@gokcekaracao
|
Beyaz çalışma masamın üzerindeki karmaşaya göz gezdirdim. Fotoğraflar, kırmızı ipler, ufak notlar... Kafamın içindeki düğümden bir farkı yoktu. Cinayet tahtasına astığım her yeni parça, bana sadece daha fazla belirsizlik sunuyordu. Şüphemin hedefi olan kimse yoktu, ama soru işaretleri sanki çoğalarak etrafımı sarıyordu. Olayın üzerine gitmek zorundaydım; bu davanın yükü üzerime fazlasıyla binmişti. Kahvemden bir yudum aldım, buruk tadı beni gerçeğe döndüren tek şeydi. Aynaya dönüp bakınca, topuzdan kaçmış birkaç turuncu saç telinin yüzümde dağılmış hallerini gördüm. Yorulmuştum. Ancak Karan’la konuşmak için toparlanmam gerekiyordu. Beyaz boğazlı kazağımı ve siyah mini eteğimi giydim; Ankara’nın soğuğunu düşününce şişme montumu da yanıma aldım. Sokağa adımımı attığımda yüzüme çarpan ayaz, beni bir an için durdurdu. Kararlı adımlarla ilerleyip, caddeden biraz yürüdükten sonra buluşma yerimize, yeni açılan kafeye vardım. İçeri adım atar atmaz yeni çekilmiş kahvenin kokusu yüzümde hafif bir tebessüm oluşturdu. Gözlerim Karan’ı ararken, köşedeki masada beni bekleyen siluetini fark ettim. Neden bu kadar erken gelmişti? Daha buluşmamıza yarım saat vardı; kafamı toparlamak için biraz vakit kazanmayı umuyordum. Ama artık o şansa sahip değildim. Masasına ilerleyip otururken Karan gözlerini bana dikti. Bakışları, benden bir adım önde olan biri gibi sabırlı ama bekleyiş doluydu. İçimdeki soru işaretleriyle birlikte ona doğru eğildim. "Sanırım artık konuşma vakti geldi," Karan’ın bakışlarındaki sertlik, masanın üzerinde yayılan kağıtların içeriğini iyice merak etmeme yol açtı. Alaycı gülüşü, sanki içimde sakladığım bir şeyleri çoktan fark etmiş gibiydi. Onunla göz göze gelmekten kaçınırken, sessizce toparlandım ve dikkatimi dağıtmamaya çalıştım. "Tamam," dedim derin bir nefes alarak. "Dinliyorum seni, anlat." Kollarını göğsünde bağlayarak arkasına yaslandı, o sırada siyah boğazlı kazağı kaslarını hafifçe ortaya çıkaracak şekilde gerildi. Sol kolundaki kartal dövmesi dikkatimi çekmişti; bir detay, neredeyse farkında olmadan bakışlarımı oraya kilitlemişti. Dövmeye olan ilgim, bir an dikkatimden kaçsa bile gözlerim dövmenin üstündeki detayları görmek için çabalamıştı. Karan beni gözlerimle incelediğini fark etmiş olacak ki alaycı bir tonda konuşmaya devam etti, "Eğer incelemeyi bitirdiysen, başlıyorum." Utancımı gizlemeye çalışarak başımı salladım. Derin bir nefes aldı ve sesindeki gizemli tonla gözlerini bana dikti. "Cinayetler… ailenle benzer şekilde işlenmişler." Sözleri kanımı dondurmuştu ama bunu ona belli etmemek için kendimi tuttum. Uzun zamandır kaçındığım, hatta unutmak istediğim bir gerçekti bu. "Biliyorum," dedim, gözlerimi masaya dikerek. Karan’ın bakışlarında beklenmedik bir şaşkınlık vardı; tahmin ettiği gibi etkilememişti beni bu sözleri. Bir an tereddüt etti, sonra sesindeki baskıyı artırarak devam etti. "Öyleyse, Sarmaşık, neden bana bilmediklerimi anlatmıyorsun?" Sesinin tonu, beni sorguya çekiyormuş gibi gergin ve sertti. "Neden bahsediyorsun?" dedim, onu anlamaya çalışarak. Kaçırdığım bir detay mı vardı? Karan kaşlarını kaldırdı ve gözlerindeki sorgulayan ifadeyle devam etti. "Mesela," dedi, sesine biraz daha alay ekleyerek, "sana gelen mesajları neden sorguda bahsetmedin?" Bir an nefesim kesildi, ne diyeceğimi bilemeden yutkundum. O mesajları ona söylememiş olduğumu yeni fark etmiştim. Her şeyin karmaşasında, o detayı tamamen unutmuş olmalıydım. "Sanırım... tamamen