@gokce_sultann
|
*** Kasım yağmurları şiddetli şimşekleri beraberinde getirmişti. Ara sıra göğün parlamasıyla karanlıkta oturduğum oda aydınlanıyordu. Ayağa kalkıp pencerenin önüne geçtim. Hazen'in sesini, telefonda konuştuğum kişinin sesinden daha net bir şekilde işitiyordum. "Neva, beni dinle." Kenan Emir'in ikazıyla tekrardan dikkatimi ona verdim. "Buradayım, dinliyorum." "Hayır, dinlemiyordun... İstersen başka zaman arayabilirim," dedi soru sorarcasına. Durup düşündüm... Ona ne demem gerektiğini başından beri kafamda tasarlamıştım ama doğru zaman olup olmadığını bilmiyordum. "Kenan Emir benim sana bir şey söylemem gerekiyor." "Söyle o zaman." "Bunu nasıl söylemeliyim bilmiyorum," dedikten sonra aramızda bir sessizlik oldu. Söylemek istediğim şeyleri kafamda tekrardan biçip tarttım. "Belki de artık görüşmemeliyiz." "Anladım, nasıl istersen." Kenan Emir'in sesinde herhangi bir üzüntü ya da hayal kırıklığı aramıştım. Neyi umut etmiştim ki? Onunla görüşmek istemediğim için karalara bağlaması için sebep yoktu. Üstelik neden böyle bir beklentiye girmiştim bilmiyorum ama beklemediğim şekilde hayal kırıklığına uğrayan ben olmuştum. "Çünkü," dediğimde Kenan Emir sözümü kesti. "Neva, zorunda değilsin... Tam da beklediğim şey buydu zaten," dediğinde hafif bir kıkırdama beraberinde gelmişti. "Beni hiç şaşırtmıyorsun, hiç değişmemişsin." "Gideceğimi nereden anlamıştın?" diye sordum merakıma yenik düşerek. "Bunun olacağını nereden biliyordun?" "Gideceğini nereden mi anlamıştım?" "Evet... Nasıl anladın?" "Bu kırk gün boyunca hiç benimle değildin ki benden gidesin." "Neden böyle bir şey düşündün ki?" "Bunun artık bir önemi kalmadı Neva," dedi iç çekerek. "Şimdi kapatıyorum. Artık görüşmeyeceğiz ama yine de herhangi bir şey olursa beni arayabilirsin." "Bana darılmadın mı yani?" "Hayır," dediğinde arkadan gelen bir kadın sesiyle aramızda bir sessizlik oluştu. "Neva, kendine iyi bak." "Sende iyi bak," dediğimde telefonu hemen kapattım. Kendimi hayal kırıklığına uğramış gibi hissediyordum. Yatağa uzandım, karanlıkta düşüncelerimle baş başa kalmıştım. Çok garip... Tamam ama istediğim şey onunla görüşmeyi kesmekti. Olması gereken buydu ve ben doğru bir şey yaptım. O kız kimdi? Sus, sorma... Bir kız arkadaşı mı var? Yeter... Neden bundan yeni haberim oluyor? Yeter Neva! Yataktan kalktım. Sesli bir şekilde, "Bu böyle olmayacak Neva silkelenip kendine gel," dediğimde Hazen'in kapıya kafasını yaslayıp beni izlediğini fark ettim. "Sen kendi kendine mi konuşuyorsun?" "Hayır," dedim onu yalanlayarak. "Neden öyle bir şey yapayım?" "Küçükken de öyle yapardın. Üzgünken, öfkeliyken... Özellikle kafası karışmış haldeyken... Biliyorsun, alışkanlıklarından kolay vazgeçen biri değilsin." "Öyle miymiş?" "Evet, öyle." Arkasına dönüp giderken onu takip ettim. Salona geçtiğimizde masada dumanı tüten kahveler bizi bekliyordu. "Hizmetlilerin hepsini gönderdiğini sanıyordum." "Evet, gönderdim. Şaşıracaksın ama o kahveleri ben yaptım," dedi