Yeni Üyelik
13.
Bölüm

11.Gece Yarısından Sonra(Part-2)

@gokce_sultann

Lütfen yorum yapmayı, oy vermeyi ve hikayemi takibe almayı unutmayın. 🤍 Yorumlarınız benim için gerçekten çok önemli. 🤍

***



Hiçbir gökyüzü, hiçbir deniz onun bana verdiği huzuru veremezdi... Gözlerim, onun masmavi gözleriyle buluştuğumda bu dünyada benden daha mutlu bir kadın olabileceğine inancım kalmamıştı. Gözlerimizi birbirine kenetlediğimizde dünya anlamını yitiriyor, sanki yeryüzü sadece ben ve ondan ibaret oluyordu. Zaten benim için dünya sadece ondan ibaretti...

 

 

Bugün benim doğum günüm. Yirmi altı yaşıma giriyorum...

 

Ama seni tanımadan önce yaşamıyormuşum bile...

 

Seninle tanıştığım gün, doğduğum günmüş meğer...

 

Gözlerimi onun üzerinden çektiğimde taşlı yola girmiştik. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum heyecanıma yenik düşerek. Yol boyunca sorularımı kendime saklamak istemiştim. Doğum günü sürprizimi kendi ellerimle mahvetmek istemiyordum...

 

 

"Yolun sonunda... Az kaldı." Elleri titriyordu.

 

Fark ettiğimi anlayıp ellerini havada salladı. "Bu aralar hep böyle oluyor."

 

Ben bu numaraları yemem... "Bir ara doktora gözükmelisin."

 

Kıkırdayışımı duyunca aşkla bakan gözlerime bakıp güldü. "Sende espri anlayışını biraz düzeltmelisin bence. Hastalıktan bahsederken nasıl da gülüyorsun," diyip ardından kafasını çevirdi. "Tabi sizin ailenizde hastalıklı çok var. Gülmen gayet doğal."

 

Sesim içime kaçmıştı sanki. "Hayatım, bu da ne demek şimdi?"

 

"Hiç," dediğinde arabayı park edecek yer aramaya başladı. "Baya kalabalıkmış."

 

Heyecanla etrafıma bakınıp Neva'nın arabasını aradım. Belki de o da sürprize dahildir. Buranın bu kadar kalabalık olmasının başka açıklaması yok...

 

Arabayı park ettiğinde kapıyı açıp dışarı çıktı. Kapımı açması için onu bekledim ama sadece bana bakıyordu.

 

"Hazen hadi geç kalacağız!"

 

Panikle ayaklandım. Kapıyı açıp arkasından yürüdüm. "Beni beklemek istemez misin hayatım?"

 

"Gel, hadi gel." Tutması için uzattığım elime bakıp kafasını çevirdi. "Sana söylemiştim... Geç kalacağız demiştim. Tüm ışıklar kapalı!"

 

Yüzümdeki otuz iki dişle sırıtıp salona adımımı atarken, "Biz gelmeden parti başlamaz," dedim ve yüzüne düşen gölgeden onu seçmeye çalıştım. "Sonuçta," dediğimde ışıkların yanması ve onlarca insanın aynı anda bağırmasıyla lafım yarıda kesilmişti.

 

"Sürpriz!"

 

Heyecandan elim ayağım titriyordu. Ağzımı açacaktım ki kalabalığın hayal kırıklığının ardından gelen kahkahasının sesiyle ve Örsal'ın elini havaya kaldırışıyla geri adım attım. "Özür dileriz. Sadece bizdik."

 

Salondan biri, "Çilay geliyor. Işıkları kapatın!" diye bağırana kadar her şeyin bir şaka olduğunu düşünüyordum.

 

Işıklar kapandı.

 

Yüzüme düşen gölgede yanağıma bir damla gözyaşı süzüldü. Tüm hayal kırıklığımla karanlıkta kaldım.

 

Işıklar açıldı.

 

Yüzüme düşen ışıkta dudaklarımda bir tebessüm oluştu. Tüm hayal kırıklığımla karanlıkta kaldım.

 

Ve sürpriz...

 

Çilay Zümrüt büyük bir şaşkınlık içinde etrafa gülücüklerini saçıyordu. Koşarak yanımızdan geçerken Örsal'ın omuzuna çarptı. "Pardon."

