@gokce_sultann
|
LÜTFEN OY VERMEYİ, HİKAYEYİ TAKİBE ALMAYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN. :) HİKAYE HAKKINDA YORUMLARINIZI MERAK EDİYORUM. (VE YORUM GELMEDİKÇE SANKİ SADECE BAKIP ÇIKIYORMUŞSUNUZ GİBİ HİSSEDİYORUM.) UMARIM BÖLÜMÜ SEVERSİNİZ... İYİ OKUMALAR :) ***
Kenan Emirle aynı anda birbirimize baktığımızda garip surat ifadesiyle saçlarımı düzeltmeye çalıştı. Kapının aynasına yansıyan görüntüme baktım. Birbirine girmiş saçlarımı görünce ellerini itip kendim düzeltmeye çalıştım. "Kusura bakmayın. Yanlış bir zamanda gelmedim değil mi?" "Hayır," dedim yapmacık tebessümle. "Bir şeyi bölmüşüm gibi hissettim..." "Ne gibi?" diye sorduğumda Kenan Emir'in pis sırıtışını yakaladım. Yok artık daha neler! Karşımdaki kadının tatlı ve içten tebessümü utanç hissimi bastırmıştı. "Arabadalar. Deniz getirecek şimdi." Huzursuzca kıpırdanıp omuzlarımın arkasından eve doğru baktı. "Ya kusura bakmayın," diyip Kenan Emirle aramıza mesafe açacak şekilde kapının kenarına geçtim. "Lütfen içeriye girin. Kahve ikram edelim size." "Zahmet olmasın." "Hayır, lütfen." Israrımla birlikte içeriye girdiğinde havlama seslerini duydum. "Mia! Oscar!" Havlama sesleri yakınlaştığında Mia ve Oscar'ın koşarak bana gelişini gördüm. Kuyruklarını sallayarak üzerime çıktıklarında dizlerimin üstüne oturup onları kucakladım. Deniz yavaş adımlarla bana yaklaşırken gülümseyerek, "Bana da bir kucak yok mu?" diye sordu. Buraya gel, der gibi tek kolumla onu davet ederken arkadaki sert ses tonunu işittim. "Kahve yapmamda yardımcı olur musun Neva?" Kafamı arkama çevirmeden önce Deniz'e özür dileyen bakışlarımı attım ve ayağa kalkıp, "Çocuklar eve girme vakti!" diyerek komut verdim. Mia ve Oscar içeriye koşarken Serra'nın korkarak Kenan Emir'e yakınlaştığını gördüğümde bozuntuya vermedim. "Benimkiler usludurlar. Bir şey yapmazlar." "Doberman cinsleri beni hep korkutmuştur." Anladım, der gibi gülümserken Kenan Emir ve Serra'nın içeri girmesini fırsat bilerek Deniz'i çekiştirdim. "Kim bu kız?" Çekinerek, "Arkadaşım... Yeni tanıştık. Yani sen yokken," dedi ve adımlarını hızlandırarak içeriye girdi. Ardımızdan kapıyı kapatırken, "Daha önce aklın neredeydi? Bana anlatmamana inanamıyorum," diyerek sitem ettim. "Fırsat olmadı... Bir de işler hızlı gelişti. Ben bile anlamadım." "Birlikte yaşamıyorsunuz değil mi?" diye sordum endişelenerek. "Bu kadar erken olmaz... Bir daha o hataya düşmem." Denizle mutfağa doğru girerken Serra'nın tüm dolapları karıştırdığını gördüm. Göz ucuyla Kenan Emir'e baktığımda açıklama yaparak, "Serra kahvelerin yerini arıyor," diyip bir dolabı da o açtı. Olabildiğince misafirperver ses tonumla, "İkinizde oturabilirsiniz. Ben yaparım," dedim ve onların oturması için hemen dolaptan kahveyi çıkardım. "Türk kahvesi içmeyen yok değil mi?" "Benimkisi şekersiz olsun," diyen Serra'ya göz ucuyla bakıp tebessüm ettim. Kenan Emir ve Deniz de kahveyi şekersiz içeceğini söyleyince kahveleri yapmaya koyuldum. Sırtım onlara