@glsmsava0
|
Kral öfkeli bakışlarını Hange'nin üzerinden çekerek ayağa kalktı.
"Prensesi duydunuz. Marley'le anlaşma sağlayamaz ve ülkesini kurtarmazsa tahtaki tüm haklarından feragat edecek. Ama eğer başarıyla buraya geri dönmeyi başarırsa tahtan çekilen ben olacağım."
Bu sözler üzerine salondaki fısıltılar tekrardan iki katına çıkmıştı. Ne de olsa sağlıklı bir kralın tahtan çekilmesi eldia tarihinde ilk kez gerçekleşecekti. Dhalis Zachary tekrardan söze girdi.
"Tanrıya şükür ki sağlığınız yerinde efendim. Prenses hazretleri sizin himayeniz altında daha çok tecrübe kazanıp sonrasında tahta çıkmalıdır."
Kral net ve kendinden emin bir tavırla Dhalis'e cevap verdi.
"Kızıma güveniyorum. Eğer marley'le anlaşmayı başarabilirse Eldia'yı yönetmeye de muktedir biri olduğunu kanıtlamış olacak. Onu bu şekilde ödüllendireceğim. Başarısız olursa da aynı şekilde cezalandıracağım. Hep isteği gibi kendi kaderini kendi belirleyecek."
Kral bu sözleri söylerken doğrudan Hange'nin yüzüne doğru bakıyordu. Kızı için endişelendiği her halinden belli olsa da sözleri davranışlarıyla pek uyuşmuyordu.
O sırada Dhalis tekrardan araya girdi. Her ne kadar hange'nin karakterinden dolayı pek anlaşamıyor olsalar da Dhalis'de ülkenin prensesi için endişeliydi.
"Öyleyse prenses hazretlerinin emrine bir ordu vermeliyiz. Marley'e tek başına gitmesi intaar olur."
Bu kez ise Hange araya girmişti. Her daim Dhalis'le ters düşmek gibi bir özelliği vardı. Gerçi o saraydaki çoğu kişiyle ters düşünüyordu.
"Ordu olmaz! Ben oraya savaşmaya değil uzlaşmaya gidiyorum. Eğer orduyla gidersem yanlış anlaşılabilir. Bu şartlar altında Marley'lilerin eline malzeme veremeyiz."
"Canınızı hiç mi düşünmüyorsunuz?"
"Canım ülkemden daha değerli değil."
"Lütfen tekrar düşünün prenses hazretleri. Siz sıradan biri değilsiniz."
"Tekrar söylüyorum! Benim canım eldia uğruna savaşıp ölen binlerce kişiden daha değerli değil."
Hange şu anda Dhalis'in aklından geçenleri tahmin edebiliyordu. Onun tek derdi kraldan sonra tahta Hange'nin geçmesiydi çünkü ancak bu şekilde bulunduğu konumu güçlendirebilirdi.
O anda Erwin bulunduğu köşeden bir adım öne çıkarak sessizliğini bozdu.
"Prensese eşlik etmesi için bir ordu değilse bile küçük bir ekip oluşturulmalı."
Kralda bu kez Erwin'i onaylayarak Hange'ye sordu
"Yanında kimleri götürmek istiyorsan kendin seçebilirsin. Aklında hangi isimler var?"
Hange tam cevap verecekti ki Erwin kral tahteravanının önünde donuk bir ifadeyle eğildi.
"İzniniz olursa ben bu iş için gönüllüyüm ekselansları."
Kral da ayağa kalktı. Erwin'e cevap verirken o bile kelimelerini hep seçerek kullanırdı çünkü tüm başarılarından dolayı Erwin'e büyük saygı duyardı.
"Prensesi koruyabilecek en iyi kişi sizsiniz general. Ancak burada kalacaksınız! Şayet prenses geri dönemezse tahtın varisi olacaksınız."