 

"Sorun değil," diye gülümserken ikimizde genç kızın arkasından bakıyorduk.

 

"Ne kadar da büyümüş," dedim kendimi tutamayarak.

 

"Sen tanıyor muydun?" Örsal'ın çatık kaşlarının yerini şaşkınlık aldı. "Tanıştığınızı bilmiyordum."

 

"Liseyi Londrada okuduğunu biliyordum ama orada hiç görüşmedik," dedim genç kızın pastayı üfleyişini izlerken.

 

Örsal söylediğim şeyi yarım yamalak dinleyip, "Hadi gel bizde doğum gününü kutlayalım," diyip salonun ortasına doğru yürüdü.

 

Doğru ya Çilay'ın doğum gününü kutlamamız lazım. Üstelik daha benimkisini kutlamamışken...

 

Tüm yaşananları reddedercesine çocuk gibi olduğum yerde bekledim. Örsal önce Zümrüt ailesinin hepsiyle tokalaştı. Cebini yokladıktan hemen sonra arkasına dönüp eliyle beni çağırdı.

 

En sahici gülümsememi takınırken Zümrüt ailesi beni izliyordu. Onlara doğru yürüdüm. Sakın ağlama. Hayal kırıklığını belli etme. Öfkelendiğin kişi o küçük kız değil...

 

"Ne kadar da büyümüşsün," dedim otuz iki diş gülümseyerek. "Çok güzel bir genç kız olmuşsun."

 

"Teşekkür ederim."

 

Doğum gününü kutla... Doğum gününü kutla! Hayır... Bugün benim doğum günüm.

 

Örsal elini belime doladı. "Doğum günün kutlu olsun. Eşim ve ben hediyeni şimdi vermek istiyoruz. Sorun olmaz değil mi?"

 

"Hayır," dedi utangaç şekilde. "Sorun olacağını sanmıyorum."

 

Örsal elini belimden çektiğinde cebindeki kutuyu çıkardı. Önce kutuya sonra ona baktım. Hediyenin ne olduğunu biliyorum...

 

Gözlerimi kısa süreliğine kapattım. Lütfen tahmin ettiğim şey olmasın. Lütfen. Gözlerimi açtığımda Örsal kutuyu açtı.

 

Kızgınlıkla Örsal'a baktım ve ardından genç kıza. Genç kız alçakgönüllülükle hediyeyi kabul ederken gözüm hala sevgili kocamın üzerindeydi. Ne olduğunu anlamlandıramadığının farkındaydım. "Bir sorun mu var Hazen?"

 

"O benim!" diye bağırdım.

 

Genç kızın elindeki hediyeyi elinden çekip pastaya doğru fırlattım. Pastaya bulanmış hediye kutusunun yere düşme sesiyle insanların üzerimdeki bakışlarını gördüm. Onların bakışlarını umursamadan Örsal'ın yakasına yapıştım. "Bana bunu nasıl yaparsın? O benim olmalı!"

 

"Ne saçmalıyorsun?" dediğini duyar gibi oldum ama kendi bağırışımdan hiçbir şeyi net duyamıyordum.

 

"Benim hediyem olmalıydı! Benim kolyem olmalıydı," dedim elimle onun göğsüne vururken. İnsanlar çıldırdığımı düşünerek bana bakıyordu. "Bu da benim pastam olmalıydı!" Salonun etrafında hızlı adımlarla yürüdüm. İnsanların birkaç adım gerilediğini görüp delirmiş gibi kahkaha attım. "Ve bu lanet partide benim doğum günü partim olmalıydı!"

 

"Aşırı tepki veriyorsun... Hadi evimize gidelim!"

 

"Ne o? Yoksa asıl sürpriz doğum günü partim orada mı? Tüm bunların bir şaka olduğunu söyleyeceksin değil mi?" Ona doğru yürüdüm. Çığlık atıp yere çöktüm. "Bugün benim günüm olmalıydı! Bunların hepsi bir şakadan ibaret değil mi? Lütfen şaka de bana."

 

"Hazen ne yapıyorsun? Delirdin iyice." Örsal beni omuzlarımdan tutup ayağa kaldırdı. "Kalk artık gidiyoruz." Zorla tuttuğu elimi çekiştirdi. Ona direndim. "Hazen gidiyoruz dedim anlamıyor musun?"

 

"Gelmiyorum ben! Buradayım."

