Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Uçurumun Dibi (Part I )

@gokce_sultann


Katilimi görmüştüm.

 


Katilimi gördüğümü sanmıştım.

 


Uçurumdan aşağıya itildiğimde düşmemek için elimi uzatıp yardım dilediğim kişi beni bir hiçmişim gibi terk etmesinden öncesine kadar...

 


Sahi kimdi katil olan?

 


İlk darbeyi vuran mı yoksa uçurumun dibine itilmene göz yuman mı?


 

Adımımı attığım an tüm gözler üzerimdeydi. Hakkımda konuşmaktan çekinmediklerini belli eden sesli konuşmalarını duymazlıktan gelerek kalabalığın akın ettiği yere doğru, insanların omuzlarına çarpmaktan çekinmeyerek ulaştım. Birkaç kişinin, özellikle de beni sevmediğine emin olduğum insanların arkamdan söylenmelerine kulak asmadım.

Boş sandalyeleri doldurmaya çalışan insanların aralarındaki konuşmalar salonda bir uğultu yaratıyordu. Yanından geçtiğim herkes ben geldiğimde nefeslerini tutup kısa süreli bir sessizlik yaratıyordu. Sonrasında arkamdan tekrardan o uğultuyu duyuyordum.

Kolumu çekiştiren kişiye döndüm. Kenan Emir öfkeyle bana bakıyordu. "Beni neden beklemiyorsun?"

Sorusunu es geçerek hemen aklımdaki soruyu sordum. "Hazen nerede?"

"Ablan daha yukarıdan inmemiştir. Yatak odasındadır," dediği an arkama bakmadan anma töreninin yapılacağı mekanı terk etmek için adımlarımı hızlandırdım. Adımlarımın arkasından Kenan Emir'in söylenmelerini duyuyordum. "En başında arabadan kaçar gibi gitmeseydin ablana çok öncesinden kavuşabilirdin. Ablandan önce anma törenine aklını kaçırmış gibi giriş yapman mantıklı mıydı?"

Merdivenlerin birkaç basamak aşağısında olmasına rağmen çenemi hafif yukarı kaldırarak yüzüne bakındım. Bakışlarımdaki öfke ona geçmemiş gibi duruyordu. Yüzümü yüzüne yaklaştırdım. "Aklını kaçırmış gibi..." Gülümsedim ve arkamı dönüp basamakları çıkmaya devam ettim.

Üst kata çıktığımda bariz bir şekilde Hazen'in hıçkırıklarını duyabiliyordum. Yatak odasının bulunduğu koridorda birkaç gözü yaşlı kişiyi es geçerek kapalı kapının önünde duran Deniz'in omzunu dürtükledim. Beni gördüğünde heyecandan attığı çığlığını bastırmak zorunda kalmıştı. "İnanamıyorum," dedi ve hemen sonrasında etrafındaki insanlara gözlerini devirerek daha yüksek sesle, "Uçağın rötar yaptı sanıyordum. Sonunda Paris'ten gelebilmişsin!" dedi ve gözlerini büyüttü.

Dudaklarımı onun kulağına yaklaştırdım. "Güzel yalan, aferin sana."

Deniz'in yüzündeki tatmin gülümsemesi bulunduğumuz konumdan ötürü kısa sürmüştü. "Ablan içeride. Kimseye kapıyı açmıyor... Hazen kapıyı açmanı bekleyen biri var. Neva uçaktan iner inmez seni görmeye gelmiş. Çok üzgün şu an..."

Kapının arkasından ağlamaktan sesi gitmiş Hazen zar zor konuşmaya çalışıyordu. "Yalan söyleme."

Kenan Emir, Deniz'i iteleyerek kapıya yaklaştı. Deniz gözlerini devirerek yanıma sokulurken, "Bunun burada ne işi var?" diye sordu. Omzumla onu ikaz ederken Kenan Emir kapıyı parmağıyla tıklattı. "Hazen, içeriye kimseyi almak zorunda değilsin. Sadece Neva'yı almak ister misin?"

Uzun bir sessizlik oldu. Kenan Emir tekrardan konuşmaya yeltenecekti ki kapının kilidinin çevirme sesi uzun uzadıya koridorun sessizleşmesine sebep olmuştu.

