@glsmsava0
|
Ormanlık alanda ilerlerken devasa çam ağaçlarının birbiri ardına sıralanmış gölgelerini görüyordum. Gündüzle gece arasındaki fark tam olarak buydu. Geceleri gölgeler canlanırdı. Ağaçların biçimsiz kolları ve şekilsiz gövdeleri birer canavara dönüşürlerdi. Ahh! Ama benim korkmak için bir sebebim yok. Sonuçta vampir olan benim değil mi? Ağaçlar kendi kaderleri için korkabilirler. Ne de olsa bir vampirden daha güçlü ve hızlı olabilmek imkansızdır. Tabi bir büyücü ya da kurt adam değilseniz. Bugünlerde bu iki ırktan kimseye rastlamadım ve rastlamayı da planlamıyorum. Normal insanlardan bile uzak durmayı tercih ediyorum çünkü aramızdan bazı vampirlerin yaptıkları yüzünden artık vampirlere iyi gözle bakılmıyor. Hoş.. gerçi ne zaman iyi bir gözle bakılmıştı ki? Hep dışlandık ve hor görüldük. Benim gibi insanlara zarar vermeyen ve yalnızca hayvan kanıyla beslenen vampirlerin varlığını görmezden gelmeyi tercih ettiler. O yüzden artık herkesten uzakta bir kaçak hayatı sürüyorum. Ve işte bu yüzden, özellikle de etrafta vampir avı haberleri dolaşırken her zamankinden çok daha dikkatli olmalıyım. Ama bu gece bulutların arasında tüm iştihamıyla süzülen dolunay beni rahatsız ediyordu. Etrafta kurt adamlar olabilirdi ve bana sürü halinde saldırmaları durumunda paçayı kurtarmam kolay olmayacaktı. Yine de bu riski almalıydım. Susuzluğum başıma vurmuş ve görüşüm bulanıklaşmıştı. Yalnızca küçük bir geyik bile uzun zamandır etkisini gösteren susuzluğumu gidermeme yardımcı olabilirdi. Biz vampirler susuz kaldığımız zamanlarda kendimizi kontrol etmekte zorlanırız. Hatta bu durum son derece tehlikelidir. Susuzluk aptallığına tutulup yakalanan ve oracıkta öldürülen pek çok vampir tanıdım. O yüzden de susuzluğumu çok geç olmadan gidermeliyim. Biz vampirlerin koku duyuları kurt adamlar kadar gelişmiş değil. Bu sebeple de ormanda bir hayvan ararken ya da tetikte kalmak amacıyla seslerden yararlanmam en mantıklısı. Bu da derin bir odaklanma ve güç gerektiriyor. Benim için bir hayli zor olacak. Susuz kalan vampirler yavaş yavaş güçlerini kaybetmeye başlarlar... Bu tehlikenin ve soğuk bir ölümün ilk aşamasıdır. Bende artık susuzluğun ikinci aşamasına geçmiş olduğumu anlamıştım. Eski formumda değildim. Bu da beni avcı konumumdan çıkarıp açık bir av haline getirirdi. Hatta belki de farkında değildim ama çoktan birilerinin ilgisini çekmiştim. Etrafımı dikkatli ve yavaş bir şekilde sarıp profesyonelce saldıracakları anı bekliyor olamazlar mıydı? Ya da her zamanki gibi kuruntu yapıyordum. Korkuyordum... Ve Korkmalıydım! Çünkü beni bu güne kadar hayatta tutan tek şey bu korku duygusuydu. Hızlı bir plan yapmak için henüz geç değildi. Kendime görüş alanımı koruyabileceğim uygun bir pozisyon ararken ağacın üstüne çıkmamın daha güvenli olacağını düşündüm. En yüksek noktaya çıktığımda geniş dalların arasına saklanmak oldukça kolay olmuştu. Yine de daha korunaklı bir yerde duruyor olmam güvende olduğum anlamına gelmezdi Elbette. Her zaman tetikte olmalıydım. Anne ve babamın ölümlerinden öğrendiğim yegane şey buydu. Artık ben onlar için yaşıyordum. Onlara ne olursa olsun hayatta kalacağıma dair verdiğim o söz için. Gözlerimi kısıp etrafı süzmeye devam ettim. Boğazım kuruydu ve canım hiç olmadığı kadar kan çekiyordu. Muhtemelen şu anda yanımda bir insan olsa ve bu durumumu ona anlatmaya çalışsam ya benden korkup kaçar ya da beni avlamaya çalışırdı. Ancak İnsan vücudunda da kan var diye bu bizim onları