@gllsarkaya1
|
İstanbul 8 aralık / 2025 "Papatyalar kolay kolay solmaz, öyle kutsanası çiçeklerdir. Ölmüş bir papatyanın kokusu ölmemiş bir papatyanın kokusuyla eş değer değildir. Ölmüş papatyalar daha güzel kokar. Sebebi barizdir. Bazen ölmek, yaşamaktan daha değerlidir..." ~ Ben Beyza... Beyza Ertekin. Daha 17 yaşında, sarı saçlı, mavi gözlü, fazlaca cılız çökük gözlerle ev sahipliği yapan annesiz bir kızım. Lise son sınıfta okulu bırakmak zorunda kaldım. Ben 12 yaşındayken annem, kalp hastalığından vefat etti. Ve ben onun gidişi ile tamamen körü kalpli babamın ellerine kalmıştım... Babamın tek beğendiğim yönü sabah erken çıkıp, akşam çok geç saatte eve gelmesiydi. Babam beni hiç bir zaman sevmedi, sevmeyi geçtim benden ölümüne nefret eder. Babamdan her zaman psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kaldım ve hâlâ da devam ediyor. Ve hikaye başlar... Beyza güneşin odasını aydınlatması ile deniz gözlerini yeni bir güne aralamıştı ve yine tam anlamı ile berbat bir güne merhaba demek zorunda kalmıştı. Beyza, okul çıkışları bile çalışan bir kızdı. Yarım gün çalıştığı için yarım maaş alıyordu, bu nedenle babası, lise son sınıfa başlamadan onu okuldan almıştı. Uykulu bir şekilde yataktan ayaklarını sarkıtıp salına salına banyoya giderek günlük rutinlerini yapıp banyodan çıkmıştı. Seri bir şekilde altına, rengi zamanla griye dönüşen siyah kot bir pantolon giydi. Onun üzerine ise kalçasından bir karış aşağısında biten rengi atmaya yüz tutmuş mavi bir sweatshirt giyerek ayaklarına da yanlarında küçük yırtıkları olan beyaz spor ayakkabılarını geçirdi ve odadan çıkış yaptı. Babası evde yoktu o yüzden rahattı, mutfağa girerek açlığını yatıştırmak adına birşeyler atıştırdı. Kış ayına yeni yeni girmelerine rağmen istanbul soğuh havaya sahip olduğu için, Beyza'da da kan eksikliği olduğu için mont giyerek, evden çıktı. 10 dakika içinde iş yerinde olması gerekiyordu bu sebeple koşarak restorana gitmeye başladı. İş yerine vardığında patronu Adem Bey ile karşı karşıya geldi, yine işe geç kalmıştı ve Adem Bey'in azarlamalarını dinlemek zorunda kalacaktı. "Beyza, yine mi?" dedi Adam, kaşlarını çatarak "bu kaçıncı beyza? Bu sondu bir daha geç kalırsan kovulursun anladın mı? beni!" diye ekledi sert sesiyle. Beyza, kafasını onaylar bir şekilde sallayarak "anladım efendim," dedi. "Anlamış-mış derhal mutfağa, ceza bugün gece saat on bir'e kadar çalışacaksın!" Beyza'nın gözleri şaşkınlıkla ayrılsa da ağzını açıp tek kelime dahi etmedi. Daha doğrusu edemedi. Eğer dik başlı olursa bu işi kaybederdi. Ve eğer bu işi kaybederse de babası onu mahvederdi. Adem Bey'in yanından ayrılarak mutfağa girdi ve üzerine önlüğünü geçirerek işinin başına geçti. Bir yandan bulaşıkları köpürtüp bir yandan da duruluyordu, derken saat gece on bir'e geliyordu artık ve Beyza, çok yorulmuştu, ayakta durmaktan beli ve bacakları ağrıyordu, canı da çok sıkılıyordu. İki tane daha çalışan vardı ama onlar müşteriler ile ilgileniyorlardı, yani her şey Beyza'ya kalıyordu... Bulaşıklar bir türlü bitmek bilmiyordu. Ve Beyza, böyle düşünürken kafasında bir ışık parladı, aklına birşey gelmişti. Madem bulaşıklar bitmiyordu onu eğlenceli bir hale getirebilirdi. Lavaboda ki köpükleri alıp mutfak