Hazen araladığı kapıdan şişmiş gözlerle bize bakıyordu. Önce Kenan Emir'e sonrasında çekinerek arkasına saklandığım Deniz'e baktı. Deniz hafif yana kaydığında artık apaçık beni görebiliyordu. Şaşkınlıkla adımı zikretti. Tepki vermek istemiştim ama yapamamıştım.

Bukleleri birbirine karışmış sarı saçlarını eliyle arkaya iteledi. Ardından bir çocuk gibi ofladı. "Gelmen neden bu kadar uzun sürdü?"

Sinirle kapıyı iteleyip içeri girdim. Kapı suratına çarpınca acıyla inlese de kapıyı ardımızdan kapatıp kilitledim. Kenan Emir'in kapıya vurmasını ve endişeli sesini duymazdan gelip Hazen'e döndüm. "Uçurumun kenarında yapayalnızdım. Düşmemek için elimi uzattığımda beni görmezlikten geldin! Sonra ne oldu biliyor musun?"

Tepkisizdi. Tepkisizliği içimdeki öfkeyi daha da açığa çıkarmama sebep oluyordu. "O uçurumun dibini boyladım! Gelmem niye mi bu kadar uzun sürdü Hazen? Çünkü dipten yapayalnız çıkmak biraz uzun sürdü. O yüzden kusuruma bakma geciktim!"

Hazen gözyaşlarına boğulmuş, kulak tırmalayıcı sesiyle üzgün olduğuna dair bir şeyler söylüyordu ama arkamı döndüm.

"Arkanı dönünce görünmez olmuyorsun!"

"Ben hala buradayım Hazen," dedim öfkemi bastırmaya çalışırken. "Sadece ne olduğunu anlamaya çalışıyorum... Kırk gün boyunca yoktum ve evet, tabi ki de bir şeyler değişecekti. Bende asla uyum sağlayamayacaktım. Uyum sağlamayı geçtim. Seni asla affedebileceğimi düşünmedim."

"Tekrar düşün o zaman aptal," diye bağırdı. Tekrardan ağlamaya başladığında dizlerinin üzerine çöktü ve kollarıyla kafasını kapattı. "Çünkü sana çok ihtiyacım var."

Dizlerimin üzerine çöküp hafifçe elimi omzuna değdirdim. "Hazen..."

Kollarıyla tüm bedenimi sıkıca sardı. "Beni affetmene ihtiyacım var. Sen olmadan asla yapamam."

"Hayır," dedim geri çekilerek. "Yapabilirsin. Daha önce bensiz kaldın. Özellikle de son kırk gün boyunca... Benim sana ihtiyacım olmasını geçiyorum. Sen bir kez bile ihtiyacın olduğunda gelmedin. Ta ki ben yine senin kapına gelene kadar."

"Biliyorum ama..."

"Bir önemi yok," dedim içimdeki son nefesi tüketirken. "Hazen."

Kafasını kaldırıp bana baktı. Gözlerimin içine bakarak merhamet diliyordu. O bakışları tanıyorum...

"Beni affetmeyeceğini biliyorum. Sana ihanet ettim... Özür dilerim," dedi ve tekrardan ağlamamak için kendini tuttu. "Buraya gel, sana bir şey göstereceğim."

Yatağın kendisinin olan tarafındaki komodini itelemeye çalışırken zorlanmıştı ama en sonunda kenara çekebildi. Merakıma yenik düşerek omzumun üzerinden onu seyretmekten vazgeçip ayağa kalkıp yanına gittim. "Belini inciteceksin. Ne yapmaya çalışıyorsun?" diye sorarken komodini çektiği yerin altındaki gizli bölmeyi gördüm. "Tıpkı babam gibi," dedim tebessüm ederek.

Parkeyi kaldırıp içindeki göründüğünden daha geniş olan alana elini soktu. Sabırla onu beklerken yatağa oturup ellerimi birbirine kenetledim. "Cidden ne yapıyorsun?"

Elini attığı yerden gözüme tanıdık gelen ahşap kutuyu çıkardı. "Bunu hatırladın mı?" diye sordu. Gülümsemesiyle şişen gözaltları kendini daha çok belli etmişti.

"Evet." Yatağa belimi sürterek yere doğru kendimi bıraktım. Sırtımı rahat bir şekilde yataktan destek alacak şekilde yasladım. Ayaklarımı uzatırken elimi de Hazen'in kutuyu vermesi için uzattım. "Hatırlamaz olur muyum? Bu kutuyu biz boyamıştık," dedim gülümseyerek. "Babamın bizi ahşap boyama kursuna yazdırdığı zamanlar," diyerek abartılı bir şekilde göz devirip gülmeye başladım.