dönük olsa da konuşulanlara kulak kabartıp sohbetlerine dahil olmak istesem de Serra'nın patavatsızca sorduğu soruyla ona döndüm. "Anlamadım?" "Diyorum ki ablan yok mu? Onu cenazeden sonra kimse görmedi." "Sen cenazeye katıldın mı?" Gözüme hiç tanıdık gelmedin... "Evet, kısa süreliğine. Denizi bile göremeden çıktım. Ben Çilayın eski arkadaşıyım da." Deniz de dahil olmak üzere hepimiz şaşkınlıkla ona baktık. İlk kimin sorusunu cevaplayacağını bilemeyerek teker teker bize bakıp güldü. "Biliyorum. Şu an kötü kızın eski arkadaşı olarak burada pek iyi bir izlenim bırakmadım ama sorularınızı tek tek alabilirsem açıklığa kavuşturabilirim." Yüzündeki sevimli gülümseme asla düşmemişti. Çilay'ın eski arkadaşı olmaktan da çekinmiyordu. "Bana bunu neden daha önce söylemedin?" diye sordu Deniz. Yüzündeki sorgulayan, şüpheci bakışı gizlemeye çalışmamıştı bile. "Konusu hiç açılmadı da ondan. Üstelik dediğim gibi Çilay sadece eski bir arkadaşım. Kendisinden pek haz etmediğim için konusunu açmayı da pek sevmiyorum... Yine de," diyip elini Deniz'in sırtında gezdirdi. Deniz hemen yumuşayıp gülümsediğinde o da konuşmasına devam etti. "Deniz ile uzun bir yolculuğumuz olacağına inanıyorum. Yani bunu başkasından duyup aramızın kötü olmasını istemem." Son cümlesinin bana olduğunu en son ben anlamıştım. "Niye kötü olalım ki?" "Denizin değer verdiği kişileri az çok biliyorum. Senin ondaki yerini de biliyorum. Ne olur ne olmaz diye söylemek istedim. Sonrasında hakkımda kötü düşünmeni istemem." "Sorun olmazdı," diyerek yalan söyledim. Kafama takılan soruyu sorup sormamak arasında kalsam da içimde şüpheye yer vermemek için sormam gerektiğini düşündüm. Kahveleri fincana doldurup tepsiyle orta tezgaha koyduğumda bende onlarla birlikte sandalyeye oturdum. "Çilayla aran bozuksa orada ne işin vardı?" Sorum onu şaşırtmış olmalıydı. Kısa süreli şaşkınlığını görmüştüm. Yüzüne o tatlı tebessümü yerleştirip sarı saçlarının bir tutamını işaret parmağına doladı. "Ailem de gelecekti. Ben gelmek istememiştim ama çilayın geleceğini öğrendiğimde ona destek olmak istedim." Kenan Emir boğazını temizleyip parmaklarını çıtlattı. "Anlayamadım. Niçin Çilaya destek olmak istedin ki?" "Pardon dedektif Bey, sorguda mıyım şu an?" Yaptığı şakaya sadece kendisi gülmüştü. Ben ve Deniz zoraki gülümsemeyle gözlerimizi kaçırırken göz göze geldik. "Hayır, değilsiniz." Kenan Emir istifini bozmadan söylemişti bunu. "Ama sadece merak ettim. Cevaplarsınız diye düşünüyorum." "Çilayın en yakın arkadaşıydım. Tabi ki de Örsal ile beni tanıştırdı." "Yani biliyor muydun?" diyerek çıkıştım. Bu ani, sert çıkışıma rağmen o gülümse hala suratındaydı. Deniz fazlasıyla gerilmişti. Kollarını birbirine geçirmiş, sırtını sandalyeye yaslamıştı. Kafasını indirmiş, bize bakmıyordu. Olan durumdan memnun olmadığı açıkça belliydi. "Evli olduğunu bilmiyordum. Örsalı ablanla ilk gördüğümde şaşkınlığımı gizleyememiştim tabi ama bunu öğrendiğimde Çilayla görüşmeyi kesmiştik. Hamile olduğunu