@gkcxkr
|
Bazı şeyleri duyduğun anda anlamazsın. Sanki o kelimeler sana dibi bile olmayan bir kuyunun içinden söylenmiş ama sen ne söylemeye çalıştığını anlayana kadar yıllar geçmiş gibi hissedersin. Şu an tam da öyle hissediyorum. " Ben yanlış anladım galiba, sen Aslan dedin ama Hüsnü amca biz hangi Aslan' dan bahsediyoruz" diye o kadar saçma bir soru sordum ki, sonrasında ben bile sorunun saçmalığı ile dumura uğradım. " Şampiyondan bahsediyoruz Araf. Oğlum senin buradan en kısa sürede çıkabilmen için olmayacak yollara başvuruyor. Çok fazla risk alıyor ve senin gibi değil. Onu tanıyan çok. Düşmanı çok onun buralarda. Şimdi bile birlikte masaya oturduğun adamların yarısının ölüm listesindeyken hepsini köşeye sıkıştırmaya çalışıyor, sana daha rahat bir alan açabilmek adına. Onların dışarıda dikkatini dağıtırsa senin burdaki işini kolaylaştırır diye düşünüyor" dedi. Aslan yurtta büyümüştü. Sırf bu yüzden ailesi ile ilgili tek bir soru bile sormamıştım. Ne anlattığını kavradığımda hızla yerimden kalkarak telefona koştum. Ezberimdeki numarayı telefonun listesinden bile bulmaya çalışmadan tuşladığımda telefonun başında bekliyormuş gibi ilk çalışın yarısında telefon açıldı. " Ece " dediğinde aldığım nefesi çok hızlı bir şekilde bıraktım. Nefesimi tuttuğunumun bile farkında değildim. " Biliyor muydun?" diye sordum. Çok basit bir soru gibi görünse de benim hayatımın kırılma noktalarından olmak üzereydi. "Senin yanından döndükten sonra öğrendim babamın senin yanına gittiğini" " Dışarıda benim buradaki işlerimi etkileyecek yaptığın tüm işlerin raporlarını bana at. Neler olduğunu bilmediğimde geriliyorum" diyerek telefonu kapatmak istedim " Ece bu ses tonu beni öldürür. Gerçekten bilmiyordum" Bilemezdi. Bilmesi imkansızdı. Ben yeminliydim. Korunamayan tek yeminliydim. Ölmesi gereken ama o kadar işkenceye rağmen yaşayan tek yeminli. 14 YIL ÖNCE " Niye biz gidiyoruz ki onu almaya. Yanındaki adamlar niye varlar o zaman" dediğinde yanındaki adam etrafında kimse onları duydu mu diye kontrolü etme gereği duydu. O da istemiyordu bu kızı korumayı ama göreve karşı gelmek gibi bir durum söz konusu bile olamazdı. Tüm çocuklar tek bir yere toplanacaktı. Yerleri teker teker deşifre olmuştu, bunların tüm suçlusu zaten o kızdı. " Bende bayılmıyorum beni buralara kadar getiren kişinin katilini korumaya ama göreve hayır diyebilir misin Seda. Sus ve sür şu arabayı. " Eğer işler planladığı gibi giderse ondan sonsuza kadar kurtulacaklardı. Sırf bu yüzden el altından görevim kendilerine verilmesini sağlamıştı ama bundan Seda' nın haberi yoktu. Yolun yarısına geldiklerinde arabadan sesler gelmeye başladı ve stop etti. Seda kaputa eğilmiş sorunun ne olduğunu anlamaya çalışırken yanlarından geçen arabamın içindeki küçük kızı gördü Ahmet. Bitmişti işte. Kız artık hayatlarında değildi. Henüz nefes alması bile mucizeydi. Onu almalarını bile beklemiyordu. Öldürüp orada bırakırlar diye düşünüyordu. Oysa o kızın hayatla mücadelesi çok öncesinde başlamıştı. Ona kolay ölüm yoktu. Ona kolay hiç bir şey yoktu bu hayatta. Götürüldüğü yerde kimse bu küçük kıza acımadı. Yılanın başı da küçükken ezilmeliydi zaten diye düşündüler. Ölmeyi bile çok gördüler o küçük kıza. Vücudunun her yeri morluklarla kaplıydı. Sol gözü şişmiş ve kapanmıştı. 