Benimle birlikte gülerken, "Bu kutu da bana dair her şey var," dedi ve gözüyle ahşap kutuyu işaret etti. "Aslında bunu böyle gizli bölmelere saklamak yerine odamın bir köşesine koymak istemiştim ama Örsal kutuyu beğenmediği ve odaya basitlik kattığını söylediği için gözünün önünden kaldırmak istedim."

"Onun öldüğüne inanamıyorum. Hele ki öldürüldüğüne."

İlgisi, Ahşap kutudaki bana dair her şey adlı konuşmamızdan gerçeklere kaydığında alt çenesi titremeye başladı. "Özür dilerim, aptallık ettim... Bu kutuda ne var?"

"Gerekçelerim... Seni yarı yolda bırakma sebeplerim, Örsal'a olan bağlılığım..."

Hazen kutunun kapağını açtığında bir sürü defter ile karşılaşınca beklediğim bu olmadığı için hayal kırıklığına uğramıştım. "Muhteşem evliliğini ve Örsal'a olan aşkını bir de senin gözünden mi okumamı istiyorsun? Yani gördüklerim yeterliydi. Daha fazla işkence çekemem."

"Burada günlüklerim dışında da birçok şey var. Anılarımıza dair birçok şey. Sende kalsa olur mu?"

"Neden bende kalsın ki?"

"Çünkü artık bende kalması canımı acıtıyor."

"Yak gitsin o zaman," dedim duygusuzca.

"Neva," diyerek ikaz etti.

"Ne kadar aşık olduğun adam da olsa ondan nefret ettiğimi saklayamam."

"Tamam," dedi pes ederek. "Bunu buraya geri koyuyorum. Okumak istediğinde gel al ve oku. Seni terk ettiğimi düşünüyorsun ama neden böyle davrandığımı bilmiyorsun," dediğinde kapı çaldı. Hazen panikle kutuyu kapatıp gizli bölmeye geri koydu.

"Kimsiniz?" diye bağırarak kapının ardındakine sesimi duyurmaya çalıştım.

"Benim," dedi Kenan Emir sesini tanıyacağıma emin olarak. "Anma töreni başlayalı çok oldu. Hala gelmediniz."

Hazen komodini eski yerine itmeye çalışırken ona yardım etmek için ayağa kalktım. "Sen yokken nasıl başlayabilirler?"

"Kayınvalidem bunu umursar mı sence?"

Sorusuna karşılık vermedim. Hazen'i omzundan tutup kendime çektim. Elimle dağılmış buklelerini düzeltirken bana sevecen gözlerle bakıp mahçup şekilde teşekkür etti. Kapıya doğru yöneldi. Elini anahtara götürdü. Çevirmeden önce, "Belki okuduklarından sonra bile beni affetmeyeceksin ama yine de beni anlamana ihtiyacım var çünkü bu dünyada senden başka kimsem yok. Yanımda olmana ihtiyacım olduğu için burada elimi tut demiyorum. Benim sana yapamadığımı yap ve beni mahçup et. Ömür boyu bu vicdan azabını yaşamam için bana bir sebep daha ver. Bunu hak ediyorum ve seni seviyorum."

Kapının kilidini açtı ve dışarı çıktı. Yanağıma kadar süzülen göz yaşlarımla arkasından gidecek gücü bulmaya çalıştım. Bende seni seviyorum.

Yaşlı gözlerimle kapıda beni bekleyen adama baktım. "Aşağıya kadar bana eşlik eder misin?"

"Lütfen sen bana eşlik et," diyerek güldüm. "Şu an daha çok birinin bana eşlik etmesine ihtiyacım var."

Gözyaşlarımı elimle silerek Kenan Emir'in koluna girdim. "Onu zamanla affedeceğim değil mi?"

Önümüzdeki zamanlarda gerçekten de olacağını biliyormuş gibi, "Evet, affedebileceksin," dedi ve çok az rastlanan o gülümsemeye nail olmuştum. Belki aptalcaydı ama sırf bu yüzden bile ona güvenmeyi seçmiştim.