da törende öğrendim tabi ki." "Anladım ama," dediğinde Kenan Emir'in sözünü kesti. "Kusuruma bakma sözünü kesiyorum. Kendimi açıklamak istiyorum. Tüm bunları anlatmamın sebebi eğer bir gün Deniz ile ciddi bir adım atarsak Çilayın bunları bana karşı kullanmak istemesinden endişe duyduğum için anlattım. İlk benden duyun istedim. Biliyorsunuz ki bu aralar pek iyi durumda değil. Sağlıklı düşünebildiğini sanmıyorum. Duyduklarıma bakılırsa." Deniz kafasını kaldırıp ona baktı. "Evet, iyi yaptın. Senden duyduğumuz iyi oldu ama bunu herkesle duymayı istemezdim." Deniz tüm bu konuşmanın ortasında Serra'nın itiraflarından ne kadar rahatsızlık duyduğunu en duygun dille ifade etmeye çalışmıştı ama bakışlarındaki hayal kırıklığını sadece onu gerçekten de tanıyanlar görebilirdi. "Haklısın, canım. Cesaretimi toplayıp anlatamadım. Anlattıklarım normal şeyler değil... Hele ki Örsal ve Çilayın ilişkisini bildiğimi söylemek benim için kolay değildi..." Derin bir nefes aldı. "Ama beni kötü biri olarak görmenizi istemiyorum ya da Çilayın tarafında olduğumu düşünmeyin lütfen. Ben bu durumun ne kadar hassas olduğunun farkındayım... Çilayın, seninle olan ilişkimi bozabilecek hiçbir şey yapmasına müsaade edemem." Deniz'e gülümseyip kısa süreliğine başını onun omzuna yasladı. Deniz, Serra'nın başından öptüğünde kafasını kaldırıp bana baktı. "Denizle aramda çevremizdeki insanlardan kaynaklı bir problem yaşamak isteyeceğim son şey. Bu yüzden bunları bir çırpıda anlatıp konunun benim ve ilişkim için tehdit unsuru olacak bir şeye dönüşmemesini istedim." "İyi yapmışsın," dedim göz ucuyla Kenan Emir'e bakarken. "Sizden duymamız iyi oldu. Başkasından duysaydık çok büyük bir yanlış anlaşılma olurdu." Bu durumu başkasından öğrenmemizin imkanı bile yoktu... "Anlayışın için teşekkür ederim Neva," dedikten sonra Deniz'e dönüp yanağına öpücük kondurdu. "Biz artık gidelim mi? Sana bir sürprizim vardı." Deniz heyecanla, "Ciddi misin?" diye sordu. "Ne sürprizi?" "Adı üstünde sürpriz," diyip göz kırptı. "Kahve için teşekkür ederiz." "Afiyet olsun. Biraz daha kalsaydınız, çok kısa oldu." "Daha çok görüşeceğimize inanıyorum," diyerek bana gelip sarıldı. Üzerindeki amber kokusunu içime çektim. Geri çekildiğinde, "Parfümüm, güzel kokuyor değil mi?" diye sordu. Kafamla onayladıktan sonra Deniz'e sarılarak kapıya kadar onları geçirdim. Kenan Emir ve Serra arkamızdan gelirken fısıltıyla, "Acaba ne hediyesi?" diye sorup göz kırptım. Deniz utanarak kendini benden uzaklaştırıp gülümsedi. Kapıyı açtığımda Serra son kez sarılıp dışarıya adımını attığında arkalarından kapıyı kapattım. Kenan Emir'in memnuniyetsiz olduğunu anlamam kısa sürmüştü. "Bu kızı daha önce bir yerde görmüş olabilirim." "Törende görmüşsündür." Salona geçip koltuğa oturdum. Kenan Emir arkamdan geldi. "Bilmiyorum." "Pek tatlı bir kızdı. Kusacağımı hissettim," diyip güldüm. "Denizle ciddi düşünüyor olmalı. Yoksa neden Çilayın arkadaşı olduğunu söylesin ki?" "Ya da Örsalın evli