avlamak istediğimiz anlamına gelmiyor. Ona bakarsanız insan vücudun da et de var. Neden kimse yemeye kalkışmıyor? Bana kalırsa bir vampirin insanı öldürmesiyle bir insanın insanı öldürmesi arasında hiçbir fark yok. Benim gözümde her ikisi de katil ancak insanlar bu konuda taraflı davranıyor. Vampir cinayet işlediği zaman bunun bedelini canıyla öderken insansa yalnızca hapse giriyor. Çünkü o bir insan. Biz vampirlerse canavarız. Asla var olmaması ve dünya üzerinden köklerinin tamamen bitirilmesi gereken aşırı güçlü yaratıklar... İnsanlara göre bizim en korkunç tarafımız kan içiyor oluşumuz. Oysa bu onların su içmesi kadar doğal bir olay. Bu da bizim bir ihtiyacımız. Kanın içindeki albümin globülün, fibrinojen, demir ve lökositlere ihtiyacımız var. Bu kadar değerli bir sıvıyı korkunç olarak tanımlamak bizim için tamamen mantık dışı. Yine de tüm bunlara rağmen insanları anlayabiliyorum sanırım. Onlar yalnızca soylarını güvende tutmak istiyorlar. Bizim varlığımız onların tehdit ediyor ve kendilerini av gibi hissediyorlar. Tıpkı benim şu anda hissettiğim gibi.. ama insan, doğası gereği av değil avcı olmalıdır değil mi? Artık av olan insanlar değil biz azınlıkta kalan vampirleriz. İnsanlar için sadece birer eğlenceden ibaretiz. Onlar için avlanmanın bir sonu yok. Bir gün av olma sırasının onlara gelebileceğini bile düşünmüyorlar. Tüm kibiri ve ihtişamıyla her zaman piramidin tepesinde insanoğlu vardır. Diğer canlılarsa birer eğlence. Bir diğer deyişle insalar ve oyuncakları... Bir zamanlar dünyada yaşamış olan sayısız güzelikleri sırf kendilerine tehdit olarak gördükleri için yok ettiler. İnsanların elinde nesilleri tükenip gitmiş olan binlerce canlı türü varken onlara masum diyemem. Hatta açıkçası benim gözümde asıl canavar insanlar. Ben bir vampir olarak yalnızca susadığım için avlanırken insanlar bunu eğlence olarak yapıyor. Kendi içlerinde bile ayrışmış durumdalar. Savaşlar çıkarıp hayvanlara yaptıkları gibi bu kez de birbirlerini avlıyorlar. İnsanları anlamak benim için imkansız. Sadece ne düşündüklerini tahmin edebiliyorum. Aslında biz vampirlerinde insandan geldiğini söylüyorlar. Fiziksel olarak onlara benzediğimiz doğru olsa da insandan gelmeyi isteyip istemediğim konusunda pek emin değilim. Sanırım maymundan gelmiş olmayı yeğlerdim. Onlara yenilmek gibi bir niyetim yok. Annem ve babamla aynı kaderi paylaşmayacağım. Ben bugün bu ormana av olmak için değil avcı olmak için geldim ve gerekeni de yapacağım.. Bir saatlik uzun bir bekleyişin ardından nihayet bir kıpırtı fark ederek kafamı dalların arasından uzattım. Yere baktığımda hayal kırıklığına uğramıştım çünkü gördüğüm şey yalnızca küçük kahverengi bir tavşandı. Onu bekleyen tehlikeden habersiz bir şekilde uzun kulaklarını oradan oraya sallayıp duran yaşam enerjisiyle dolu bir tavşan. Peki onu avlamalı mıydım? Küçük ya da büyük sonuç olarak ona ihtiyacım vardı değil mi? Yemek seçme gibi bir lüksüm yoktu. Tavşan beni bir süre daha idare ederdi, o sırada da kendime başka bir av bulmak için vakit kazanmış olacaktım. Dikkatle tavşanı izlemeye devam ettim. O da benim gibiydi. Orman onun evi olmasına rağmen gezerken dikkatli davranıyordu. Tam orta noktaya geldiğinde üstüne atlayarak hamlemi yapacaktım. Uzun zaman susuz kaldığım için güçten düşmüş olsam da hâla hızlıydım ve bunu yapabilirdim. Tavşan son anlarını yaşıyordu, bu anlarında tek şahidiyse avcısı olan bendim. "Hadi!" Diye bir temkinde bulundum kendi kendime "Ne