@gokce_sultann
|
"Önce savaş sonra kazandıkların ve kaybettiklerin için ağla. Savaş bitmeden tek bir gözyaşı bile dökmem... Önce kazandığımı görmem gerek sonrasında kaybettiğim her bir mücadele için gözyaşı dökeceğim." Denizden gelen soğuk esintiye aldırmadan kendimi pencereden biraz daha sarkıttım. Şafak sökeli bir saat bile olmamıştı ve yine onun sesini duyuyordum... Zihninden geçen düşüncelerinin iki dudağının arasından kaçmaması için kendini o garip ninniyi korkunç bir tınıyla mırıldanmaya zorluyordu. "Ağzını ne kadar sıkı tutarsan seni o kadar çabuk buradan çıkarırlar," demişti beni ilk gördüğünde. "Zihninde geçen düşünceleri bilmek zorunda değiller... Yalan söylüyorlar. Ne kadar çok anlatırsan o kadar çabuk seni çözüp sana yardımcı olacaklarını söyleyecekler... Onlara sakın inanma. Kafanın içindekiler yüzünden seni inandıracaklar. Hasta olduğunu düşüneceksin. Sakın ama sakın kendinden şüphe etme..." Kapının arkasında konuşan iki kişinin sesini tanımamla birlikte yatağımın içine girmek için hızlı bir hamlede bulundum. Yatağımın içine kıvrılıp gözlerimi kapattım. Hemen ardından kapının açılma sesiyle gözlerimi kırpıştırdım. "Bir gün senin yüzünden kovulacağımı biliyorsun değil mi?" Rahat bir nefes alıp gözlerimi açtım. "Sen miydin... Daha demin kapının önünde müdür ile ne konuşuyordun?" "İlaçlarını almadığını fark etmiş. Seninle konuşmak istiyormuş." Yatakta belimi dikleştirip ayaklarımı yere doğru sarkıttım. Dağılmış saçlarımı elimle düzeltip omuzlarımın üzerinden ona baktım. "Meral ilaçlarımı içip içmediğimi bizzat kontrol eden sensin. Ona ilaçlarımı içtiğimi söyleyebilirdin." "Söyledim ama inanmadı. Acilen seni odasına bekliyor." "Kapımın önüne kadar gelmiş hayvan! İçeriye girip neden sormadı?" Meral üniformasını koklayıp burnunu kırıştırdı. "Gelseydi de odada ki daha yeni içilmiş sigaranın kokusunu mu alsaydı? Böyle giderse cidden senin yüzünden kovulacağım," dedi sitem ederek. "Yapmam gereken işler var. Sende acele müdürün odasına git." Meral odadan çıktığında duvara asılı olan aynanın karşısına geçip saçlarımı son kez düzelttim. Kapının kolunu tuttuğumda benden önce davranan kişi kapıyı açtı. Kapının suratıma çarpmasından kıl payı kurtulmuştum. Meral şaşkınlıkla, "Seni görmedim," dedi ve gizli bir şey söyleyeceğini belli eden surat ifadesini takınıp kapıyı kapatıp içeriye girdi. "Çok garip... Görüşmekten vazgeçmiş." "Nasıl yani?" diye sordum. "Seninki," diye güldü. "O gelmiş... Paçayı yırttın yine." "Meral o benimki değil, eski bir arkadaşım. Kaç defa daha söyleyeceğim sana!" Meral yediği azarla beş karış suratını da alıp odayı terk ettiğinde sinirlerime hakim olabilmek adına tekrardan pencerenin önüne geçip koyu mavi denizi izlemeye koyuldum. Yaşlı kadının ninnisi kulaklarımı doldurduğunda onu daha net görebilmek adına hafifçe pencereden sarktım. Her gün onu dinlemenin bana ölüm gibi geleceğini düşünmüştüm ama artık alışmıştım. Bugün kırkıncı günümdü. Buradaki her şey bana tanıdık geliyordu. Dışarıdaki her şey benim için yabancıydı. Kırk gün önceki 23 senelik hayatıma daha yabancıydım. Geri