizliğe girişmiştim. Benimle birlikte Alp' de silahlı dronları kullanırken hemen yukarıdan gelen daha büyük dronları gördüm. Rüzgar yetişmişti. Çok hızlı bir şekilde yapılan temizlik sırasında kaçmaya çalışan bir arabanın olduğunu farkettim. Kamera görüntüsünü Rüzgar ile paylaşıp arabanın önünü kesmesini ve içindekini bana getirmesini istedim. Her şey 10 dakika içinde olup bitmişti. Silah sesleri kesildiğinde aşağıya inerek durum değerlendirmesi yapmaya başlayacağım sırada çok uzun bir konvoy şeklinde Cihangir giriş yaptı bahçe kapısından. Arabadan indiğinde gözleri benim üzerimde fazla oyalandı. Sanırım yara alıp almadığıma bakıyordu.

" Hoşgeldin demek isterdim ama gördüğün gibi misafirlik için pek müsait bir zamanda değiliz Cihangir Bey. Şimdi müsade ederseniz bunun altında kim varsa Azap olmam gereken insanlar var. Yolu bildiğinizi düşünerek bu seferlik kötü bir ev sahibi olacak ve sizi ağırlayamayacağım. İyi günler " diyerek eve doğru dönmüştüm. O sırada kapının açılması ile Rüzgar' ın arabasını gördüm. Kaçan arabadaki kimse , onu getirmiş olmalıydı. Elimi kaldırdığımda geçişine izin vermişlerdi. Karşıma gelip durduğunda önce Cihangir'e dönüp selam verdi. " Sanırım sizden kaçıyordu hanımefendi. Buyrun" diyerek adamı ayaklarımın önüne attı. Alp' e dönüp adamı işaret ettim. Alp onu alarak bodrum katına indirdi. O sırada elimde olan silahımı kaldırarak Rüzgar'ın kolunu sıyıracak şekilde sıktım. Acıyla inlerken kafasını kaldırıp bana baktı.

" Benim yanıma geliyorsun, benim evimde, benim emrindeki adamın tek bağlılığı bana olur. Ben o masaya oturdum diye bunu yaptığını varsayarak bu seferlik uyarıyorum" dedim.

Sesimi yükselterek devam ettim. " Beni tanimayanlarınız için söylüyorum. Benim için önemli olan tek şey sadakat. O yüzden " derken silahımı tekrar kaldırarak, Alp geldiğinde bizi kayda alan iki korumayı da alnının ortasından vurdum. " O sırada tekrar Cihangir'e dönerek " Adamlarınızın cenazesini kaldırırsınız diye düşünüyorum. Tekrar iyi günler " diyerek bodrum kata doğru yürüdüm. İçeri girene kadar gözlerini uzerinde hissetmiştim.

Bodrum katına indiğimde gördüğüm manzara aslında çok alışık olduğum bir manzaraydı. Pencereleri olmayan, duvarlarında çeşitli işkence malzemeleri bulunan, tek bir lamba ile aydınlatılan 20 metrekarelik bir odaydı. Adamı sandalyeye başlamışlardı. Elleri arkadan bağlı ayakları ise sandalyeye sabitlenmişti. Bu adamı daha önce görmediğimi biliyorum.

" Kim olduğunu biliyor muyuz beyler " diyerek önce kimle karşı karşıya olduğumu öğrenmeye çalıştım. " Biliyoruz Ece hanım, sizin yerinize refakat ederken size baş kaldırmak gibi bir hataya düşen Can Bahadır' ın oğlu. Caner Bahadır"

Ben gelmeden önce yediği bir kaç yumruğun üzerinde bıraktığı etki yakından bakınca daha iyi görünüyordu. " Beni uğraştırma Caner, kim olduğunu ve niye bana saldırdığını biliyoruz zaten, bize lazım olan yanında kim olduğu ,onu söyle seni biraz hırpalayıp bırakayım." diyerek yanına doğru ilerledim. Kafasını kaldırıp bana bakarak " Seni kendi ellerimle öldüreceğim sürtük" dedi.

" Nerden başlayacağımızı bulduk çocuklar. Ellerini masanın üstüne sabitleyin " diye emir verdim. Kapının önünde bekleyen iki kişi Caner' in ellerini masanın üstündeki demir tutacağa baglayamak için harekete geçtiklerinde Azap' ın sesiyle durdular. " BAĞLAYIN DEMEDİM SABİTLEYİN DEDİM " diyerek duvara doğru ilerleyip eline çekiç ve en büyük boy civilerden 4 tane aldım.