4 parmağı ve iki kaburgası kırılmıştı. İleride çok hafif bir soğuk algınlığında bile kaburgalarındaki sızıyı hissedecekti. Saçlarının yarısı artık onu sürekli döven adamların ellerindeydi. Ona bıraktıkları tek şey aslında onun en çok işine yarayacak şeydi. Ayakları. Sandalyeye bağlıyken ayaklarına vurmak kimsenin aklına gelmemişti. O minik kızın eğitimlere ilk başladığında öğrendiği ve en çok işine yarayan şey bağlı olduğun konumdan nasıl kurtulman gerektiğiydi. O yüzden daha ilk bağladıkları sırada ayakları ile sandalyeyi kontrol etmiş ve kırılabilecek olduğu kanısına vardığında kendisini bağlamalarına izin vermişti. Zira bu kadar adamla baş edemezdi ama adamlar azaldığında bakacaktı başının çaresine. Öyle de yaptı. Adamlar bir süre sonra azalmaya başladığında içeride 3 kişi kalmıştı. En yakınındaki adamın belindeki silaha ulaşması lazımdı önce. Ellerini kontrolü ettiğinde kırılan parmağı ona kolaylık sağlayacaktı. Ellerini yavaşça esnetip ses çıkarmamaya çalışarak ipleri bileğinden çıkardı. Ayaklarını uygun pozisyona getirip silahlı adam ona yaklaştığı anda yerinde zıplayarak ayaklarını bağladıkları tahta parçasının sandalyeden ayrılmasını ve ayaklarını serbest bırakmasını sağladı. Sonrası kadar hızlı gelişti ki hepsi ne olduğunu anlayana kadar ölmüştü. Önce çıkan sesle şaşıran adamın silahını alarak onu vurmuş daha sonra ise onu kalkan olarak kullanıp diğer diğer ikisini de silahlarını bile çıkarma fırsatı vermeden indirmişti. Bodrum katında oldukları için ses dışarı çıkmamıştı. Hemen anahtarları alarak kapıyı açtı. Kimseyi göremediği bodrum katından çıktı. Evin arka tarafına doğru arkasını kontrol ederek giderken karşısına birden çıkan adam onunla karşılaşmayı beklemediği için silahını çıkarana kadar o küçük kız onu da vurmuştu. Bu sefer duyulan silah sesi tüm adamları buraya toplamaya yetmişti ama her yere bakmalarına rağmen kızı bulamadılar. Arka kapı açıktı. Oradan sadece uçsuz bucaksız bir ormana gidiliyordu. Yani artık kız onlarında gözünde ölüydü. Zira bu halde geceyi ormanda geçirmek demek kan kokusuna gelen kurtlar demekti. Oysa o küçük kız 3 gün o evin kilerinde onlarla kalmıştı. Bulduğu ilk fırsatta dışarı çıkacak arabalardan birinin bagajına girerek hayatı üzerine büyük bir kumar oynamıştı. O araba ise onu en çok ihtiyacı olan yere yani bir eczanenin önüne getirmişti. Araba durduğunda ve sürücü indiğinde bagajın kapısını açarak indi. Bir süre sonra araba gittiğinde saklandığı yerden çıkarak yanındaki eczaneye girdi. Çalışmalar onu gördüğünde şoka girmiş gibilerdi. Kız konuşana kadar kimse gözünü ayırmadı. " Rica etsem söylediğim numarayı arayabiliriyiz" derken bile ayakta zor duruyordu. Kasada olan kız elini telefona atarak kıza baktı. Küçük kız numarayı söylediğinde telefon çalmaya başladı. Tam o anda kız daha fazla dayanamayarak kendini yere bıraktı. 