dönsem hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Hiçbir şey bıraktığım gibi değildi. Artık oraya geri dönmek istemiyorum. Sırtımı denize döndüğümde aralık kapının sertçe itilmesiyle onu karşımda buldum. "Çabuk hazırlan. Gitme vaktin geldi." "Tamam," dedim nasıl, niçin sorularını kendime saklayarak. Hazırlanmak için harekete geçtiğimde yatağın soluk gri örtüsüne tüm hıncımı almasını umut ederek yatağın altındaki valizi fırlattım. Valizi açmadan hemen öncesinde elimi üzerinde gezdirdim. Yüzümde gizlemeye çalıştığım o acı dolu tebessümü görmüş olacak ki yanıma gelip valizin hemen yanına oturdu. "Ne oldu Neva?" "Kenan Emir," dedim iç çekerek ama konuşmaya daha başlamadan söyleyeceğim şeyden vazgeçtim. "Yok bir şey..." Konunun üzerine varmak istemediğini biliyordum ama o gri gözlerinin içindeki merak ışıltısını görmüştüm. "Merakını gidermek için söylüyorum. Bu valizi buraya beni zorla tıkmalarından bir gün önce almıştım," dedim ve istemesem de çok uzun zaman geçmemiş o zamanı hatırlayarak dişlerimi birbirine kenetledim. "Ne için?" "Nedenini biliyorsun..." dedim gözlerimi tavana dikerek. "Biz, yani ben." Sustum. Çenemi yere indirmekten korktum. "Sana ağlama demek istemiyorum. İçini dökmen en iyisi ama eski bir arkadaşın olarak seni tanıyorum. Sürekli ağlamamaya yemin etmiş gibi davranıyorsun." "Önce savaş sonra kazandıkların ve kaybettiklerin için ağla," dedim gözlerimi onunkisiyle buluşturarak. "Savaş bitmeden tek bir gözyaşı bile dökmem... Önce kazandığımı görmem gerek sonrasında kaybettiğim her bir mücadele için gözyaşı dökeceğim." "Nasıl istersen," dedi dudaklarından çıkanı kafasıyla onaylayarak. Ayağa kalktı ve adımlarından önce gözleri kapıyla buluştu. "Pelin de hazırlanmıştır. Aşağıda seni bekliyor olacağım."
"Hayır," dedi hemencecik. "Israr etme. Aşağıda seni bekliyorum. Ben götüreceğim seni." Kenan Emir kapının yolunu tutmuştu ki bende pek fazla olmayan eşyalarımı valize tıkmaya başladım. Valizin fermuarını kapatırken Meral içeriye girdi. Büyük bir heyecanla çığlık attı. "Gideceğine inanamıyorum! Daha 20 günün daha var sanıyordum." "Cidden mi?" diye hayret ettim. "O piç kurusu beni tam olarak iki ay boyunca mı buraya tıkmayı planlamıştı... İki ay her şeyi unutturup aklımı başıma mı getirecekti yani..." "Yani bunu sana söylediğimi söylemesen olur mu?" diye sordu çekinerek. "Bildiğini sanıyordum. Yani sen hiç sormayınca bana." "Meral," dedim tebessüm ederek. "Bilmiyordum ama sorun değil. Kimseye söylemem." Sevinci yüzüne yansımıştı. "Teşekkür ederim Neva... Ama açıkçası ben burada kaç gün yatacağımı bilmek isterdim. Niye sormadın? Sana söylerdim." "Hayatıma heyecan katmak istedim," dedim dalga geçerek. "Küçük heyecanlar iyidir..." Meral bana doğru yanaştı. Cebinden sanki çok değerli bir mücevher çıkarmış gibi elindeki telefonumu havada salladı. "Özlemişsindir..." "Pek sayılmaz," dedim onu yanıltarak. "Ama yine de artık ona ihtiyacım var," dedim elindeki telefonu aslında ne kadar büyük bir nimet olduğunu bilerek. Hemen Meral'i es geçerek kapının yolunu tuttum. Tam odadan çıkıyordum ki bana