@gkcxkr
|
Yılların yılları kovaladığı ve benim hiç kimsemin olmadığı zamanlarda çıkmıştı karşıma. "Seni bu hayatta en iyi ben tanırım" dedi bir keresinde bana. Haklıydı. Çünkü ben bu hayatta en çok ona anlatmıştım kendimi. Zaten hiç kimseyi kendimden çok sevmemeyi de o öğretmişti. Onun yüzünden ölümden döndüğümde ama onun pek de umurunda olmadığında, düşündüğü tek şeyin kendi kariyeri olduğunu farkettiğimde onunla olan tüm köprüleri yakmış üstüne de çok uzun süreceğini bildiğim bir operasyon için yurt dışına çıkmıştım. Çakır. Aşkın ne demek olduğunu bilmediğim yıllarda onun bana olan ilgisini aşk zannedip, sevilmek istemiştim sadece. Uzun zaman olmuştu onu görmeyeli ama o toplantıda karşıma ilk çıktığında nefesim geçmişte kalmış gibi hissetmiştim. Ona değil ama geçirdiğim zamana üzülmüştüm. Sevilmediğimin yüzüme tokat gibi çarptığı zamana dönmüştüm bı anlığına. Şimdi köprü olarak girmişti tekrar hayatıma. İnkar edemem, işinin en iyisi. Benim yoluma taş koymasaydı bende kendi işimin en iyisi olma yolunda bu kadar vakit kaybetmeyecektim. Ekibin köprüsü olduğu için bana yakın olmak zorundaydı. O yüzden bu kadar yakın bir evde kalıyordu büyük ihtimalle. Benimle sürekli iletişimde olması gerekirken çocuklar bunu benim için en aza indirmişlerdi. Gideceğimiz yer çok uzak değildi zaten. Cihangir yaşadığı yere yakın olmak istemişti muhtemelen. Yüksek duvarlarla çevrili evin kapıları sonuna kadar açılmıştı. Önce benim arabam arkamdan Cihangir'in arabası giriş yaptı. Arabadan indiğimde göz göze gelip başımla selam verdim. İçeri doğru yürümediğimi farkedince yanıma doğru adımladı. " Sana eşlik etmemi ister misin? Gergin gibisin" dedi. " Hayır, teşekkür ederim. Birini bekliyorum rica etsem adamlarına misafirimin geçebilmesi için talimat verebilir misin?" dediğimde misafirimin kim olduğunu merak ediyordu. " Ama içeri girmeden önce seninle konuşmak istediğim konular var eğer müsaitsen " dedim. Hemen arkasındaki adama işaret verdiğinde yanımıza gelen adama " Ece Hanım'ın misafiri gelecek" diyerek bana döndü. " Hüsnü Çağlar" dediğimde kafasını hızla bana çevirmişti. " Misafirini içeri almadan konuşman gereken ne ise konuşabilir miyiz, çünkü o adamı burda istemiyorum" dediğinde neden olduğunu bilmenin verdiği huzursuzluk kapladı içimi. " Birinden bir şey istemek seni çok rahatsız ediyor. Hele de bir şey için izin almak. Hep mi tek kaldın bu zamana kadar" dedi. Beni araştırmıştı. Benim izin verdiğim kadarını, yada benim oluşturduğum kimliği tanıdığını zannediyordu. " Haklısın. Beni biraz tanıdıysan eğer, ki yeterince araştırma yapmış gibi duruyorsun, neden onu önereceğimi de bilirsin" dedim. " Bu konuda ondan tecrübeli başka kimse yok önerebileceğin ama istememe nedenini de biliyorum. Bu yüzden bunu senden isterken çok fazla düşünmek zorunda kaldım" dedim. Gerçekten nedenini bilip bilmediğimi öğrenmek ister gibi yüzüme bakıyordu. " Bu kadar çok şey bilmek zor gelmiyor mu gerçekten. Yani beni bile zorlarken sen nasıl bu kadar sakin kalabiliyorsun" diye sordu samimi olarak. Haklıydı. Bazen bir şeyler bilmek bile insana ağır bir yük bindirirdi. Hüsnü amca dolaylı yoldan olsa bile onun babasının ölümüne neden olmuştu diye biliyor Cihangir. Hâlbuki o operasyonun başındaydı Hüsnü amca. Dolaylı yoldan değil onun silahından çıkan kurşunla ölmüştü Cihan Dündar. Ama kendini bu konudan sıyırmayı başarmıştı. Ona kesilen tek ceza masadan ayrılması olmuştu. " Bazen bildiklerini yutman ve şimdi için yapman gereken şeyler vardır. Sonrasını