Ece olmakla Araf olmak bambaşka şeylerdi ama Azap olmak çok daha farklı bir durumdu. Ece'nin içinde biriken tüm öfkeyi atabilecek tek kişi olarak ortaya çıkmıştı Azap. Bu öfkeyi vatanı için kullanmak ise onun en büyük avantajı olmuştu. Böyle bir öfke kime yada neye karşı olursa olsun zararı en çok Ece' yeydi.

" Hangi elini kullanıyorsun?" diye sordum. Adamlara baktığımda elini daha sıkı kavrayarak masanın üzerinde tutmaya çalışıyorlardı. Cevap gelmediğinde bir soru daha sordum " Biz seninle daha önce hiç karşılaşmadık değil mi Caner. Zirâ karşılaşmış olsaydık bana bunu yapma cesaretini gösteremezdin" diyerek çiviyi sağ bileğinin ortasına yerleştirdim. Gözlerinin içine bakarak tek çekiç darbesiyle masanın üstüne çaktım elini. Attığı çığlık tüm odayı kaplarken benim yüzümde mimik oynamadı. Çok daha fazlasını hak ediyorlar. Bunu yapmamı odadaki kimse beklemiyordu. Alp de dahil
Çünkü o bu zamana kadar ne Araf' ı ne Azap' ı görmüştü.

Caner' i tutan adamlar bile sarsılmıştı. Ama onları sarsan yapılan eylemden çok benim yüz ifademdi. Alp bana bakarken, bu hale nasıl geldiğimi düşünüyordu.

Sonrasında öbür elini kendim tutarak çiviyi yerleştirdim. " Hala sana kimin arka çıktığını söylememe konusunda ısrarcı mısın?" derken cevabını beklemeden çekici indirdim. İki elide masaya çakılı şekilde çırpınıyordu. " Sabri, Sabri ile Muhsin " diye bağırdı. Elimdeki çekici masaya bıraktım. " Bak bunları ellerini kaybetmeden de söyleyebilirdin. Niye böyle yapıyorsunuz anlamıyorum ki zaten. Sizden daha mı kuymetli yani. Al işte bak en başında söylesen biraz hırpalayıp bırakacaktım. Hakkındır çünkü bana saldırmak ama siz ne yapıyorsunuz, eceli gelen köpek misali cami duvarına yapıyorsunuz. İyi mi oldu yani şimdi. Ellerin bir daha eskisi gibi olmayacak. " diyerek kapıya doğru döndüm. " Çıkarın bunu" dedikten sonra Salih' e bakarak" Doktora götürün, temizleyin, paklayın evine bırakın. " Sonrasında tekrar Caner' e döndüm. " Bana saldırmak için tek bir hakkın vardı, onu da böyle boktan adamlarla ortak olarak yaptın. Şimdi sana borcum kalmadı. Bundan sonraki attığın her adımda iki kere düşün. "

Bodrum katından çıktığımda Cihangir'in hala burda olduğunu gördüm. Bahçede, etrafını asma yapraklarının sarmaşık gibi sardığı çardakta oturuyordu. Önündeki kahveyi yudumlarken göz göze geldik. Benim geldiğimi gördüğünde ayağa kalktı. " Bilmiyordum. Bilsem engel olurdum" dedi.

" Kendi işimi kendim hallederim. Bu zamana kadar olduğu ve bundan sonra olacağı gibi. Şimdi asıl yapmanız gereken şey masadaki eksikleri tamamlamak" diyerek cebimdeki sigara paketini çıkarıp içinden bir sigara çıkardım. Bunu gördüğünde çakmağını uzattı ama ben kendi çakmağımı çıkarıp sigaramın ucunu tutuşturdum.

" Masada eksiğimiz yok" dedi bariton bir sesle. " Şu andan itibaren iki kişi eksik. Akşamına sende alırsın haberini. Ben şimdiden haberin olsun diye söylüyorum. Sabri ve Muhsin ikindi namazına müteakip öbür tarafta olacaklar. Eksiklerini tamamlamak senin görevin ve sen hala burda oturuyorsun. Normalde kaba bir ev sahibi değilimdir ama bugün başımdaki kalabalığın sizde farkındasınızdır. " diyerek elimle kapıyı gösterdim. " İyi günler " dedim.

" Bugünkü sevkiyatı erteleyebiliriz. Sen işlerini halledene kadar" diyerek kapıya doğru döndü. Bu gidiyorum demekti. " Gerek yok. Sevkiyat dün gece yerine ulaştı. Size haber vermek için organize sevkiyat saatini bekliyorlar" dediğimde gözlerinden geçen şaşkınlığı gizleyemedi.