gülümseyerek. Masadaki kahveleri alarak koltuğa yerleşti. Onun yanına geçip elindeki diğer kahve bardağını aldım. "Eee anlat bakalım?" "Bende bir şey yok... Tabi akıl hastanesi anılarımı dinlemek istiyorsan orası başka." "Hayır," dedi çekinerek. "Bunları duymayı kaldıramam." Suratındaki üzgün ifadeyi görmüştüm ama yine de tepki vermedim. "O zaman bende anlatılacak bir şey yok ama belli ki senin anlatman gereken çok şey var," dedim ve ayağa kalktım. "Ne oldu?" "Daraldım. Cidden neler olduğunu bilmek istiyorum ama kaldıramayacağım diye çok korkuyorum," diye itiraf ettim. "Biraz başka şeylerden mi bahsetsek?" "Anne ve babamızdan bize kalan en güzel miras," dedi yapmacık tebessümle. Saçlarını topuz yaparken bir yandan da bana bakıp konuşmasına devam etti. "Bir sorun varsa hemen halının altına süpür..." "Öyle değil. İkimizde şu an bazı şeyleri duymak, bilmek istemiyoruz," dedim kendimi avutmaya çalışarak. "Yani buna kaçmak denmez. Sonuçta her şeyi elbet konuşacağız. Dersim ailesi her şeyi halının altına süpürür ama eninde sonunda gerçeklerle yüzleşecek cesareti bulur." Gözlerini devirdi. "Tabi canım, ne demezsin. O yüzden şu an babam senin yaşındaki bir genç kızla dünya turu yapıyor... Üstelik damadının anma törenine gelmedi bile." "Haberi var mı?" Şaşkınlıkla kalakaldım. "Hayır, yok. Ona ulaşamadım." "Bir şey olmaz. Varlığıyla yokluğu bir zaten... Gelmesine gerek yoktu." "Orası da doğru," dedi bana katılarak. "Ama bak sana ne diyeceğim." "Ne oldu?" diye sordum koltuğa geri otururken. Kahvemden bir yudum aldım ve pür dikkat onu dinlemeye koyuldum. İmalı bakışlarla bana bakıp güldü. "Kenan Emirle sizi baya yakın gördüm." "Abla!" dedim onu ikaz ederek. "Saçmalama istersen." "Exten next olmaz derdin. Şimdi ne oldu bilemiyorum ama neyse. Sonuçta herkes ikinci bir şansı hak eder." "Yeter ama," dedim kızarak. "Öyle bir şey yok. Artık biz görüşmüyoruz. Zaten sevgilisi var. Yani galiba var." "Ay inanamıyorum," dedi bağırarak. "Ama ikiniz çok yakışıyordunuz." "Abla, kulağımın dibinde bağırmasana. Biz olmayız artık. Sadece arkadaşız." "Ama o seni seviyor." "Nereden çıktı bu şimdi?" "His," dedi gülümseyerek. "Hislerime güvenirim." Kendinden emin tavrıyla kahvesini yudumladı. "Tabi, gördük... O hislerin sana kocanın seni aldattığını da söylemiş miydi?" Söylediğim şey onun hoşuna gitmemişti. Suratı düştü ve yanaklarına kadar süzülen göz yaşlarıyla yüzünü yastığa gömerek ağlamaya başladı. Hemen onun yanına yanaştım. Elimle sırtını sıvazladım. "Özür dilerim, kabalık ettim." Kafasını kaldırdı. "Bu evlilik yanlış bir seçim değildi, o yanlış kişi olmayı seçti. İlk başta böyle değildi. Bunu sende biliyorsun." "Biliyorum," diyebildim sadece. "O iyi biriydi ama sonra iş çığırından çıktı. Ne olduğunu anlamadım bile." "Ben her şeyi sezmiştim. Sana her şeyi anlatmak istemiştim... Başka bir kadın olduğunu biliyordum." "Sana ihanet ettim." "Evet, ettin," dedim sinirlerime hakim olmaya çalışırken. "Sana onun biriyle yattığını söylemek istediğimde beni