6 GÜN SONRASI Küçük kız gözlerini açtığında yanında daha ince hiç görmediği bir kadınla karşılaştı. " Ece" diyerek ayağa kalktı. Ona doğru yürürken tehlike olmadığını anlatmak ister gibi yavaş yavaş hareket ediyordu. Zaten yeterince hırpalanmıştı küçük. " Ben Melis. Bu günden sonra seninle ben ilgileneceğim. Ama önce bana neler olduğunu anlatabilir misin" dedi. Oysa küçük kız hiç kimseye güvenmemesi gerektiğini en acı yolla öğrenmişti. " Başkan gelsin. Kimseyle konuşmayacağım" dedi ve sustu. Başkan ise o sırada bir operasyon için yurt dışındaydı. O gelene kadar yani iki hafta boyunca ağzından tek bir söz çıkmadı. Gerçekleri sadece ona anlatabilirdi. Bir tek ona guvenebilirdi bu saatten sonra. Zira en yakınım bildikleri vurmuştu sırtından. Teşkilata geldiğinden beri yanındaydı Seda ablası ve Ahmet abisi. Tek suçu eğitmeninin ihanetini üstlerine bildirmek olmuştu küçük kızın. Ona ne olacağını bilemezdi. İhanetin cezasının ölüm olduğunu bile o gün öğrenmişti. Sırf küçük olduğu için ona inanmayanlar iftira atmakla suçluyordu onu. Bu yüzden çoğu kişinin nefretini kazanmıştı. Oysaki kaçırılırken onları gördüğünde çok sevinmişti arabanın içinde ama onu görmelerine rağmen yardım etmek yerine geçip gitmelerine izin vermişlerdi. O günden sonra ona adını veren adam dışında kimseye kendinden çok güvenmedi küçük kız. O yüzden onun istediği ile herkes onu öldü bildi. Öyle geçti kayıtlara. O işkencelere dayanamadı ve öldü dediler. Hakkındaki o güne kadar bilinen tüm bilgiler yakıldı. O gün Ece ölmüş ve Araf doğmuştu. GÜNÜMÜZ Aslan' ın sesindeki acı çok bariz belliydi. Öğrenmişti benim kim olduğumu. Tüm hayatım boyunca ordan oraya savrulduğumu, onlarca kimliğe büründüğümü. Şimdi 4 saat öncesine dönüp onunla olduğum saatleri sonsuza kadar durdurmayı istiyordum. Bu kadar sevilmek her seferinde beni şaşırtıyordu. " Aslan, ben her şeyle sınanırım. Geçemeyeceğim tek sınav güvensizlik olur. Beni bununla sınama olur mu. Çünkü bu kadar yumuşak karnım olduktan sonra bunu kaldıramam" diyerek elimdeki telefonla odanın kapısına doğru ilerledim. Yeterince uzaklaştığımı düşündüğümde dudaklarımdan " Sana çok güveniyorum çünkü" kelimeleri döküldü. Eğer gerçekten neler yaşadığını öğrendiyse bu cümlenin benim için ne ifade ettiğini de bilirdi. Onun cevap vermesini beklemeden telefonunu kapattım. Hüsnü amcaya dönerek konuşmaya başladım. " Masaya benimle oturursan bana nasıl bir fayda sağlayabilirsin. Çünkü orada sadece kendimi değil seni de korumak zorunda olacağım. Buna değer mi yani?" " İlk tecrübem olmayacak küçük hanım. Senin kadar adımız duyulmasa da bizde bir zamanlar iyiydik.Daha önceki zamanlarda babanla birlikte de vardım. Nakliyeye en yakın sorumluluk bölgesi depolama. O koltuk benim olursa sana gelen ya da senden çıkan nakliye işlerine ulaşımımız daha kolay olacak. Tabi ki yakalaması da daha kolay olacak. Bizim sorumluluk bölgemizden çıkar çıkmaz toplanacak hepsi" diyerek bitirdi. Aynı yolu düşünüyorduk. Zira aklın yolu birdi ama bana ayak bağı olması, dahası onu da işin içine soktuğumda koruyacak bir kişinin daha olması işimi zorlaştırıyordu. Hele ki bu kişi sevdiğim adamın babası olunca. " Akşamki toplantı için hazırlan o zaman Hüsnü amca. Benim öncesinde halletmem gereken işler olacak haberleşiriz" diyerek ayağa kalktım. Bu anlatılanları, dahası geçmişi sindirmem kolay olmayacaktı. Benden vaz geçen insanları kolay kolay affedemezdim, sebepleri ne olursa olsun. Yaşadıklarımı