tezgahının üzerine yayarak komik şekiller yapmaya başladı. Hem gülüp, hem şekiller yapıyordu. Bir şeye mecbur kaldıysak ve canımızı sıkan bir durum ile karşı karşıya isek bu durumu eğlenceli hale getire bilmeliyiz. Beyza bunu yapmaya mecburdu çünkü babası pisliğin teki idi ve para gerekiyordu. Kızını okulundan alıp bu pisliğe sürüklemişti kendisi babalık yapıp kızına para kazanması gerekirken, kızı kendisine para kazanıp borçları kapatmaya çalışıyordu. Kazandığı paraları babası: kumara, içkiye ve karı-kıza yatırıyordu. Beyza, ise kimi zaman aç kalıyor kimiz zamanda direnci düştüğü için bakkallardan borç açıp çekinerek, azar azar erzaklar alıyordu ve babasından gizli gizli az-çok para biriktirerek borçları ödemeye çalışıyordu. Genç yaşında babası yüzünden bunları yapmaya mecbur bırakılmıştı... Çok geçmeden arkasından bir ses gelmişti. "Ne yapıyorsun sen Beyza? oyun mu oynuyorsun?" dedi Adem bey. Beyza kekeleyerek "h-hayır efendim ben sadece şe-" lafı kesilerek "burası oyun alanı değil Beyza, işinin başına dön hemen!" Ve cevap vermesini beklemeden çıkıp gitti. Beyza, işlerini bitirdiğinde saat çoktan on bir'i geçiyordu Adem Bey'e danışarak üzerindeki önlüğü çıkarıp iş yerinden ayrıldı. Beyza ile aynı yerde çalışan iş arkadaşı Zümra'da, çıkıyordu. Beyza'yı fark edince ona dönerek, "Beyza, saat çok geç oldu. Hadi gel seni eve bırakayım," diye sordu. Beyza kimseye yük olmak istemiyordu ama bu saat'te tek başına eve dönmeye de korktuğu için kabul etmek zorunda kaldı. Eve geldiklerinde, "Zümra, içeriye gelmez misin?" diye sordu. Zümra, "hayır tatlım gitmem gerek," diye cevap verince Beyza, ona teşekkür ederek eve girdi. Babası'nın eve geldiğini fark ederek içinden, işte şimdi bittim ben, diye geçirdi içinden. Sessiz bir şekilde ayakkabını çıkarıp parmak uçların'a basarak salona bakan kapıdan uzaklaşarak, odasına gitmeye başladı, ta ki o sese kadar. "Beyza, nerdesin sen!" dedi Adam, sert sesiyle. Beyza, "İşteydim baba," dedi titreyen sesi ile. "Bu saat'te iş mi olur Beyza? Deli etme adamı! Doğruyu söyle neredeydin?" Dolu gözlerle "baba, yemin ederim işteydim" dedi. Erdal, ayağa kalkarak, "kes sesini! İşteymiş, sen o küçücük aklınla benimi kandıracaksın? Sürtük!" dedi, üzerine yürümeye başlayarak ve bir anda alışmış olduğu tokat darbelerin'den birisini sol yanağına yemişti. Ağlayarak "baba, yemin ederim işteydim, ara Adem Beyi sor sabah geç kalınca ceza yedim!" "Kes. kes!" Dudağının kenarında akan sıcak sıvı üşüyen vücudunda titreşen tek sıcak dalgaydı. "Allah'ım, Allah'ım ben ne yapacağım?" Babası Beyza, ile uğraşmayı bırakmış kendi kendine yürüyerek, birşeyler söylüyordu. Erdal, ellerini başına vurdu 2 defa. "Ah ulan ah!" Beyza ellerini patlayan dudağına dokunarak derin bir nefes çekti içine. Alışkındı. Bu yüzden ağlamaya gerek yoktu. "Sorun ne baba?" "Para var mı?" dedi direk. Beyza elini cebine attı ve Adem Bey'in bugün ki verdiği maaşını çıkartıp hepsini ona verdi. Yinede o benim babamdı. Mutlu olsun bana yeterdi, Diye geçirdi içinden. Erdal, elinde ki 230 TL'ye boş boş baktı ve aniden Beyza'nın saçına yapıştı! "Sen benimle dalga mı geçiyorsun lan!?" Beyza, saçlarını elinden kurtarmaya çalışarak "yok baba, bugün ki maaşım işte." Parayı yüzüne çarptı. "Bana 300 bin gerek lan, bu ne!" Bu adam kafayı mı yemişti acaba? Beyza, korkmaya başlamıştı. "Baba, benim maaşım bu. Zaten her gün aldığımı getirip avucuna koyuyorum! 