
Herkesin bana uzaylı görmüş gibi bakması umurumda bile değildi. Ağlamaktan şişmiş gözlerim ve yerdeki sümüklü peçete yığınlarını da çok umursadığım söylenemezdi. Oturduğum kanepede kocaman yayılmıştım.
" Miniğim" dedi Alp.
" İyi misin" diye de ekledi gördüğü manzaraya anlam vermeye çalışırken.
" Oradan bakınca iyi gibi mi görünüyorum" diye atarlanmama ise şu sıralar herkes aşinaydı.
" Peki bize niye ağladığını söylemek ister misin" dedi Ceyhun. Önümde diz çökmüş neler olduğunu anlamaya çalışıyordu herkes gibi.
Hamileliğim boyunca tüm ekip üstüme titriyordu. Alp' in telaşları bana bir şey olacak diyeydi. Tuğrul hem beni hem bebeğimi düşünüyordu ama beni asıl şaşırtan Ceyhun' du.
Dışarıdan bakıldığında serseri diye nitelendirecek kadar vurdumduymaz olan adam etrafında bir bebek olacağı fikrine en hızlı adapte olan kişiydi. İşin kötü yanı artık umurunda olan tek varlık bebeğimdi yani ben bile umrunda değildim. Alçak, hain.
" Operasyonlarda senin totonu kurtaran bendim pislik" dedim hızlıca.
Bu kadar üzgün olup ağlarken bir anda sinirlenmek de hamileliğin şanındandı.
Herkes benim ağlama krizine girmeme Ceyhun'un sebep olduğunu düşünmeye başlamıştı. Alp ve Tuğrul' un gözlerindeki kıvılcımı benimle birlikte herkes görmüştü.
" Ben ne yaptım şimdi" diye bana bakıyordu Ceyhun. " Ne oldu şimdi" dedi kekeleyerek.
" Bebeğimi benden daha çok seviyorsun" dedim. Bu kez kafamın içinde düşünce olarak kalmamış yüzüne söylemiştim.
Ağlamam daha da artınca Ceyhun' un eli ayağına dolaşmıştı.
" Olur mu kızım ya, tabi ki seni daha çok seviyorum. Hem o minikle daha tanışmadık bile yerini bilsin küçük insan" dedi.
Ağlamam birden kesilince ona bakıyordum ama herkes odaya gelmeden önce beni ağlatan şeyi gördüm televizyonda.
" Al işte yaaaaa " diyerek tekrar ağlamaya başladım. O sırada elimle televizyonu gösteriyordum.
" Kemikleri bile kalmamış" derken bile iç çekiyordum.
Herkes televizyona bakarken gördükleri tek şey savananın ortasında bir aslandı.
Ağzındaki kanı farkedip yanıma oturan Eylül olmuştu.
" Yavrumuydu" diye sordu.
Sadece kafamı sallmakla yetinmiştim çünkü ağlamakla meşguldüm.
Sonrasında aslanın ilerlediği yeri gördüklerinde neler olduğunu herkes anlamıştı.
" Yedi minicik yavruyu" dedim.
" Ama doğanın kanunu bu değil mi" diye sordu Selahattin.
" Güçsüz olan kaybeder" diye de ekledi. Çok realist olması bazen herkesi dehşete düşürüyordu. Ben hariç çünkü bir zamanlar bende aynı öyle düşünüyordum.
Ağlamam daha da şiddetlenince hepsi telaşa kapılmıştı çünkü eğer biraz daha ağlarsam nefesim tıkanacak ve bayılacaktım. Bu zamana kadar 2 kez yaşadığımız bu durum oldukça tehlikeliydi bebeğim için ama ağlamama engel olamıyordum.
Selim televizyonu kapattığında susacağımı düşünmüştü hepsi.
Öyle de olmuştu ama iç cekişlerim arasında aslında neden bu kadar ağladığım kaçmıştı ağzımdan.
" Ben bu kadar kötü bir hayatın içindeki minicik bebeği tek başıma nasıl koruyacağım " dedim.
" Yalnız degilsin ki" dedi Gökçe. "Biz hep senin yanındayız".
Bunu söylerken aslında ne demek istediğimi hepsi anlamıştı ama bunu sesli söylemeye kimse cesaret edemedi.
Aslan' dan haber yoktu. En son Rusya' da Kahraman görmüştü. O günden sonra bir daha ona ulaşacak tek bir ip ucu bile bulamadık. 8 ay olmuştu ve artık benim karnım burnumdaydı.
İki hafta Soçi' de kalmış ve yanıma gelen yaşlı adamı aramıştık. Hiç bir iz yoktu. Ulaşabildiğimiz bütün kamera kayıtlara bakmış ama onu bulaşmıştık.
Yaşlı adamın ne demeye çalıştığını anladıktan sonra tüm Altay Dağlarına ve çevresinde bakılmadık taş altı bırakmamıştık ama yoktu.
Hiç birşeyin olması gerektiği gibi olmadığı hayatımda hamileliğim bile tersine işliyordu. İlk 6 ay iştahımın açılması ve kilo almam gerekirken de tam tersi olmuştu. Hiç bir şey yiyemediğim ve zorla ağzıma koyduğum iki lokmayı da geri çıkardığım için 7 kilo vermiştim. Sonraki ay bebeğim bana ve dolaylı olarak kendine acımış olsa gerek en azından meyve yememe izin veriyordu.
Asıl şaşırtıcı olan şey ise ben ne kadar kötüysem bebeğim bir o kadar iyi ilerliyordu. Kilosu, haftasına göre gayet iyiydi. Boyu ise babasına benzeyecek gibi duruyordu.
Alp beni kaldırıp nefes almam için alan açmak için elimi tuttuğunda çok dikkatli davranıyordu. Parmaklarım her an kırılacak kemikler gibi duruyordu. İlk 5 ay kimseyi dinlememiş ve hem operasyonlara katılmış hem de Aslan' ı aramak için dünyanın her bir köşesini karış karış gezmiştim.
Onsuz geçen 8 ay ömrümün 80 yılını götürmüş bana da yaşamak için pek fırsat bırakmamıştı. Alp' le birlikte balkona çıkmıştık. Burada olduğumda hep oturduğum tek kişilik salıncağa doğru ilerledim. Karnım kocamanken ona oturmak biraz uğraştırsa da dikkatli bir şekilde yerime kurulmuştum. Nefes alabiliyordum. Alp tam karşıma oturmuştu. Bana bakarken gözlerinde çok farklı pırıltılar geçiyordu. Bir keresinde neden bana bu şekilde baktığını sorduğumda " Annem karşımda gibi Ece" demişti.
" Bu kadar benzerlik olağanüstü" diye eklemişti. Annemizi özlüyordu. Benimse özleyecek bir annem hiç olmamıştı.
Konu ne zaman aileden açılsa Alp gözlerini kaçırıyordu benden. Utanıyordu. Benden tüm hayatımı çalan o olmamasına rağmen, kendisinin gördüğü aile sıcaklığını benim görmemiş olmam ona çok dokunuyordu.
Benimse şu an düşündüğüm tek şey oğlumu sağ salim kucağıma almaktı. Evet minik bir aslan doğuracaktım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.39k Okunma |
4.41k Oy |
0 Takip |
55 Bölümlü Kitap |