@gokberk06
|
Hayatımızda yanımızda olanların kıymetini bilmek, zamanın her anını değerli kılmak için en büyük armağandır; çünkü bazen, en sevdiklerimizi kaybettiğimizde, onların değerini fark ederiz.
*****
1 ay önce
Amber’dan
Dışarıda alacakaranlık hakimken bugün garip bir şekilde herkesten erken kalkmıştım saat daha 6.30 bile değildi dışarıdaki soğuğu az çok tahmin edebiliyordum çünkü ışıkların gösterdiği kadar yollar donmuştu. Sokak lambalarının ışıkları etrafı aydınlatırken sokakta tek kişi bile yoktu kısaca kasabada daha hayat başlamamıştı. Burası çok büyük bir kasaba olmadığı için bir yerden bir yere ulaşmak zor olmuyordu o yüzden insanlar gideceği yere en geç 1 saat önceden çıkıyordu kendi arabası olanlar ise mesailerinin başlamasına 15-20 dakika kala muhtemelen hala evinde kahvelerini yudumluyor oluyordu yani en azından bizimkiler öyleydi. Babam kasabanın hatta bölgenin en tanınmış doktoruyken annem en tanınmış avukatıydı kendilerine ait büyük bir ofis, hastane ve ilgi alanları olmamasına rağmen zamanında yaptıkları sayısız gayrimenkul yatırımları vardı kısaca ikisi emlakçılıkla da uğraşıyorlardı hatta şehrin tek alışveriş merkezinin de en büyük ortaklarından biriydiler. Sıradan bir avukat ve doktarken nasıl kasabanın en zenginlerinden oldular hiçbir fikrim yoktu annem hep başarının parayı; paranın da parayı getireceğini söylerdi. İşte bu kasabaya yerleştikleri günden beridir onlarda elde ettiği başarılar sayesinde hatırı sayılır bir güce ulaşmıştı. Biz de hiç yokluk görmemiş hep konfor içinde yaşamıştık bize böyle bir hayatı sundukları için her gün tanrıya onlar için dua ediyordum ve asla elimdekinden olmak istemiyordum. Kendime kahve makinasından bir Amerikano yapıp elimdeki kupayla soğuğa aldırış etmeden bahçeye çıktığımda üstüme vuran sert soğuk beni ürpertmişti hava sandığımdan da soğuk olsa da nedensiz şekilde soğuk havalar hep hoşuma giderdi o yüzden içeri girmeye yeltenmeden bahçedeki banka oturarak bir sigara yakmıştım. Kar yavaş yavaş serpiştiriyorken ben önce kahvemi yudumluyor sonra sigarayı ciğerlerime çekiyordum. Karanlık sokakta ki sokak lambaları hafif serpiştiren karı ışıkları sayesinde gözler önüne gezerken kasabada devriye gezen ve bizim eve doğru gelen polis aracını ve yanıp sönen ışıklarını da görmek mümkündü. Polis arabası yanımdan geçerken başını dışarı çıkarıp: ‘’Hey Amber bugün erkencisin’’ diyen genç polis memuruna gülümseyerek selam verip çitlere doğru ilerledim: ‘’Hey Jackson günaydın’’ arabasını kısa süreliğine çitlerin önünde durdurmuştu: ‘’Yine devriye işleri mi?’’ diye sorduğumda bu sefer o güldü: ‘’Görüyorsun’’ deyip arabanın açık sirenlerini gösterdiğinde gelmeyeceğini bile bile kibarlık olsun diye: ‘’Vaktin varsa kahve ısmarlamamı ister misin?’’ dedim başını ‘hayır’ manasında iki yana sallayıp: ‘’Görev beklemez’’ cevabını vermiş bana el sallayıp yanımdan araba ile uzaklaşmıştı. Jackson’la lisedeyken aynı sınıfta olduğumuz için onu iyi tanıyordum sadece lisede değil ortaokulda da birlikteydik, babası şehre şef olarak tayin olunca oda zorunlu olarak babasının peşinden gelmişti. Her ne kadar zeki bir çocuk olsa da babasının yolundan gidip polis olmayı seçmiş, zekasını hep orada kullanabileceğini öne sürmüştü. Kullanmıştı da kasabada birkaç yıl önce gerçekleşen korkunç bir cinayetin zanlısını ilk görev yılında günler içinde yakalamıştı o yüzden ona saygı duyuyordum ve ileride çok iyi bir şef olacağından emindim. Araba iyice gözden kaybolduğunda oturduğum yere dönmüş yarım kalan kahvemi içerken bir sigara daha yakmıştım. İkisi de eş zamanlı bittiğinde daha lisedeki kardeşim Rosa’nın hayvanlar üşümesin diye yaptığı küçük hayvan evine mama ve su doldurmaya arka bahçeye geçmiştim. Kardeşimle aramız hep bozuk olsa da ona değer veriyordum daha doğrusu vermek zorundaydım ama önemli olan bu değildi bu tür güzel düşüncelere herkes destek vermeliydi. Tüm mama kaplarını doldurup sert soğuğa daha fazla dayanamayarak eve geri girdiğimde hala uyanan kimse yoktu. Akıllı saatimde ise alarmın çalmasına 1 saat 15 dakika olduğu gösteriyordu oflaya oflaya kendi kendime: ‘’Bu saatte uyanacak ne vardı?’’ diye söylenirken merdivenlerden yukarı çıkmıştım. Odama girmeden de kapı arasından kardeşim Rosa’yı seyretmiştim her zamanki gibi yine yastık bir yerde başı bir yerdeydi üstü de açıktı. Onun bu tatlı haline gülümseyip odaya girdiğimde uyandırmamaya çalışarak başını yastığına çıkarıp yorganını üstüne örttüm. Yatağının kenarına oturup kardeşimin saçlarını okşarken uykulu sesiyle bir şeyler fısıldıyordu ancak sesi korku dolu çıkıyordu: ‘’Hayır yapmayın, lütfen istemiyorum bırakın beni!’’ diye kendi kendine konuşurken gözünden bir damla yaş süzülmüştü hızlıca üstüne eğilip: ‘’Ro-Rosa iyi misin ablam?’’ diye sorduğumda gözleri hafifçe aralanmıştı ‘’Abla’’ tek yaptığı boynuma sarılmak orada ağlamak olmuştu yanağını okşayıp: ‘’Kabus gördün hayatım tamam mı? Bak bende görüyorum bazen korkma olur arada hadi uyumaya devam et’’ dediğimde eliyle gözlerini sildi bana tam tekrardan sarılacakken: ‘’Sen yine sigara mı içtin?’’ diye sormuştu gülüp: ‘’Of senle bunu tartışmayalım canım hadi uykun kaçmamışken uyu sanki sen içmiyorsun’’ ‘’Ben az içiyorum her gün bile içmiyorum bir kere sadece ortam olursa.’’ ‘’Tabii canım öyledir’’ sakladığı yerdeki puffu çıkarıp: ‘’Hayatım belki bilmezsin ama buda sigara’’ dedim onunla laf dalaşına girmek hoşuma gidiyordu işte bizde böyleydik orta parmak çekip odasından çıktığımda o tarafa dönüp: ‘’Gerizekalı iyilikte yaramıyor’’ dedim ve kendimi odama attım. Azcık yatağıma uzanıp uyumaya çalıştığımda oradan oraya dönmüş ancak tabii ki uyku tutmamıştı. Oflaya puflaya yataktan kalktığımda yine kendi kendime: ‘’Bugün sana uyku yok’’ galiba deyip aynada kendime baktım en iyisi hazırlanmak olacaktı bugün ki kombinim havadan da dolayı basit ve sıradandı sadece jean bir pantolon giymiş alttaki gömleğimin üstüne de bir kazak geçirmiştim zaten bu soğukta sırf çok güzel olayım diye gidip elbise veya etek giymezdim. Kısa sürede makyajımı bitirip aşağıya indiğimde hava hala karanlıktı güneşi burada doğma saati 8 civarındaydı ve hala yarım saatten fazla bir süre vardı bir bardak su alıp bu sefer televizyonun başına oturdum. Sabah haberleri tam bu saatlerde başlıyordu hiç haber takip etmeyi sevmesem