300 bin de nereden çıktı!? Ben senin için sınava gireceğim yıl okulu bırakıp, çalışmaya başladım! Gece, gündüz demeden beni çalıştırdın ağzımı açıp tek kelime etmedim! Daha ne yapayım gözüne girmek için? Daha ne yapayım beni sevmen için?" dedi sağ gözünden bir damla yaş akarken. Erdal aniden kızı'nın kollarından tutarak sarsmaya başladı. Gerçekten çıldırmış gibiydi. "Öldürecekler beni," kısılan ses tonu ile ekledi "Eymen Vural'ın bataklığına düştüm." Beyza anlamayan gözlerle bakarak, "baba kim seni öldürecek? Eymen Vural kim?" dedi. "O, o benim katilim olacak. Yerin göğün gölgesi herkesin korkulur rüyası!" "Baba anlamıyorum..." O anda evin kapısı kırıldı. kapıyı kıran adamın gece karası gözleri Beyza'yı hayran bırakırken amansız ve yerli bir çığlık patlattı. Babası hayatı boyunca ilk defa gözlerinin önünde ağlayacak konuma gelmişti. Beyza adeta yavru bir ceylan gibi sıçrayarak babasının arkasına geçti. "Baba çok korkuyorum," dediği an o adam liderliğinde Bir sürü adam doldu evlerinin içine. Gecenin köründe bu insanlar da kimdi? Ve onların evinde ne arıyorlardı. Kapılarını kıran adamın heybetli bedeni Beyza'nın kas katı kesilmesini sağlamıştı. Yeri döven sert adımları saatlerce kendi elleriyle temizlediği beyaz halı üzerine damgasını basarak tekli koltuklardan birine yayılarak oturdu. "Lan şerefsiz Erdal! Hani lan getiriyordun paramı bugün?" Şimdi Beyza için taşlar yerine oturmuştu. Babasının borçlularıydı, bahsettiği 300 bin TL borcu bu adamaydı. "Eymen Bey bana...bana biraz daha zaman tanıyın lütfen. Bulacağım paranızı!" Adam hırsla ayağa kalkarak belinden çıkardığı silahla havaya bir el ateş etti ve "ben hemen istiyorum paramı!" dedi, bağırarak. Beyza yerinden sıçrayıp kaçmaya yeltendi refleks olarak. Genç adam, adamlarına dönerek "kızı tutun!" diye emredinde O anda iki kaslı kol kızın beline dolandı. Çok korkuyordu ne yapacağımı bilmiyordu, tir tir titriyordu resmen. Dolu gözlerle "lütfen bırakın beni," Adam birden bire Erdal'ın yakasına yapışarak bir yumruk attı. Erdal, kızının ayaklarımın dibine serildiğinde kızı tiz bir çığlık attı. Adam bu sefer de babasını yerde yumruklamaya başladı ve silahını Erdal'ın kafasına dayadı "öldürmeyin beni lütfen," dedi Erdal, ağlamaya başlayarak. "Peki seni öldürmemem için bir sebep söyle?" dedi, adam. Erdal bir süre bekleyip, "k-kızım, kızım onu alın çok zeki, çok çalışkan her dediğinizi yapar lütfen beni öldürmeyin." Beyza duydukları ile şok olmuştu, gözlerimde ki yaşlar süzülürken, "ne diyorsun sen baba?" dedi. "Yapmak zorundayım zaten bakamıyorum da." Beyza ağlamaya başlayarak, "baba lütfen, lütfen beni onlara verme," dedi. Hıçkırarak "baba çok çalışırım, borcu öderiz ikna et onları n'olur." Beyza, babasından ses çıkmayınca, korkuyla Eymen Vural'a döndü ve "lütfen biraz daha zaman verin, ben öderim borcu lütfen," dedi, sonlara doğru sesi kısılırken. Adam sadece duygusuzca genç kızın deniz mavisi gözlerine bakmakla yetindi. Erdal, "sen benim sözüme karşı mı geliyorsun lan?" ayağa kalkarak Beyza'ya yaklaştı ve çenesini kavrayarak, "ben ne dersem