@gkcxkr
|
Rüzgar gittikten sonra, yol kenarındaki butikten aldığım, bordo üzerinde beyaz kalpler olan şortlu pijama takımını üzerime geçirdim. Kapı çaldığında koşarak kapıyı açıp Aslan' ın ayakkabılarını çıkarmasını bekledim. Elindeki poşetleri kenara bıraktı .Ayakkabılarını çıkarıp kenara koyduğunda kafasını kaldırıp neden konuşmadığıma baktı. Bense onu izlemek için kafamı açık olan kapının kenarına koymuştum. Bana bakarak önce kapıyı elimden kurtardı ve kapattı. Sonrasında bana kocaman sarılarak havaya kaldırdı. Etrafında iki kez döndükten sonra ayaklarımın yerle buluşmasını sağladı ve kaşları çatık bir şekilde bana bakmaya başladı. " Zaten küçücük bir şeysin iyice zayıflamışsın. Yemek yemek aklına gelmiyor değil mi?" diye sordu. Soruyla birlikte bende en son ne zaman yemek yediğimi düşündüm. Sanırım en son sabah yediğim küçük dilim tostla duruyordum. Beni anlamış olsa gerek bir eli ile elimi tutup diğer eli ile poşetleri aldı. Ellerinin arasında minicik kalan elime baktım önce. Sonrada hala yemek yemediğim için söylenerek mutfağı bulmaya çalışan ve beni peşinden sürükleyen adamın bak bak bitmeyen boyuna. " Senin boyun mu uzadı ya ben göremediğim zamanda" diyerek bana dönmesini sağladım. Ne dediğimi anlamaya çalışırken " Ayrıca ben küçük değilim tamam mı sen " dedim ve doğru kelimeyi bulmaya çalıştım. " Sen dev gibisin " diyerek bitirdim cümlemi. Bana doğru bir adım atarak aramızdaki mesafeyi kapattığında kafamı daha da yukarı kaldırmak zorunda kalmıştım yüzünü görebilmek için. " Bak bunu diyorum işte. Bak bak bitmiyorsun. Olmaz ki ama bu kadar da. Benim nazik boynuma da yazık yani, havaya bakmaktan fıtık olacağım genç yaşta" diyerek onun önüne geçip mutfağın yerini göstermiş oldum. Beni takip ederken bir şey söymemesi çekti dikkatimi. Mutfağın kapısından girerken ona dönüp bakma isteği duydum. Bana bakıyordu .O bakışı nasıl anlatırım bilmiyorum ama sanki dünyadaki tek varlık benmişim gibi. Sanki nefes alması bana bakmasına bağlıymış gibi. Sanki aşık gibi bakıyordu bana. Çok çok aşıkmış gibi. Koşarak gidip boynuna atladım. " Bir kez daha güler misiniz beyfendi" dedim. Ne söylediğimi anladığında gülümsemesi daha da büyüdü ve ben o iki çukura tekrar aşık oldum. Kaybolduğum çukurları teker teker öptüm. Önce sağ yanağını sonra sol yanağını, kokusunu içime çekerek, öptüm. Ne yaptığımı fark ettiğimde hemen yere indim. " Bunu yapmamalıydım" dediğimde gülüşünün an be an soluşunu izledim. " Öyle demek istemedim"dediğimde omuzları çoktan düşmüştü. Arkasını dönerek poşetlerin içindekileri tezgahın üzerine koymaya başladı. "Aslan" derken sondaki a sesini biraz uzatarak söyledim. " Bunu yapmamalıydım derken seni öpmek ten bahsetmedim". Yaptığı işi bırakmıştı ama bana dönmedi. Ona doğru giderek sırtına sarıldım. Ellerimi karnına sararak sırtını öptüm. Bana döndüğünde gözlerindeki yıkılmışlık beni de yıktı. " Benim koku hafızam felaket derecede iyi Aslan. Eğer bir gün benden gidecek olursan ve ben seni hatırlatacak bir koku duyarsam. . . " devamını getiremedim. "Aslan bu yaşadığımız şey ne kadar güzel olursa beni o kadar korkutuyor. Çünkü ben alışık değilim hayatımda iyi şeyler olmasına. Bir şeyler iyi gidiyorsa, ben bu iyi şeylerin nasıl bir felaket getireceğini düşünüyorum. Bunu nasıl aşarım bilmiyorum. Bana yardım eder misin çünkü seni öperken kokunu çektim içime ve