seslendi. "Valizini unuttun." Arkamı döndüm. Valize bakarken son kez odaya göz gezdirme şansı bulmuştum. Gözlerim tekrardan valizle buluştu. "Meral al onları, senin olsun." "Nasıl yani?" Şaşkınlıktan ne yapacağını bilmez halde ellerini havada salladı. "Olmaz. O valizin içinde resmen yüz bin liralık değerinde eşya var." Şaşkınlığının yerini utanç aldığında kendini açıklamaya çalıştı. "Yani kaliteli markaları iyi tanırım. O yüzden öyle söyledim. Üstelik o saatte onun içinde değil mi?" "Evet, öyle," dedim tebessüm ederken. "Benim için önemi yok..." Arkamı dönüp gidecekken son kez ona döndüm. "Meral, her şey için teşekkür ederim. Borcunu asla ödeyemem. Burada bana insan gibi davranan," deyip söylediğimi düzelttim. "Aklı başında insan olduğuma inanan ve ona göre davranan tek kişiydin. Bir gün herhangi bir şey olursa bana gel. Borcumu ödemek için seni bekliyor olacağım..." Arkamı döndüm ve kaç kez çığlık çığlığa, ağlayarak geçtiğimi bilmediğim bu soğuk koridordan, son kez geçtiğimi bilerek oradan yürüdüm. Merdivenlerin sonunda bahçenin kapısına doğru yöneldim. Bahçeye adımımı attığımda herkesin gözü bendeydi. Fısıltıları kulağıma geliyordu ama benim tek duyduğum o ninniydi. Bana baktı, bende ona. İlk defa bana gülümsedi. Bu akıl hastanesinde beni ilk defa bir şey şaşkına uğratmıştı. Emin olmak için daha yakınına gittim. Bana gerçekten de gülümsüyordu. Ben gidiyorum, demek gelmişti içimden ama sadece gülümsemesine karşılık verdim. Tekrardan ninnisini mırıldanmaya başlamıştı. Eliyle onu takip etmemi söyleyecek bir hareket yaptı. Arkasından onu takip ettim. Kimsenin olmadığı bir yere geçti. Artık herkesten uzaktaydık. Yine de kimsenin duymayacağına emin olmak için bir süreliğine etrafa göz gezdirdi ve kafasına bana doğru eğdi. "İntikamını alacağını biliyorum. Bizim intikamımızı alacaksın." Söylediklerini anlamsız bulduğumu fark etmişti ama bunun üzerine konuşmasına devam etti. "Biz deli değiliz. Bizi bilerek buraya koydular. Sende bende cezalandırıldık. Bizi aklımızdan daha da şüphe etmemiz için buraya hapsettiler." Gülümsedim ama bu tepkime çok kızmış gibi bir hali vardı. "Bana inanmıyor musun?" "İnanıyorum," dedim elimi omzuna koymadan hemen öncesinde. "O yaşlı budalaya gününü göstermelisin," dedikten sonra susup kafasında söyleyeceklerini tartmaya başladı. Bir deliye göre fazla aklı başında bir davranış, diye düşündüm. "Müdürün rüşvet aldığını kanıtla," dedi ve söylediği şeye karşılık verdiğim tepkiye gülümsedi. "Şaşırma... Cidden beni aptal mı sanıyordun? Evet, belki buraya tek aklı başında girip hafif kafayı sıyırık şekilde dolaşan ama boktan kıytırık akıl hastanesinin en deli kadını olarak ilan edilen benim söylemiş olmam şaşırtıcı olabilir... Ama her şeyin farkındayım. Eğer burası kapatılırsa beni başka hastaneye asla gönderemezler," dedi ve kafasının içindekileri döktüğü için rahat bir nefes aldı. "Sana dürüst olacağım... Burası kapatılırsa seni başka yere gönderebilirler." "Hayır," diye ısrar etti. "Daha dün burası kapatılsaydı başka hastaneye sevk edilir miydin?" diye sorduğunda kafamı olumsuz