da değiştiremezdim. O kadar çok şeyle sınandım ki hangi birinin mahkemesini kurabilecektim içimde. O yüzden her zaman olduğu gibi bu duyduklarımı da halı altına süpürüp devam etmeliyim. Merdivenlerden yukarı çıkarak İlk geldiğimde gördüğüm kocaman terasa doğru ilerledim. İlk kez geliyordum buraya. İki kolon arasına kurulmuş bir hamak ve bahçe mobilyalarını andıran takım vardı. L şeklinde olan büyük terasın diğer tarafında üstü açılıp kapanabilen bir havuz vardı. Sanırım bu evde birileri yüzmeyi çok seviyordu. Bu düşünce bile tokat gibi çarptı suratıma. Ben ailemin evindeydim şu an ama kimin yüzmeyi sevdiğini bile bilmiyorum. O kadar yabancıydım ki buraya. Bende akşamki toplantıya hazırlanmalıyım ama içimdeki sıkıntı buna izin verecek gibi değildi. Bu yüzden kendime en azından yarım saat vermek bütün operasyon açısından daha iyi olacak. Bu sırada karşı evdeki hareketlilik dikkatimi çekti. Eve girip çıkan arabalara bakılırsa birileri taşınıyordu. Neler olduğunu merak ederek telefonumu alıp Salih' i aradım. " Karşı eve kimin taşındığı hakkında hemen bilgi istiyorum" dedim. " Ece hanım" derken sesi biraz sıkıntılı çıktı. " Karşı eve Cihangir bey taşınıyor" diye ekledi. Bunu nereden çıktığı hakkında en ufak hir fikrim olmaması gerekirken aklıma gelenler hiç de hoşuma giden şeyler değildi ve eğer ben bile bu düşünceden rahatsız olduysam Aslan'ı düşünmek bile istemiyorum. O sırada telefonuma gelen konum ile akşam için hazırlanmam gerektiğini hatırladım. Bu konuyla daha sonra ilgileneceğim. Elbise giymek bugün icin pek iyi bir fikir değil gibi zira butun o silahları tek parça olan elbiseye koymak zor olacak. Elime aldığım siyah kumaş pantolonumun üstüne beyaz, yarım boğazlı bir kazak geçirdim. Şimdilik yatağın üzerine bıraktığım blazer ceket ile tamamlayacağım kombinin altına siyah bir stiletto arayışına girdim. Burda bulunan sınırlı kıyafetler arasında elimdeki tek siyah topuklunun geçen gün bahçede topuğunu kırdığım ayakkabım olduğu aklıma geldi. Ne yapacağımı düşünürken yukarı kattaki odaya doğru çıkmaya başladım. Alp'in bana yaptığı odada ayakkabıların olduğu bölüme geldiğimde hemen stiletto olan ayakkabıların olduğu yere çevirdim gözlerimi. Bir kaç kutuyu açtıktan sonra 38 numara olan bir tane buldum. Hemen bu odadan çıkmak istiyorum. Hazırlanıp aşağı indiğimde Alp beni salonda bekliyordu. O da gergindi. İlk defa böyle bir topantiya girecekti hemde yanında ben varken. Tüm gerginliğinin yüzüne yansımasını izlerken karşısına dikildim. " 10 saniye içerisinde yüzünde bizim ailemiz bu dünyanın hükümdarı ifadesini görmezsem benimle toplantıya Rüzgar gelecek" dediğimde çok şaşırdı. " Korkmak bana göre değil. Yanımdakinin korkması altını çizerek söylüyorum benim için bile korkmasından hiç hoşlanmıyorum. O yüzden şimdi sanki bu toplantılar bizim rutin işlerimizmiş gibi halledip gelelim lütfen " dedim. " Hüsnü amca direkt oraya gelecekmiş ne düşündün onun için" dediğinde aklimdakileri ona kısaca anlatmış ve bu sırada arabalara varmıştık. Bizim kapı açıldığı sırada karşı evin kapısı da açılmış Cihangir peşindeki arabalarla çıkmak için hazırlanmıştı.
Bense donmuş gözlerle sokağın başına kadar o eve baktım. |
0% |