bilmem ama eğer akıl sağlığımı korumak istiyorsam çok düşünmek yerine çok çalışırım, tavsiye ederim " dedim. " Şimdi de öyle yapalım. İzin verirsen" derken elimi biraz önce büyük nefesler çektiği saçlarıma atarak bir tutamını omzunun üstünden alarak sırtıma doğru savurdum. " Onunla en çok ben çalışacağım o yüzden beni de dinlersin diye düşünmüştüm. Yanlış düşündüm herhalde. Rica etsem, eğer onu kabul etmeyeceksen içeri girmesine hiç izin verme olur mu" diyerek hızlıca ayağa kalktım. İçeri girerek yerime oturdum. Arkamda ayakta duran Alp' in yüzündeki endişeyi inşallah bir tek ben görüyorumdur diye düşündüm. Sekiz koltuğun üçü şu an boştu. Cihangir gelip masanın başına oturduğunda kalan iki koltuğa baktım. Yaptığı küçük bir baş işareti ile önümüze konan dosyalarla birlikte konuşmaya başladı. " Bugünü çok başka şekilde planlamıştım ama bazı değişiklikler oldu. Önce boş koltukların sahiplerini çağıralım görev dağılımını sonra yapalım" diyerek kapının açılması için işaret verdi. İçeri ilk giren Hüsnü amca oldu. Yüzümdeki gülümseme büyürken benim aklımdan geçen bu işi çabucak bitirip ekibimin yanına dönmekti ama içeri giren ikinci kişi bu düşüncemin hiç de kolay olmayacağını gösteriyordu.
Cenk' in yüzünde beni gördüğünde oluşan gülümseme bizim için pek hayra alâmet gibi değildi. İntikam için gelmişti ve ben buna hazırlıksız yakalanmıştım. Tam karşımdaki sandalyeye oturan Cenk gözlerini benden hiç ayırmadan konuşmaya başladı. " Seninle burada karşılaşmayı beklemiyordum desen yalan olur Azap. Sen hep burda olmak için doğmuş gibiydin. Birbirimizle değil de birlikte savasacağımızı bilmek güzel bi hismiş" dedi, beni saç uçlarımdan ayaklarıma kadar süzerken. " Gözlerinin hala işe yarar bir şekilde seninle kalmasını istiyorsan üstümden çek" dedim. Alp yanımda silahına elini atmak için hazırda bekliyordu. " Senin elinden gelecek olan şeyin ne olduğu önemli değil kraliçem. Ayağına paspas bile olabilirim" derken yüzündeki pislik gülüş gittikçe büyüyordu. " Ayarsız piç" dediğimde duyduğum gülme sesinin Hikmet amcaya ait olduğunu gördüm. Hemen sonrasında Alp kulağıma eğilip " Eğer o piç biraz daha sana bakarsa ben başlayacağım ama sonunu Aslan getirecek" dedi. Ne dediğini anladığımda hızla başımı Hüsnü amcaya çevirdim. Ceketinin yakasını düzeltiyordu. Aslan bizi izliyordu şu an. Bu toplantı çok hızlı bitmek zorundaydı çünkü Cenk dışında Cihangir'in de bakışları pek hafife alınır gibi değildi. Tam bu sırada Alp tekrar kulağıma eğilip " O masanın başındaki piç de payını alacak merak etme " dedi. " Başlayalım mı artık bı an önce işlerimizi halledelim değil mi. Boş boş oturmaya gelmedik buraya" dedim. Başımı bize verilen dosyaya çevirdim. Anlatılanları algılamak bir saniyemi almış sonrasında beynim benden bağımsız planı kurmaya başlamıştı. Aradığımız fırsatı şu an ellerimde tutuyordum. Bütün masanın birlikte çalıştığı bir iş sık sık elimize geçmezdi. Bize gereken şeyse tam olarak buydu. Eğer Cihangir böyle sevkiyat kurmasaydı ben bunu yapması için ona başka bir iş teklifi sunacaktım ama gerek kalmamıştı. "İki gun sonra başlayacağız. Bakın beyler" dedi ve bana dönerek sanki benim varlığıma hala alışamamış gibi " ve hanımefendi. İşin kusursuz işlediğinden emin olun. İki gün içinde bitirmiş olun bütün işleri. O sevkiyatın ülkeye girişi ile çıkışı 48 saatten az sürecek yoksa dikkat çekeriz. Kalan bütün detaylar elinizdeki dosyalarda var. Tüm hazırlıkları halledin." dedi. Yarım saat süren ve bir sürü bilginin aktarıldığı