 

"Saçmalama," diye bağırdı. "Bak rezillik çıkarıyorsun. Herkes bize bakıyor."

 

Etrafıma bakındım. "Herkes bana deliymişim gibi bakıyor."

 

"Öyle davranıyorsun çünkü!"

 

"Nasıl beni unutabilirsin?" diye haykırdım. "Sevgilim." Sesim yalvarır tonda çıkıyordu. "Nasıl bana bunu yapabilirsin. Nasıl doğum günü unutabilirsin. Beni böyle özel günde nasıl başkasının doğum günü partisine götürebilirsin. Bana bunu nasıl yapabildin!" Saçlarımı çekiştirip topuzumu dağıttım. "Bana bunu nasıl yapabilirsin."

 

"Hazen, kendine gel."

 

"Bana bunu nasıl yapabilirsin!"

 

"Bir sorun mu var Hazen?"

 

"Bana bunu nasıl yapabilirsin?"

 

"Bir sorun mu var Hazen?"

 

Aynı soruyu tekrar tekrar sorması sinirlerimi bozmuştu. Yanıma gelip elini omzuma koydu. "Bir sorun mu var Hazen?"

 

"Bana bunu nasıl yapabildin Örsal!"

 

Omuzlarımın sertçe dürtülmesiyle iki adım geriledim. Kendime geldiğimi anladığım an karşımda bana garip şekilde bakan insanları gördüm. Örsal yanıma gelip, "Bir sorun mu var Hazen?" diye sorduğunda sinirle ona baktım ama sonra bana bakan Zümrüt ailesini gördüm. Endişeye kapılan Ali Zümrüt, "Bize bir su getirin hemen!" diye bağırdı.

 

"Ne oldu?" diye fısıldadım.

 

Örsal endişeli bir ifadeyle, "Dakikalarca donup kaldın ve asla tepki vermedin," dediğinde ne olduğunu farkına vararak etrafıma bakındım. İnsanlar kendi halinde içkilerini yudumluyordu ve Çilay Zümrüt elinde benim doğum günü hediyemi tutuyordu.

 

"Kusura bakmayın." Kendimden aşırı utanıyordum. "Biraz yorgundum diye oldu herhalde." Ağzımdan çıkan kelimeler birbirine giriyormuş gibi hissediyordum.

 

Garson suyu getirdiğinde Ali Zümrüt suyu alıp bana uzattı. "İyi misiniz?"

 

"Evet, gerçekten de iyiyim." Uzaklaşmam lazım buradan. "Ben hava alsam iyi mi olur? İyi olur. Gidip şey yapayım," diyip pastanın üzerinde duran 1 ve 9 şeklindeki mumlara baktım. Her şey yerli yerindeydi. Kafam allak bullak olmuştu. Ne konuştuğumu bilmiyordum, bunun farkındaydım. Ama burayı yakıp kül ettiğime yemin edebilirim. Yaşananların gerçek olduğuna yemin ederim.

 

Zehra Zümrüt koluma girdi. "Benimle gelin, dışarıya çıkalım."

 

Sadece kafamı sallayabildim. Zar zor yutkunuyordum. Arkamı döndüğüm kısa sürede Örsal'ın bizi takip etmediğini fark ettim. Yine de kaderime boyun eğercesine başımı öne eğip Zehra Zümrütle dışarıya çıktım.

 

Kapıdan dışarıya adımımızı attığımızda rüzgar önümdeki iki tutam saçı savurmaya başladı. Önümü görebilmek için iki tutamı kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. Zehra Hanım'ın endişesi suratından belliydi. "Şimdi iyi misiniz?"

 

"Evet, daha iyiyim." Yalan söylediğimi anlamamasını umut etmiştim ama bakışlarından anlamıştım. "Gerçekten daha iyiyim."

 

"Bizi korkuttunuz... Hamile misiniz yoksa?"

 

Soru karşısında şaşkınlığımı gizleyemedim. Dudaklarımı araladım ama ne diyeceğimi bilemediğim için birbirine bastırdım.

 

"Sorun değil, aramızda sır."

 

Söylediği şeyi reddetmek için elimi havaya kaldırdım ama Örsal'ın kapının önünden seslenişini duyup ikimizde kafamızı çevirdik. Eliyle gelmemizi söyleyen bir işaret yaptığında kafamı salladım. Arkasına dönüp gittiğinde Zehra Hanım'a dönüp gülümsedim. "Ben cidden iyiyim ama biraz daha hava almaya ihtiyacım var. Siz kızınızın doğum günü partisini kaçırmayın lütfen."