olduğunu bildiğini söylesin, değil mi?" Bu konuya şüpheci yaklaştığını fark etmiştim ama kafasından ne geçtiğini anlayamamıştım. "Ne oldu?" "Çilayı daha önce araştırdığımda Serranın adını bile duymamıştım. Uzun zamandır arkadaşlık ilişkileri bitmiş olmalı." "Herhalde öyle ama eğer Serra bunu söylemeseydi bizim haberimiz bile olmayacaktı." "Kimse onu sorguya çekmedi." "Evet, gözden mi kaçırdılar?" Daha araştırılacak çok şey olduğunu biliyordum ama gözden kaçırılabilirdi. "Gözden kaçırdım." Kendisine kızmıştı. Ayağa kalkıp masanın üzerindeki su şişesini açıp bir kerede hepsini içip yanıma oturdu. "Bence onun normal olarak gördüğü olaylar bile bize Çilay ve Örsalın ilişkisi hakkında bilgi verebilir." "Evet, haklısın." Diyerek iç geçirdim. "Bir an önce ablamı bulmamız lazım. Onun katilin elinde olduğuna inanıyorum." Söylediğim son cümle ile tüm bedenim hafif titredi. İyi olup olmadığımı kontrol etmek için elini omzuma dokundurdu. Yüzümde kendimi toparladığımı belli eden bir tebessüm belirdiğinde geri çekildi. "Eğer kaçmadıysa böyle bir ihtimal var, evet." "Kaçmadı Kenan Emir." Bin yıl geçse de bunu savunacağım. Hazen tek başına hareket edebilecek biri değil... "Bunu hala bilmiyoruz." "Yazlık evin kameralarını kontrol ettiler mi? Kesinlikle oradan bir şey çıkacağına inanıyorum." "Kameralar uzun zaman önce kayıt dışıymış. Bundan haberin var mıydı?" "İmkansız," diyerek hayret ettim. "Ben hastaneye gitmeden önce çalışıyordu. Bir keresinde koltuğu kimin kemirdiğini bulmak için bakmıştık. Neden kameralar kayıt dışı olsun ki?" "Bunu da bilmiyoruz." "Bir şey bulurlarsa haber verecekler mi?" Onlara güvenmediğimi üstüne basa basa belirtmekte sakınca görmemiştim. "Beni haberdar etmeyecekler diye endişeleniyorum." "Büyük ihtimalle her zaman olduğu gibi bir şey varsa onlardan önce bulacağım." Kenan Emir'in dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. Onlardan daha iyi olduğunu düşünüyordu, onlardan daha iyi olduğunu biliyordum... "Peki ya gözden kaçırdığımız başka kişiler varsa... Yani Serradan haberimiz bile yoktu. Kendi isteğiyle anlattı her şeyi." "Birilerinin bir şeyler bilip anlatmadığını yeni mi fark ediyorsun? Eğer herkes bildiği her şeyi ortaya dökseydi çoktan katili bulurduk." "Şu an önceliğimiz ablamı bulmak ama değil mi?" Sorgulayıcı bakışlarımı inceledi. Kenan Emir'in dudaklarının arasından çıkacak iki lafın içimdeki ateşi söndürmesini istemiştim. Ablamı bulmam lazım. "Katili ne kadar erken bulursak ablanın o kadar çabuk eve döneceğini düşünüyorum... Ablanı katil kaçırdıysa bile katili bulursak yaşama ihtimali o kadar yüksek olur. Üstelik katilin kaçırmadığını kendi isteğiyle kaçtığı ihtimalini göz önünde bulundurursak, katili bulduğumda artık şüpheler ortadan kalkacağı için kendisi de gelebilir." "İhtimaller beni yoruyor." "Biliyorum," derken çalan telefonuyla ilgisi dağıldı. Mutfaktan gelen sesle birlikte ayağa kalkıp gitti. Arkasından yavaş adımlarla onu takip ederken koridorda Mia'nın en