@gokce_sultann
|
Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı ihmal etmeyiniz. Hikaye hakkında düşünceleriniz benim için gerçekten çok anlam ifade ediyor. VE AYRICA 1.000 OKUNMA İÇİN HEPİNİZE TEŞEKKÜR EDERİM. :) Çok mutluyum... Umarım burada büyük bir aile oluruz. İYİ OKUMALAR...
***
Telefonumun ekranında Deniz’in adını görünce şaşırmıştım. Sonunda benimle konuşmaya karar verdi diye düşünerek açtığım telefon konuşması bir faciayla sonuçlanmıştı. Telefonu kulağımdan indirdim. Kenan Emir, telefon konuşmamızın ayrıntılarını öğrenmek için yanıma geldiğinde çoktan ceketimi üzerime geçirmiştim. “Klüpte kavga çıkmış. Sesler baya yükselmişti. Kontrol etmeye gideceğim.” Kenan Emir bunun üzerine tek kelime etmemişti. Sadece beni takip etti. Arabaya bindiğimizde olabildiğince hızlı sürmeye çalışmıştım. “Denizi arar mısın? Son durumu öğreneyim.” Telefonumu ona uzattım. “Bence de.” Telefonu eline alıp numarayı çevirdi. “Deniz, ben Kenan Emir. Birkaç dakikaya oradayız.” Telefonu kapattığında, “Ne oldu?” diye sordum merakla. “Halletmiş mi?” “Arkadan gelen seslere bakılırsa halledememiş.” Dişlerimi sıktım. “Hayır, yani… Ne diyeceğimi de bilmiyorum ki!” “Boş ver. Oraya gidince hallederiz.” Kıkırdayışını duyup kafamı ona çevirdim. “Ne oldu?” “Hiç. Önüne bak, dikkatli sür lütfen.” Bakışlarımı tekrardan yola çevirdiğimde, “Denizin beni aramasına şaşırdım,” dedim ve göz ucuyla tekrardan ona baktım. “Anlamsız şekilde bana küstü.” “Sana zarar gelecek diye korktu. Üstelik sevgilisine de zarar gelebilirdi… Eğer Serra canlı konumunu kapatmış olsaydı o gün ikinizin başına neler gelirdi tahmin bile etmek istemiyorum.” “Nasıl yani? Serranın canlı konumundan mı bizi buldunuz?” “Evet,” dedi camı açarken. “Denize canlı konumunu atmış sonra da kapatmayı unutmuş. Telefonunun son güncel konumuna baktığında nereye gittiğinizi hemen anlamış zaten.” Klübün otoparkına arabayı park ederken, “O gün çok sinirliydim. Düzgün düşünemeyecek kadar hem de,” dedim. Arabadan çıkıp ardımdan kapıyı kapatırken Kenan Emir arabanın üzerinden bana baktı. “Seni o kadar ne sinirlendirmiş olabilir ki?” Gömleğimin yakasındaki gözlüğü takıp gülümsedim. “Sen olabilir misin mesela.” Kenan Emir’i arkamda bırakıp içeriye girerken güvenliği selamladım. Bana kapıyı açtığımda aceleyle içeriye girdim. Etraf sessiz ve karanlıktı. “Deniz?” Neler olduğunu anlamak için birkaç adım daha atarken ışıklar açıldı. Hep bir ağızdan, “Sürpriz!” diye bağıran insanları ve hemen kafamın üzerinde patlatılan konfetiyle birlikte gülümseyerek elimi kulağıma götürdüm. Etrafıma bakınmadan hemen öncesinde Kenan Emir’in elindeki konfetiyi gördüm. “Biliyordun!” Evet, der gibi kafasını sallarken yüzünde muzip bir gülümseme vardı. Beni sırtımdan zarifçe pastaya doğru itelerken üflemem için doğum günü şarkısını söylemeye başlamışlardı bile. Mumu üfleyip etrafımda beni alkışlayan insanları izledim. Gözüm Deniz’i