 

"Olur mu öyle şey? Sizinle kalayım."

 

"Israr ediyorum... Lütfen siz gidin."

 

"Peki madem siz öyle diyorsanız."

 

Zehra Hanım sonunda pes edince rahat bir nefes verdim. O gittiğinde ise kimsenin beni göremeyeceği bir yere koşar adımlarla yürüdüm. Göğsümün üzerindeki elimi yumruk yaptım. "Bunun yaşandığına inanamıyorum. Cidden inanamıyorum." Bir damla gözyaşının süzülüşüyle tüm nefesimi içime çektim. "Allah kahretmesin. Makyajım bozulacak. Herkes anlayacak!"

 

Suratımda gözyaşının izinin kalmamasını umut ederek elimle tampon hareketlerle makyajı yüzüme yedirmeye çalıştım. Toparlan içeriye gir. Hiçbir şeyin yok. Her şey yolunda. Her şey kontrol altında...

 

Kendimi toparlayıp partinin yapıldığı salona doğru yürüdüğümde kapının önünde Örsal'ı gördüm. Tam ona seslenecektim ki yanındaki genç kızı fark ettim. Örsal elini Çilay Zümrüt'ün omzundan koluna doğru indirip geri çekti. Yüzünde uzun zamandır göremediğim, hasretini çektiğim o içten gülümsemesini gördüm. Beni gördüler, beni görür görmez adımlarını bana yönlendiren kocamın suratına hiç istemesem de gülümsedim.

 

Gülümsemesi düşmüş endişeyle bana bakıyordu. "Nerelerdeydin? Seni içeride sanıyorduk."

 

"Buradayım. Hava almaya çıktım."

 

Elini belime koymaya çalıştığında adımlarımı hızlandırdım. Örsal' arkamda bırakıp Çilay Zümrüt'ün karşısına geçip ona baktım. Bir şey dememe fırsat vermeden tatlı bir gülümsemeyle bana bakıp, "İyi misiniz? Çok endişelendik. Sizi aramaya çıkmıştık," dediğinde Örsala baktım.

 

Bakışlarım hala Örsal'ın üzerindeyken, "Bilmiyorum iyiyim galiba," dedim ve genç kızın gözlerinin içine bakıp, "Annen hamile olduğumu düşünüyor. Belki de öyledir," diyip tepkisini ölçmeye çalıştım.

 

"Çok sevindim. Ne mutlu bir haber bu!"

 

"Ama şimdilik bunu sır olarak saklıyorum. Şüphelerim vardı zaten ama bir muayene şart oldu."

 

"Güzel haberlerinizi bekliyorum o zaman," diyip kısa süreliğine Örsala baktı. Ardından bana bakıp göz kırptı. "Sırrınız bende güvende. Pot kırmam merak etmeyin."

 

Örsal yanımıza geldiğinde, "Fısıldadığınız konuyu çok merak ettim hanımlar," dedi ve elini belime doladı. "Bana da anlatın lütfen."

 

"Olmaz. Kız meseleleri," diyip gülümsedim. "Bu güzeller güzeli genç kızın erkek problemleri seni hiç alakadar etmez."

 

Kahkaham karşımda duran Çilay Zümrüt'ün fazlasıyla gerilmesine sebep olmuştu ama o da aynı şekilde kahkaha attı. "Ben içeriye gireyim. Misafirlerimle ilgilensem iyi olacak."

 

"Peki tatlım," diyip fazlasıyla güleç halimle onun gitmesini bekledim.

 

Örsal ile yalnız kaldığımızda suratı düşmüştü. "Ne yaptığının farkında mısın?"

 

"Ne oldu?"

 

"İçerideki o delirmiş gibi hallerin neydi? Hazen, dakikalarca donakaldın."

 

Yaşananları yok sayarcasına onu duymazlıktan gelip konuyu değiştirdim. "Ne zaman eve gideceğiz?"

 

"Daha yeni geldik!"

 

"Ama sıkıldım."

 

"Sabah çok istekliydin. Şimdi ne değişti?"

 

Sorusuna karşılık gözlerim doldu ama kıkırdayarak ona baktım. Tek bir kelime bile etmediğimde sinirlendiğinin farkındaydım.