Bu sözler üzerine Erwin başka bir şey söylemedi. Kral'a karşı gelmek gibi bir lüksü yoktu. Hange'de kralın bu kararını tamamen doğru buluyordu. Erwin her ne kadar güçlü bir lider ve savaşçı olsa da hange onu yanında istemiyordu.
"Ekibimi oluşturmak için bana biraz süre tanıyın babacığım." Diye söylendi Hange. Kralsa olumlu anlamda başını salladı.
"Yarına kadar bildirmiş ol."
"Emredersiniz."
Kral toplantının bittiğini belirtmek amacıyla altın kılıcını kabzasına geri yerleştirdi. Böylelikle de salondaki herkes yavaş yavaş dağılmaya başladı. Hange'yse gitmeden önce babasını selamladı.
"Bana izin verdiğin için teşekkürler baba."
Kral kızını çok iyi tanıyan bir baba edasıyla gülümsedi.
"İzin vermesem de mutlaka bir yolunu bulurdun."
"Evet." Dedi hange. Kederlendiğini belli edercesine derin bir nefes aldı. "Sanırım anneme çekmişim."
"Annen tahta geçtiğini görmek isterdi."
"Annem yalnızca mutlu olduğumu görmek isterdi." Diye cevapladı hange ve aldığı nefesi yavaş yavaş geri bıraktı.
"Tahta geçmek istemiyor musun yani? Bu Krallık senin Hange. Sağ salim geri dön."
Hange için taht hayattaki her şey değildi. Tahtı elbette ki önemsiyordu ama ülkesi çok daha değerliydi.
"Yalnızca Erwin'in de iyi bir seçenek olduğunu söylüyorum. Geri dönemezsem üzülmeyin. Şayet ölürsem ölmek istediğim doğrultu da ve halimden memun bir şekilde öleceğim."
Kral elini sakallarına doğru uzattı. Düşünceliydi. Esir düşmüş bir hükümdarın halinden memnun bir şekilde ölmesine ihtimal vermiyordu.
"Hayal kırıklığına uğrayıp başarısızlığın için kendine kızmayacak mısın? Yalnızca kendini de değil ülkeni de beraberinde ölüme sürüklediğin için suçluluk hissetmeyecek misin? Her düşüncen de 'acaba şunu başka yapmış olsaydım bu durumda başıma gelmez miydi' diye aklımdan geçirmeyecek misin?"
Hange olumlu bir ifadeyle başını salladı.
"Hayır babacığım. Bunların hiçbirini yapmayacağım çünkü ben hange'yim. Zaten elimden gelen her şeyi yapmış olacağım. Zaten en mükemmel yolu seçmiş olacağım."
"Kendine fazla güveniyorsun." Dedi kral. "Umarım bu senin felaketin olmaz."
Hange gülümsedi.
"Asıl felaket benim! Canavar benim! Bugüne kadar defalarca kez Marley'in yüksek rütbeli askerlerini katlettim. Kimilerinin sevdiklerinin önünde öldürdüm. Ellerim... Ellerim de kana bulandı artık. Onlara her baktığımda kanın bakır metalik kokusunu alabiliyorum, kılıcımdan ve ellerimden damlayan kanları görebiliyorum. Ben onlar için cehennemin ete kemiğe bürünmüş haliydim. Şimdiyse Cehennemin ateşi artık söndü ve onlara dost elini uzatacak... Bu eli kabul etmemek için aptal olmak gerekir."
"Nefret ve düşmanlıktan daha büyük bir aptallık yoktur!" diye bağırdı kral. Hiç olmadığı kadar öfkeli görünüyordu. "Ne pahasına olursa olsun Marley'i barışa ikna et. Bunu baban olarak değil kralın olarak söylüyorum. Bu bir emirdir."
Hange saygıyla babasının önünde eğildi ve salondan ayrılmadan önce son sözlerini söyledi:
"Emredersiniz!"
|
0% |