şekilde salladım. Göz kırparken fısıltıyla, "Evraklar sahte... Peki ya benimkisi?" "Ama," dediğimde arkamdan seslenen Kenan Emir'e döndüm. "Gitmemiz lazım." "Benim artık gitme vaktim geldi. Buradaki hayatım sona erdi." "Biliyorum," dedi ve işaret parmağını alt dudağına koyup düşüncelerine daldı. Onu artık kendi haline bırakmam gerektiğini farkına vardığımda arkamı dönüp Kenan Emir'e doğru yürümeye başladım. Arkamdaki ninni sesi bahçede yankılanmaya başlamıştı bile. Kenan Emir'e dönüp, "Kusura bakma beklettim. Veda etmek istemiştim sadece," dedim ve onunla birlikte çıkışa doğru yürümeye koyulduk. Bahçeden çıkmadan önce ninni sesi durmuştu. Bahçede yankılan ismimle kadına döndüm. "Neva," dedi ikinci kez. Durdu, durdu, düşünmeye devam etti. Bakışları gözlerimle son kez buluştuğunda, "Başın sağ olsun. Kendine çok dikkat et," dedi ve arkasına dönüp ninnisini mırıldanmaya başladı. Artık bu soğuk ve bir o kadar da delilik kokan yerde biraz daha durmaya tahammülüm kalmamıştı. Adımlarımı hızlandırıp Kenan Emir'i arkamda bırakarak arabaya kadar gittim. Arabanın hemen yanında duran Pelin zafer kazanmış gibi gülümsüyordu. Ona daha da yaklaştığımda, "Sonunda... Sonunda bu aptal yerden çıkabildim," dedi ve arabanın arkasına oturmak için kapıyı açtı. Tüm yol boyunca sisli havayı ve artık kuruyup ağaçların dallarından kendini bırakan yaprakları izledim. Hava soğuktu. Valizimden bir parça bile bir şey almadığım için üzerimde sadece ince bir triko vardı. Pelin'i evine bırakana kadar arabanın içinde çıt çıkmamıştı. Arabanın kapısı sertçe kapanınca hipnozdan çıkmış gibi kendime gelmiştim... Parmak uçlarımı soğuktan hissetmediğimi o an fark etmiştim. Trikonun kollarını parmak uçlarıma kadar çekiştirdim. "Kusuruma bakma düşünemedim..." Kenan Emir klimayı sonuna kadar açtı. Arabayı hareket ettirmeden önce son kez Pelin'e baktı. İçeriye girdiğine emin olduğunda tekrardan yola koyulmuştuk. "Bu kadar merak ediyorsan neden sevgilini evin içine kadar götürmedin?" Bana baktı ve güldü. "Neden öyle söyledin?" "İçeriye girip girmediğine emin olmak için kapıda beklemek yerine, ona evin kapısına kadar eşlik edebilirdin." "Hayır, onu sormadım... Neden sevgilin dedin?" Kafamı ona doğru döndüm. "Başka ne dememi bekliyordun? Sevgilin sonuçta." Kısık sesle güldü. "Bunu sana kim söyledi ki?" "Kimse. Sadece ben biliyorum işte." "Sen tüm olayı çok yanlış anlamışsın." Kaşlarımı çattım. "Ciddi olamazsın..." "Pelin benim kız kardeşim." Suratında üzgün bir ifade vardı ama bunu sadece onu gerçekten de tanıyan biri görebilirdi. "Ona ne oldu?" Düşünmeden ağzımdan çıkan sorunun cevabını almaktan korkmuştum. "Ya da söyleme boşver... Özel bir şey olmasaydı kırk gün boyunca hem onun kız kardeşin olduğunu hem de ne için o hastanede yattığını zaten söylerdin." "Sana bunu başka zaman anlatırım ama şimdi daha önemli konularımız var," dedi ve gitmemiz gereken güzergahı değiştirdi. "Benim evime bu yoldan gidilmiyor." "Neva," dedi gözünü yoldan ayırmayarak. "Hastaneden çıkıp ilk yapacağın şeyin Örsaldan öç almak ve ablana her şeyi anlatmak olacağını tahmin