aklımdan çıkmış olmalı," dedim, bakışlarımı kaçırarak. Bu olayın üzerimde yarattığı karamsarlık, Karan’ın alaycı ve gergin tavrıyla birleşince içimde kalan her parça neşeyi de alıp götürmüştü. Karan'ın sesi beklenmedik bir sertlikle yükseldi, "Benle birlikte bir işe girdiysen, aklından çıkmaz bu detaylar." Sesi, keskin bir tokat gibi zihnimde yankılandı. Sözlerindeki sertlik, her şeyin ciddiyetini yüzüme bir darbe gibi vurmuştu. Bilerek unutmamıştım, ama Karan sanki işini ciddiye almıyormuşum gibi tepki veriyordu. Bunu anlamlandırmaya çalışırken bir yandan da ona verecek bir yanıt bulamıyordum. Karan, bir an yutkunup duraksadı, gözleriyle adeta yüzümü didik didik inceleyerek konuşmaya devam etti. "Peki," dedi, derin bir nefes alarak. "Şimdi gelelim asıl konuya." Bu sözleri içimde karanlık bir merak uyandırmıştı. Kollarını göğsünde bağladı ve gözlerini tekrar üzerime dikti. "Az önce, buraya gelmeden önce erken geldiğimi haber vermek için evine geldim," dedi, sanki çok sıradan bir şeyden bahsediyormuş gibi. Sözlerinin şaşkınlığı yüzüme yansımış olmalı ki, gözlerindeki ifadeden ufak bir tebessümle bunu fark ettiğini anladım. "Evet," dedi, "Evine geldim. Kapının önünde bir not buldum. Üzerinde bir adres yazıyordu." Kalbim hızla çarpmaya başlamıştı, ellerim masanın altında istemsizce yumruk olmuştu. "Ne notu?" diye sordum, ama sesim neredeyse bir fısıltıydı. Karan, ifademdeki şaşkınlığı okuyarak kaşlarını çattı ve daha da dikkat kesildi. "Notta," dedi yavaşça, sanki kelimelerini ağırlıkla seçiyormuş gibi, "Bir adres yazıyordu. Bu adres başka bir tiyatro salonunun adresi. Daha önce gittiğimiz yerden farklı bir yer, ama aynı türden bir mekân. Bu adres neden sana gönderiliyor, Sarmaşık? Bunu açıkla bana." Duyduklarım yüzünden içimde büyüyen şüphe ve korku dalgası neredeyse nefesimi kesecek gibiydi. "Karan, bu adresin benden geldiğini düşünüyorsan yanılıyorsun," dedim. Ancak sesim, ona hissettirmemeye çalışsam da bir belirsizlikle titriyordu. Gerçekten, bu adresin ne anlama geldiğini bilmiyordum. Kim tarafından kapıma bırakıldığını veya ne için gönderildiğini çözmekten uzaktım. Masanın üzerindeki kelepçenin hafifçe şıngırdaması dikkatimi dağıttı, ama aynı zamanda hissettiğim tedirginliği katladı. Karan’ın gözlerindeki soğuk ve sorgulayan bakışları gördüğümde, durumun sandığımdan daha ciddi olduğunu anladım. Kelepçenin masada bulunması bile gözdağı vermek için oraya bırakılmış gibi geliyordu. "Bir sonraki cinayet orada mı işlenecek, Sarmaşık?" dedi. Sesi, bana yüklediği suçlamaların ağırlığını hissettiriyordu. Gözlerimi ona diktim, ama söyleyebileceğim bir şey bulamıyordum. Ne o notu ben yazmıştım, ne de içinde yer aldığım bu soruşturmada adreslerin nasıl önüme çıkıp durduğuna dair en ufak bir fikrim vardı. Fakat bu sessizlik, Karan’ın gözündeki kuşkuları daha da büyütüyormuş gibiydi. Bir an için derin bir nefes aldım, aklımdan geçen bin bir soruya rağmen kendimi toplamak zorundaydım. “Bu adresin orada ne işi olduğunu bilmiyorum," dedim sonunda, sakin kalmaya çalışarak. "Ama orada bir cinayet işleneceğini düşünüyorsan, bunu çözmek için ben de senin kadar her şeyi öğrenmek istiyorum." Karan bir süre bakışlarını benden ayırmadı, gözlerindeki sorgulayıcı ifadeyle derin bir sessizliğe gömüldü. Bu olayın içine nasıl çekildiğimi ya da kapımın önüne bırakılan adreslerin kimden geldiğini anlayamamıştım, ama Karan'ın gözündeki bakışları gördükçe bu bilmeceyi çözmek için daha da kararlı hale geliyordum. |
0% |