bir akıl hastanesine kapattı." "Neva, ben çok özür dilerim." "Bu konuda seni affedemiyorum Hazen. Kusuruma bakma lütfen." "Neva, bu konuda ne desen haklısın." Söylemek istediğim daha çok şey vardı. Kalbimi nasıl yaraladığını ona anlatmak istiyordum ama şu an sırası değildi. Şu an onun bana ihtiyacı vardı. Ne olursa olsun seni koruyacağım ama bundan haberinin olmasına gerek yok. "Sana çok kızgınım." "Özür dilerim, Neva. Tüm bu olanlar bana çok fazla geldi. Kaldıracak gücüm yok." "Biliyorum ama," dediğimde sözümü kesti. "Acilen avukat bulmamız lazım," dedi ve bana baktı. Gözlerindeki öfke beni şaşırtmıştı. Ona nedenini soramadan çalan telefonuyla hışımla ayağa kalktı. "Çok kötü şeyler olacak, biliyorum." "Daha ne kadar kötü olabilir ki?" "Anlatacağım ama önce bekle şu telefonu açmam lazım." Telefonunu almaya gittiğinde salonda yalnız kalmıştım. Bir süre daha sessizlikle baş başa kaldığımda endişeye kapılıp ayağa kalktım. Hazen'in nerede olduğunu bilemediğim için olduğum yerde onun adını seslendim. Dış kapının sesini duyduğumda endişem yerini korkuya bıraktı. "Hazen neredesin? Kim geldi?" Hızlı adımlarla dış kapının yolunu tuttum. Önce karşımdaki Hazen'e ardından yanındaki adama baktım. "Kenan Emir aramıştı. Kapıda olduğunu söylemek içinmiş..." "Öyle mi?" diye sorup geçiştirdim. "Ben odaya geçip uzanayım biraz. Yoruldum da." Hazen haberi olmasına rağmen hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranarak, "Neden kaçar gibi gidiyorsun? Yoksa aranız mı bozuldu?" diye sordu. İkimizde cevap vermeyince Kenan Emir'i yanına çekerek merdivenlerin yolunu tuttu. "İkinizde benimle geliyorsunuz. Size anlatmam gereken bir şey var." Hazen'in suratındaki ifadeye bakarak olayın ciddiyetini anlamıştım. Arkalarından merdivenleri çıkmaya başladım. "İçimden bir ses anlatacağın şeyin ne olduğunu Kenan Emirin bildiğini ama benim daha yeni öğreneceğimi söylüyor," dedim. İkisinden de ses çıkmıyordu. Alınganlık sergilediğimi düşünsünler istemiyordum ama onlar konuyu anlatana kadar ne olduğunu sormayacaktım. Salona geçtiğimizde koltuğa oturup onları bekledim. Hazen'in aksine Kenan Emir çok sakin gözüküyordu. Hazen kahve bardaklarını eline aldı. "Bunlar soğumuş, ben bize bir bitki çayı hazırlayayım," diyerek salonu terk etmeden hemen öncesinde Kenan Emir'i işaret ederek kaş göz yaptı. Kenan Emir'e baktığımda onu bana bakarken yakaladım ama tepki vermeyip kafamı çevirdim. Sevgilisini bırakıp bizim için gelmiş aman ne hoş. "Birazdan duyacakların seni sinirlendirebilir." Ona baktım. "Olabilir, belki de." "Sen bana kızgın mısın?" Sorduğu soruyu garip bulmuştum. "Hayır, niye kızgın olayım?" "Bilmem. Fazla tepki veriyorsun gibi hissettim." "Yanlış hissetmişsindir." "O telefonda arkada sesi gelen kişi," dediğinde onu susturdum. Merak etmiyordum. Umrumda da değildi. "Açıklama yapmak istemiştim." "Böyle bir zorunluluğun yok. Sana kızgın olduğumu düşündün ve kendine bir neden aradın. O bulduğun nedenden ötürü de bir açıklama yapmaya çalışıyorsun