" Bu kadar çok düşman kazanmışken hiç bir işimi ulu orta yapmam ben. Tıpkı şu an olduğu gibi benim sevkiyat zamanına polis baskını olabilir çünkü" dediğimde ikimizin de telefonu aynı anda çalmaya başladı. Ben telefonu meşgule atarken, o açmıştı. Karşı taraftaki kişinin neler söylediğini az çok biliyordum. Zaten o da benim bildiğimi fark etmişti.

" Başkasının etrafına yerleştirdiğin köstebek lerle ilgilenmekten kendi etrafındaki kostebeklere sıra gelmiyor. Dikkat et " dedim.

Aradan geçen bir saat sonrasında ben patlamak üzereydim. Burada durmak gittikçe zorlaşıyor.

Aslan' la konuşmam gerekiyor. Çok acil Aslan' ı görmem gerekiyor. Akıl sağlığım için burdan iki saat de olsa uzaklaşmam gerekiyor. Telefonumu çıkarıp Rüzgâr' ı aradım. " Çık lan evimden mikrop" diye bağırdım. " Ne oluyor lan " diye bir sesle karşılaştım. Muhtemelen ne dediğimi duymamıştı çok bağırdığım için. " Rüzgar çık evimden diyorum duydun mu? 10 saniye için de terk et evimi hayvan herif. Geldin çöktün evime. Bi nefes alacak yerim vardı lan. Bas git lan " diye bağırıyordum hâlâ.

" Tamaaaaaam. Şimdi sakin oluyorsun ben 10 saniye için de çıkıyorum evden bugün komple senin olsun. Bak zaten daha yeni yaramı sardım bana da yazık." dedi. " Lan seni parçalarım arsız. Benim lan o ev. Bugün senin olsun diyor bir de." diye çemkirdim.

" Bana bunu yapamazsın. Beni beni Bihter'ini. Dışarı mı atıyorsun bu soğukta. Sokakta mı kalayım ben " diye yalandan iç cekmeye başladı.

" Lan it. Sırf geçen ay 3 tane ev aldın sen. Onların hesabını ayrı soracağım zaten nerden geliyor bu değirmenin suyu." derken arabaya biniyordum. Kapıyı kapatmadan önce malikanenin kapısında beni izleyen Alp' le göz göze geldik. Ben konuşmadım ama Tuğrul olsa " Canım yanıyor Tuğrul burdan çıkmam lazım dedigimi" anlardı. O anladı mı onu bilmiyorum. Kapıdan çıkarken arabalarına binen adamlara " Kimse gelmeyecek" diyerek gaza bastım.

Telefonun hala açık olduğunu Rüzgar' ın hala bana bir şeyler anlatmaya çalıştığını duydum. Telefonu hoparlöre alarak " Tamam lan kal evimde hatta gel tapusunu da vereyim" dediğimde donakaldı. Bu beklediği bir şey değildi. Çünkü ben o ev için çok uğraştım. Dışarıdan baktığında normal bir apartman dairesi gibi gözükebilir di ama o apartman yapılırken yani 5 sene önce almıştım ben orayı. Binanın planını yapan mühendis eskiden bizimle çalışan bi teşkilat üyesiydi. Emekli olduktan sonra kendi işini yapmaya devam etmişti. O evi tasarlarken benim katım için bir kaç değişiklik istemiştim. O da yapmıştı. O evi alabilmek için kredi çekmiştim ben. Daha kredimin bitmesine 1 sene vardı benim.

O yüzden benim evimde çok rahattı Rüzgar. Çünkü bütün alt yapı onun işi için hazırdı zaten. O yüzden bu kadar tolerans göstermiştim zaten. " Ama daha kredisi bitmedi o yüzden bir sene kadar satamam sana orayı ama takasa girerim. Sen kal orda bana geçen yaz aldığın gökdelen dairesi var ya orayı ver" dedim. Onu da biliyor olmama şaşırmıştı. Daha neler bildiğimi duysa kalbine inerdi. Sakladığını zannediyordu çünkü. " Ne kadarını biliyorsun?" " Evsiz kalma korkun olduğunu bilecek kadar. Uzatma sonra konuşuruz dairenin şifresini söyle" dedim.

" Parmak izi var orda, geliyorum bende seninle izi değiştirir dönerim" dedi. Sanırım onun hakkında bu kadar bilgim olduğunu tahmin edememişti.

Yarım saatilik yolculuk sırasında kendi telefonumla Aslan 'a mesaj attım. " Nefes alabilmek için nefesine ihtiyacım var. Daha önce kuryelik yapmış mıydın?" diyerek gideceğim yerin konumunu gönderdim ve bu telefonu kapattım.

Loading...
0%