eğer artık benden gidersen seni özlerken burnumun direği sızlayacak" dedim. Bana bakarken ne söylemesi gerektiğini bilmiyormuş gibiydi. İki kez bir şeyler söylemek için açıp kapattı ağzını. En sonunda ne söyleyeceğine karar vermiş olsa gerek " Ece benim bunu daha önce söylemem gerekirdi sana. Yani ne bileyim özel bir zamanda güzel bi anda söyleyince daha etkili olur diye düşündüm ama galiba hata yaptım bekleyerek" diyerek sandalyeye oturdu ve beni de dizine çekti. " Ben seni seviyorum Ece. Hemde 3 yıldır her yerde seni arayacak kadar. Herkesle dalga geçerken ,aşkın tüm tuzaklarına düşecek kadar çok seviyorum seni. Güldüğünde çıkan tek gamzeni, sinirlendiğinde kaşlarının ortasındaki iki çizgiyi ve mutlu olduğunda çocuk gibi havalara zıplamanı çok seviyorum bu birincisi" . Ev topuzu yaptığım saçlarımdan firar edip yüzüme düşen bir tutam saçımı alarak kulağımın arkasına sıkıştırdı ve devam etti. " İkicisi ise küçük hanım hiç bir yere gitmek gibi bir niyetim yok. O yüzden beni biraz önce öptüğün gibi tüm kokunu içime hapsederek seni opebilir miyim?" dedi. Bense kocaman gülümserken kafamı hızlıca sallıyordum. Elini çenemin altına koyup başımı, yüzüme bakmak yukarı doğru kaldırdığında gülmemek için dudağını dişlediğini gördüm. Ne olduğunu anlamak için ona bakmaya devam ettim. " Utandın mı sen ?" dedi. O sırada beynine yeni oksijen giderken hala dizinde oturduğumu farkedip ayağa fırladım. Ona arkamı dönerek tezgahtaki salata malzemeleri ile ilgilenmeye başladım. " Ne alakası var ya " derken bile kıpkırmızı olan yanaklarımın hemen düzelmesi için ne yapabileceğimi düşünüyordum. Kahretsin ki son derece nadir de olsa utanma duygusu ile karşılaşınca yüzüm domatesten farksız oluyordu. Bu sefer sırtımdan sarılma sırası ona geçmiş gibiydi. Başını omzuma yasladığında " Her seferinde muhteşem bir özelliğinle karşılaşıyorum ve bu beni o kadar mutlu ediyor ki sevdiceğim" dediğinde elimdeki salatalıkla kalmıştım. " Sevdiceğim?" dedim soru sorar gibi. Ben bu kelimenin anlamını iliklerime kadar hissederken, o bunu bilerek mi yoksa sadece diline öyle geldiği için mi söylemişti. Ona bakmaya devam ettiğimi gördüğünde bu kelimenin anlamını bilmediğimi düşünerek açıklamaya başladı " Sevdiğim ve seveceğim demek. Yani öncem ve sonram sensin gibi bı anlamı var " derken gerçekten bunu bilmediğimi düşünüyordu. Oysa ben bu kelimeyi duymayı beklemiştim ömrümce. " Aslan, beni sev. Beni o kadar çok sev ki tüm hayatımı kaplayan sevgisizliğin nasıl bir şey olduğunu bile unutayım. Kalan tüm hayatımı seni sevdiğim kadar sevilerek geçirmek istiyorum. Ama bir gün benden gidecek olursan işte o zaman " diyerek sustum. Ben biterim demek bana göre değildi, ben bitirirdim. " Ece ben bu kadar zaman seni aramışken, benden sanki kolay kurtuluşun olmaz gibi ha ne dersin. Ömrüne talibin kadın. Benimle evlenir misin" derken önümde diz çöktü. Bir ona birde kendime baktım. O her hali ile mükemmelken ben şu an pijama ile evlilik teklifi aldım. " Seninle tabi ki evlenirim Aslan ama bana bunu daha" diyerek doğru cümleyi kurmaya çalıştım. " Bu anı ölümsüzleştirebileceğimiz bir anımızda yapsan. Yani ileride çocuklarımıza evlilik teklifini pijama ile aldım demek biraz ne bileyim" dediğimde ise o gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. " Tamam o zaman sen bunu unut daha münasip bir zamanda tekrarlayacağım