o!" diye ekledi. Beyza, sinirle, "o kadar âdi bir adamsın ki kendinden başka kimseyi düşünmeyen bencilin tekisin, ben senin öz evladınım baba! Bir kere, sadece bir kere kendi yerine beni-" yanağına yediği tokat ile sözü yarım kaldı. "Kes sesini nankör, senin gibi evlat olmaz olsun-" bu sefer onun sözü kesilmişti. Beyza, hıçkıra hıçkıra ağlarken, "yeter baba! Yeter, canım yakıyorsun, dayanamıyorum artık anlıyor musun?" delirmiş gibi ellerini saçlarına geçirerek, "Canım acıyor baba, öpmen gereken yanaklara kocaman ellerinle defalarca, hiç acımadan, titremeden tokatlar atıyorsun! Sevmen gereken saçlara, sadece yolmak ve kesmek için dokunuyorsun! Onlar sevilmek için var baba! Bir baba kızına bunca acıyı neden yaşatır? Üç günlük hayatını neden cehenneme çevirir? Küçücük yaşımda, renkli kalemlerle duvara seni ve annemi sevdiğimi yazdığım için parmaklarımı yerinden sökmek istedin! Masum ve küçük bir heyecanla bekledim oysa ki senin de beni sevdiğini söylemen için ama sen yine hayallerimi ve hayatım mahvettin baba! Şimdi olduğu gibi," dedi, tükenmiş bir halde dizlerinin üzerine çöktü. Babalık yapmadığı gibi bir de kendi çıkarı için onu satmaya kalkmıştı. Bakışlarını ondan çekerek yere dikti. Bir süre sessizlik hakimiyet kurdu. Sonrasında ise Beyza'nın kulaklarını çınlatacak kelimeler zihnine doluştu, iki kelime "kızı götürün..." İki kaslı adam yanına gelerek sıkıca kolundan tutup ayağa kaldırdı. Beyza birkaç adım sendelese de kendisini toparladı Sessiz sedasız adamlarla dışarıya çıktığında ordu şeklinde adamların evin etrafını kuşatmış olduğunu gördü ama umrsamadı. Gözlerinden yaşlar şelale misali akarken, kolunun acısına daha fazla dayanamayarak "kolum acıyor, bırakın! Kendim de yürüyebilirim lütfen bırakın." Adamlar dinlemeden, yürümeye devam edince kolunu çekiştirerek, "yalvarırım kolumu bırakın, acıyor." Kolumu kurtarmaya çalışarak "bırakın beni!" Çırpınmaya devam ederken kolu sert bir şekilde sağ tarafındaki adamın burnuna çarptı. Adam sinirle genç kıza dönüp babasının vurduğu sol yanağına bir darbe de o indirince Beyza, afallayarak bir kaç adım geriledi. Adam çenesine yapışarak, "şuracıkta gebermek istemiyorsan, uslu dur!" dedi sert sesi ile. Ve kolunu koparmak istercesine tutup sürükleyerek arabanın içine doğru bir çöpmüşçesine fırlattığı an Beyza, öyle bir çığlık attı ki etraftaki siyah giysili adamların hepsi onlara döndü. Canının acısıyla inleye inleye ağlamaya devam etti. "Kes!" diye bağırdı adam. Beyza, korkudan deli gibi titriyordu kalbi sanki yerinden çıkmak ister gibi çırpınıp duruyordu. Ve Beyza, bayılmamak için dualar ediyordu. Beyza, buğulu gözlerle camdan dışarıya bakarken kapıyı kıran adam ile göz göze geldi. Genç adam, adamlarına birşeyler söyleyip heybetli vücudu ile arabaya doğru ilerleyip bindi ve araba hareket etmeye başladı. Beyza, merakına yenik düşerek, "b-bana ne yapacaksınız?" dedi titreyen sesine engel olamayarak. Adam ona dönüp gece gibi kara gözleriyle Beyza'nın gözlerine baktı ve tekrar yola döndü. Gözleri o kadar güzeldi ki bir an o karanlığa hapsolmak isterdi. Kendine gelerek ne diyorum ben? Kendine gel Beyza! Dedi. Zihninde ki düşüncelerle boğuşurken araba durunca etrafına bakındı. Kocaman bir evin bahçesinde