@gokperisiii
|
Bugün büyük gündü. Evet, Sacit Karayel'in de orada olacağı davet günü nihayet gelmişti. Bizim Göktuğ ile ilk buluşmamızın üzerinden ise 1 Ay'a yakın bir süre geçmişti. Bu süreç içerisinde Göktuğ bir şekilde Sacit'in yakın koruması olmayı başarmıştı. Tabii buna şaşırmadık, ben zaten ona her anlamda güveniyordum. Her neyse. Davete sadece 2 saat kaldı ve ben halâ hazır değilim!
HEMEN HAZIRLANMAM LAZIM!
Elbise olarak düz siyah bir elbise giymekte karar kıldım. Siyah bir çanta ve ayakkabı, bordo ruj, bordo tırnaklar, çok sevdiğim Dior parfümüm ve kolyem ile davete hazırım. Bu ne güzellik ve kızım! "Annen terörist mi, bomba gibi çocuk doğurmuş!" Derdim ama bunun şakası bile korkunç. Neyse, bu kadar övgü yeterli. Bu güzelliği biraz da Sacit'in üzerinde kullanalım, değil mi?
Eğer biraz daha kendi kendime konuşursam gerçekten geç kalacağım. Açık bıraktığım saçlarım beni biraz terletmişti ama olsun. Sonuçta bunu keyfim için yapmıyorum;)
Evden çıktım ve arabama binip davetin olacağı yere doğru gitmeye başladım. Radyom da bu sefer Shakira ile Beyonce "Beautiful Liar" diyordu. Bayılırım. Ve şuan tamda beni yansıtan bir şarkı olduğunu düşünüyorum. Bu arada Göktuğ ve Benim Sacit'e kendimizi tanıtacağımız farklı kimliklerimiz var. Devlet görevi olunca böyle imkanlarımız da oluyor. Sacit beni görev boyunca "Mahperi Şahlanan", Göktuğ'u ise "Akgün Yalın" olarak tanıyacaktı. Mahperi Şahlanan 28 yaşında işinde çok başarılı bir İç Mimar. Akgün Yalın ise 29 yaşında lise terk normal bir insan. Zaten Sacit'in korumalığını yapanlar anca bir mesleği olmadığı için bu işi yaparda neyse... Hemen şunuda ekleyeyim, Mahperi ismini ben seçtim. Çünkü Mahperi "Ay gibi, peri kadar güzel" anlamına geliyor.Ki bence bende öyleyim. Ama gerçekten ben Mahperi isminin çok güzel bir isim olduğunu düşünüyorum. Ee banada yakışacak bir isim seçmem gerektiği için bu ismi tercih ettim.
Konuyu fazla uzattım galiba. Şimdi son bir kez planımın üzerinden geçeceğim. Davetin olduğu alana giriş yaptığımda muhtemelen Sacit orada olur. Orada değilse de sorun yok. Bekleriz.
Davet alanına giriş yaptığımda büyük ihtimalle her zaman ki gibi bütün gözler benim üzerimde olur. Eee bu gözler arasında Sacit'in gözüde olur diye düşünüyorum. Bir garsona çarpıp insanların dikkatini üzerime çekeceğim. Bu sırada garsona sallamasyon bir azar çeksem yeterli olur diye düşünüyorum. Sonrası da doğaçlama. Yaklaşık 5 dakika sonra Gökçe davet alanına varmıştı.*
Haydi bakalım Bismillah diyerekten sağ ayakla gireyim de işim yolunda gitsin. Allah'ım lütfen birazcık şans. Bu güzel kuluna bir parça şans bile yeter. Düşündüğüm gibi ortamada ki neredeyse bütün gözler benim üzerimdeydi. Bu iyi birşeydi. Fakat o kadar insan içerisinden benim gözlerim ilk Göktuğ'un gözleriyle buluştu. Gözlerinde yolun bir şaşkınlık vardı. Ama bu şaşkınlığı da öyle herkes anlayamaz. Eee tabi o da haklı. Muhtemelen böyle bir giriş yapmamı beklemiyordu. Yapacak birşey yok, bir an önce Gökçe Kayaalp'a alışsa iyi olur. Göktuğ'a