sevdiği oyuncağıyla birlikte önüme dikilmesiyle dizlerimin üzerine çöküp kafasını sevmeye başladım. "Güzel kızım." Oyuncağını alıp koridorun sonuna doğru fırlattım. "Yakala kızım!" Mia havlayarak oyuncağına doğru koşarken mutfaktan gelen bağırış sesini duydum. Ayağa kalkıp adımlarımı hızlandırdım. Ben daha mutfağa giremeden Kenan Emir dış kapıya doğru yönlendi. Arkasından, "Nereye gidiyorsun?" diyerek onu durdurdum. "Acil bir iş." "Ablamla mı alakalı?" Dudaklarını birbirine bastırdı. Soruma cevap vermeden önce kapıyı açıp arkasını döndü. Kapıdan dışarıya ilk adımını atmadan hemen önce, "Sonra konuşalım," dedi ve kapıyı hızla çarptı. Beni duymayacağını biliyordum ama yine de ona konuştum. "Onunla ilgili olmasaydı gözlerini benden kaçırmazdın!" Patisiyle dizimi tırmalayan Mia'ya ters bakış attım. "Şimdi olmaz Mia!" Merdivenlerin yolunu tutarken, "Mia, Oscar! buraya gelin," diye bağırdım. Yatak odama ilerlerken kapının hemen önünde Oscar'ı gördüm. "Akıllı oğlum. Hepimizden daha hızlısın." Övgü dolu sözlerimi kabul edercesine havladığında tüm ev onun sesiyle yankılandı. Kendimi yatağıma atmadan hemen öncesinde Hazen'in birkaç günlüğünü de yanıma yerleştirdim. Yatağın hemen karşısındaki televizyonu açıp rastgele seçtiğim 2008 yapım bir filmi izlemeye başladım. Adı tanıdık geliyordu. Zaman geçtikçe sahneler daha da tanıdık gelmeye başladığı için sıkılıp ilgim dağılmıştı. Arkada film oynamasına rağmen durdurmadan elime geçen bir günlüğü açtım. Yazılar diğer günlüğe göre daha baştan savma yazılmış görünüyordu ama üzerinde kusmuk olmayan sayfalardan oluştuğu için bu günlüğün Örsal ile birlikteliklerinden sonra yazıldığını tahmin edebiliyordum. Oscar'ın kucağıma uzanmasından kaynaklı günlüğü elim havada tutmak zorunda kalmıştım. Daha bir iki cümle okumuştum ki Örsal yazısını görünce yüzümü buruşturup günlüğü yanıma koydum. Aklım hala Kenan Emirdeydi. Tüm iç sıkıntımın, sıkılmalarımın, hiçbir şeye odaklanamama sebebimim onun hiçbir şey demeden çıkıp gitmesi olduğunu biliyordum. Niçin öylece çıkıp gitmişti? Konunun ablamla alakalı olup olmadığımı sorarken neden yüzüme bakmaya çekinmişti? Çekinmiş miydi? Belki de kafamda kuruyorumdur. Elindeki tek dava bu olamazdı. Başka bir şeyden ötürü gitmiş olabilirdi. Belki de kız arkadaşı vardı ve sorun o'ydu. Evet, telefonda bir kız sesi vardı. Kız arkadaşıyla tartışmış olabilir ve çekindiği için söylememiş olabilir. Oflayarak oturur pozisyondan uzanmaya geçtim. Oscar homurdanarak yer değiştirdiğinde üstüne yattığı günlüğü karnının altından hafifçe çektim. Sesli bir şekilde, "Hazır eline almışken biraz daha okuyabilirsin," diye kendime telkinde bulundum. Sayfaları karıştırdığımda düğün kelimesi gözüme çarptı ve hemen tarihe baktım. AĞUSTOS 2021 Nereden başlasam bilmiyorum. Düğünüm şahaneydi. Yani düğünümüz... Örsal yanı başımda ve yorgun olduğu için uyuyor. Düğün muhteşem ama bir o kadar da koşuşturmamızdan ötürü yorucuydu. Sabah yorgun argın uyandım. Daha doğrusu