duruyorlardı, gerçi buraya ev demek hakaret olurdu. Beyza, daha etrafı incelemeye yeni başlamıştı ki bir anda "in!" diyen adamın sert sesi ile yerinden sıçradı ve adamın sözünü ikiletmeden araçtan indi. Şimdi her yer daha net, daha göz alıcıydı. Her yerde ışıklar vardı ortama loş bir görüntü sunuyordu. Beyza, evi gözleri ile yiyip bitirirken o adam sert ve ağır adımlarla yanına gelip sertçe kolunu tuttu. Beyza, korku dolu gözlerle yüzüne baktı ama adam yüzüne bile bakmadan kolundan çekiştirerek yürümeye başladı. Bu gidişle kolu moraracaktı acı ile inleyerek "bırak kolumu, acıtıyorsun!" dedi, sesinin yüksek çıkmasına engel olamayarak. Adam kolunu daha çok sıkarak sert surat ifadesiyle "o sesini alçalt koparmayayım dilini" dedi dişlerinin arasından. Ve onu sürüklercesine kapının önüne getirdi. Zile basınca 40'lı yaşlarda bir kadın nefes nefese kapıyı açtı. Gülümseyerek "hoş geldiniz oğlum" dedi neşeli bir şekilde. Adam da "hoş buldum Zeliha sultan" dedi aynı şekilde. Ve içeriye girerek, büyük salona geçtiler. Beyza, ıslak kipriklerini silip, merakla evin içini incelemeye başladığında, adının Zeliha olduğunu öğrendiği kadın da adama saatin geç olduğunu, uyuyacağını söyleyip yanlarından ayrıldı. İkisi odada tek kalınca, adam yanından geçerek karşısında duran tekli siyah, deri koltuklardan birine oturdu. Beyza, ise hala evi inceliyordu, içerisi siyah ve grinin hakim olduğu bir evdi. İçi dışarısından daha güzeldi. "Karşuma geç ve otur!" diye bir ses gelince yerinden sıçradı. O biraz önce Karadeniz şivesi ile mi konuşmuştu? Bu kadar heybetli ve yakışıklı durmasından anlaman gerekirdi! Dedi Beyza, içinden. Kendi kendine konuşmaya son vererek, korkak adımlarla karşısındaki büyük koltuğa oturdu. "Anlat bakalum ufaklık, önce tanşalım değul mi? Adın nedur?" dedi, adam biraz öncekine nazaren ses tonu daha sakindi. Beyza cevap vermeden boş boş yüzüne baktı adamın. Tanımadığı birine neden adını söyleyecekti ki. Adam kaşlarını çatarak "sana bir soru sordum cevap ver!" dedi hafif sert sesi ile. Yine cevap vermedi biraz önce ki korkak gözlerle değilde boş bir gözle yüzüne bakıyordu. Hiddetle ayağa kalkarak yanına geldi ve çenesini sert bir şekilde kavrayınca Beyza'nın gözleri korku ile ayrıldı. "bana cevap ver," dedi dişlerinin arasından. Beyza, ne yapacaksın kardeşim sanane benim adımdan diye içinden geçirse de gözlerinin dolmasına engel olamamıştı. Gözlerine inat ağzını açıp da cevap vermedi. Beyza, da böyle inatçı bir kızdı. Beyza, kimseye zayıflığını ve korkusunu göstermek istemiyordu. Ama adamı tanımadığı, huyunu-suyunu bilmediği için inat ediyordu, bilse idi inatlaşmazdı ya. Adam sabrı taşmış gibi, "cevap ver ulan!" diye kükredi yüzüne doğru. Beyza, da kızgın bir şekilde, "ne yapacaksın adımı? ben seni tanımıyorum ve tanımadığım kişilere adımı söylemem!" dedi. Adam tek kaşını kaldırarak, "sana son kez söylüyorum. Sorduğum soruya cevap ver aksi taktirde ben söyletmek zorunda kalacağım" dedi. Beyza içinden kaderine kızarak, çattık ya bir de başıma takıntılı psikopat eksikti tam oldu. Bir şey de benim lehime olsa şaşardım zaten! Beyza, gereksiz yere inat ettiğini ve adamı daha fazla kızdırırsa kendi zararına olacağını düşünerek, "Beyza. Adım Beyza, oldu mu? Rahatladın