bakarken önünde ki Sacit Karayel'in de bana baktığını farkettim. AFERİN KIZIM! Bundan sonrası en kolayı. Yavaşça kendi masama doğru ilerlemeye başladım. Benim masamın hemen arkasında Sacit Karayel'in masası bulunuyordu. Bu benim daha da işime gelmişti. İşte şimdi planı uygulama zamanı gelmişti. Garsonlardan biri Türk MİT ajanlarından biriydi ve bu görevde bize yardımcı olacaktı. Adı Boran. Onunla daha önce görev hakkında konuşmak için görüşmüştük. Ve bana çarpacak garsonda tam olarak oydu. Siyah saçlı, kara gözlü, uzun boylu, kısacası yakışıklı bir adamdı. Neyse, biz konumuza dönelim. Gökçe plana başlamak için Boran'dan işaret bekliyordu. Göktuğ ise içten içe Gökçe'in ne kadar güzel olduğunu düşünüyordu. Neyse ne. O Gökçe ile sadece bir görev için işbirliği yapıyordu. Bundan ötesi de olmazdı, olamazdı. Ama kız harbi kızdı. Ses tınısı, konuşma şekli, bakışları, jest ve mimikleri. Bunların hepsi bir anlam taşıyordu. Ve Göktuğ bunu her ne kadar ona söylemek istemesede gerçekten çok zeki, stratejik, güçlü bir kızdı. Onu neden bu görev için seçtikleri her şekilde belli oluyordu. Ama kötü özellikleride vardı. Fazla agresif, inatçı, mükemmelliyetçi olmadı gibi gibi... Göktuğ bunları düşünürken birden Gökçe ile göz teması kurduğunu farkedip gözlerini kaçırır. Gökçe'nin planının istedikleri gibi sürmesini umuyordu. Öyle olacaktı da. Gökçe sonunda Boran ile göz teması kurduğunda başladıklarını anladı. Boran'ın bana doğru geldiğini farkettiğimde hemen kendimi moda soktum. Eğer bir işe kalkışacaksam kesinlikle o işin hakkından gelirim.Artık az çok beni tanıdığınızı düşünüyorum. Boran yanımdan geçerken bana çarptı ve elindeki içeceklerden birinin üstüme dökülmesini sağladı. Anında konuşmaya başladım. "ARKADAŞIM, AZICIK ÖNÜNE Mİ BAKSAN? BU ÜSTÜMÜN HÂLİ NE?!" dediğimde etraftaki bütün gözler bizim üzerimize döndü. Benim amacım da buydu zaten. Boran hemen özür dilemeye başladı. Şu boylu poslu, yakışıklı adama böyle roller hiç yakışmıyor ama görev sağolsun... Mahperi Şahlanan olarak birazda merhametli, nazik bir kişilik olmam gerekiyordu. O yüzden Boran'ı çokta azarlamamaya karar verdim. "Tamam, sorun değil. Ben hallederim. Sen işine geri dönebilirsin." dedim en sonunda. Boran yavaşça yanımdan geçip gitti. Bu sırada sırtımda hissettiğim el ile keyfim yerine geldi. Bu elin Sacit'in eli olduğundan o kadar eminim ki... Ve, evet. Her zaman ki gibi doğru tahmin! Hemen arkama döndüm. Beni görünce Sacit elini hemen sırtımdan çekti. "Öncelikle iyi akşamlar. Ben Sacit. Sacit Karayel. Kabul ederseniz üstünüzü temizlemeniz adına mendilimi size vermek isterim." Dedi nazikçe. Hayır yani çok pardon ama adamın ne bok olduğunu bilmesem iyi biri olduğunu düşüneceğim. Gerçi ben insanın gözünden anlarım. Kısacası benden kaçış yok. "İyi akşamlar. Mahperi bende. Mahperi Şahlanan. Açıkçası kabul etmediğimi söyleyemeyeceğim." Dedim tatlı bir ifadeyle. Bu halimi görünce Göktuğ'un hafifçe kaşları havalandı. Muhtemelen benim gibi bir kadından böyle birinin çıkacağına