hayatım" dedi. Benim yüzüm tekrar kızarmaya başlayınca hemen tezgaha doğru yürüdüm ve mantarları elime alarak üstündeki kabuk gibi olan kısımlarını soymaya başladım. " Eee ne yemek yapacaksınız bana Ece hanım ?" diyerek o da yanıma geldi. Kalan malzemeleri posetlerden çıkararak dolaba yerleştirdi. " Kaşarlı mantar, tavuk sote ve pirinç pilavı" dedim. " Sizden de güzel bir performansla salata yapmanızı bekliyorum Aslan bey " dedim. Çok güzel geçen iki saatin sonunda yemeklerimizi yemiştik. Gitme zamanı geldiğinde içime dolan garip hissi atmak için uğraştım. Önce o çıktı, geldiği gibi, kurye olarak. Sonrasında ise ben ortalığı toparlayıp çıktım. Bundan sonra burası benim kendi sığınağım olacak gibiydi. Malikaneye dönerken kapattığım telefonumu açtım. Arka arkaya düşen mesajlar ve cevapsız çağrıların çoğu Alp' ten di. Ona verdiğim işleri bitirdiğini Sabri ve Muhsin' in cenazelerinin ikindi namazında kalkacağını haber veriyordu. Bu kadar çok bağlantıyı bir yılda kurabilmiş olmama şaşırdığını da dile getirmişti. O mekanda çalışan iki arkadaşımdan biri ile iletişime geçmem pek de zor olmamıştı. Parayı seven insanları bulmak o kadar zor olmuyor. Öğlen olmadan eline ulaşan kargo ise Muhsin' in sonunu getirecek zehri taşıyordu. Sabri ise sağlıklı yaşamayı takıntı haline getirmiş bir insandı. Bu yüzden haftanın altı günü spor yapıyordu. Spor salonu ona ait olsa da, üst katındaki kuaför pek ilgisini çekmiyordu doğal olarak. Ortak havalandırma kullandıkları da dikkatini çekmemişti. Bu dikkatsizlik hem onun hem de yanındaki tüm adamlarının zehirli bir gazla yavaş yavaş zehirlenmesinile yol açmıştı. Sadece en son gelen mesaj dikkatimi çekerken arabayı kenara çekerek mesajı daha dikkatli okudum. " Küçük tavsiyen için teşekkür ederim. Hepsini hallettim. Haberleri de aldım. Cenazelerden sonra yeni masa üyelerini açıklamak için yarın akşama acil bir toplantı koydum. Konumu bildiririm." Cihangirin kendi etrafındaki köstebekleri yok etmesi en çok benim işime gelirdi. Çünkü şu an o içine düşen kurtla tüm adamlarını sorgudan geçirdikten sonra yeni adamlar için ona tavsiye veren ben olacaktım. İkinci telefonumu çıkarıp bizim ekibe çektiğim mesajda önce her şeyin yolunda olduğunu sonra da adamlara ihtiyacım olduğunu anlattım. Önce benim yanımda başlayacaklar daha sonra onları Cihangir'in yanına yerleştirecektim. Sırf bu gibi durumlarda kullanabilmek adına bizim tüm ekibin ortağı olduğu bir güvenlik şirketimiz vardı. Onay mesajını Akıncı' dan aldım. Yola tekrar çıktığımda bundan sonra olacaklar için daha da dikkatli olmam gerekiyordu. Her ne kadar burda yaptığım şeyler bizim vatanımızdan pislikleri temizlemek için olsa da şu anda o pisliklerin tam ortasındayım. Arabamı tekrer çalıştırıp yola devam ederken bir yandan da bundan sonraki hamleler için zemin planları hazırlıyordum. Eve vardığımda kapıların açık ve bahçenin kalabalık olması beklemediğim bir şeydi. İçeri girip arabamı gelişi güzel park ettikten sonra kalabalığın yoğunlaştığı çardağa doğru yürüdüm. Alp'le karşılıklı oturan kişiyi gördüğümde adımların yere çivilendi. Eğer durup düşünmek için fırsatım olsaydı ve hayatımın tümünü gözden geçirseydim bile dün akşama kadar karşımdaki kişiyi burda görmek aklımın ucuna bile gelmezdi. Ama dün akşamdan sonra burda görmeyi en çok merak ettiğim kişi şu an tam karşımdaydı.
|
0% |