uyandırıldım. Örsal kahvaltımı kendi elleriyle hazırlayıp yatağımıza kadar getirmişti. Sevdiğim ne varsa önümdeydi. Buna kocamda dahil... İnanamıyorum! Artık ona kocam diyebiliyorum! İnanılması o kadar güç ki... Her şey bir rüya gibiydi. Daha dün bu saatlerde kendi düğünüm için hazırlanıyordum. O kadar güzeldi ki... Tam da hayal ettiğim ve tasarladığım türdendi. Örsal her şeyiyle yanımdaydı. Bu kadar destekleyici biriyle hayat arkadaşı olduğuma minnettarım. Bir kır düğünüydü. Her yer çiçek doluydu. Pembe ve beyaz çiçekler gözümün önünden gitmiyor. İNANILMAZDI! Güneş battığında ışıklar kendini daha çok belli etmişti. Her yer ışıltı ve çiçekten oluşuyordu. Misafirlerimiz gözlerini mekandan alamadılar. Taaa ki ben gelene kadar. Ne kadar muhteşem olduğumu anlatmama gerek var mı? Hiç bilinmeyen bir krallığın daha önce görülmemiş prensesi gibiydim. Bana hayranlıklarını en çokta kıskançlıklarını gözlerinden okudum. KISACASI GÖRÜP GÖREBİLECEKLERİ EN GÜZEL GELİN BENDİM! Kötü olaylardan bahsetmek istemiyorum. Her şeyiyle güzeldi. Sadece güzeller güzeli, dünyadaki tüm güzelliklere layık olan kız kardeşim benimleydi. Ne kadar düğünden önce bu evliliğin bir hata olduğunu net bir şekilde belirtmiş olsa da her şeye rağmen benimleydi... Babam gelemedi. Ama sorun değil. Neva tüm eksiği kapattı. Her zaman yaptığı gibi. O olmasaydı bu düğün bu kadar şahane olur muydu bilemiyorum. Onun dışında bir de tabi ki Örsal'ın yaptığı neredeyse ağlamaktan makyajımı bozacak konuşması vardı... O benim bu dünyadaki en büyük şansım. Bir gün doğacak çocuklarımın babası...
Kapıyı açar açmaz bariz şekilde azarlayarak, "Böyle çekip gitmen yakışık aldı mı sence?" diye sordum. "Bana bakıp bir cevap verme zahmetinde bile bulunmadın." Kenan Emir asık yüzüyle birlikte söylediklerime kulak asmayarak içeri girdi. "Kapıyı kapat lütfen." "Ne oldu?" diye sorarken bir yandan da kapıyı örttüm. "Kötü bir haber değil, değil mi?" "Hayır, yorgunum sadece." Beni geçiştirdiğini biliyordum. Ne olduğunu bir an önce öğrenmek istesem de daha fazla üzerine gitmek istememiştim. Konunun özel hayatıyla alakalı olma ihtimalini göz önünde bulundurarak sessiz kalmanın daha makbul olacağını düşündüm. "Akşam yemeği için müsaitsen birlikte yiyelim mi?" diye sorduğunda mutfağa doğru ilerledi. "Bir şeyler hazırlayabilirim." "Emin misin?" diyerek güldüm. "Sana en son yemek yaptığımdan bu yana kendimi çok geliştirdim," dedi ve buzdolabının kapağını açtı. "Eminim ki öyledir." Sırtı dönük olmasına rağmen keyifli bir ses tonuyla, "Kısacası o aşağılayıcı bakışlarını üzerimden çek," dedi ve bana doğru dönüp gülümsedikten sonra yanımdan geçip birkaç malzemeyi tezgaha götürdü. "Ben yokken sen neler yaptın?" Elimle orta tezgahtan destek alarak sandalyeye oturdum. "Hazenin düğün günü sonrası günlüğüne yazdığı şeyleri okuyordum. Sürekli her şeyin şahane olduğundan falan bahsediyordu ama hiçbiri doğru değil... O günlükleri okumamın anlamsız olduğunu bir kez daha anladım. Asla olanı