kadar uzatırsan senin için o kadar zor olacak!" Aslında ailem öldükten sonra tamamen stoktaki kanlarla beslenmiştim ve bu benim tek başıma çıktığım ilk Avdı. Bu yüzden de biraz gergindim ancak kendime olan inancım tamdı. Ailemden avlanmakla ilgili tüm detayları öğrenmiştim. Avımı izlemeye devam ettim. Tavşan nihayet istediğim konuma geldiğinde atlamaya hazırdım. Derin bir nefes aldım. "Artık benimsin tavşan!" Kanını içmem yalnızca iki saniye sürecekti ve muhtemelen acı bile çekmeyecekti ancak ben hayvanın gözlerini gördüğüm anda kendime engel olamayarak durdum.. Kalbim delicesine çarpmaya başladı. Kendi kendime neden bu kadar masum göründüğünü sorgulayıp duruyordum ve bu sorgulamalar sırasında kendime daha çok öfkeleniyordum. Onu avlamalıydım. Ben avcıydım ve de o benim avımdı. Tanrım... Hangi avcı avıyla duygusal bir bağ kurardı ki? Yoksa ben bir avcı değil miydim? Hiçbir zaman, normal bir vampirin yapmayacağı safça hatalara düşen intaar meraklısı bir vampirden daha ötesi olamayacak mıydım? O zaman yaşamanın ne anlamı vardı ki? "Hayır hayır bu olmayacak! Bu kadar kolay pes etmeyeceğim. Bugün burada hayatta kalmak ve yoluma devam edebilmek için o tavşanı avlamak zorundayım. Doğanın kanunu bu. Güçlü olan zayıf olanı yener. Her daim güçlü kalmaya mecburum." Kendime verdiğim telkinlerin haddi hesabı yoktu. Güçlü kalmaktan ve güç kazanmaktan başka hiçbir çarem de yoktu. Bugün burada bu tavşanı avladıktan sonra eminim ki artık av yapmak benim için çok daha kolay olacaktı. Güçlenmenin ilk aşaması cesaretti. Bunu yapmalıydım. Yapmalıydım ve her şeyin bir çorap söküğü gibi devam etmesine izin vermeli, kendimi akışa bırakmalıydım. İlk olarak derin bir nefes daha aldım. Bunu birkaç kez tekrarladım. Düzeldiğime eminim olmalıydım çünkü bir kez daha başarısız olmak gibi bir lüksüm olamazdı. Cesaretimi toplamak tekrar tekrar yapılabilecek bir şey değildi. Ben, yalnızca tek kurşunu olan bir silahtım. Nefesim düzene girdiğinde tüm dikkatimi tavşana vermeye devam ettim. Bu kez farklı bir pozisyondan saldırmayı planladım. Tavşanın gözlerini göremeyeceğim bir pozisyondan... Benim için en iyi seçenek buydu. Tavşanın arkasından saldırıp direkt ensesini ısırarak kanına sahip olmak kadar iyi bir yöndem olamazdı değil mi? Keşke bunu en başından düşünmüş olsaydım. O zaman küçük tavşana bir canlı gözüyle değil yalnızca bir yemek gözüyle bakardım. Tıpkı diğer avcıların da yaptığı gibi... Haha! Sanırım bu işi çabuk kavramıştım. "Ben Lilith... Ormanın duygusuz avcısı Arkadan saldırdığı sürece Kaçırmaz hiçbir avı..." Sanırım kafiye yapmak konusunda pek iyi değilim ama bunu daha sonrada çalışabilirim. Neşeyle gülümsedim. Şimdiden gözlerimin kırmızıya döndüğünü hissedebiliyordum. Ben avcıydım, vampirdim ve de insandım... Belki bencilce gelebilir ama kim olmaya ihtiyacım varsa ben tam olarak oydum. Hayatta kalmak için kendime koyacağım yeni kuralım buydu. Ben tavşanı izlemeye devam ederken ormandan aniden devasa bir çığlık sesi yükseldi. Tavşanın ürküp kaçtığını gördüğümde peşinden gitmek istemedim. Aslında onu hâla yakalayabilirdim ancak yüreğimi tamamen merak duygusu sarmıştı. Ormanda benden başka bir av ve avcı daha vardı. Bu kez av olan şeyin bir insan olduğuna emindim. O an İçimde büyük bir istek doğmuştu. Bir insanın av oluşunu izleme isteği... Sanırım bunu yapabilirdim çünkü sonuç olarak o insanı öldüren kişi ben olamayacaktım değil mi? Bu hikayede yalnızca iki başrol vardı: av ve avcı... |
0% |