de şu saatte yapılacak tek aktivite oydu çıkan ilk kanalda bülten başlamıştı ilk haber 3 ay önceki bir kayıp vakasıyla ilgiliydi haber kaybolan genç kızın hala bulunamadığından eğer bu hafta içinde de bulunmazsa kayıtlara ‘öldü’ olarak işleneceğinden bahsediyordu işte sırf bu kötü haberlerden dolayı haber seyretmekten nefret ediyordum. Direk kanal değiştirdiğimde neyse ki How I Meet Your Mother dizisinin tekrar bölümüne denk gelmiştim. Kanalı açmamla gülmem bir olduğunda içeriden kendime bitki çayı almaya mutfağa girdim, aldığım çayla içeri döndüğümde 20 dakikalık bölüm kısa sürede bitmiş zaman biraz daha geçmişti. Hava hala karanlıktı sigara yakmaya dışarı çıkarak sigarayı dudaklarımın arasına götürüp yakıp çektiğimde arkamdan: ‘’Günaydın’’ diye bir ses duydum başımı çevirdiğimde kız kardeşim Rosa gülümseyerek bana bakıyordu: ‘’Uyuyamadın mı?’’ yanıma yanaştığında başımı ‘evet’ manasında salladım iyice yanıma gelip ‘’Bu sabah beni rahatlattığın için teşekkür ederim’’ dedi başımı ona doğru çevirip: ‘’Bir şey değil’’ dediğimde kendini benden çekti. Sigarayı tekrardan dudaklarıma götürdüğümde: ‘’Bana da versene’’ deyince dalga geçer bir gülüşle gülüp: ‘’Gerçekten daha reşit olmadığın halde ablandan sigara istemeye utanmıyor musun?’’ deyip ona baktığımda ileri doğru bakıp: ‘’Abla reşit olmayabilirim ama 17 yaşına kadar neler yaptığımı unutuyorsun’’ dediğinde ağzımdan aniden hiç söylemek istemediğim bir cümle çıkmıştı: ‘’Doğru sürtük olduğunu unutmuşum’’ dediğimde gülen yüzü düşmüş kendini benden çevirmişti üzüldüğünü anlamak zor değildi: ‘’Abla bana öyle deme herkes desin ama sen deme, herkes aynısını diyor zaten ama sen de deyince kendimi çok değersiz hissediyorum, ablam bile beni önemsiz görüyor, benden utanıyor diye düşünüyorum gerçi öyle görüyorsunuz zaten annem, babam ve sende ama ben böyle olsun istemezdim. Ben senin gibi olmak isterdim senin gibi başarılı olmak isterdim, Ethan gibi bana çok değer veren; her anımda bana destek çıkan bir sevgilim olsun isterdim ama olmayınca olmuyor bana vurulan mühür öyle bir şey ki işte bu sefer buldum dediğim çocuklar bile beni sikip atmak için kullandı…’’ gözleri yaşarmıştı: ‘’Sen hep altın kızdın ben ise kara lekeydim sen her alanda başarılıydın ve gerçekten altın gibi parlıyordun benim babamın parasıyla geçtiğim sınıfları sen A+ derecesiyle geçiyordun mesela o dereceler seni tıpa soktu, sen odana madalyaları dizerken ben sadece izlemekle yetiniyordum. Annem ve babam beni senin gibi olamadığım için sevmedi, sana verdiği kadar değer vermedi zaten. Her şeyimi elimden aldılar çünkü ben onlar için sürtük lakaplı ailenin yüz karası olmuştum. Böyle olmasına rağmen seni hep benden çok sevmelerine; beni hiç sevmemelerine rağmen, asla senin gibi olamayacağımı bile bile ben yalnızca seninle gurur duydum, senin gibi bir ablam olduğu için hala gurur duyuyorum’’ dediğinde benim de gözlerim yaşarmıştı. Sigara paketimi ona uzattığımda önce çekinse de paketten çektiği sigarayı dudaklarının arasına koymuş bende çakmağımla onun sigarasını yakmıştım. Bir kez çekip sigarayı dudaklarından çektiğinde: ‘’Çok yanlış biliyorsun Rosa’’ dedim çünkü annem ve babamın ona değer vermediğini düşünmesini istemezdim kendi sigaramı tekrar dudaklarıma götürüp çektiğimde: ‘’Annem ve babam sana çok değer veriyor, sen belki görmüyorsun anlamıyorsun ama annem, babam ve ben seni seviyoruz, seni sevdiğimiz için onlar da sana bu kadar mesafeli davranıyor çünkü bunu tamamen gösterdiklerinde tekrardan şımaracağını, eski hallerine geri döneceğini düşünüyorlar. Onlar senin için çok çabaladı sen küçük yaşta cinsel ilişki yaşama, alkole alışma ve uyuşturucu kullanma diye çok çabaladılar ama onların beyaz dediğine sen hep siyah dedin, hep onlar ne diyorsa tersini yaptın hala da yapmayı sürdürüyorsun. İşte annem ve babam bu yüzden çözümü elindekileri alıp sana mesafeli davranmakta buldular. Seni gerçekten çok sevdiğimiz için yaptılar, o çevreden seni uzaklaştırmaya çalıştılar aslına bakarsan başardılar da eskiden geceleri eve gelmezken şu an ben döndüğümde sen odanda kitap okuyor ya da ders çalışıyor oluyorsun. İşte buna ters psikoloji diyoruz sana mesafeli davrandığımızda hep evde oluyorsun çünkü kendini kanıtlamak istiyorsun, seni sevmediklerini düşündüğünden kendini sevdirmeye çabalıyorsun.’’ Gülerek Rosa’nın gözlerinin içine baktığımda gözlerindeki sevinci görmek zor olmamıştı: ‘’Yani o yüzden mi?’’ diye sorduğunda başımı salladım ve devam ettim Rosa benim paketimden bir sigara daha alıp yaktığında ben de konuşmaya geri dönmüştüm: ‘’Sana sürtük diyenlerden açılan davalar sayesinde banka hesabında ne kadar para birikti biliyor musun? Babam ve annem benim kızıma kimse sürtük diyemez deyip sana bunu diyen kim varsa hepsiyle uğraştı yetmedi o paraların bir kısmıyla sana ileride kullanabileceğin güzel bir portföy hazırladı. Sence seni sevmeseler bu kadar uğraşırlar mıydı yani uğraşır mıydık?’’ cümlemi bitirdiğimde sadece kardeşimin gözlerine odaklanmıştım resmen duydukları onun gözlerinin içini güldürmüştü sigarasından bir nefes daha çekip sıkıca bana sarıldı ağlayarak: ‘’Sizi, seni çok seviyorum abla’’ dediğinde saçına bir öpücük kondurmuştum. Uzun zamandır kardeşimle hiç bu kadar yakın olup konuşmamıştım yani bu konuşma bana da sanırım iyi gelmişti çünkü onunla uzun zamandır yakın değildik hatta sürekli tartışır kavga ederdik. Baya zamandır da aramızda doğru düzgün bir abla-kardeş ilişkisi yoktu fakat bu konuşma aramızdaki buzları eritmiş gibiydi. Hem ona yanlış düşündüğü gerçekleri anlatınca kendimi de iyi hissetmiştim çünkü onu uzun zamandır üzgün görüyordum ve onu öyle görünce istemsizce ben de üzülüyordum sonuçta ben onun ablasıydım. Bitirdiği sigaranın izmaritini söndürüp çöp kutusuna attığında gün neredeyse aydınlanmıştı önce eve bakıp sonra yine bana döndüğünde: ‘’Annemler bana sigara verdin diye ikimize de kızmasın diye bence tam da şu an çıkmalıyız. Bugün beni okula sen bırakır mısın? Okula giderken çok güzel bir kahveci var, kruvasanları da harika’’ dediğinde ‘’Tamam sen arabanın oraya geç anahtarı alıp geliyorum’’ dedi heyecanla arabaya ilerlerken ben de komidinin üstündeki Mercedes’imin anahtarını alıp arabaya dönmüştüm. Bu arabayı 18. Yaş günümde babamlar hediye olarak almıştı ve o günden beridir kullanıyordum ben sürücü koltuğuna geçmiş oda yanıma geçmişti. Hızlıca arabayı çalıştırdığımda: ‘’Beni ilk kez okula bırakıyorsun’’ deyip gülünce ‘’Son da olmaz sanırım’’ dedim gerçekten onu uzun zamandır ilk kez bu kadar mutlu görmüştüm meğersem tek ihtiyacı benim onunla biraz konuşmamdı artık daha iyi anlıyordum. Bahsettiği kahvecinin önünde durduğumda hızlıca: ‘’Ben alırım’’ demiş arabadan inmişti. Elinde poşetlerle arabaya döndüğünde poşetten çıkarttığı kahveyi bana uzatıp: ‘’Ekstra shotlu laktosuz sütlü latte en sevdiğinden’’ kahveyi elinden alıp yudumladığımda: ‘’Nereden biliyorsun?’’ diye sorunca ‘’Ablamla zekalarımız farklı ama zevklerimiz aynı bazı tatsal duygularda aktarılıyor işte’’ ‘’Demek burada bana çekmişsin’’ cevap vermemişti ama yine gülümsemişti kruvasanından ısırdığında benim de canım çekmiş bir tane vermesini istemiştim. Rosa’nın dediği kadar hem kahveleri hem kruvasanları lezzetliydi. Okul arazisinin içine girdiğimde okula öğrencilerin gelmeye başladığını görüyordum en ileriye kadar gidip durduğumda: ‘’Bak sen sana her yaklaşan erkeği iyi sanıyorsun ama değiller o yüzden her erkeğe yüz verme içine girmesine müsaade etme, sen buna müsaade ettikçe bu sefer sana yaptıklarını orada burada övüne övüne anlatacak üstüne sürtük diyecekler. Ben kardeşimin bu lakap ile anılmasını istemiyorum’’ dediğimde ‘’Ne yani sadece büyüklerin girmesine mi izin vereyim?’’ deyip güldüğünde: ‘’Espri yaptığını düşünsem de erkeğin bacak arasında ki o şeye dikkat edeceğine kişiliğine dikkat et çünkü o şeyi çok büyük olan ama ciğeri beş para etmeyen sayısız erkek var. Herkesin bazı yanlışları olabilir sen de o yanlışları geçmişe bırakıp önüne bak işte o zaman istediğini de bahsettiğimi de bulursun.’’ ‘’Deneyeceğim’’ önce bana sıkıca sarıldı: ‘’Artık abla-kardeş biraz fazla zaman geçirsek olur mu?’’ diye sorduğunda ‘’Bakarız’’ yanıtını verdim tam arabadan inmek üzereyken ise: ‘’Birde abla bana biraz para verebilir misin? Kalan son paramı şunlara harcadım biliyorsun ben senin kadar harçlık almıyorum neden olduğunu anlatmış olsa da beş parasızım’’ onu kırmayıp cüzdanımdan çıkardığım 100 doları: ‘’Yeter mi?’’ diye sorarak uzattığımda başını sallamış yanağıma bir öpücük kondurarak arabadan inmişti. Okul binasına yürürken bir çocuğun kardeşime söylediğini duyunca sinirden küplere binmiştim: ‘’Hey Rosa neden bugün ablanla geldin? Altında sabahlayacak erkek mi bulamadın aptal sürtük’’ ‘’Siktir git!’’
Orta parmak çekip takmadan ilerlediğinde öfkeyle soluyarak arabadan indiğimde çocuğa doğru seslendim: ‘’Hey buraya bak!’’ çocuk bana döndüğünde ona yürüyüp kolunu sıkıca tutmuş: ‘’Bir daha kardeşime sürtük dersen yemin ederim seni gebertirim! Şimdi sadece muhtemelen kolunu kırmakla sonra seni yere yatırıp bir süre hareketsiz bırakmakla yetineceğim’’ dediğinde sertçe çevirdiğim kolunu yere doğru büküp önce bacak arasına sonra karnına tekme attığımda adeta çığlık çığlığa ağacın önüne düşmüştü. Rosa onu savunduğumu gördüğünde sabahtan beridir gülen yüzünde bu sefer tatlı gamzesi orta ya çıkmıştı. Üç hamleyle yere düşürdüğüm çocukta çığlık çığlığaydı: ‘’Sizi polise şikayet edeceğim!’’ diye bağırdığında dalga geçercesine: ‘’Birde selam söyle malum sonradan mahkemeye giderse orada da anneme selam söylemeyi unutma. Kaybettiği dava yoktur sen kazanacağım diye gidince donuna kadar almasın sonra’’ son olarak yüzüne sertçe bir yumruk indirdiğimde ve arabaya döndüğümde Rosa ‘’Abla’’ deyip yanıma koşturmuştu bana sıkıca sarıldığında: ‘’Teşekkür ederim’’ dedi kendini çektiğinde herkes bu tarafa bakıyordu: ‘’Yemin ederim eğer bir daha kardeşime böyle laflar ederseniz karşınızda beni bulursunuz’’ susup arabama bindiğimde Rosa‘nın uzaktan kısık sesle söylediği: ‘’Seni seviyorum abla’’ cümlesini duymuştum. Arabamın camından el salladığımda da okula doğru ilerlemişti. Ben okuldan çıktığımda da telefonum çalmaya başlamıştı bu sefer annem arıyordu: ‘’Efendim anne?’’ ‘’Kardeşin yok!’’ sesi oldukça telaşlı çıkıyordu onun benimle olduğunu düşünmediği için telaşlı olması normaldi hala bitiremediğim kahveyi yudumlayıp: ‘’Rosa benimleydi bugün sabah onla biraz konuştuk, bana biraz kendini açtı, dertleştik bende ona düşündüklerinin yanlış olduğunu anlattım. Okula da ben bıraktım sorun yok yani’’ trafik ışıklarında durduğumda annem baya şaşırmıştı: ‘’Nasıl yani? Siz konuştunuz birde onu okula mı bıraktın?’’ diye sorduğunda ‘’Evet anne hem o benim kardeşim değil mi? Onun için kavga bile ettim az önce adıma dava açılırsa şaşırmayın fakat biliyorsunuz o bizim Rosa’mız bende onun ablasıyım sadece tartışıyoruz arada sırada ama ben onun ablasıyım, onu seviyorum yardımcı olmakta zorundayım. Yalnızlığına çözüm bulmalıydım. Birde çok üzgündü yani onun bana söylediklerini, bizim için düşündüklerini dinlediğimde adeta içim yandı’’ dediğimde annemin önce üzüldüğünü sonra aramızı düzelttiğimiz için güldüğünü anlamıştım: ‘’Aranızdaki buzları eritmenize sevindim yani sevindik babanda burada. Rosa’ya doğruları yani hepimizin ona çok değer verdiğimizi, tüm bunları onun iyiliği için yaptığımızı söylemen iyi olmuş bizde anlatmak istiyorduk sen bizden önce davranmışsın. Bu arada yaptığımızın nasıl işe yaradığını fark ettin mi? Rosa artık akşam eve geliyor hatta senden ve bizden önce biz geldiğimizde de ya odasında ders çalışıyor ya kitap okuyor oluyor’’ dediğinde ‘’Biliyorum onu bende gözlemledim sabah Rosa’ya da söyledim aslında tutmaya devam edebilirdim ancak dediğim gibi çok içim acıdı artık biraz onunla vakit geçireceğim. Akşam da ben alırım hatta belki yemeğe götürürüm şu an kapatıyorum ileride çevirme var.’’ vedalaştıktan sonra telefonu kapatmıştım çevirmeye girmeden ehliyetimi hazır edip hızlıca orayı geçmiştim. Üniversite kampüsü biraz kasabaya uzak ve çok geniş bir yerdeydi ben arabayı sürerken aklım sabah kardeşimin sözlerine takılmıştı yani gördüğü kabus çok gerçekçi gibiydi sanki o korkuyu gerçekten yaşamıştı. Kafam oraya takıldığında da kabusunda gördüklerinin gerçeklik payı var mı diye düşünmeden duramadım. Aklıma kötü düşünceler geliyordu ve eğer gerçekten böyle bir şey olduysa onu koruyamadığım için kendimi affedemezdim kendi kendime: ‘’Hayır olmamıştır değil mi?’’ dediğimde sesimde bir endişe vardı. Rosa çok içerdi hatta defalarca onu sızmış şekilde gittiği yerlerde bulmuştum kısacası düşündüğümü yaşamak zorunda kalmaya çok müsait hallerde olabiliyordu. Bu sefer telaşlı olan bendim hızlıca: ‘’Annemi ara’’ dediğimde arabanın ekranında ‘aranıyor’ simgesi çıkmıştı: ‘’Efendim kızım bir şey mi oldu?’’ ilk baş ne diyeceğimi bilemedim sonra: ‘’Anne Rosa sana kendisiyle ilgili yaşadığı kötü bir şeyi söyledi mi? Şey gibi…’’ devamını getirmekte çok zorlanmıştım sadece o durumu, onun öyle bir durumdaki çaresiz halini düşünmek bile kalbimi acıtmış, gözlerimi yaşartmıştı annem: ‘’Ha- hayır Amber neden bahsediyorsun?’’ yine sessiz kaldım elimle gözüme dolan yaşları sildiğimde ise: ‘’Bilmiyorum bu sabah erken uyandım Rosa’nın yanına gittiğimde yine başı bir yerde yastığı bir yerdeydi. Düzeltip üstünü örttüğümde bir şeyler sayıklıyordu: ‘Hayır yapmayın, lütfen istemiyorum’ diyordu ben kabus sandım ama uykusunda aynı zamanda ağlıyordu az düşününce… Anne olmamıştır değil mi?’’ işte o an hayatta kendimi en çaresiz hissettiğim anlardan biri olmuştu çünkü kendi öz kardeşimin kandırılmaya hep açık olduğunu biliyordum, böyle bir şey olmuşsa ve onunla ilgilenmediğimiz için yaşadıklarını bizden saklamış söylemeye korkmuş olabilirdi. İşte bu yüzden eğer bir şey yaşadıysa ve sırf korkusundan anlatmamış; anlatsa bile önemsemeyeceğimizi düşünmüş her şeyi içinde saklamayı seçmişse dediğim gibi asla kendimi affedemezdim işte kendi kendime onu koruyamadığımı düşündüğümden ağlıyordum elimle göz yaşlarımı silip: ‘’Ne olur olmamış olsun anne ben kapatıyorum sanırım konuşamayacağım’’ annem cevap vermeden ekrana basıp aramayı sonlandırdım. Gözlerim o kadar dolmuştu ki önümü görmekte bile zorlanıyordum direksiyonu ani hareketlerle çevirirken kaza yapmaktan korktuğumdan arabayı çekip aşağı inmiştim bir tane sigarayı dudaklarıma götürüp yaktığımda diğer elimde telefon vardı ve orada da kardeşimle çekindiğimiz bir fotoğraf açıktı düşündüklerim doğru muydum bilmesem de kendimi suçlamadan duramıyor ‘’Ben iyi bir abla olamadım’’ diyordum ‘’Seni hiç boşlamamalıydım’’ dediğimde telefonum çalmaya başlamıştı bu sefer arayan Ethan’dı hiç cevap veresim olmadığından reddettiğimde sigaramdan bir fıt çekip hızlıca bitirdim ve arabama döndüm. Kafam hala sorularla doluydu Rosa’dan bu cevapları nasıl alacağımı da bilmiyordum. Süratle arabayı sürdüm dakikalar sonra kampüsün içine girmiştim ama enerjim adeta sıfırlanmıştı. Kardeşime olmuş olabilecekleri düşündüğüm her saniye daha kötü oluyordum arabadan inip yürümeye başladığımda bile aklımda o vardı. Ethan ve arkadaşlarımızın nerede olacağını tahmin ettiğimden tekrar arama gereksinimi duymadan yerlerini bulmuştum Ethan hızlıca ayağa kalkıp: ‘’Günaydın sevgilim’’ deyip dudağıma bir öpücük kondurup kendini çektiğinde ağlamaktan şişen gözlerimi hemen fark etmişti: ‘’Amber ne oldu?’’ diye sorunca etrafa baktım tüm kafe doluydu: ‘’Başka yerde konuşalım mı?’’ başını sallayıp teklifimi kabul etti kampüs bahçesine çıktığımızda ilk işim yine bir sigara yakmak olmuştu: ‘’Anlatacak mısın? Konu ne?’’ ‘’Konu Rosa’’ ‘’Yine mi tartıştınız’’ ‘’Tartışmadık aksine uzun zaman sonra ilk kez onunla yakınlaştım ne kadar sürecek bilmesem de Rosa’yla tekrardan abla-kardeş olabildik. Bana içini döktü; bende ona neden öyle davrandığımızı açıkladım. Bizi anladı tüm bunları anlatınca gözlerinin içi güldü resmen…’’ gözlerim yine yaşarmıştı sigaramdan çekerek devam ettirdim: ‘’Onu okuluna kadar ben götürdüm hatta ona sürtük diyen biriyle kavga ettim. Her şey harikayı ancak buraya gelirken aklım karıştı çünkü Rosa’nın uyku stili biraz gariptir yani genelde yastık diğer tarafta kalır o diğer tarafta bugün de erken uyanmıştım. Düzeltmek için odasına girdiğimde sayıklıyordu: ‘hayır yapmayın, lütfen istemiyorum’ şeklinde aynı zamanda ağlıyordu. Kabustur sandım ancak Rosa kandırılmaya müsait bir kız ya tecavüze uğradıysa ve sırf ona uzak davranıyoruz diye yaşadıklarını söylemeye korkuyorsa? Çok korkuyorum Ethan, kardeşime bir şey yaptılar diye çok korkuyorum’’ diyerek tekrar hüngür hüngür; hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımda beni kolları arasına alıp sakinleştirmeye çalıştı ancak ben daha fazla ağladım, hiç durmadan dakikalarca ağladım: ‘’Ben dayanamam ona bir şey yaptılarsa kendimi asla affedemem’’ dediğimde hala ağlıyordum, canım çok yanıyordu o ise beni telafi etmeye çalışıyordu hafifçe saçımı okşarken: ‘’Daha hiçbir şey bilmiyorsun Amber hep en kötüsünü düşünemezsin belki sadece sıradan bir kabustur. Nereden bileceksin?’’ başımı iki yana salladım: ‘’Bilmiyorum işte ondan o kadar uzaklaşmıştım ki ne yaşadı bilmiyorum. Bir abla böyle mi olur? Bir abla hep kardeşinin yanında olmaz mı ben olmadım. Onu kendi halinde bıraktım annemler onu artık saldığında ben de salmamalıydım, kardeşimin yanında olmalıydım. İşte o zaman bu şekilde düşünmezdim çünkü bilirdim’’ sesim kesilmiş ancak gözyaşlarım hala susmamıştı. İşte bazen yalnızca hiçbir şey bilmediğin halde düşünmek bile seni bu duruma sokabiliyordu ben orada ağlarken Ethan’ın tek kelime etmemesi ve yalnızca bana sarılarak sakinleşeceğimi düşünmesi çok canımı sıkıyordu biri arkamda durmadığında ben hep böyle oluyordum sinirle kendimi geri çekip Ethan’a doğru: ‘’Neden bir şey söylemiyorsun neden olmamıştır demiyorsun?’’ diye bağırıp çağırmaya başladığımda göz yaşlarım şiddetlenmişti. Önce sussa da sonra tam ben ona vuracağım sırada kolumu sıkıca tutmuştu: ‘’Sakin ol Amber, bu şekilde hiçbir şey çözemezsin ben de olmamıştır demek isterdim ama kardeşini tanıyorum, nasıl biri olduğunu biliyorum yani kusura bakma yaşamamıştır diyemiyorum. Gel sana bir şey göstermem lazım’’ sıktığı elimi tutarak beni götürürken, ben tek kelime edemiyordum. Kalbimde bir sızı var gibiydi kampüs binasının içine girdiğimizde hala suskundum. Ethan beni boş bir odaya götürdüğünde: ‘’Neden buradayız?’’ diye sordum bomboş onun suratına bakıyordum cebinden bir şey çıkarıp elime fırlattığında bana ne verdiğini anlamıştım: ‘’Bu ne? Neyi ima etmeye çalışıyorsun Ethan!’’ öfkeyle bağırdığımda ‘’Bunu söylemek istemiyordum ama dün bir çocuktan aldım kimden aldığını sorunca bana kardeşinin adını verdi. İnanmak istemedim ancak güvenlik kameralarına bakınca çocuğun okuldan çıkarken kardeşinle selamlaştığını gördüm. Bak’’ ekrandaki fotoğrafı gözüme soktuğunda çaresizce yavaş yavaş başımı sallıyordum ağlayarak: ‘’Hayır ya-yalandır, yanlış görmüşsündür’’ dediğimde sesimdeki çaresizliği kendim de hissetmiştim Ethan’da başını iki yana sallayıp: ‘’Biliyorum hiçbir abla kardeşinin uyuşturucu sattığını kabullenemez ancak bu yolu seçen kardeşinin kendisi. Düşündüğün şeyi yaşadıysa bile bu kendi halleri sayesinde oldu ve en kötüsü sen ne kadar ağlasan da artık o yolunu seçmiş; döndürebileceğini mi sanıyorsun?’’ diye sorduğunda odaya sessizlik çökmüştü bana destek olmasını beklediğim, yıllardır sevgili olduğum, hayatımı adadığım kişi bana destek olmak yerine kabullenmemi söylemişti. Yalnızca hayal kırıklığıyla Ethan’a baktım: ‘’Hayır, hayır yalan söylüyorsun; sana inanmıyorum; yalancısın sen’’ göğsünü ağlayarak yumrukladığımda ‘’Amber!’’ diye bağırdı tek diyebildiğim: ‘’Siktir git!’’ olmuş hızlı adımlarla kapıdan çıktığımda peşimden gelip seslenmeye çalışsa da dinlememiş kampüsten çıkarak kendimi arabama atmıştım. Ben geriye doğru gelip süratle kampüsten çıktığımda da kendi kendime ‘’Doğru olamaz’’ diye sayıklıyordum. Ne zaman geldim bilmiyordum fakat kendimi Rosa’nın okulunun önünde bulmuştum aynadan kendime baktığımda ağlamaktan gözlerim şişmişti ama umurumda değildi bilmiyordum ama tek umurumda olan Rosa’ydı gibi geliyordu. Okul arazisinin içinde olsam da arabayı öğrencilerin uğramadığı yere getirmiş sigara içmek için çıkıp arabama yaslanmıştım. İlk sigaramı bitirdiğimde yetmemiş üst üste defalarca yakmıştım kaç saat geçmişti bilmiyordum ama ben hala onu görmeyi bekliyordum. Karnım kazınmıştı fakat oradan ayrılasım hiç yoktu sadece Rosa’yı o çıkış kapısında görmek bana iyi gelecek sanıyordum. Soğuk adeta ellerimi dondurmuştu neredeyse hissedemediğim kıvama geldiğinde sigara izmaritini söndürüp arabaya geçmiş kaloriferi sonuna kadar yakmıştım. Öğlen arası saatleri geldiğinde Rosa’yı arabadan görmek için çok çabalasam da bir türlü görememiştim onu göremeyince de telefonundan aramaya karar vermiştim numarasının üstüne tıkladığımda hemen cevaplamıştı: ‘’Abla’’ dediğinde elimle göz yaşlarımı sildim sesimin kötü çıkmasını istemediğimden bekleyip: ‘’Kardeşim nasıl gidiyor?’’ diye sordum ‘’İyi etüdüm vardı bugün oradaydım o yüzden sessiz konuşuyorum’’ hafifçe sırıttığını anladığımda ‘’Tamam sen derse dön 4’te çıkıyordunuz değil mi?’’ dedim ‘’Hı hı’’ cevabını verdiğinde telefonu kapatmıştı. Bugün onla bir şeyler yapmak istiyordum ama sadece o gelince şu an açlıktan ölsem de tek lokma yiyesim gelmiyordu. Suyumu yudumlayıp yerine geri bıraktığımda sigara yakmaya yine kendimi dışarıda bulmuştum bu saatlerce böyle sürmüştü. Kafamda ki sorulara cevap bulamıyordum aklımda durmaksızın Rosa vardı göz yaşlarıma çare bulamayınca da artık kendi hallerine bırakmıştım artık çıkmaların kısa bir süre kaldığında: ‘’Rosa ne olur kardeşim; ne olur ablam senin hakkında söylediklerine inanmadığım için sevgilime bile posta koydum. Onları haklı çıkarma, yapmamış ol; düşündüğümü yaşamamış ol eğer olmuşsa da söyle ablam biz; ben seni çok yalnız bıraktık sen çok yalnız kaldın. Özür dilerim ama artık yanında olacağım kardeşim’’ elimi gözüme götürdüm göz yaşlarımı sildiğimde ve camdan okul tarafına döndüğümde öğrenciler yavaş yavaş dağlıyordu. Birkaç dakika sonra merdivenlerdeki kardeşimi gördüğümde gülümsedim, arabayı okulun önüne sürüp farlarımı yak-kapat yaptığında Rosa beni görmüştü yüzüne oturan gülümsemeyle arabaya koşturup kapıyı açtığında ‘’Abla beni almaya geleceğini beklemiyordum’’ demesiyle ‘’Geldim işte ablam’’ deyip sıkıca ona sarıldım sesim kötü çıkmıştı. Bana sarılarak karşılık verip kendini çektiğinde gözlerime odaklanmıştı tabii şişmiş gözlerim beni gören kimsenin dikkatinden muhtemelen kaçmazdı yüzü aniden düştüğünde: ‘’Abla ağladın mı sen gözlerinin altı şişmiş’’ dediğinde elimle gözlerimi sildim ‘’Yo ağlamadım alerjik sanırım’’ tekrardan sıkıca kardeşime sarıldığımda kulağına: ‘’Hani sabah demiştin ya abla-kardeş biraz fazla zaman geçirsek diye o zaman şimdi biraz birlikte vakit geçirmeye ne dersin? Sadece sen ve ben…’’ kollarımı kardeşimin sırtından ayırıp göz göze geldiğimizde büyük heyecanla: ‘’Olur’’ cevabını verdiğinde ‘’Harika o zaman güzel bir yemekle başlıyoruz’’ deyip direksiyona döndüm arabayı şehrin tek alışveriş merkezine ilerletirken ikimiz de mutlu görünüyorduk: ‘’Abla biliyor musun hayatımda ilk kez bugün bir sınavdan A+ aldım’’ trafik ışıklarında durup kardeşime tekrar döndüm: ‘’Bak demek aptal değilmişsin zekalarımız da eşitmiş sana bir şey söyleyeyim mi Rosa hepimizin içinde belli bir potansiyel vardır o potansiyeli ortaya çıkarmak için sadece çaba harcamamız gerek sen o vaktini kulüplerde, erkeklerin yanında harcamak yerine azcık dersine kullandığında başarı da peşinden geldi. Gelmeye de devam edecek canım benim’’ yanağından makas alıp ışıkları geçtim alışveriş merkezinin otoparkına yanaşırken: ‘’Abla ben ablam benle ilgilenince mutlu olma çağı çocukluğumda kaldı sanıyordum ancak fark ettim ki o tatlı heyecan, ablam bana zaman ayırıyor, ilgileniyor mutluluğu 7 yaşında olsan da 17 yaşında olsan da aynı kalıyor, hiç değişmiyor. Bana bu duyguyu tekrardan yaşattığın için teşekkür ederim, iyi ki ablamsın’’ bugün kaçıncı defa yapmıştı bilmiyordum ama tekrardan sıkıca boynuma sarılmıştı yine saçını okşayıp: ‘’Sende iyi ki benim küçük Rosa’msın, hadi karnım acıktı baya’’ dediğimde ‘’Belli’’ dedi cevap vermeden gülüp arabandan indim. Bu geldiğimiz şehrin tek alışveriş merkezi olmasına rağmen içinde dolaşması asla sıkmıyordu çünkü ciddi anlamda devasa büyüklükteydi içinde 500den fazla mağaza vardı ve adeta ayrı bir şehir gibiydi açık alanından kapalı alanına kadar ailemin iyi ki para yatırdı dediğim bir yerdeydi çünkü Gucci, Prada, LV gibi markalar burada hep vardı ben sık sık buraya alışverişe gelirken Rosa artık harçlık alamadığı için uzun zamandır gelemiyordu o yüzden kardeşim bugün ne istiyorsa yapacak, bir şekilde onu konuşturmaya çalışacaktım çünkü ablası olarak kardeşimin ne yaşadığını bilmek zorundaydım. Elimi kardeşimin sırtına atıp alışveriş merkezinin kapalı binasına girdiğimizde: ‘’Hamburger- patates sonra da Starbucks mu yapacağız?’’ diye sordu başımı iki yana sallayıp: ‘’Iıı, o çok klişe benim senin de bayılacağım başka fikrim var seni çok güzel bir mutfakla tanıştırmak istiyorum’’ dedim merakla: ‘’Hepsini denedim hangisi?’’ deyince yürüyen merdivene çıkmıştık bense mutfakla ilk nerede tanıştığıma kadar anlatmaya geçmiştim: ‘’Hani ben bir ara 6 aylığına Erasmusla Türkiye’ye gittim ya ilk orada tanıştığım bir mutfak. Türk mutfağı aslında dünyanın en iyi, en geniş mutfağı fakat maalesef o mutfağı doğru düzgün tanıtamıyorlar ben seni burada ki Türk resteorantına götüreceğim beğeneceğine eminim özellikle İskender ve mantı hamur işi olarak da lahmacun bayıla bayıla yememenin mümkünatı yok’’ anlatırken bile ağzım sulanmıştı resteorantın önüne çıktığımızda ‘’Onu hiç denemedim’’ demişti zaten bildiğimden onu buraya getirdiğimi söylemeden boş masalardan birine yerleşmiştik: ‘’Çok güzel kokuyor’’ ‘’O yemekleri yiyince niye bu kadar güzel koktuklarına hak vereceksin. Burası bir efsane kızım menüye baksana incelemek 10 dakika alır’’ tek tek sayfaları çeviriyordu ben ne yiyeceğimi bildiğimden hiç bakma gereği duymamıştım ancak Rosa çok kararsızdı garson yanımıza geldiğinde: ‘’Ben İskender istiyorum ortaya da 3 tane lahmacun yapalım birde kuşbaşı kaşarlı pide ve hangi meze varsa getirin kardeşim ilk kez deneyecek gördüğünüz gibi çok kararsız’’ onu işaret edince ‘’Bende ablamınkinden’’ demişti garson başını sallayıp tablette işaretlediğinde ‘’İçecek olarak da iki ayran, bir şalgam, birde şıra getirebilirseniz mutlu olurum son olarak da mezelerle beraber bir duble rakı koyabilir misiniz kardeşim onu da tatsın’’ hepsini yazıp kardeşime dönerek: ‘’Ablanız size harika bir şey yaşatıyor’’ dedi gülüp uzaklaştığında bu sefer kardeşim bana dönmüştü: ‘’Rakı ne?’’ ‘’Türk içkisi’’ ‘’Sen ciddi misin abla annem bana bile isteye içki içirdiğini öğrenirse ikimizin de ağzına sıçar’’ gülmeye başladığında bende güldüm: ‘’Şu an sen benim denetimimdesin kardeşim yani kimse seni de beni de yargılayamaz kısaca bu seferlik içmene ben izin veriyorum’’ dedim ve kardeşimin eline uzandım. Masayı kurmaya başladıklarında: ‘’Ablamla karşılıklı içeceğim demek’’ deyip güldü bu ona biraz komik gelmişti çünkü kesinlikle beklemiyordu rakılarda geldiğinde çatalımla mezelerden küçük küçük atıştırıyordum: ‘’Bu içkiyi birde yerinde deneyeceksin İstanbul’da Beyoğlu gecelerinde ben ilk orada denemiştim’’ dediğimde kadehimi kaldırdım Rosa içkiyi incelerken ‘’Rengini bir şeye benzetiyorum ama söylemeyeceğim neden sek içilmiyor?’’ diye sordu bardağı işaret edip: ‘’Tadarsan anlarsın hatta beraber tadalım önce biraz şunlardan çatalla ardından bir yudum çek’’ dedim hızlıca söylediklerimi yapınca bardağı kaldırıp: ‘’Kardeşliğe’’ dememle tokuşturduk ve ikimiz de aynı anda bir yudum aldık. Gelen acımsı tat başta Rosa’nın midesini bulandırmıştı ancak kısa sürede alışmıştı: ‘’Tam kafa yapmalık, dert yanmalık’’ bir yudum daha alınca diğer çatalla mezelerden yiyordu çatalının ucuyla hepsini denerken en son fazla fazla almaya başlamıştı: ‘’Bunlar harika’’ içkisini de yudumladığında ‘’Ablacım hani dedin ya dert yanmalık bir içki diye bana anlatmak istediğin şeyler varsa sonuna kadar dinlerim, bunun için daha iyi bir ortam olamaz. Ne dersin?’’ diye sorduğumda tüm bardağı kafasına dikmişti ben de arkasından içtiğimde: ‘’Ne anlatabilirim ki sana abla biliyorsun zaten’’ ‘’Elbet bilmediğim şeyler vardır konuşmak, dertleşmek belki bana da iyi gelir’’ aklıma sabah Ethan’la yaşadığımız tartışma geldiğinde başımı masaya doğru eğmiştim bardağı kafama diktiğimde de Rosa: ‘’Bugün o yüzden mi ağlıyordun Ethan’la mı tartıştın?’’ diye sorduğunda masadaki şişeden rakı koyup yine kafama diktim: ‘’Zaten oldukça belliydi sadece erkekler çok aptal!’’ bu cümlenin son kısmı ağzımdan öfkeyle çıktığında: ‘’Öyleler hepsi aptal, hepsinin kafası aynı yere çalışıyor’’ şeklinde bana dönmüş oda içmişti. Kardeşime baktığımda gözlerimin dolmasına engel olamadım: ‘’Ama tartışmanın konusu sendin seni çok kötü bir suçlamayla itham etti. Senin için böyle konuşması kalbimi çok kırdı, canımı çok yaktı. Senin uyuşturucu sattığını ve artık uğraşsam da düzelmeyeceğini söyledi. İnanmadım yumruk yumruğa girdim yanıldığını söyledim sonra yüzüne küfür edip oradan çıktım çünkü biliyorum sen asla öyle bir şey yapmazsın; yapamazsın ben senin kalbini görüyorum kardeşim kendine zarar versen de başkalarına da aynı zararı vermeyi kendine yediremezsin. Ona karşı hep seni savundum’’ gözlerimden yaşlar süzülürken Rosa’da neredeyse ağlayacaktı bardağımda kalan son rakıyı da kafama diktiğimde: ‘’Teşekkür ederim abla, inanmadığın için teşekkür ederim çünkü ben asla; asla açlıktan geberecek hale girsem bile uyuşturucu satmam kendimi o kadar küçültmem’’ dediğinde başımı ‘’Biliyorum’’ diye salladım uzattığı peçeteyle gözlerimi silerken masaya yemeklerimiz gelmeye başlamıştı: ‘’Bu yemekler ikimizin de keyfini yerine getirecek’’ tatlıca sırıtıp çatalıyla iskenderden almaya kalktığında eline vurdum: ‘’Hey ne yapıyorsun üstünde daha yağ dökecekler şu an yenir mi bu?’’ dediğim anda yağda gelmişti sıcak tereyağı etin üstünde cozurturken domates sosu ve etle birleşen tereyağının harika kokusu adeta burnumu delmişti. Bu kokuyu iyice aldıktan sonra yemeğin tadına baktım iskenderin lezzeti gerçekten başka seviyeydi kısaca bu lezzete bayılıyordum Rosa için de aynısını diyebilirdim peçeteyle dudağının kenarındaki salçaları silerken tat karşısında resmen büyülenmiş gibiydi: ‘’Abla bu gerçekten efsane bir şey’’ ‘’Sana güzel olduğunu söylemiştim Türk mutfağı asla şaşırtmaz tatlım’’ dedim ortaya sipariş verdiklerimde geldiğinde Rosa hepsinden ufak ufak tatmaya çalışıyordu. Ben tabağımı bitirmek üzereyken Rosa: ‘’Ben şiştim abla’’ demişti tabağını da bitirmiş ağzında kuşbaşılı kaşarlı pideyi çiğniyordu gülüp: ‘’O kadar hızlı yiyorsun ki şişersin tabii’’ tabağımda kalan son ekmeği de yediğimde şalgamı yudumlamıştım elimdekini işaret edip: ‘’Bu arada o çok acı Türkler nasıl onu yemekte içecek olarak tüketiyor merak ediyorum’’ diyerek acı tadın kendini rahatsız ettiğini açığa çıkarmıştı. Tüm masayı silip süpürdüğümüzde de son olarak tatlılarımız gelmişti sıcak şerbet üstünde fokurdarken garson değişik hareketlerle künefeyi kesip çatalla önce Rosa’ya yedirdi ardından da bana Rosa ani tepkiyle: ‘’oha’’ dediğinde garson bu sefer havuç dilimi baklavanın arasına dondurma koyup: ‘’Afiyet olsun efendim’’ diye gitmişti. Ben normalde sütlü tatlıları sevsem de Türk mutfağındaki şerbetli tatlılara da ayrı bir hayranlık besliyordum künefeyi çatala alıp yerken Rosa daha çok baklavaya takılmıştı hatta tek başına koca havuç dilimini neredeyse bitirmişti birden: ‘’Tüm Türk yemeklerini denemek istiyorum galiba’’ dediğinde ‘’Sen ne zaman istersen geliriz kardeşim’’ dedi aslında sormam gereken soruyu soramamıştım çünkü bu kadar keyifliyken onun keyfini bozmak istemiyordum alışveriş sırasında daha rahat sorabilirdim: ‘’Doydun mu?’’ ‘’Doymak ne kelime şiştim keşke şu küçük kasabada böyle bir yer olduğunu önceden bilseydim çok geç tanıştım’’ dedi baklavadan bana da bırakıp künefede ona ayırdığım kısmı yediğinde ben de cüzdanımı çıkarmıştım ödeme yapmak üzere kalktığımda: ‘’Şimdi ne yapıyoruz?’’ diye sormuştu kasada kredi kartımı ekrana okuturken ‘’Önce bir sigara içmem lazım sonra alışveriş’’ dedim resteoranttan büyük memnuniyetle ayrılmıştık yürüyen merdiven kafelerin olduğu açık alan bölgesine iniyordu bizde önce oraya inecek sonra Rosa’yı beklemediği şekilde babam ve annemin ona karşı sert tavırlarından asla alışveriş yaptırmadığı Gucci, Prada, Louis Vuitton gibi lüks giyim mağazalarına sokacak ne isterse alacaktım. O kadar zamandan sonra kardeşimi mutlu etmeyi sanki görevim görüyordum çünkü bir şey yaşadıysa altında bizim ona olan ilgisizliğimiz de vardı yani biz de suçluyduk kendimi suçsuz hissetmek için değil Rosa benim kardeşim olduğu için en başından beri yapmam gereken ablalık görevini şimdi yapmalıydım. Başkası olsa bana hep kızgın olurdu ancak Rosa’nın kalbi o kadar saf; o kadar güzeldi ki ona gösterdiğimiz tek küçük şefkat öncesini unutturmaya yeterliydi belki bu yüzden kandırılmaya müsait bir kız olduğu için okulda sürtük damgası yemişti çünkü ona yaklaşan her erkeği kendisini seviyor sanmış hep yanılmıştı. Açık alanda yürümeye başladığımızda kafamdan yalnızca bunlar geçmişti paketten çıkardığım sigarayı dudaklarıma götürüp yaktığımda ilk nefesi çekip kardeşime dönmüştüm: ‘’Rosa bana kızgın mısın? Yani ablalık yapmam gerekirken senden uzaklaştığım için. Ben bunu düşünmeden duramıyorum’’ Sigaramı tekrardan dudaklarıma götürdüm yeşil gözlerini bana doğru çevirip iyice beni seyretti ve: ‘’Abla ben seni çoktan affettim, evet kızgındım ama artık neyi neden yaptığınızı biliyorum, beni sevdiğinizi de biliyorum. Annem, babam ve sen bende sizi seviyorum’’ deyip çantama koyduğum sigara paketimden bir sigara çekti aynı yerden çakmağımı da alıp sigarayı yaktığında: ‘’Sende iyice alıştın benim sigaralarımı içmeye’’ dediğimde gülmüş tatlı gamzesi yüzünde belirmiş: ‘’Bir tanecik’’ şeklinde samimi tatlı ifadeyle beni yanıtlamıştı. İkimiz de yaktığımız sigaraları bitirdiğinde Starbucks’a yürümüştüm bu şubesi reserve şube olduğu için oldukça kalabalıktı ancak hemen sıcak kahvemizi almış kardeşimin yanına geri dönmüştüm bir kahveyi ona uzatınca: ‘’Eee şimdi Zara’ya mı gideceğiz?’’ diye sorduğunda gülmemek için kendimi zor tuttum elimle lüks mağazaların olduğu yönü gösterip: ‘’Şu tarafa gideceğiz ablacağım, o kadar küçültme’’ dediğimde ani tepkisi: ‘’Yok artık’’ olmuştu sadece ‘’Var artık’’ deyip başımı salladığımda da dakikalar içinde lüks mağaazaların uzandığı bölgeye gelmiştik. Burada ki mağazaların hepsi fazlasıyla pahalı olsa da hem bana hem kardeşime alışveriş yapacak kart limitim vardı. Her şey sorunsuz, yolunda gitsin istiyordum önümüzdeki ilk mağaza Prada’ydı Rosa rafları incelerken eliyle bir terliği göstermişti: ‘’Bu terliği ve yanındaki ayakkabıyı hep görüyordum ancak utandığım için hiç isteyemedim bunu istesem alacak mısın? Şu bej kazak, pembe hırka ve bomber cekette çok hoşuma gidiyor bizim okulda hep görüyorum’’ Sadece ne istediğini söylerken bile sesinde utanç vardı ve o utanç kendini gösteriyordu elimi omzuna atıp: ‘’Hadi girelim o zaman’’ dedim gerçekten heyecanlanmıştı. Bizi girişte karşılayan mağaza görevlisine istediği parçaları gösterirken ben rafları inceliyordum Rosa’nın beğendiği bomber ceketin kumaşını elleyip kalitesi hakkında fikir edinirken Rosa: ‘’Sen de mi beğendin onu?’’ diye sordu başımı salladım: ‘’Güzelmiş’’ deyip Rosa’nın bedenini çıkardığımda: ‘’Bence ikimiz de aynısını alabiliriz güzel bir hatıra kalmış olur yani birbirimizle ilgili zaten benziyoruz sadece benden biraz uzunsun birde göz renklerimiz farklı’’ rafa uzanıp tekte benim bedenimi bulup askısıyla elime vermişti bu fikri beğenmiştim: ‘’Neden olmasın’’ görevli eşliğinde kabinlere geçtiğimizde ben ceketi bej kazakla kombinleyip alacaklarımı belirlemiştim. Sırtımı yaslamış vaziyette Rosa’nın kabininin önünde çıkmasını bekliyorken ekranda ‘’Aşkım’’ diye kayıtlı Ethan’ın adı gözükmüştü çalmaya başladığı gibi reddedip dışımdan ona küfür ettiğimde mağaza görevlisi beni garipsemişti ama umurumda dahi değildi kardeşime iftira atan aptalla görüşmek istemiyordum sırf adını ekranda görmek istemediğimden telefonu sessize alıp çantama fırlatmıştım. Rosa’nın çıkmasını beklerken bir ayağımı kaldırıp duvara yaslamıştım giyinme kabininin kapısı açıldığı ve Rosa dışarı adım attığı anda pembeler içindeki kardeşimi görünce güzelliği karşısında adeta büyülenmiştim resmen bebek gibi olmuştu ve pembe etek üstünde pembe süveter ve kolundaki pembe çantayla bir harikaydı kısacası pembeler ona çok yakışmış güzelliğine güzellik katmıştı: ‘’Ya çok güzelsin Barbie bebek gibi’’ dediğimde hafifçe gülümsedi: ‘’Öyle miyim?’’ diye sordu başımı sallayıp ona sarıldım: ‘’Sende çok güzelsin şimdi bende onları deneyeceğim’’ demiş kabine geri girmişti. Yanımızdaki mağaza görevlisine beğendiğimiz her şeyi alacağımızı söylediğimizde pek şaşırmamıştı çünkü mağazanın kitlesi belliydi yani girenin istediğini alma imkanı vardı. Diğer kombini ile de kabinden çıktığında: ‘’Yine çok güzelsin’’ demiştim gülümseyerek aynı anda yan yana durduğumuzda mağaza görevlisi: ‘’Kardeş uyumunuz çok iyi ikiniz de çok güzelsiniz’’ demesiyle aynı anda teşekkür etmiştik. Ben kasada ödeme işlemini hallederken Rosa arkamda beni seyrediyordu ödeme işlemi onayladığında ve poşetlerle mağaza kapısından dışarı çıktığımız anda poşeti kaldırdı: ‘’Teşekkür ederim abla’’ yine bana sarıldığında ‘’O zaman devam’’ dedim yanımızdaki LV mağazasına girip orada da birkaç parça bir şey almış diğer mağazalara geçmiştik tüm günümüz harika ilerliyordu. Mağazalardaki kıyafet alışverişini bitirdiğimizde elimize baya poşet dolmuş teknoloji mağazalarının olduğu tarafa ilerlemiştik bende Rosa sayesinde bayadır yapmadığım alışverişi yapmıştım ancak yaptığım alışverişten önemli olan Rosa’nın yüzündeki gülümsemeydi Apple mağazasının önünden geçtiğimizde onun gözü takılmasa da ben mağazaya takılmıştım: ‘’Rosa senin telefonun 11 miydi?’’ diye sorduğumda da başını sallamıştı mağazaya adım attığım an oda peşimden koştururcasına gelmiş: ‘’Abla saçmalama bu çok fazla zaten benim için binlerce dolar harcadın şimdi birde en son model telefonu alırsan kardeşini şımartıyorsun deyip benden çok sana kızacaklar azar mı işitmek istiyorsun?’’ deyip beni döndürmeye çalışmıştı bende: ‘’Umurumda değil ben sadece kardeşimi hem manevi hem maddi şekilde mutlu etmek istiyorum. Giyim bir ihtiyaç bu telefonu ablandan hediye olarak düşün’’ demiştim kasiyer telefonu paketlemiş bende ödemeyi tamamlamıştım. Dışarıdaki bankta oturan kardeşime: ‘’Kullandıkça ablanı hatırlarsın’’ poşeti uzatınca gözleri yaşarmıştı gözlerinden aşağı doğru yaş süzülürken: ‘’Benim amacım hiçbir zaman istediğimi aldırmak olmadı sadece benimle ilgilenin istiyordum fakat bugün hem benimle ilgilendin hem de baksana binlerce dolar harcadın uzun zaman sonra mutlu olmam için sadece bugün yetti’’ dedi telefonun kutusunu elinde tutuyor aldığım telefonla bakışıyordu oto galerilerin olduğu kısma geçerken ‘’2 hafta sonra 18 yaşına gireceksin çok çabuk büyüdün Rosa bebekliğin aklımda biliyor musun?’’ nemlenen gözlerimi sildim önümüzdeki hafta noel bayramı başlayacaktı ardından 2025 yılına girecektik Rosa ocağın ikinci haftasında doğmuştu yakında oda tamamen yetişkin olacaktı: ‘’İşte abla hepimiz doğuyor, büyüyor sonunda da ölüyoruz ben de büyüdüm biliyor musun benimde küçükken oynadığımız oyunlar hiç aklımdan silinmiyor keşke hep o günlerde kalabilseydik ama zaman uçup gidiyor’’ aynı anda güldüğümüzde ‘’Oda imkansız işte dediğin gibi uçup gidiyor’’ dedim büyümüş olsak da çocukluk hatıralarımız hiç silinmiyordu yani Rosa o hatıraları andığı an sesi titremişti ve sanki o anı tekrar yaşamış gibi olmuştu aynı şekilde bende. İşte çocukken büyümek; büyükken de küçülmek yine çocuk olmak istiyorduk. Bu doğum gününde 18 olacaktı fakat hiçbir doğum günü çocukken yaptığımız doğum günlerinin yerini tutmazdı. O yüzden çocukluk hep akılda kalıcı hatıralarla doluydu: ‘’Birlikte Barbie bebeklerle oynarken ne zaman bu kadar uzaklaştık bilmiyorum’’ dediğimde başını omzuma yasladı ‘’İşte abla büyüyoruz fikirlerimiz değişiyor ama önemli değil önemli olan şu an yan yana olmamız, benden uzaktın belki ama bak şu an yanımdasın daha ne olsun ki? Benden uzak kaldın diye kendini suçlamanı istemiyorum.’’ başını hafifçe omzumdan çekince konuyu değiştirmek istedim: ‘’Peki 2 hafta sonra ne hediye isteyeceksin? Bana 18. Doğum günümde ehliyet kursuyla birlikte araba almışlardı’’ ilk baş düşünür gibi oldu sonra gözü arabalara takıldı: ‘’Bana almazlar ki sen başarılıydın bu başarılar için doğum gününde ödüllendirildin ama ben hayatımda ilk kez bugün A+ aldım hala sınıfı geçemiyorum son senem fakat gelecekle ilgili tek beklentim yok. Üniversiteler için görüşmeler başlayacak ben hiçbirine başvuru yapmadım çünkü ne yapmak istediğimi bilmiyorum. Hedefim yok, hayalim yok. Onlar böyle birini neden ödüllendirsin ki?’’ hala kendini aşağılarcasına konuşuyordu kendini çok küçümsüyor benden küçük görüyordu, bende böyle düşünmesin diye açıklama yapmak istemiştim: ‘’Hayır yanılıyorsun Rosa kendini küçümseme sen fazlasıyla iyisin hem hediyeler sen başarılı oldun diye alınmaz çünkü sen zaten değerlisin yani bu değere bedel biçilmez kardeşim’’ saçına elimi koydum sonra uzunca bakıştık ‘’Şu arabayı mı beğendin?’’ gözünün takıldığı BMW’yi gösterdiğimde başını sallamıştı: ‘’Eğer bir arabam olacaksa öğretmenim sen ol istiyorum sadece araba için değil derslerimde de öğretmenim olur musun yani bana yardımcı olmak için’’ ‘’Benim zamanım bol cerrahi tezleri çalışmaya ayırdığım vaktin 2-3 saatini sana ayırsam bir şey kaybetmem’’ ‘’O zaman anlaştık’’ elini bana uzattı sıktığımda ‘’Siktir! Kusura bakma abla yanlış zamanda geldi acilen lavaboya gitmem lazım bende neden başlamadı diyorum bugünü bekliyormuş. Of regl denen şeyden nefret ediyorum erkeklerin niye böyle dertleri yok?’’ deyip hızlı hızlı tuvalete giderken arkasından güldüm o gitmişken de oto galeriye girmiş en önde duran BMW’yi göstermiştim benim arabama benziyordu ancak biraz daha farklıydı Rosa gelmeden: ‘’Şu arabayı satın almak istiyorum’’ dediğimde görevli önce özelliklerini saymış sonra fiyatı söylemişti ‘’Tamam bana uyar’’ babamın verdiği çek defterinden bir çek koparıp nakit ödemedeki fiyatı 75 Bin Doları çekin üstüne yazdım, tapu işlemleri için tüm imzaları atıp arabanın Rosa’ya ait olduğunu belirten kağıdı almış çantama atmıştım: ‘’Haftaya noel başlamadan önce şu altta yazan adrese getirirseniz memnun olurum kardeşimin doğum günü hediyesi. 18. Doğum günü onu mutlu edecek bir hediye olsun istiyorum’’ ‘’Tamamdır hanımefendi kardeşinizi çok seviyorsunuz sanırım kimse böyle büyük bir hediye almaz’’ arkama dönüp geliyor mu diye kontrol ettim: ‘’Hem de çok seviyorum onunla uzun zamandır uzaktık yani mesafeliydik ancak artık yanında olmak istiyorum, ablası olduğunu hissettirmek çünkü gerçekten ona değer veriyorum. Ben çıksam iyi olacak iyi akşamlar’’ deyip o gelmeden galeriden çıkmayı başarmıştım. Bankta sigaramı tüttürürken bir gözüm Rosa’daydı ancak bayadır gelmiyordu poşetleri bankın oraya bırakıp tuvaletlerin olduğu bölüme geldiğimde Rosa’nın sesi duyuluyordu ancak sesi ağlamaklı çıkıyordu: ‘’Ablam benle çok ilgileniyor benle konuşuyor uzun zaman sonra onunla birlikte vakit geçirmek ilaç gibi geldi. Onu üzmek istemiyorum o yüzden nasıl anlatacağım bilmiyorum sadece acı çekiyorum ama aynı acıyı onlarda çekmesin diye tüm acıyı kalbime gömüp saklamak gerektiğimi hissediyorum. Daha fazla kimse üzülmesin istiyorum…’’
Tam olarak bunu söylemişti ‘Hayır’ diye fısıldadım gözümden bir damla yaş aktı Rosa’da ağlıyordu: ‘’Ben belanın içine battım aynı belaya onları bulaştıramam. Bulduklarımı, yaşadıklarımı saklamak zorundayım’’ eliyle gözünü silip kanlı pedi çöpe attı, telefonunu da cebine atmıştı. Arkasına döndüğünde beni görmesin diye tek yapabildiğim uzaklaşmaktı.
|
0% |