Merdivenlerden inmeden önce aşağıdaki bağırıştan kötü bir şeylerin olduğunu anlamıştım. Kenan Emir'in kolundan çıkıp aşağıya doğru koşmaya başladım. Ayağım takılıp iki basamak atlamak zorunda kalmıştım. Düşmemek için duvardan destek almak zorunda kalınca Kenan Emir'in bağırışını duydum. "Biraz dikkat et!"

Arkama dönüp ona laf yetiştirmek isterken anma töreninin yapıldığı salonun kapısı açıldı. "Ben sadece gerçekleri söylemek istiyorum!"

Genç kızın kollarından tutmuş iki kişi onu zar zor zapt edebiliyorlardı. Aşağıya inip neler olduğunu sormaya yanlarına gidecekken genç kız, iki kişinin kollarından kaçıp salona doğru yöneldi. Onu takip ederek salona girdiğimde herkes şok olmuş şekilde etrafına bakıyordu. Kimse ne olduğunu anlamamış gibi davranıyordu. Hazen'in beti benzi atmış sandalyesinde oturuyordu.

"Neler oluyor?" diyerek Hazen'e baktım. Salondaki uğultunun yerini hararetli konuşmalar doldurunca Kenan Emir herkesi susturmak için bağırdı. Kısa süreliğine salondaki sessizliği korumuş olsa da yaka paça dışarı atılan kız kürsüye çıkmıştı. Ablamın müstakbel kayınvalidesi Melahat Sonkoç, "Bu kadar rezillik yeter," diye bağırdığında genç kız büyük bir öfkeyle, "Yetmez," dedi ve gözyaşları arasında konuşmaya çalıştı. "Herkes beni dinleyecek!"

Deniz yanıma gelir gelmez ben yokken olanları anlatmaya başladı. "Zümrüt Holding'in sahibinin kızı Çilay Zümrüt."

"Hatırladım."

"Bir şey söylemek istiyor ama ablanın muhteşem kayınvalidesi onu kovdu... Anlamıyorum yani burası anma töreni herkes Örsal ile ilgili iki güzel anısını anlatmak istiyor. Ona neden izin vermiyorlar?"

Söylediği şeyi garip bularak ona baktım. "Onlar daha önce hiç tanışmış mıydı ki?"

Sorduğum soruyla kafamdaki tüm soru işaretlerinin cevapları puzzle parçaları gibi birleşmişti... "Bu o kız mı?"

Bu o'ydu. O benim aradığım kız.

Kürsüdeki kız ağlamasını tam olarak durduramasa da konuşmaya çalışıyordu. En sonunda ağlamasını durdurup nefesini düzenlendiğinde konuşmaya hazır hale gelmişti. "Beni buraya layık görmediğinizi biliyorum. Onun hakkında konuşacak hiçbir şeyim olmadığını sanıyorsunuz ama var. Bunu sende biliyorsun," diyerek Melahat Sonkoç'a nefretle baktı. "Artık saklayacak gücüm yok. Benim sevgilim üç haftadır kayıptı ve şimdi ölü olduğunu öğreniyorum..."

Salonda büyük bir gürültü koptu. Gürültünün arasında Hazen'in çığlıkları... Kimse onu duymadı bile. Herkes o kıza odaklanmıştı. Kız büyük bir zafer kazanmış gibi etrafına bakınmıştı. Görmüştüm, o bakışını görmüştüm. Ablamın haykırışlarına karşılık etrafa gülen gözlerle bakıyordu. "Özür dilerim, sizi bu kadar şaşırtacağımı bilmiyordum... Melahat Hanım burada tek şaşkın gözükmeyen sizsiniz ama sizin için de şaşırtıcı haberlerim var. Lütfen o küçümsediğiniz kıza dönüp bir bakın..."

Melahat Sonkoç ayağa kalktı ve güvenliklere bağırarak, "Götürün bu kızı buradan!" dediği anda güvenlikler kürsüye doğru hareket etti.

Genç kız gülümseyen ama bir o kadar da acı çeken bir ifadeyle ağzının dibindeki mikrofonu sıkıca tuttu ve yanağından süzülen gözyaşını görmezlikten geldi. "Ben Çilay Zümrüt. Örsal Sonkoç'un sevgilisiyim... Ayrıca onun bebeğine hamileyim!"

.

.


01.09.2024 21:50

Loading...
0%