yazmamış. Bir de belirtmiş üzücü şeylerden bahsetmek istemiyorum diye... Baştan aşağıya korkunç bir düğündü!" "Konuşurken nefes almayı unutuyorsun." Elindeki bıçağı bırakıp elini sudan geçirdi. Kağıt havluyla ellerini kuruturken karşıma oturdu. "İkinizin hayata bakış açınızın ne kadar farklı olduğunu anlamak zor değil. Kimse düğününü kötü hatırlamak istemez. Belki de daha birçok olayı saptırılmış şekilde okuyacaksın ama aslında yazdıklarının hiçbiri yalan değil. Sadece daha pozitif bir bakış açısına sahip. Onu daha iyi anlaman adına okumaya devam etmelisin." "Bu günlükleri okumak madalyonun diğer yüzünü görmek gibi bir şey. Aynı yerde, aynı anda yaşadık ama benim gördüğümden çok uzak bir hikaye bu..." Duraksadım. "Bir dakika," dedim işaret parmağımı havada sallarken. Söylediği şeyin altında yatan gerçekliği son anda fark etmiştim. "Günlükleri okumadığını söylemiştin." "Öyle mi demiştim?" Yüzünde mahçup bir ifade belirmişti ama ona kanmamıştım. Hemen surat ifadesini değiştirip, "Tamam, okudum ama bir iki sayfa sadece. Sen lavaboya girdiğinde işime yarayacak bir şey çıkar mı diye baktım." "Yaramayacağını anladığında da hepsini bana okutmaya mı karar verdin? Aferin sana." "Özür dilerim ama sana neden o günlükleri okuman gerektiğini daha önce açıklamıştım," dedi ve ayağa kalkıp kesme tahtasının olduğu tezgaha yönlendi. Birkaç sebzeyi doğrarken, "Düğünün neden korkunç olduğunu düşünüyorsun?" diye sordu. Göz ucuyla omuzlarının üzerinden bana bakıp geri tezgaha döndü. "Konuyu ne kadar çabuk saptırıyorsun." "Lütfen," dedi ama sesi yumuşak değildi. Daha çok ısrarcı bir ses tonuyla söylemişti bunu. "Düğün sabahı her şey çok normaldi... Öğle saatlerinde Örsal, Hazen hazırlanırken onu ziyarete gelmişti. Her şey çok güzeldi ama ikinci gelişinin haberini odanın dışarısından gelen bağırış sesiyle almıştım. Odaya girip girmemek konusunda ikileme düşmüştüm ama zaten hışımla kapıyı açıp yanımdan geçti. Esip gürlemesine ilk defa şahit olmamıştım. Onların günlük rutini gibi bir şeydi bu tartışmalar ama yine de düğün günü olacak şey değildi!" Kenan Emir'in yanına gidip kestiği domatesten bir dilim alıp ağzıma attım. Sırtımı tezgaha dayayıp onu izlerken bir yandan da olayı anlatmaya devam ettim. "İçeri girdiğimde Hazenin makyajını silmeye başlamışlardı bile. Ağlamaktan daha yeni yapılmış makyajı bozulmuştu. Sil baştan makyajı yapılırken yüzünde bir gülümseme vardı. Biliyor musun? Bu beni çok ürkütmüştü. Neden bilmiyorum. Yani ben gelin olsaydım oracıkta düğünü terk ederdim." Bakışlarını bana çevirdi. Gri gözleriyle beni süzüp güldü. "Bir şey demiyorum. Yorum yapmayacağım." "Bence de yapmamalısın," diyip onu tersledikten sonra bir dilim daha domatesi ağzıma attım. "Sonrasında ise düğüne çok az bir vakit kala Hazen bana Örsalın yanına gidip her şeyin mükemmel derecede iyi olup olmadığını, düğün planlamasına göre hiçbir aksaklık olmamasına dikkat etmesini söylememi istedi ve bende koşarak damat odasına gittim. Herkes panik