mı!?" dedi, ince kaşları çatılırken. Adam ise sırıtarak cevapladı, "oldu, rahatladım." Adam tekrar yerine geçerek, "ben de Eymen Vural tanıştığımıza memnun oldum küçük kız" dedi. Beyza, ama ben hiç memnun olmadım, bay ukala. Bir dakika bir dakika o bana küçük mü dedi az önce yoksa ben mi yanlış duydum, dedi. Beyza, öfkeyle "ben küçük değilim!" dedi yüksek çıkan sesiyle. Adam ise bu durumdan hoşnut bir şekilde sırıtarak "sakin ol küçük kız." Yine demişti şaka gibi. Eymen, biraz öncekine nazaren daha sakin bir şekilde "kaç yaşındasın?" diye sordu. "17." Bu sefer de "okuyor musun?" diye sordu. "Hayır okumuyorum, lise son sınıfta bırakmak zorunda kaldım." Eymen, merakla, "neden?" diye sorunca Beyza, onu tersleyerek, "bu seni hiç ilgilendirmez!" dedi, sakin olmaya çalısarak. Çünkü onu suç işlemiş gibi hakim edası ile sorguya çekmişti. Eymen'in çene kasları segirse de sakin olmaya çalışarak "arıtık burada çalışacaksın," ve ekledi "hizmetçi olarak!" Neyden bahsediyordu bu adam? Ne hizmetçisinden bahsediyordu? Beyza, gözlerini kapatarak derin bir nefes alıp, tekrar gözlerini açtı ve "borcumuzu ödeyene kadar, öyle değil mi?" Eymen, histerik bir şekilde sert sert güldü, "cık cık cık sen benim malımsın artık, baban seni bana sattı! Ömrünün sonuna kadar ben ne konuda istersem, sen o konuda bana hizmet edeceksin! Yani anlayacağın kölem'sin artık," diyerek küçük bir kahkaha attı. Beyza, hiddetle, "ne saçmalıyorsun sen? Ben senin kölen değilim ve olmayacağım boş hayaller kurma bence, mafya bozuntusu!" dedi. Eymen öfkeyle yanında biterken, "o dilini koparıp köpeklere yem etmemi istemiyorsan, kes sesini! Ben ne dersem sen onu yapmak zorundasın! anladın mı?" dedi. Beyza, korkmuyor değildi ona belli etmemek için kıvranıp duruyordu. Eymen, Beyza'nın kolumu koparmak istercesine tutarak, bir merdivenden çıkarmaya başladı. Kolunu o kadar sıkıyordu ki parmaklarının izinin çıkacağı kesindi. "Bırak kolumu acıtıyorsun" dedi inleyerek. Eymen, onu kaale almadan yürümeye devam etti. Merdivenleri çıktıklarında sağ tarafa döndüklerinde karşılarına üç tane kapı çıktı. Hiç durmadan ilk kapıdan içeriye girder. "Burası senin odan, burada kalacaksın" dedi. Ve ekleyerek, "yarın işe başlayacaksın hemen uyusan iyi edersin çünkü yarın çok yorulacaksın küçük kız. Ha birde erkenden kalkıp kahvaltımı hazır edeceksin, dakik olmayan insanları hiç sevmem ve ben kahvaltımı geç yapınca çok huysuz olurum, huysuz olursam da senin için hiç iyi şeyler olmaz güzel kız," dedi gülümseyerek. Beyza'nın adamın dediklerini yapmaktan başka çaresi yoktu. Aynı zamanda korkuyordu da, bu yüzden sessizce kafasını salladı. Eymen, odadan çıkar çıkmaz Beyza, odayı incelemeye başladı. Sade krem ağırlıklı, banyosu ve giyinme odası vardı. Ve onu en çok mutlu eden şey ise balkonunun olmasıydı. Odaya resmen dibi düşmüştü. Etrafı incelemeyi bırakıp çift kişilik yatağa uzandı. Onun eski yatağımdan daha güzel ve yumuşaktı gerçi onun eski yatağına, yatak demeye bin şahit. Kafasında dönüp dolaşan binlerce soru vardı ama hepsini bir rafa kaldırıp ışıkları kapattı ve yatağın yanında ki gece lambasını yakarak kendini uykunun kollarına bıraktı... Başlama tarihi bırakmayı unutmayın çiçeklerim. 🌸 20/09/2024 (Başlama Tarihi) |
0% |