aramıştı ve bulmuştum da. Ellerini iki yana açmış bana doğru yürüyordu. İçim rahatlamıştı. Hemen onun sıcacık gövdesine sarıldım. “Özür dilerim Deniz.” “İyi ki doğdun Neva.” Kulağına iyice yanaşıp fısıldadım. “Özür dilerim. Ciddiyim.” Daha da sıkı sarılıp, “Tamam, tamam affettim,” diyip geri çekildi. “Doğum günü kızımızı üzemeyiz değil mi?” Kahkaha attı. “Bak, burada kimler var.” Koluma girip beni misafirlerimizin yanına götürdü. “Neva Hanım!” Ellerini havaya kaldırıp beni selamlayan adıma sıcak bir gülümsemeyle karşılık verdim. “Kerim Bey, uzun zamandır sizi buralarda göremiyordum.” “Evet, evet… Yurt dışındaydım. Fransa da.” “Öyle mi? Ne hoş.” “Sizinle birkaç dakikalığına görüşebilir miyiz?” Rica gibi gözüken yalvaran ses tonunu duymazlıktan gelememiştim. Evet, demek için dudaklarımı aralasam da benden önce davranıp Deniz’e döndü. “Size saygısızlık etmiş olmayız değil mi?” Deniz, sorun olmayacağını söyleyip yanımızdan ayrılmış olsa bile Kerim Bey daha sessiz ve yalnız bir yerde konuşmak ister gibi zarifçe koluma girip beni köşeye yönlendirdi. Endişelenmemiştim ama söyleyeceği şeyi merak etmiştim. “Benimle ne hakkında görüşmek istemiştiniz.” “Bu mühim bir konu bence.” Müziğin sesi yükselince etrafına bakındı. “Başka bir zaman mı konuşsaydık? Hiç yeri ve zamanı değil gibi.” İnsanlara baktım. Benim doğum günü partimde eğleniyorlardı ve daha birçoğuna selam bile verememiştim. Kerim Bey’e döndüm. “Yine de bu mühim bir konu demiştiniz, değil mi?” “Evet, öyle.” Adamın yüzü ciddi bir ifadeye büründü. “O zaman,” diyip kolumdaki saate baktım. “Çeyrek kala yukarıda benim ofisimde görüşelim.” “Hay hay,” dedi planı onaylamak istercesine. “Çeyrek kala ofisinizde olacağım.” “Misafirlerime selam vermeliyim. Lütfen eğlenmenize bakın.” Tebessümle yanından ayrılırken elindeki viski bardağını havaya kaldırıp beni selamladı. Deniz’i, elindeki içkisini yudumlayıp bir yandan da etrafındakileri anlattıklarıyla kahkahaya boğarken bulmuştum. “Bir şey kaçırdım mı?” Hepsi aynı anda bana bakıp selam verdi. Aralarındaki bob kesime sahip sarışın saçlı kız kollarını bana doladı. “Doğum günü kızı gelmiş!” Azra yanağıma öpücük kondurdu. “Kaç yaşındasın bilmiyorum ama hala lisedeki kadar taşsın! Hiç mi değişmez bu güzellik?” “Bunu diyen kadın güzellik yarışmasında birinci olmamış mıydı?” “Ay, evet!” dedi sanki unutmuş olduğu bir hatırayı hatırlarmış gibi. “Öyle olmuştum, değil mi?” Herkes kahkaha atarken kollarını benden uzaklaştırdı. “Gençlik hevesi işte! Gel, seni kiminle tanıştıracağım…” Elimden tutup beni bara doğru götürdü. “Bu adam,” dedi sırtı dönük adamı işaret ederek. Kenan Emir’in konuştuğu adama baktım. Aynı anda ikisi de bize baktı. Adam, Azra’yı görür görmez ayaklanıp dudaklarına yapıştı. Sonunda birbirlerinden ayrıldıklarında, “Bu adam benim müstakbel kocam!” diye bağırdı. Elini bana uzatıp parmağındaki tektaşı gösterdi. “İnanamıyorum!” “Bende