inanamıyordu. Göktuğ olsam bende inanmazdım, zira asla bu kadar minnoş bir kadın değilim. Sacit cebinden Mor bir mendil çıkarıp bana uzattı. Nazikçe alıp elbisemi temizlemeye başladım. Ben üstümü temizlerken o bana nereli olduğum, ne iş yaptığım gibi sorular sordu. Kısaca "İzmir'liyim ve İç Mimar'ım." şeklinde bir cevap. YALAN. Sivas'lıyım ve Savcıyım. Tabii bunları Sacit'in yüzüne söyleyemeyeceğim için sadece içimden geçirmekle yetindim. "Aaa ne güzel. Zaten sizde tam İç Mimar izlenimi veriyorsunuz." Dedi Sacit. Normalde küfür sevmem ama SENİN YALANINA SIÇAYIM BE. Hayır kendimi bilmesem cidden mimar izlenimi verdiğimi düşüneceğim. Gerçi İç Mimar izlenimi veren ben değilim, Mahperi Şahlanan. Ama yinede yalan söylediği 747493737 km öteden bile anlaşılıyor. Adamı bozmamak için kendimce "Yaa, zaten bana en çok söylenen şeylerden biri de bu biliyor musunuz?" diye bir yalan ortaya atıp güldüm. Ee ben gülünce doğal olarak Sacit pisliğide güldü. Gülüşü bile çok pardon ama tam piç gülüşü. Şuan böyle bir vatan haini ile çok normal bir şekilde konuştuğuma inanamıyorum. Neyse, sonucunda ya hapishane ya da mezarı boylayacak zaten. Ben Sacit ile gülüşürken gözüm Sacit'in hemen arkasında ki Göktuğ'a kaydı. Çok zor anlaşılsa da gülüyordu. BANA GÜLÜYORDU. Gerçi ben olsam ben bile şuan bu halime gülerdim de... Neyse. Birden bakışlarımız kesişti. Ne o gözlerini kaçırdı ne de ben... Gözleriyle birşey anlatmaya çalışıyordu sanki. Sacit'in sorduğu soruyla gözlerimi kaçırmak durumunda kaldım. "Sizinle başbaşa bir akşam yemeği yemeyi çok isterim, Mahperi hanım." bu bana göre bir soruyu. BAŞARMIŞTIM. "Sen diyebilirsin, şuan bu teklif için birşey söyleyemeyeceğim çünkü önce programımı kontrol etmeliyim. Şu sıralar biraz yoğunum da. Ben size numaramı vereyim isterseniz, daha sonra haberleşiriz." Dedim tatlı bir tebessüm ile. Halbuki şuan içimden adamın 7 ceddine sövüyordum. Dediğim gibi, küfür etmeyi hiç sevmem ama bu adam küfürün âlâsını hakediyor. Davet bitene kadar Sacit ile biraz daha sohbet ettim. Daha doğrusu sohbet etmek zorunda kaldım diyeyim. Ve bu site zarfında onun, yani Göktuğ'nun bakışlarını sürekli üzerimde hissettim. Davet bittiğinde Sacit Göktuğ'a beni eve bırakmasını söyledi. Bu bizim için büyük bir fırsattı. Sacit ile vedalaştıktan sonra Göktuğ sürücü koltuğuna bense Göktuğ'nun hemen yan koltuğuna oturdum.
Helüüü arkadaşlaraarr. Yine ben, yine ben ve yine beenn. Şuana kadar yazdığım birkaç bölüm biriktiği için artarda attım ffkşgrpdo. Neyse kısaca kendimi tanıtayım. Öncelikle ismim Zeynep Gökçe. Zaten ana karakterimizin ismi buradan geliyor. Bu benim yazdığım ilk kurgu değil, daha önce telefonumun not kısmında birçok kurgu denemesi yaptım. Ama yayınladığım tek kurgum "Savcı Hanım" yani bu kurgum. Bu kitabı yeni yazmaya başladım biliyorsunuz ki. O yüzden ufak tefek hatalarım olursa çok takılmayın lütfen. Ve yorumlarda kitap hakkında ki düşüncelerinizi belirtirseniz çookk seviniriiimm. Hepinizi çok öpüyorum, kendinize iyi bakıınn💞🎀😽 |
0% |