ama bu beni küçük duruma düşürmekten başka bir işe yaramıyor. Kız arkadaşların, aşk ilişkilerin beni ilgilendirmiyor." "İşte tam da bu yanlış anlaşılma için bir açıklama yapacaktım ama sorun değil. Açıklama yapmamı gerektirecek bir durum yok diyorsan yoktur." Ayağa kalkıp balkonun kapısını açtım. Hava çok soğuktu. Gökyüzüne baktığımda gri bulutların ardından çakan şimşekleri gördüm. Göz ucuyla Kenan Emir'e baktığımda kafasını ellerinin arasına almış, saçlarını parmaklarının arasından geçiriyordu ve tekrar tekrar aynı şeyi yapıyordu. "Kenan Emir, seni strese sokacak bir şey yapmadım değil mi?" Yelkenleri hemen suya indirdin. Aferin sana Neva. Kafasını kaldırıp omuzlarının üzerinden bana baktı. "Unutmamışsın." "Stresliyken hala aynı tepkileri veriyorsun." "Evet, sanırım öyle... Bu arada stresimin yaptığımız şu telefon konuşması ya da şu an ki gerginliğinle alakası yok." "Ben gergin değilim," dedim öfkelenerek. "Gayet iyiyim." "Eminim ki öyledir," dedi fısıltıyla. "Seni duydum!" Hazen elinde tepsiyle geldiğinde ilk söylediği şey, "Sadece iki dakikadır yokum, hemen kavgaya tutuşmuşsunuz," demek oldu. Tepsiyi Kenan Emir'in önündeki sehpaya koyduktan sonra yanıma geldi. "Hava çok soğumuş, yağmur geliyor." "Kapatmamı ister misin?" "Hayır," dedi tebessüm ederek. Beni omuzlarımdan tutarak koltuğa oturtturdu. "Artık konuşmamız lazım." "Bu konunun avukat istemenle bir alakası var mı Hazen?" "Evet," diyerek söze atladı Kenan Emir. Gri gözlerindeki delici bakışı görmüştüm. "Ben gelmeden önce ablanın sana birçok şeyi anlatması gerekiyordu ama anlatmaya çekinmiş olmalı. Ben sana hemen anlatayım." "Sizin aranızdaki gerilimi buraya yansıtmasak mı?" Hazen'in ricasını görmezden gelerek bana baktı. İki elini birbirine, gözlerini gözlerime kenetlemişti. "Bugünkü Çilay Zümrüt olayından sonra polis cinayetin bir aşk üçgeni yüzünden işlenmiş olabileceği ihtimalini göz önünde bulunduracak." "Bunu nereden çıkardın?" "Sen benim dedektif olduğumu unuttun herhalde?" "Tamam, devam et," dedim sakinliğimi koruyarak. "Ablandan şüphelenecekler. Sonuçta o artık aldatılan kadın konumunda," dediğinde Hazen'in hıçkırıklarıyla ona döndük. "Hazen iyi misin?" diye sordum ama kafasını olumsuz şekilde salladı. "Kusuruma bakma lütfen Hazen. Senin yanında böyle konuşmamalıydım." Hazen, Kenan Emir'in özrünü kabul ettiğini belli edercesine omzuna eline koydu. "Ben biraz hava alsam iyi olacak." "Tamam, bende Nevaya bu durumu açıklayayım." Hazen salonu hızlı adımlarla terk ettiğinde onun için endişelenip endişelenmemek arasında kararsızlık yaşamıştım. Kenan Emir dikkatini ona vermem için elindeki çay fincanını masaya sert bir şekilde vurarak bıraktı. "Yavaş ol biraz!" "Fazla zamanım yok Neva. Kız arkadaşımı hastaneden almaya gitmem gerekiyor." Gözlerim gözleriyle buluştu. Dudağının kenarının hafif yukarı kalkması sinirlerimi bozmuştu ama tepkisizliğimi korudum. "Anlat." "Ablan aldatılan kadın konumunda. Bir anlık öfkeyle Örsal'ı öldürdüğü düşünülebilir." "Ne