inanamıyorum! Bu güzeller güzeli hatunu nasıl ben kaptım. Hala hayret ediyorum.” Adam kahkaha attı. Elini uzatıp, “Görkem bu arada,” dedi. Uzattığı eli sıktım. “Lise anılarını dinlerken seni çok duymuştum Neva.” “Öyle mi?” diye sordum gözlerimi büyütüp Pelin’e bakarken. “Ne anlatıyordu ki?” “Normal bir günümüzü.” “Normal bir günümüz oldu mu ki?” Kahkahamı duyan Kenan Emir bize doğru yanaştı. Azra, Kenan Emir’i görür görmez, “Sanırım bu da seninki… Sahi üniversitede pek yakın değildik ama sizi görmüştüm birkaç kez. Hala birlikte olduğunuza inanamıyorum.” “Birlikte değiliz,” dedim açıklama yapmak istemeyerek. “Sadece arkadaşız.” “Ya, öyle mi?” “Öyle.” Suratım düşmüştü. Kendimi toparlamaya çalıştım. “Ablamı bulmam için bana yardım ediyor.” Azra ve Görkem gergin bir surat ifadesiyle birbirine baktı. Onların o halini görüp kendimi kötü hissetmiştim. “Başın sağ olsun canım benim.” Azra, sarılmak için kollarını açtı. Bir adım geriledim. Suratımdaki öfke onu durdurmuştu. Ne yaptığını anlaması biraz geç olmuştu. “Benim ablam ölmedi. Sadece kayıp!” “Neva, ben neden öyle dedim… Yani ağzımdan nasıl böyle bir şey çıktı…” Sözünü kestim. “Sorun yok.” Gözüm, saatime kaydı. “Lavaboya gideceğim.” “Bende geleyim.” Azra’nın mahcup olduğunun farkındaydım ama yaptığı şeyden sonra benimle birlikte olmasını istemiyordum. “Yalnız gideceğim.” Hemen yanından geçip giderken kendi kendime tekrar ettim. O sadece kayıp, geri gelecek. Asansöre doğru yürürken etrafıma bakındım. İnsanlar kendi hallerinde eğleniyorlardı. Birkaç gülen surata tebessümle karşılık verip onları selamladıktan sonra asansöre bindim. Ofisimin olduğu kata geldiğimde asansörden inip benim dışımda birinin olup olmadığına baktım. Bu kat sessizdi. Zaten Deniz’in aşağıda olduğunu varsayarsak bu katta şu an kimsenin işi olmayacaktı. Ofisimin kapısını açtım. Çalışma sandalyeme oturup beklemeye koyuldum. Ayarladığımız buluşma saatinden daha erken gelmiştim ama sorun değildi çünkü parti benim bile olsa ciddi anlamda hiç iç açıcı değildi. Saatime bakındım. Ardından sırtımı yasladım. Azra’nın kırdığı potu düşündüm. İnsanlar Hazen hakkında böyle mi düşünüyordu? Ölmüş müydü… Bir de tabi ki Hazen’in katil olduğu için kaçtığını düşünenler vardı, değil mi? Acaba Hazen onun arkasından konuşulanları duysaydı ne tepki verirdi? Kesinlikle kafayı yerdi. Gülümsedim. Aptal kız… “Gelebilir miyim?” Düşüncelerimden sıyrılıp kapının önündeki adama baktım. “Buyurun, lütfen.” Elimle oturmasını işaret ettim. Koltuğa oturduğunda bende ayaklanıp onun karşısına geçtim. “Kerim Bey, bu kadar önemli olan şey neydi?” “Bak güzel kızım,” diyerek başladı söze. Tüylerim ürpermişti. Birinin bana kızım demesinden hoşlanmıyordum. Avuç içlerimi, kollarımın üzerinde gezdirdim. “Söylediğim gibi Fransa’daydım. Bir duyum aldım. Senin de orada olduğunu…” Yutkunamadım. O gerçeği biliyor… “Sorun değil, beni alakadar etmiyor. Orada değildin, nerede