 

Kafasını kulağıma yaklaştırdı. "Şu siktiğimin günü bitene kadar buradayız!"

 

"Gece yarısına kadar mı?"

 

"Gece yarısından sonra."

 

"Ne?" diye bağırdım. O zaman doğum günüm bitecek...

 

"Gece yarısından sonra gideceğiz. Parti bitince yani!"

 

Gidişini izledim. Orada o salonun kapısında yapayalnız kalmıştım. Uzun bir süre daha orada kendi halimde bir ileri iki geri adımlar atarken partinin yapıldığı salonun içinde kopan çığlıkla merak duyguma yenik düşerek içeriye girdim.

 

İnsanları inceledim. Gözüm Örsal'ı aradı ama dans pistindeki düzensiz hareket halinden yüzleri seçemiyordum. Merakıma yenik düşüp gelmemin sebebini anlayamamıştım. Burası klasik bir doğum günü partisiydi. İnsanlar sadece eğleniyor, içkiden sarhoş oluyor, saçmalıyor ve daha çok eğleniyorlardı... Ya da eğlendiklerini sanıyorlardı.

 

Salonun ortasına doğru yürürken dans eden insanların arasından zar zor geçip masaların olduğu yere geldiğimde rahat bir nefes alabileceğimi düşünerek nefesimi dışarıya verecektim ki gördüğüm şeyle birlikte tüm nefesimi içimde tutmak zorunda kaldım. Onlar neden yalnız bir şekilde orada oturuyorlar? Gülüşüyorlar, gerçekten de mutlu ve keyifli gözüküyorlar. Neden?

 

Çilay Zümrüt ve Örsalın yanına ilerlerken Zehra Zümrüt'ün benden önce davranıp yanlarına gidip oturduğunu gördüm. Sandalyesini düzeltmek için hafif kalçasını kaldırırken göz göze geldik. Sende gel der gibi elini salladı ve ardından Örsal ve Çilay'ın bakışlarını yakaladım.

 

Hiç iyi hissetmiyorum. Seni o kızın yanından uzaklaştırmam lazım.

 

Örsal'ın yanındaki boş sandalyeyi ona yakınlaştırıp oturdum. Sırtımı Örsal'ın göğsüne yaslayıp elimi bacağına koydum. "Şimdi daha iyi hissediyorum. Bir mide bulantısı geçirdim de."

 

Sanki Çilay ve Zehra Zümrüt neyden bahsettiğimi anlamış gibi bakıp gülümsedi. Kız da bir gariplik yok... Belki de ben kafamda kuruyorumdur.

 

Teyit etmek için sırtımı hafif doğrultup Örsal'ın yüzüne baktım. Gülümseyerek bana baktığında bakışlarındaki yumuşaklığı gördüm.

 

Belki de gerçekten de donup kalmış olmam onu germiştir...

 

Dudağımı onun dudaklarına bastırdım. Kafamı geriye çektiğimde kulağına doğru yaklaşıp, "Özür dilerim. Bugün biraz garip davrandım," diyip yüzünü inceledim.

 

"Sorun değil."

 

Gülümserken iki yana kıvrılan dudaklarına son bir kez daha öpücük kondurduğumda geri çekilip tekrardan sırtımı ona yasladım. Masaya dönüp baktığımda sadece biz vardık. "Onlar nerede?" Şaşkınlıkla etrafıma bakındığımda Zümrüt ailesinin tanımadığım bir grup insanla çoktandır derin sohbette olduğunu fark ettim.

 

"Misafirleri yanlarına çağırdı. Gittiler ama senin sanırım biraz ilgin dağınıktı."

 

"Evet," dediğimde telefonumun tanıdık gelen sesini duydum. Çantamı açıp telefonu elime aldım. "Neva arıyor ama açamam. Burada çok ses var."

 

"Evet, seni duyamaz."

 

Arama cevapsız çağrıya düşünce ardından mesaj geldi.

 

Hey, nerelerdesiniz? (23:49)

 

Mesajın gelmesiyle saate baktım. 23:49

 

"Saat çok geç olmuş. Lütfen artık kalkalım."

 

Örsal kolundaki saate baktı. "Bu kadar ısrarı anlamıyorum ama tamam, kalkalım."