saçma şey bu! Başka biri de yapmış olabilir." "Ya da bebeğin babasını sadece kendine saklamak isteyen bir genç kız tarafından da öldürülmüş olabilir. Bunların hepsi ihtimal ve ihtimaller şüphe uyandırıcı. Aldatılan kadının öfkesi ya da artık metres konumundan sıkılan hamile bir kadın tarafından öldürülen zengin bir adam. Bunlar ilk defa yaşanan şeyler değil." "Ablama acilen avukat bulmamız lazım." "Evet ama kendine de bulman gerekiyor." "Anlamadım?" "Ablasının aldatıldığını öğrenen baldız, akıl hastanesine kapatıldı... Hemde eniştesi tarafından." "Benimle ne alakası var?" "Senin niçin oraya kapatıldığını öğrenecekler. Biri senin o hastanede yattığını öğrenmiş. Polis bunun için seni sorguya çekecek." "Benim için sorun değil... Pardon ama birkaç gün önce o öldürüldüğünde ben onun zorla kapattığı akıl hastanesindeydim." "Birkaç gün önce öldürüldüğünde," dediğinde söylediği şey kulağa soru soruyormuş gibi hissettirmişti. "Evet." "Neva, Örsal üç haftadır kayıptı. Birkaç gün önce öldürülmedi. Üç haftadır zaten ölüymüş." Söylediği şeyi sindirebilmek için birkaç saniyeliğine durdum. Kenan Emir anlatmaya devam ediyordu ki elimi havaya kaldırdım. "Yapma." "Daha bilmediğin çok şey var belli ki. En azından bunu sana anlatmıştır diye düşündüm." "Hazenin kafası yerinde değil ki anlatsın tüm bu olanları. Bakma arada gelen ağlama krizleri dışında bir şeyi yok gibi gözüküyor ama aslında hiç iyi değil." "Farkındayım," dedi iç çekerek. "Ona destek olmamız lazım. Yaşananlar hiç kolay değil." "Kenan Emir, bu konuya biraz ara verebilir miyiz? Sen hem kız arkadaşını bekletmemiş olursun." Gitmek için ayağa kalktığında bende onunla aynı anda ayaklandım. Birlikte aşağıya inerken Hazen'in telefonun ucundaki kişiye bağırışlarını duyup endişeyle sesin geldiği odaya baktım. Kapısı kapalıydı ama ses çok net geliyordu. Kenan Emir merdivenlerin ortasında beni durdu. "Neva, biraz bekler misin?" "Kime bağırıyor bu kadar acaba?" "Yolcu etmene gerek yok, ben kendim çıkarım. Sen ablanın yanına git," dedi ve ellerini omzuma koydu. "Benimle görüşmek istemediğini söylemiştin. Buna saygı duyuyorum... Ablanla gereken konuşmayı yap. Her şeyi sana o anlatsın. Bir daha görüşmek zorunda değiliz." Rahatsız olduğumu belli etmek istemesem de omuzlarımı huzursuzca hareket ettirdim. Ellerini omzumdan çekti ve gülümsedi. "Hazene ihtiyacı olan desteği vereceğim. İçin rahat olsun." "Rahat zaten," dediğimde Hazen'in sesi daha da yükselmişti. "Ben ablama bakmaya gideyim," dedim ve merdivenlerden yukarı doğru çıkmaya başladım ama kolumdan tutup beni kendine çevirdi. Elini kolumdan çekip bir adım geriledi. Mesafesini koruduğuna emin olduğunda, "Kendine bir avukat tut. Beni bu işlere dahil etmek istemeyeceğini biliyorum. Olabildiğince senden uzak kalacağım ama ablanla görüşmeyi kesmeyeceğim," dedi. Söylediği şeyleri onaylamamı bekler gibi bir hali vardı. Benim onunla arama koymak istediğim mesafeyi o da kendince koymaya çalışıyordu. Benden ses çıkmayınca, "Birbirimizi