olduğunu biliyorum ama bu beni ilgilendiren bir şey değil.” “Peki,” dedim kafamı sallayarak. “Bu muydu?” “Ben bile biliyorsam, herkes biliyordur. Dikkatli olmanı isterim. Kendi iyiliğin için…” “Anladım.” Bu konunun nereye varacağını anlayamamıştım. Sadece bunun için mi beni kenara çekip konuşmak istemişti? “Oradayken ilginç denebilecek birkaç duyum aldım. Aslında,” dedi bir süre düşünmek için durdu. “Aslında şahit oldum… Çilay Zümrüt’ün babası oradaydı.” Şaşkınlıkla ağzımı araladım. “Kızını evlatlıktan reddettiğini söyledi. Hazenin kayınvalidesiyle yaşıyormuş. Sahi neydi o kadının adı?” “Melahat Sonkoç.” “Doğru ya, Melahat Sonkoç.” “Bunu zaten biliyordum. Yani daha doğrusu Çilay ve onun fazlasıyla yakın olduğunu duymuştum.” Bir ayakkabı tabanının, zeminde çıkardığı sesi duyunca ikimizde dikkat kesildik. Arkamı dönüp kapıya baktığımda Kenan Emir karşımda duruyordu. “Burada ne oluyor!” “Kenan Emir, biz sadece konuşuyorduk.” Kerim Bey’i işaret ettim. “Konuşmamız gereken şeyler vardı.” “Etrafta bir katil dolaşırken senin yalnız başına olman ne kadar doğru?” “Ama o Kerim Bey.” “Yani?” Çatık kaşlarının altındaki gözler adamı tehdit eder gibiydi. “Kenan Emir, sakin ol.” Ellerini cebine koydu. Fazlasıyla rahat bir tavır takınmaya başlamıştı. “Konuşmaya devam edin lütfen. Rahatsız olmayın.” Kerim Bey, Kenan Emir’in bu saygısız davranışlarına göz yumacak biri değildi. Hemen ayağa kalktı. “Bu konuşmanın özel olması gerekiyor. Aksi takdirde konuşmayı sonlandırmam gerekecek.” Kenan Emir için hava hoştu. Omuz silkip yanıma oturdu. “Eğer gerçekten de önemli olsaydı söylerdiniz.” “Zaten önemli,” dedi Kerim Bey. Bakışlarıyla beni süzdükten sonra ayaklandı. “Ben artık gideyim. Tekrardan nice senelere.” Kerim Bey ofisten çıkarken arkasından onu durdurmak için ayaklandım. Kapının önünde durmuş karşıya doğru bakıyordu. “Ne oldu?” diye sordu panikle. Ne demek istediğini anlamayıp ona doğru yürürken koridorda koşar adımlarla bize yaklaşan Deniz’i gördüm. Ona sorulan soruyu yineledim. “Ne oldu?” Deniz’in beti benzi atmıştı. “Özür dilerim,” dedi Kerim Bey’i sollarken. “Sana haber vermek istemiyordum ama mecburum.” “Kötü bir şey oldu.” “O kadar da değil,” dedi beni yatıştırmaya çalışarak. “Sadece davetsiz bir misafirimiz var.” Kerim Bey tahminde bulunmaktan daha çok kendinden emin bir tavırla, “Melahat Sonkoç mu?” diye sordu. “Onunla görüşmüyorum. O değildir.” Deniz, elini omzuma koydu. “Ama şu an aşağıda.” “Onun burada ne işi olur ki?” Kerim Bey bana dönüp tüm soğukkanlılığıyla, “Aşağı inip onu durdurun. Herkese senin nerede olduğunu söyleyecek,” dedi ve iç çekti. “En başından beri seni bunun için uyarmaya çalışmıştım.” “Söylemek istediğiniz şey bu muydu yani?” “Evet, buydu.” Yarım yamalak teşekkür ederken asansöre koştum. Tüm sakinliğimi korumaya çalıştım. Soğuk kanlılıkla onun karşısına çıkmak istiyordum. Rengimi belli etmemem gerekiyordu. Melahat