toplantıdan sonra ayağa kalktığında toplantı bitmiş gibiydi. Cihangir çıktıktan sonra çok hızlı hareket ederken elindeki dosyaları topladım. Kendi bilgilerim dışında 4 kişinin daha dosyalarında ki bilgileri parça parça görebilmiştim. Alp, arabadan istediğim eski dosyaları getirirken , planın bir parçası olarak yanından geçtiği kişilerin dosyalarından da alabildiği kadar kadar bilgi almıştı kulağına taktığı minik küpe sayesinde. Hüsnü amcaya baktığımda onunda yanında oturan kişi ile yakından ilgilendiğini gördüm. Bugün sığınağa gitmek zorundaydım. Bütün ekiple kurulacak plana ihtiyacım vardı. İşimi çok kolaylaştıracak argümanlarla sahiptim. Kahraman, silahların ve yasaklı maddelerin girişinden itibaren avucunun içi gibi bildiği memleketinden takip edecekti. Burada müdahale edemezdi çünkü bu sorumluluk bana aitti. Takip sırası aynı günün öğlen saatlerinde Ali' ye geçerdi. Niğde' den geçerken takip ve dinleme cihazları takılır ve sonrasında Samsun'dan Rusya' ya geçirilirdi. Biz tam bu sırada müdahale edebilirdik. Tüm masanın işini bitirebilmek adına hepsinin elinin değmesi gerekiyordu. Bütün bunların bu kadar kısa sürede bitecek olması ayrı heyecan oluştururken dosyaları toplayıp alacağım bilgilerin bittiğinden emin olduktan sonra ayağa kalktım. Gitmek için hazırlanırken Cenk'in yanıma doğru geldiğini gördüm. Tam kalacağım sırada bir eli omzuma baskı uygulayarak kalkmamı engelledi. Bundan sonrası ise çok hızlı gelişti. Ben Cenk'in elini omzumdan hızla çekip arkasına doğru kıvırırdıktan sonra gelen kemik kırılma sesi ile herkes bize dönmüştü. Alp hızla önüme geçerek ensesini tutmuş ayağa kalkmasına engel oldu. " Sen beni anlamadın sanırım ama bu şekilde daha akılda kalıcı olur. Elin, kolun hatta gözünün geçtiği yolda bile olmayacağım ben anladın mı? " diyerek kolunu serbest bıraktım. Bana baktığında yüzündeki ifade bunun öcünü çok pis alacağını gösteriyordu. Alp' e onu bırakması için yaptığım işaretle birlikte oradan çıkmak için daha hızlı hareket etmeye başladım. Cihangir bize bakarken gözlerinden ateş çıkıyor gibiydi. Cenk kapıdan hızla çıkmak için hareketlendiğinde sağlam olan kolundan yakalayarak " Bunun hesabını ayrı vereceksin, dua et cezanı o verdi yoksa verdiğim sözlerin hiçbirini umursamaz seni şuraya gömerdim" dedi. Bunların hepsi Aslan' ın gözleri önünde olurken burada daha fazla kalmak bütün planın bozulmasına neden olabilirdi. Hızlıca oradan çıktığımda telefonum çalmaya başladı. Tahmin ettiğim gibi arayan Aslan' dı. " Oraya gelip hepsinin kafasına tek tek sıkmamam için bana geçerli tek bir sebep söyle" dedi tek bir nefeste. " Seni seviyorum " diyerek telefonu kapattım. ASLAN' DAN Öylece ne kadar süre bekledim bilmiyorum. Kapanan telefona bakarken neye sinirlendiğimi bile unutmuştum. Kendime geldiğimde tekrar aradım Ece' yi. Açılmayan telefonla ne yapacağımı düşünürken bana söylediği cümlenin benim tüm kafamı alt üst etmesini sorguluyordum. Sığınağın toplantı odasında babamdan gelen görüntüleri analiz ederken Tuğrul hızlıca içeri girdi. Neler olduğunu soracağım sırada sürekli arkasına bakması bir sıkıntı olduğunu gösteriyordu. En sonunda konuşmaya karar vermiş olsa gerek yanımdaki sandalyeyi çekerek gergince oturdu. " Sana bir şey sormam gerekiyor ama bu nasıl sorulur bilmiyorum. Belki sadece Ece için endişe ediyor olabilirim ama " derken hala kafasındakini sorup sormamak arasında kararsızdı. " Dan diye sor mesela" dedim. Aldığı büyük nefesden sonra " Sizin ekipte köstebek olabilir mi ?" dedi. |
0% |