öyle ya da böyle göreceğiz ama ablanla görüşeceğim anlarda senin orada olmamana dikkat edeceğim," dedi ve tekrardan durup yüzüme baktı. "Artık bu konu hakkında bir şey söylemen gerekiyor sanki." "Hastanede bana eşlik ettiğin için teşekkür ederim. Arada sırada beni görmeye geldiğin için ve özellikle de beni hastaneden çıkarmış olduğun için teşekkür ederim." Söylediklerimin yanında dostça gülümsemem de bana eşlik etmişti. "Bana lütfen kızma... Kendine iyi bak." Merdivenden yukarı çıkarken o da aşağıya iniyordu. Neden sana kızmadım demedi ki? Bana kesinlikle çok kızgın... Dış kapının kapanma sesini duyduğumda kafamda bir sürü soru işareti vardı. Ona sormak istediğim, söylemek istediğim... Ama bunu hak etmiştim. Onu kendimden uzaklaştırıp sonra bana gelmesini isteyemezdim. Hazen'in kendi kendine sesli söylenişleriyle bana doğru gelirken onu tebessümle karşıladım. Alaylı bir ses tonuyla, "Kim benim ablamı sinirlendirmiş bakayım..." dediğimde onunla alay ettiğimi anlamış olacak ki son anda yolunu değiştirip yanımdan geçip gitti. "Ya tamam, sadece şaka yapmak istemiştim. O kadar gerildim ki bugün. Biraz şakayla karışık," dediğimde durup bana sinirli bakış attı. Sözümü tamamlamadan onun yanına gittim. Salona girerken tüm ciddiyetimle, "Kiminle konuşuyordun?" diye sordum. Oflayıp kendini koltuğa attı. "Muhteşem kayınvalidemle." "O kadını oldum olası sevmemiştim," dedim yüzümü buruşturup. "Sanki dünyada bir tek onun çocuğu varmış gibi davranıyor." "Dünyanın en muhteşem ve en iyi kalpli çocuğuna sahip olduğunu, benim asla onun gibi birine layık olmadığımı söyleyip durmasına sinir olurdum." Acıyla tebessüm etti. "Hep söyledim yine söyleyeceğim. Benim ablamı ne doktorlar ne mühendisler istedi de bizim kız biraz şeydi tabi..." "Neva!" "Bir şey demedim ki... Hayır yani koskoca Dersim ailesinin damadı oldu. Bize damat olarak geldiğinde beş kuruşsuzdu." Hazen hemen savunmaya geçti. Söylediklerimden hoşnut olmadığını surat ifadesinden anlayabiliyordum. "Tam olarak öyle değildi. Biraz vardı." "Yoktu," diyerek ısrar ettim. "Bu evi bile o almış gibi davranmadınız mı? Müstakbel eşimin evlilik hediyesi diye herkese ballandıra ballandıra anlattığın günleri ne çabuk unuttun." "Ne yapsaydım? Laf söz olacaktı." "Kocanı bizim camiaya zorla sevdirme çabaların ailemizi utandırmaktan başka bir işe yaramadı," dedim tüm açık sözlülüğümle. Suratındaki memnuniyetsizlikle kafasını pencereye döndü. "Babam genç kızlarla dünya turuna çıkıp ailesini terk ettiğinde zaten utanç içindeydik. Örsal için yaptıklarımı utanç olarak göremezsin." Hazen'in son söylediği şeyle aramızda sessizlik oluştu. İkimizde kendi zihnimizdeki düşüncelere hapsolmuştuk. "Biliyor musun?" "Neyi?" "Birileri bana böyle şeyler yaşayacağımı söyleseydi ona asla inanmazdım... Yani daha bu sabah bir akıl hastanesinden çıktım ve sana o adam hakkında her şeyi anlatmayı planlıyordum ama anlatmama gerek bile kalmadı. Kız kendini açık etti ve meğer o da ölmüş." "Evet," dedi dalgın dalgın