edebiliyorum. Seni evine bıraktığım ilk an ablana koşacaktın zaten." "Evet, doğru." "Karşılaşacağın şeyle ne yapacağını bilemeyeceğini düşündüğüm için sana yardımcı olmak istedim," dedi ve arabayı sağa doğru çekti. "Biraz hava alalım." "Yolun kenarında mı?" diye sordum yaptığı şeyin saçma olduğunu ima ederek. "Burada konuşalım." "Hava alalım." Israrıyla emniyet kemerimi çözdüm ve kapıyı açtım. Soğuk havayı tüm bedenimde hissettiğimde hafif bir titremeyle kollarımı birbirine sardım. Kenan Emir arabadan çıkar çıkmaz üzerindeki ceketi çıkardı ve omuzlarıma attı. Kollarımı cekete sokmam için yardım etmeye çalışırken ayağım bir adım geriledi. "Kendim hallederim, sağ ol." "Neva, eniştenin sana yaptıkları için çok sinirlisin biliyorum. Ondan da ziyade ablanın senin yanında olmadığına daha çok kızgınsın onu da biliyorum... Ama ablanın bugün sana ihtiyacı var." Küfür gibi çıkan sesime engel olamayıp tüm sinirimle bağırdım. "Ne saçmalıyorsun! Ağzında geveleyip durma. Ne söyleyeceksen söyle artık Kenan Emir. Ablamın yanında olmak mı? O benim hiçbir zaman yanımda olmadı ki ben olayım!" Parmaklarımla çatık kaşlarımın üzerini ovaladım. Başım ağrımaya başlamıştı. Kafamı sinirle tekrar kaldırdığımda Kenan Emir'in yüzündeki çaresizliği görmüştüm. Çaresizliğin yerini kararlılık aldığında beni iki kolumdan tutup kendine çekti. "Sarılma lütfen," diye yalvardım. Sarılırsan ağlamamı durduramam ve ben savaş bitmeden tek göz yaşı bile dökemem..." "Arkadaş bile olsak eskiye dayalı mazimizden ötürü sana sadece bu kadar yakın olabilirim. Daha fazla yakınına gelemem, seni de yakınıma çekemem Neva." Kafamı kaldırdığımda yakın mesafeden gri gözlerine baktım. Havanın rengiyle uyumlu gözlerini üzerimden çekip kendini benden uzaklaştırdı. "Sana kötü bir haberim var..." Nefesimi tuttum. "Maalesef ki o çok istediğin intikamı alamayacaksın..." "Hayır, alacağım!" "Alamazsın Neva çünkü," derken sözünü kestim. "Şimdi ablamın evine gideceğiz ve ben ablama her şeyi anlatacağım. Örsalın yediği tüm haltları anlatacağım. Hatta biliyor musun? Gidip o adamı kendi ellerimle öldüreceğim!" "Bağırma!" dedi beni şaşkına çeviren yüksek sesiyle. "Sessiz ol, biri duyacak." "Yolun ortasında olmamıza rağmen mi? Üstelik kim duyarsa duysun. Umrumda bile değil."" Alaylı cevabım onun daha çok sinirlerini bozmuş, artık sabrı tükenmiş gibi gözüküyordu. "Neva, özür dilerim ama bunun söylemenin başka yolu yok. Örsal öldü. Dün akşam cinayete kurban gittiği açıklandı." . . . 31.07.2024 18:31 Merhabalar! Wattpad erişim yasağından sonra bir süre etrafta dolandım durdum. Birçoğunuz gibi bende ne yapacağımı bilemedim ve en sonunda bölümlerimi burada yayınlamaya karar verdim. Böyle olmasını hiçbirimiz istemezdik... Sizlere hikayelerimi paylaşmaktan mutluluk duyarken bir anda tüm bu olanlar sebebiyle tüm hayallerim ve umutlarımın çalındığını hissediyorum... Umarım ilk bölüm hoşunuza gitmiştir. Sizin düşünceleriniz ve fikirleriniz benim için çok önemli. Bu sebepten ötürü yorum yapmayı, hikayeyi beğenmeyi lütfen unutmayın. Tekrardan görüşmek üzere. :) Gökçe Sultan Özfidan. |
0% |