 

Yüzündeki bıkkın ifadeyi silmesini istiyordum. Bana karşı tahammülsüz davranışlar sergilemesini görmek istemiyordum. Kaçar gibi ayaklandım. "Ben Nevayı arayacağım. Sen vedalaş."

 

"Ama," dese de apar topar ayağa kalkıp salonun dışına doğru koştum.

 

Yavaş adımlarla arabaya kadar yürümüştüm ki Neva'yı geri aramadığım aklıma geldi. Telefonumu elime aldığımda beni bekleyen yeni mesajı gördüm. Okumak için mesajın üstüne tıkladım ama arkamdan gelen sesle kafamı ekrandan kaldırıp Örsal'a baktım. Arabayı açıp şoför koltuğuna oturduğunda bende hemen yanına geçtim.

 

"Yani şu an Nevanın ne diyeceği bu kadar önemli miydi?"

 

Bana nasıl da kızdığına baktım. Bakışlarındaki öfke göğüs kafesimin daraldığını hissettirmişti. . Onu, bana böyle bakarken görmek istemiyordum. Bu yüzden bende telefonuma gelen yeni mesaj bildirimiyle kafamı ekrana gömdüm.

 

Neva: Tüm gün senden haber alamadım. Nerelerdesin? (23:55)

 

Neva: Sen herkesten ve her şeyden daha mutlu olmayı hak ediyorsun. İyi ki hep benimlesin. Tekrardan doğum günün kutlu olsun ablacığım. (23:59)

 

Ve tekrardan saate baktım.

 

00:00

 

Artık gece yarısını geçmiştik...

 

Artık benim doğum günüm değildi...

 

Yanımdaki kocam dediğim adama baktım... Cidden nasıl unutmuştun? Gözlerinin önünde eriyip gittiğimi nasıl fark etmedin? Son yirmi dört saati senin yanında fark edilmek uğruna nasıl geçirmiştim?

 

Sahi ne zamandan beri senin tarafından fark edilmeye çalışıyordum? Birbirimizi sevdiğimizi biliyordum... Hayır, seni sevdiğimi biliyorum. Beni fark et diye uğraşıyorum. Nasıl da bitip tükendiğimin farkında olamıyorsun?

 

Kendime hayret etmiştim. Eve giden yoldaki kırk beş dakika boyunca da sadece bunu düşünmüştüm.

 

Eve adımımızı attığımızda hizmetli bizi karşılamıştı. Artık suratımdaki pek sahici gülümsemeyi sergilemek zorunda değildim. Bugün hayatımın en berbat günüydü ve onun bunu fark etmesi için elimden geleni yapmaya hazırdım. Suratımı düşürmüş ve yüzümü ona dönmüştüm.

 

"Bizi yalnız bırakın!" Örsal'ın bağırışıyla hizmetlinin bizi yalnız bırakması bir olmuştu.

 

"Ne oldu?" diye sordum.

 

"Tüm gün boyunca bizi rezil ettin! Arabada tek bir özür bile dilemedin." Örsal'ın bakışlarındaki öfke diline vurmuş gözüküyordu.

 

"Anlamadım?"

 

"Ne yaptığını çok iyi biliyorum! Yani sana inanamıyorum... Genç bir kızın doğum günüydü. Hazen beni iyi dinle," diyerek gürledi.

 

Pür dikkat onu dinledim.

 

"İlgi... Her... Zaman... Sende... Olamaz... Anladın mı? Genç bir kızı bu kadar kıskandığına inanamıyorum!"

 

Tane tane konuşurken her kelimenin arasında bekleyişinde göğüs kafesimin biraz daha sıkıştığını hissetmiştim. "Ama," dediğimde cümlenin devamını getiremeyip hıçkırıklara boğuldum. Artık içimdeki tüm acıyı dışarıya atabilirdim.

 

"Ama, ama ne!"

 

"Sana ne olduğu hiç anlamıyorum. Biz nasıl bu hale geldik?" Sorduğum soruyla ağlamayı kesip ciddileştim.

 

"Bence biz gayet iyiyiz." Ellerini havada sallayıp ceplerine soktu.

 

"Sana inanamıyorum. Sana inanmıyorum... Saate bak!"

 

Örsal ne dediğimi anlamayarak elini cebinden çıkartıp saate baktı. "Ne varmış saatte?"

 

"Gece yarısını geçti."

 

"Yani?"