etrafına bakınırken. "Hayat çok garip." "Eğer sana onun seni aldattığını söyleseydim bana inanır mıydın?" "İnanırdım." "Çünkü ben onu yakalamadan önce sen zaten aldatıldığını biliyordun," diye konuya açıklık getirmeye çalıştım. "Ama beni oraya neden terk ettin Hazen?" Bildiğin cevapların sorularını sorma Neva... Üzüleceksin, kendine yapma bunu... Ama bunu ondan duymam gerekiyor. Ne kadar canımı yakarsa yaksın. "Ben," diye başladı cümleye ama devamını getiremedi. "Hazen, ben o akıl hastanesine zorla tıkılmadan önce bir valiz almıştım. Bunu biliyor muydun?" Kısık bir sesle, "Hayır," dedi ve kısa süreliğine gözlerini yumdu. Tüm nefesini dışarıya verdi. Duyacaklarının hoşuna gitmeyeceğini biliyor olmalıydı. "Sana söylemeye gelecektim. Onun seni aldattığını söyleyecektim ve hani," dediğimde alt çenemin titrediğini hissettim. Nefes al, nefes ver... "Belki de tatile gideriz diye düşünmüştüm. Biletine kadar her şeyi hazırlamıştım. Gideceğimiz şehri, kalacağımız oteli..." Hazen ağlamaklı halde bana baktı. "Anlatma." "Hayır, bunları duyman gerekiyor." İstemiyorum, dedi ama onu dinlemedim. Devam etmek için tam karşısına oturdum. "Sana geldim ama evde yoktun. Elimde valizle gelmiştim bir de," deyince sinirden gülmeye başladım. "Karşımda Örsalı gördüm. Daha önce ona söylemiştim. Ya o sana söyleyecekti ya da ben... Ama muhteşem eşin ne kendisi söyledi ne de bana söylettirdi. Beni apar topar o seninle gideceğimizi umut ettiğim tatil için hazırladığım valizle birlikte bir akıl hastanesine kapattı." Hazen duydukları karşısında ağlamaya başladı. "Özür dilerim." "Özür dilemek için çok geç kaldın!" Ağzını açacak gibi oldu ama ellerimi havaya kaldırdım. "Sus! Beni o hastanede sadece bir kere ziyarete geldin Hazen. Sahi kullanmamam gereken ilaçları zorla yuttuğum bir döneme sahip olduğum için bana kalsa hiç gelmemiştin bile ama sağ olsun Kenan Emir geldiğin günü bana hatırlattı. Sonrasında ise sırf sen geldiğinde beni uyuşuk halde görme diye ilaçları içmemeye başladım ama sen gelmedin. Şimdi bana söyler misin beni neden görmeye gelmedin?" Yüzü gözü yaşlar içinde olan Hazen ağzını açtı ama konuşamadı. Kafasını olumsuz anlamda iki yana salladı. "Bilmiyor musun cidden?" "Neva, artık geçti bitti. Bunları konuşmasak olmaz mı? Artık birlikteyiz..." Umursamazlığı sinirlerimi daha çok germişti. "Sen ciddi olamazsın..." Hışımla ayağa kalktım. "Benim oraya tıkılmama göz yumdun!" Sinirle ellerimi havaya kaldırıp birbirine çarpa çarpa sordum. "Ne-den-bu-nu-yap-tın!" Aklımı kaçıracağım. Aklımı kaçıracağım! "Ya bana dürüst olsana Hazen!" Omuzlarını yukarı kaldırıp geri indirdi. Eliyle yüzündeki yaşları sildi. "Bilmiyorum. Gerçekten de bilmiyorum." "Yalan söyleme Hazen!" Sesi çatallaştı. "Lütfen," diyebildi sadece. Yutkunmaya çalıştı ama yapamadı. Elleriyle yüzünü kapattı. "Çok utanıyorum." "Bence de utanmalısın! O adam sana ne dedi? Hadi söyle!" "Örsal bana bir şey demedi." "O zaman neden sorgulamadın. Neden beni oradan çıkarmadın... Ya