Sonkoç’u tanıyordum. Örsal gibi bir adamı o yetiştirmişti sonuç itibariyle… Asansör kapısı açıldığında herkesin gözü üzerimdeydi. Melahat Hanım beni görür görmez gözleri ışıldadı. Yüzüne gülümsemesi yayılmıştı. “Demek bugün senin doğum günün!” Partideki herkes pür dikkat beniz izliyordu. Topuklu ayakkabımın zeminde çıkardığı sesi duyuyordum. İnsanların kendi aralarında fısıldayarak konuştuklarını görüyordum. Gözümü Melahat Sonkoç’a diktim. “Davetsiz misafir… Yine de hoş geldiniz.” “Ablanda burada mı?” Sorusuna karşılık yutkundum. “Onun burada olmadığını sizde biliyorsunuz.” “Benim bildiğim bir şey yok ama sen biliyorsun.” “Melahat Hanım, bilmiyorum.” Kısa ve net cevaplar veriyordum. İçinde bulunmak istemediğim tüm bu aile olayının detaylarını doğum günü partimde, davetlilerin arasında konuşmak istemiyordum. “Sizinle özel olarak, dışarıda görüşelim.” “Hayır!” “Burası bunları konuşacağımız bir yer değil,” diyerek etrafımdaki insanlara göz gezdirdim. “Sana söyleyeceklerimden mi çekiniyorsun?” Histerikli kahkahası kulaklarımı doldurdu. “Oğlum öldürüldü. Ablan tekrardan ifade verilmeye çağrıldıktan hemen sonra ortadan kayboldu ve sen hayatımız çok normalmiş gibi burada parti mi yapıyorsun? Ne utanç verici bir şey!” “Olayı çok yanlış anlamışsınız.” Sesim titremişti. Karşıdan bakıldığında yaptığım şeyin asla doğru bir tarafı olmadığını anlıyordum ama bende içine çekildiğim bu olaylar silsilesinden memnun değildim. “Sizinle özel olarak görüşmek istiyorum.” “Tabi ki, daha fazla rezil olmak istemiyorsun diye hemen köşemize çekilelim! Merak ediyorum Neva,” dediğinde adım onun ağzından bir küfür gibi çıkmıştı. “Örsal kaybolduğunda sen neredeydin?” “Nasıl yani?” Gözlerim faltaşı gibi açıldı. “Tabi ya,” diyip güldü. Tehditkar bakışlarını üzerimden çekmeyip bana doğru yaklaştı. “Fransa’ydı. Öyle değil mi?” “Melahat Hanım!” Kenan Emir’in araya girişiyle omuzlarımın üzerinden ona baktım. Melahat Hanım’a doğru yürüdü. “Lütfen, ne konuşacaksanız ofiste ya da dışarıda konuşalım.” “Peki,” dedi omuz silkerek. “Siz rica edersiniz de buna hayır der miyim hiç!” Kenan Emir, Melahat Hanım’a yolu göstermek için koluna girdiğinde ikisine de hayretler içerisinde baktım. İçinde bulunduğum duruma bir yabancı gibi hissediyordum ama aynı zamanda tüm bedenimi ele geçiren kavurucu sıcağı hissediyordum. Kenan Emir ve Melahat Sonkoç asansörün gelmesini beklerken içeriye giren kişinin seslenişiyle kapıya döndü. “Anne!” Kapıdaki kızı görünce kaşlarımı çattım. Deniz’e döndüm. “Parti bitti.” Deniz, bunu bir emir olarak algılayarak davetlilerin yanına gidip açıklama yapmaya başlamıştı bile. Ben ise kapının önünde duran genç kıza doğru yürüdüm. “Buraya giremezsin, klüp üyesi bile değilsin.” “Olabilir ama ben Çilay Zümrüt’üm.” Kız, elini karnına götürüp ovaladı. Ne ima ettiğini hemen anlamıştım. Gülümsedim. “İflası gerçekleşen Zümrüt Holding’in sahibinin kızı mıydın yoksa Sonkoç