 

"Tarihe bak."

 

"24 Temmuz."

 

"Gece yarısından sonrası evet 24 temmuz. Artık çok geç... Ama aslında bugünün tarihi neydi?"

 

"23 Temmuz," dediğine dudaklarının arasından bir küfür savruldu. Sonunda ne olduğunu anlamıştı. "Hazen, özür dilerim."

 

Tebessüm ettim. "Özür mü dilersin? Bugün yaşananlardan sonra benden özür beklerken niye şimdi özür dileyen sen oldun anlamadım açıkçası."

 

"Gerçekten de özür dilerim."

 

Yüzündeki mahcubiyeti görüyordum. Ama artık her şey için çok geç.

 

Merdivenlerin yarısına kadar çıkıp adımı seslenişiyle ona döndüm. "Bugün koltukta uyusan iyi edersin!"

 

"Hazen," dediğinde onu durdurdum.

 

"Biliyor musun Örsal, bir keresinde birine kalbinin olduğu yerde bir boşluk olduğunu söylemiştim ama yanılmışım."

 

"Ben özür dilerim."

 

"Yanılmışım, meğer senin kalbinin olduğu yerde bir boşluk varmış. Gözümün önündeymiş ama fark edememişim... Tıpkı senin de beni fark edemeyişin gibi!"

 

Arkamdan seslenişlerine kulak asmadım. Yatak odama giden yolda hüngür hüngür ağlarken göz yaşlarımın önümü göremeyecek kadar bulanıklaştırmasıyla dizlerimin üzerine çöktüm.

 

Ne kadar süre geçmişti bilmiyorum ama Örsal gerçekten de arkamdan gelmemişti. Ellerimle gözlerimi silip yatak odama geçtim. Komodinin üzerindeki ahşap kutuyu görünce sanki karşımda büyük bir nimet duruyormuş gibi parlayan gözlerimle kutuya baktım.

 

 

 

 

24.07.2022

 

Gece yarısından sonra...

 

Tarihler 24 Temmuz'u gösteriyor.

 

Artık bugün benim günüm değil.

 

Umarım yaptıklarının bir açıklaması vardır ama her şeyi gördüm, duydum ve hissettim. Bu yüzden yaptıklarının farkına varamadığım bir açıklaması olduğunu sanmıyorum.

 

 

Onun doğum günümü unutmasına inanamıyorum.

 

Aşkımızın bitip tükendiğine inanmıyorum. Bizim aşkımız kolay kolay bitecek bir şey olamaz...

 

Yine de merak ediyorum. Ne zamandan beri o masmavi gözleri bana bakıyordu ama beni görmüyordu? Çabaladım... Beni görsün diye çabaladım. İtiraf ediyorum uzun zamandır beni görmediğini biliyordum. Bir süredir ona varlığımı hissettirmeye çalıştım. Ama o beni görmemeyi tercih etti.

 

Çabaladım, çabaladım ama geldiğimiz son nokta bu.

 

Belki de o haklıydı.

 

Beni uyarmıştı.

 

Sevgili kız kardeşim onunla asla evlenmemem gerektiğini söylemişti. Sevgimizi çabucak tüketecekti ve beni yarım bir kalple yapayalnız bırakacaktı. Bana böyle söylemişti.

 

Ona karşı çıkmıştım... Asıl onun kalbinin olduğu yerde bir boşluk vardı. Ona böyle söylemiştim.

Ama belki de o haklıydı...

Kocam bize olan tüm sevgisini tüketmişti... Ve şimdi yarım bir kalple hayatıma devam etmem gerekiyor gibi hissediyordum.

Ve aslına bakarsanız o gerçekten de haklıydı.

Gerçekten de kocamın kalbinin olduğu yerde bir boşluk olmalıydı.

 

 

Bir damla göz yaşım, yazdığım yazının üzerine damladığında dikkatle sayfaya baktım ve ıslanmış cümleyi okudum.

 

'Gerçekten de ... kalbinin olduğu yerde bir boşluk olmalıydı.'

 

Göz yaşlarıma engel olamamıştım. Peşi sıra gelen damlalar sayfayı daha fazla ıslattığında kağıdı yırtıp, buruşturup çöpe attım.

 

Ve ardından kalemi elime alıp tekrardan yazmaya başladım.

.

.

.

07.09.2024 18:45

Loading...
0%