halindeydi. Yani Örsalın arkadaşları. Ne olduğunu bir süre söylemediler ama en sonunda başka çare olmadığını düşünerek elime bir not tutuşturdular. Notu okudum ve cidden şok oldum. Örsal evlenmekten vazgeçtiğini şiirsel ve nasıl becerdiyse aşk dolu bir şekilde yazmıştı. Cidden çok aptal! Yani hem düğünden kaçıyorsun hem de saçma sapan aşk dolu bir dille not bırakıyorsun." "Yani ciddi anlamda düğünden mi kaçtı?" "Evet, onu sevdiğini ama evlilikten aşırı korktuğunu, evliliğin onların eşsiz aşkını nasıl yok edeceğini yazmış. Ama ben varken o kaçabilir mi! O düğün ya yapılacak ya da adam akıllı ablamı terk edecekti. Sonuç," dedim ve kahkaha attım. "Sonuç?" diye sordu merakla. "Onu bulup yakasından tutup ablamın karşına getirdim ve söyleyecek bir şeyi olup olmadığını sordum." "Söyledi mi?" Elindeki bıçağı bırakıp bana döndü. "Hayır, söyleseydi burada bu halde olmazdık herhâlde." Gözlerimi devirdim. "Dizlerinin üzerine çöküp saçma bir biçimde şiir okumaya başladı." "Şu an şaka yapıyorsun." Kahkaha attım. "Yemin ederim ki! Eğer Örsalı tanısaydın bu yaptığını hiçte abes bulmazdın." Ağzını açıp bir şey diyecekti ki dışarıdan gelen sesle ikimizde ne olduğunu çözmeye çalıştık. "Ne oluyor orada?" diyerek kapıya hızlı adımlarla ilerledim. Kenan Emir, "Gitme!" diye bağırdığında aynı anda kapının arkasından konuşan kişiyi duydum. "Neva Dersim! Katil şüphelisi Hazen Sonkoç sizinle birlikte mi?" "Ablanızın kaçtığı doğru mu?" "Hazen Sonkoç için yurtiçi ve dışı arama başlatıldığı bilgisi doğru mu?" "Ablanız Hazen Sonkoçun nerede saklandığını biliyor musunuz?" Önce kapıya sonra Kenan Emir'e baktım. Kenan Emir ellerini saçlarının arasına geçirmiş ne yapacağını düşünerek bir sağa bir sola doğru yürüyordu. Ona doğru yaklaştım. "Neler oluyor Kenan Emir?" "Her şeyi anlatacağım," derken ona arkamı dönüp pencereye doğru yaklaştım. Perdeyi araladığımda kapımın önüne kurulmuş kameraları fark edip, "Bunu mu açıklayacaksın!" diye bağırdım ve perdeyi kapatıp ona doğru yürüdüm. "Evimin önünde haber spikerleri var. Tabi ki de bana tüm gerçekleri anlatacaksın!" "Neva," diye seslendi. Sakinliğinin beni delirtmemesi adına ondan uzaklaştım. "Hazen, yazlık evde valizlerini toparlayıp arabaya binerken görülmüş." "O tek başına hareket etmez!" "Yanında biri varmış." Kenan Emir ellerini bana doğru uzattı. Bana uzattığı elini görmezden geldim. Kendi sesimi duyamayacak kadar fısıltıyla, "Yalan söylüyorsun," dedim. Tekrar tekrar aynı şeyi söyleyip durdum. Ağlamak istemiyordum ama gözümden gelen yaşla birlikte içimdeki sakladığım acıların hepsi birer birer kendini hatırlattı. Ağlamamı bastırmak için yüzümü ellerimle kapattığımda daha da hıçkırıklara boğulmuştum. Kollarıyla sıkıca bedenimi sarmaladığını hissettim. Onun sesinden duyduğum adım bile artık bana yabancı geliyordu. Adımı birkaç kez daha tekrar etse de artık o ses bana çok uzaktan gelmeye başlamıştı. Kafamı kaldırıp ona bakmak istedim ama yapamamıştım. Gördüğüm tek şey karanlıktı... |
0% |