uzatma, yeter! Gerçeği senin ağzından duymak," deyip elimle göğsüme vurmaya başladım. "Benim, benim! Bu benim hakkım!" "Söyleyemem," dedi daha da ağlayarak. Bomboş ev Hazen'in haykırışlarıyla dolmuştu. "Bana bunu yapma." "Ama sen bana her şeyi yaparken benim gerçeği duymak hakkım değil mi Abla? O adam sana ne dedi diyorum! Çıldıracağım..." Hazen'in tek yaptığı şey ağlamaktı. Artık beni duymuyor gibiydi. Ona yaklaşıp omuzlarından tutup sarstım. "Kendine gel. Ağlayarak bu işin içinden sıyrılamayacaksın." Sadece ağlıyordu... Ellerini kendine dolayıp sarıldı. Bir arkaya bir öne doğru kendini sallandırmaya başladığında dudaklarının arasından tek bir kelime çıkıyordu. "Bilmiyorum, bilmiyorum, bilmiyorum..." "Yeter!" dediğimde elimin tersiyle yanağına vurdum. "Yeter!" Kalan son gücünü ayağa kalkıp beni itmek için kullandığında bir adım geriledim. Kafasını kaldırıp bana baktı. "Asıl sana yeter!" "Bana gerçeği söyle. Sana ne söyledi!" "Aradığım kızın sen olduğunu söyledi! Onunla yattığını söyledi!" Nutkum tutulmuştu. Kollarım uyuşmaya başlamıştı ama aynı zamanda midemdeki dayanılmaz acıyı da hissetmiştim. Dudaklarımdan tek bir cümle döküldü. "Sana inanamıyorum." "Özür dilerim Neva." Bana sarılmaya geldi ama geri çekildim. "Bana bunu nasıl yaptın?" "Hamileydim, yani hamileyim ben. O sıra duyduğuma inandım, artık o kızı aramaktan bıkmıştım. Yorgun düştüm Neva! İnanmak zorunda kaldım." "İnana inana ben olduğuma mı inandın? Ya ben senin kız kardeşinim... Nasıl inanabildin?" Koltuğa oturup kollarımı dizime dayadım. Avuç içlerimle yüzümü kapatıp hayatım boyunca hiç ağlamadığım kadar ağladım. Kafamı kaldırdığımda ikimizde sakinleşmiş gibi gözüküyorduk. Sakinliğimi koruyup ayağa kalktım. O da benimle birlikte kalktı. "Özür dilerim Neva." "Seni asla ama asla affetmeyeceğim." Bu cümleyi nasıl olur da bu kadar yumuşak bir ses tonuyla söyleyebilmiştim bilmiyordum. Bu durum ondan çok beni hayrete düşürmüştü. "Neva, özür dilerim." Koluma yapıştığında onu savurdum. "Bırak!" "Böyle yapma ne olursun..." "Bir daha," dediğimde işaret parmağımı ona doğrulttum. "Sakın ama sakın karşıma çıkayım deme. Artık yalnız başınasın. Artık senin gibi bir kardeşim yok benim!" Arkamı dönüp gittiğimde beni birçok kez tutmaya çalıştı ama her defasında ellerini arasından kendimi kurtardım. Dış kapıyı açtığımda Hazen tekrardan kollarıyla tüm vücudumu sarsa da onu kendimden ittim. "Yapma diyorum anlasana." Birkaç adım geri giden Hazen tekrardan bana yanaşmaya çalışsa da elimle onu durdurdum. "Artık ben yokum... Bir daha asla seninle görüşmeyeceğim. Ben gidiyorum." Arkamı dönüp gittiğimde Hazen'in çığlıkları kulaklarımı doldurdu. "Beni bırakma, lütfen beni bırakma!" Arkamı dönmemek için direnmekte zorluk çektiğim için adımlarımı hızlandırdım ama yapamamıştım. Arkamı döndüm ve ona son kez baktım. Dizlerinin üzerine çökmüş, ellerini birbirine dolamış ağlıyordu. İçimin parçalandığını hissediyordum ama yapamazdım. Artık gitme vaktim gelmişti. . . . 04.08.2024 01:53 |
0% |