ailesinin piç kurusunun metresi mi!” “Benimle böyle konuşmaya nasıl cüret edersin!” Kollarımı birbirine bağladım. Omuzlarımı öne doğru eğip yüzümü, Çilay’ın yüzüne hizaladım. Bakışlarımla onu süzdükten sonra kahkaha attım. “Kimsin ki sen? Yirmili yaşlarının başında evli bir adamdan hamile kalan küçük bir kızsın. Babasının evlatlıktan reddettiği küçük kız.” Melahat Sonkoç arkamdan adımı haykırdığında ona döndüm. Davetliler meraklı gözlerle bizi izlediklerini fark etmiştim ama buna ayıracak zamanım yoktu. “Melahat Hanım da buradayken söyleyeyim. Ne ima ettiğinizi anlayamadım ama ben Fransa’dayken Çilay’ın babasını gördüm. Ayak üstü sohbetimizde sizlere selamını iletmemi istemişti. Görüyor musunuz işte, şimdi hatırladım bende!” Kahkaha attım. “Bu arada ne yazık ne zavallıydı! Harap olmuştu.” Cık cıkladım. “Biricik güzeller güzeli kızının yaptıklarını anlattı. Acıdan sarhoş olmuş etrafındakilere dertleniyordu. O biricik kızının nasılda evli bir adamın altına girip hamile kaldığından bahsediyordu. O ana kadar o adamın senin baban olduğunu fark etmemiştim bile.” “Yeter,” dedi Çilay kendini toparlamaya çalışırken. “Sus, lütfen.” Yalvarışını görmezden geldim. “İlk başta anlayamamıştım. Nasılsa dünyada bir tek sen metreslik yapmıyorsun. Herhangi biri olabilirdi ama biraz daha detaylı anlatınca,” dediğimde Çilay’ın üzerime saldırışıyla susmak zorunda kalmıştım. Kenan Emir ve Melahat Sonkoç araya girdiğinde Çilay’ın haykırışına karşılık kahkaha attım. Çilay deliye dönmüştü. Melahat Sonkoç onu kollarının arasına aldı. “Bebeğe dikkat etmelisin! Bebeğe bir şey olacak Çilay!” “Güvenlik!” diye bağırdı Deniz. Kapının önündeki güvenlik içeriye girdiğinde Melahat Sonkoç, “Biz zaten gidiyorduk!” diye bağırdı. Çilay’ın çığlıkları dinmemişti. Kapıdan dışarıya kendini zar zor attığında rahat bir nefes almıştım. Kenan Emir, elini belime geçirip kulağıma fısıldadı. “Artık eve gidelim.” Tek kelime etmeyip arka kapıya yöneldim. Deniz arkamdan koşup bana yetişmeye çalışıyordu. “Neva!” “Deniz,” diye bağırdım. Deniz kollarıyla beni çevrelediğinde ağlayarak onun omzuna kafamı koydum. “Her şeyi mahvettiler!” “Biliyorum, biliyorum… Sorun değil. Başka bir doğum günü partisi yaparız.” “Ondan bahsetmiyor,” dedi Kenan Emir araya girerek. Kafamı kaldırıp Deniz’in kollarından ayrıldım. “Hayatımı mahvettiler.” Elimin tersiyle göz yaşlarımı sildim. “Şu an Hazen benimle olabilirdi.” “Her şey düzelecek. Hem bak bizim tarafımızda olan bir dedektifimiz bile var,” diyerek tebessüm eden Deniz’e gerçekleri anlatmak istedim ama yapamadım. Gözlerimi ondan kaçırmaya çalışırken Kenan Emir’in bakışlarına yakalandım. “Hazen bugün burada değil ama yine de onu ve katili bulacağım.” Kenan Emir’in yüzündeki pişmanlığı görüyordum. Bir şeylerin onu rahatsız ettiğini fark etmiştim. Belki de en başından beri tam anlamıyla benim yanımda olmadığı için pişmandı… . . . 14.10.2024 00:40 |
0% |